 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas no: 2000/4-983
Karar no: 2000/1054
Tarih: 21.6.2000
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
743/m.24
Taraflar arasındaki "manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Konya Asliye 4. Hukuk Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 09/03/1999 gün ve 1998/419 E. 1999/188 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 03/06/1999 gün ve 1999/3728 E. 1999/5218 K. sayılı ilamiyle; ( ... Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeni ile tazminat istemine ilişkindir. Davacı, Hürriyet Gazetesinin 3 Ocak 1998 tarihli nüshasında yayınlanan "üfürükçü dünür, dolandırıp kaçtı" başlıklı yazıda suç isnad edilerek iftira niteliğinde yayın yapılmış olması nedeniyle manevi tazminat ve hüküm özetinin yayınlanması isteminde bulunmuştur.
Davalı,yayının dava dışı Reyhan Müll ile Bahadır Özen'in C. Başsavcılığına verdikleri şikayet dilekçeleri ve Sulh Ceza Mahkemesinin 1998/222 esas sayılı dava dosyasına konu edilen olaylar üzerine hazırlandığını, haberin doğru ve gerçek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuş; Mahkemece olayda davalı tarafça haberin gerçeğe uygun olduğuna dair bir kanıt ibraz edilmediği,hazırlık evraklarının takipsizlikle sonuçlandığı gerekçesiyle manevi tazminata hükmolunmuş, karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Bilindiği gibi basının başlıca görevlerinden birisi ve en önemlisi; zamanında gereken ayrıntıları ile ve doğru olarak, kamu yararı bulunan haberi toplayarak halka, topluma ulaştırmak, böylece toplumun düşünce ve kanaatlere ulaşmasını ve neticede kamu oyunun serbestçe oluşumunu sağlıyarak toplumun denetimine aracı olmaktır. Dolayısıyla Anayasal bir değer taşıyan basın yoluyla düşünce açıklamak hakkı bu hakkın sınırları içinde kalındığı sürece hukuka uygun sayılacak ve böyle bir hakkın kullanılmasından kişiler olumsuz yönde etkilense dahi haber ya da yazı hukuka aykırı sayılamayacaktır. Bu durumda verilen bir haberin ya da yazılan bir yazının hangi hallerde hukuka uygun sayılacağı sorunu ortaya çıkmaktadır. Çünkü basın yoluyla düşünce açıklamak hakkı ile kişilik haklarının sınırlarının belirlenmesi sorunun çözümüne bağlı olmaktadır.
Yine gerek doktirinde ve gerekse uygulamada benimsenen baskın görüşe göre basının haber verme hakkı, gerçeklik, güncellik, kamu yararı, toplumsal ilgi, konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık temel kuralları ile sınırlıdır. Eğer bir haber ya da yazı bu temel kurallardan birisine ters düşerse bu takdirde haberin hukuka uygunluğundan söz edilmesi olanağı kalmayacaktır. Yerel mahkeme kararında bu kurallardan yalnızca gerçeklik üzerinde durulmuş ve yayının gerçeğe aykırı olduğu ileri sürülmüş bulunmasına göre, diğer unsurların varlığının benimsendiği anlaşılmaktadır.
O halde üzerinde durulacak konu, davalı gazetede yer alan haberin gerçeğe uygun olup, olmadığıdır. Dava konusu yayın dava dışı Reyhan Müll ve Bahadır Özen'in 30/12/1997 ve 26/12/1997 tarihli Konya C. Başsavcılığına verdikleri şikayet dilekçeleri üzerine yapılan hazırlık soruşturması sırasında hazırlanmış şikayet dilekçelerinde davacı hakkında yayında belirtilen "üfürükçülük ve dolandırıcılık" suçlamalarının da olduğu davalının cevap dilekçesine ekli olarak sunduğu örnekleri ile dosyada bulunan savcılık evraklarından anlaşılmıştır. Bu şikayetler üzerine ise yayından sonra 26/02/1999 tarihinde takipsizlik kararı verilmiştir. Yine yayında kullanılan "kaçtı" sözcüğü de davalı tarafından fotokopisi ibraz edilen 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 1998/222 esas sayılı dava dosyasına konu dava dışı Bahadır Özen ve Ali Akgöl'ün 31/12/1997 tarihinde davacı tarafından dövülmeleri olayı sonrası davacının kaçtığının müşteki ve tanık ifadelerinde geçmesi üzerine kullanılmıştır ve bu dosya da halen derdesttir. Mahkeme yayın tarihinde henüz soruşturma aşamasında olan ve dosyada delilleri bulunan haberin gerçek ve doğru olmadığını benimseyip tazminata hükmetmiştir. Yerel mahkeme, olayın yazının yayını anındaki beliriş biçimine uygunluğunu değil öyle anlaşılmaktadır ki somut gerçekliğin varlığını aramaktadır.
Oysa yayın hakkının sınırlarından ilkini ve hatta en önemlisini oluşturan "gerçeklik" dairemizin sayısız kararında açıklandığı üzere, haberin ve bir olaya dayanan eleştiride olayın gerçeğe uygun olmasını ifade eder. Ancak buradaki gerçekliğin somut gerçeği değil, olayın haber verildiği andaki veriliş biçimine uygunluk şeklinde anlaşılması gerekir. Gerçeklik verilen habere ya da ulaşılmak istenen amaca ve hedefe konu olan içeriğin, yayın sırasında olayla ilgili durumuna uygunluk anlamına gelmektedir. Özetle "gerçeklik" olayın varlığının gerçek olması anlamına gelir. Yayının ancak olayın maddi gerçekliği saptandıktan sonra verilebileceği kabul edilecek olursa, haber verme hakkı sınırlandırılmış olur. Zira maddi gerçeğin ortaya çıkarılması zaman alır. Gazeteci de maddi gerçeği araştırmak ve ortaya çıkarmak göreviyle yükümlü değildir.
Yukarıda açıklanan esaslar, dosyada bulunan şikayet dilekçeleri ve hazırlık evrakları ile 1. Sulh Ceza Mahkemesinin dosyası kapsamından haberin verildiği, tarihte davacının savcılığa dava konusu edilen yayında yer alan sözler nedeniyle şikayet edildiği anlaşıldığına göre dava reddedilmek üzere karar bozulmalıdır.... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 21/06/2000 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.