 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas no: 2000/5-68
Karar no: 2000/81
Tarih: 9.2.2000
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- AKTİF HUSUMET EHLİYETİ
- HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE
Karar Özeti: Taşınmaza 1968-1969 yıllarında idarece el konulmuş ise de davacının mülkiyet hakkı 26.5.1994 tarihinde kesinleşen tescil davası ile tesbit edildiğine göre hak düşürücü süre aktif husumet ehliyetinin kazanılması ile başlar.
(2942 s. Kamulaştırma K. m. 38)
Taraflar arasındaki "kamulaştırmasız elatma" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda (Bakırköy 6. Asliye Hukuk Mahkemesi)nce davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine dair verilen 24.12.1998 gün ve 1995/999 E- 1998/78 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 16.6.1998 gün ve 1998/6436-9697 sayılı Hamiyle; (... Dava kamulaştırması! el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulüne ve el atılarak yol durumuna dönüştürülen bölümün MK. 912. maddesi uyarınca tapudan terkinine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Mahallinde yapılan keşif sonucu taşınmazın el koyma günündeki niteliğine göre dava tarihindeki bedelinin ikisi teknik ve biride mahalli bilirkişiden oluşan üç kişilik bilirkişi kurulunca düzenlenen rapor ve eki çaplı kroki ile tesbit edilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde değildir.
Davalı idare vekilinin temyizine gelince,
İdarece taşınmaza 6.7.1968 kamulaştırma tarihinden hemen sonra el konulduğu bildirilerek el koyma tarihinden itibaren 20 yıllık hak düşürücü süre geçtiğinden bahisle davanın reddi savunulmuştur. 2942 sayılı Kanunun 38. maddesine göre kamulaştırma yapılmış ancak işlem tamamlanmamış veya kamulaştırma hiç yapılmamışken kamu hizmetine ayrılarak kamu yararına tahsis edilip üzerinde tesis yapılan taşınmazın malik veya mirasçılarının bu taşınmaz ile ilgili her türlü dava hakkı el koyma tarihinden itibaren 20 yıl geçmekle düşer. Buradaki süre hak düşürücü süre olup elkoyma tarihinden başlar. Kesilmeksizin devam eder. El koyma tarihinin belirlenmesi yönünden taraflara delilleri ibraz ettirilmeden ve el koyma tarihi belirlenip süre geçmiş ise davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar vermek gerekirken aksi düşüncelerle 20 yıllık sürenin mülkiyet uyuşmazlığının çözümlendiği tarihten itibaren başlayacağı açıklanarak eksik inceleme ile davanın kabulü doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz Eden: Davalı vekili
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava kamulaştırmasız elatma nedenine dayalı giderin istemine ilişkindir.
Özel daire ile yerel mahkeme arasında görüş ayrılığı, davanın 2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 38. maddesinde öngörülen 20 yıllık, hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığının belirlenmesinde toplanmaktadır.
Somut olayda, Mustafa mirasçıları ile birlikte davacı Şükrü Hasan'ın davalı Hazine aleyhine 11.10.1957 gününde ikame ettiği tescil davası sonucunda, Bakırköy Kadastro Mahkemesinin 1994/2-2 Karar sayılı hükmü ile dava konusu taşınmazın Mustafa mirasçıları adına 12/32 pay tanınarak tesciline karar verildiği ve 26.5.1994 tarihinde kesinleştiği, davacı adına 7/256 payla tapu siciline tescil edildiği, taşınmaza 1968-1969 yıllarında idarece el konulduğu iş bu davanın da 13.12.1995 tarihinde açıldığı açıktır. Dahası bu konuda uyuşmazlıkta bulunmamaktadır.
2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının hak düşürücü süre başlığı altında düzenlediği 38. maddesinde; "kamulaştırma yapılmış, ancak işlemleri tamamlanmamış ve kamulaştırma hiç yapılmamış iken kamu hizmetine ayrılarak veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmaz malın malik, zilyet veya mirasçılarının bu taşınmaz malla ilgili her türlü dava hakkının 20 yıl geçmekle düşeceği" hükme bağlanmıştır.
Öncelikle belirtelim ki; yasa koyucu 38. maddede, aktif husumet ehliyetini mülkiyet hakkına sahip veya zilyedin bu hakkı hukuken kazanmış olması koşuluna bağlamıştır.
Nitekim, Yargıtayın sapma göstermeyen kökleşmiş içtihatlarına göre, zilyetlik olgusuna dayanılarak açılan bu tip davalarda, dava hakkının (Aktif husumet ehliyetinin) varlığı hemen kabul edilmemekte, taşınmaz malın mülkiyet hakkını kazandığına ilişkin dava açarak alacağı ilamı ibraz etmesi için davacıya önel verilmektedir (YHGK. 2.4.1997 T. 1997/5-6 E, 1997/274 K.).
Gerçekte de; mahkemelerce verilen tescil kararı ile yasal olarak korunmakta olan eylemli durumu gösteren "zilyetlik", mülkiyet hakkına dönüşmekte ve Anayasamızda temel insan hakkı olarak korunmaktadır (Anayasa m. 35). Yine mülkiyet hakkı ayni bir hak olup tapu kütüğüne tescili gerekir. Taşınmaz mallardaki mülkiyet hakkı kural olarak tescille doğar (MK. Md. 633/1, 918/1, 4.12.1998 T. ve 1996/4 E, 1998/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu Kararı).
Hal böyle olunca; aktif husumet ehliyetinin ancak mülkiyet hakkının tespit edilmesi ile kazanılabileceğinin ve Kamulaştırma Kanunun 38. maddesindeki hak düşürücü sürenin de bu tarihten itibaren işlemeye başlayacağının kabulü zorunludur. Az yukarıda açıklandığı üzere davacının mülkiyet hakkı 26.5.1994 tarihinde kesinleşen mahkeme kararı ile tespit edilmiş olduğuna göre dava süresinde açılmıştır. O nedenle yerel mahkemenin davanın süresinde açıldığına dair direnmesi yerindedir. İşin esası yönünden yapılan incelemede de bir isabetsizlik görülmediğinden mahkeme kararının onanması gerekmiştir.
Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA) ve (163.316.730) lira bakiye temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 9.2.2000 gününde oybirliği ile karar verildi.