 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E : 2000/4-781
K : 2000/793
T : 19.4.2000
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Adana 4.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 23/2/1999 gün ve 1999/1027-185 sayılı kararın incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 22/6/1999 gün ve 1999/2874-6017 sayılı ilamı ile; (...Dava, tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, mülkiyeti müvekkiline ait olan 01 HA 161 plakalı kamyonun oğlu Alaaddin Ç... yönetiminde iken 10/8/1996 tarihinde hırsızlık olayında kullanıldığı gerekçesiyle el konulduğunu, yediemin deposuna çekildiğini, yargılama sırasında talep etmelerine rağmen aracın kendilerine verilmediğini, ceza davası sonunda müvekkilinin oğlunun beraat ettiğini, kamyonunda müvekkiline iadesine karar verildiğini, böylece yasanın yanlış uygulanması sebebiyle müvekkilinin zarara uğradığını ileri sürmüş ve bu zararın davalı Hazineden tahsilini istemiştir. Davalı vekili ise davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davacının zarara uğradığı sabit görülerek, yasal dayanağı gösterilmeksizin davalı Hazineden tahsiline karar verilmiştir.
Olayla ilgili ceza dosyasının incelenmesinden davacıya ait aracın oğlu^yönetiminde iken hırsızlık olayı nedeniyle yakalanarak el konulduğu, yargılama sonunda karar kesinleştiğinde aracın davacıya iadesine karar verildiği ve 16/4/1997 de kararın kesinleşmesiyle beraber kamyonun davacıya teslim edildiği görülmektedir. Suçda yakalanan araca, yargılamanın devamı süresince el konulmasında yasaya aykırı bir durum bulunmadığı gibi bu tür işlemlerden Hazinenin sorumlu tutulacağına ilişkin bir yasa hükmüde mevzuatımızda yer almamaktadır. Bu nedenlerle davanın reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması bozmayı gerektirmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı Hazine vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Kural olarak; Eylem ve davranışlar Kamunun üstün çıkarlarını korumak amacıyla yapılmışsa bu eylem ve davranışlar, dolayısıyle doğru amaca yönelik olduklarından hukuka aykırı sayılmazlar.
Ne varki, toplumsal amaç ve Kamunun üstün çıkarları söz konusu olmayan bir durumda kullanılan, yada salt kötü düşünce ile karşı tarafı zararlandırmak maksadına yönelik ve temelinden dayanaksız kalan takipler olayların somut özelliğide değerlendirilerek hukuka aykırı sayılabilir. Tahkikatı haklı gösterecek derecede delil yada emare bulunan hallerde, tahkikatın sonuçsuz kalması kesin olarak davranışın hukuka aykırılığını ortaya koymaz ve sorumluluk sonucu yaratmaz.
Diğer bir anlatımla; bu tahkikatta alınan sonuç önemi haiz değildir. Aksi düşüncenin kabulü Kamu tahkikatının kısıtlanması sonucunu doğrur ki, kabul edilemez. Hukuka aykırılık unsuru gerçekleşmeyen durumlarda sorumluluğun söz konusu olmayacağı, haksız fiil sorumluluğun ana ögelerindendir (BK.md.41/1). Gerçektede, hukuka aykırılık, sorumluluğun objektif koşulu olduğu çok açıktır.
Hemen bu bağlamda belirtelimki; Hukuka aykırılığı gideren hallerden biride, Devlet Kuvvetlerinin zor kullanma yetkileridir. Polis, Jandarma gibi güvenlik kuvvetlerinin kamu gücünün tanıdığı görev içinde yasal yetkiye dayanarak, vücut bulan davranışları, zarar verici mahiyette olmalarına rağmen hukuka aykırı sayılmazlar. Meğerki az yukarda açıklandığı üzere bu fiiller yasanın verdiği yetki dışında keyfi, indi olarak işlenmiş olsun. İşte ancak bu durumda, memurun davranışı hukuka aykırılığı oluşturur ve kişisel sorumluluğu gündeme gelir ve verdiği zarardan sorumlu tutulabilir.
Bu aşamada sırası gelmişken şu yönüde açıklamakta yarar vardır. Eylem Hukuka uygun ise, kusurun varlığı konusunda tartışma açılamaz. Nitekim, hukuka aykırılık haksız eylemin kurucu unsurlarından olmakla beraber, ayrıcalıklarıda söz konusudur. Farklı bir anlatımla, kusur haksız eylemin sübjektif, Hukuka aykırılık ise objektif unsurudur. Ne varki, kusur için hukuka aykırı bir eylemin varlığı gereklidir. Açıklanan hukuk kuralları altında; Somut olaya bakıldığında; dosyadaki bilgi; delil ve belgelerden kamu gücünü kullanan memurların görevlerinin yasal sınırları dışında bir eylemleri subut bulmamış hukuka aykırı bir davranışları kanıtlanamamıştır. O nedenle memurların davranış ve eylemlerinde kusur unsurunun araştırılmasına ve tartışılmasına gerek görülmemiştir. Kaldıki, dava Hazine aleyhine açılmıştır.
Objektif sorumluluk ilkelerine dayanarak Hazinenin sorumluluğuna başvurulması için; Bu konuda bir yasa ile Hazinenin sorumluluğunun kabul edilmesi zorunludur. Örneğin; MK.md.917 ile 466 sayılı, Kanun dışı yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat verilmesi hakkında kanunlarda olduğu gibi şu durum karşısında Özel Dairenin bozma kararma uyulması gerekirken direnilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
SONUÇ : Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 19/4/2000 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava, davacıya ait kamyonun suçta kullanıldığı iddiasıyla el konulması nedeniyle uğranılan zararın giderimine ilişkindir.
Davacıya ait araç oğlu idaresinde iken 10/8/1996 günü, hırsızlık olayında kullanıldığı gerekçesiyle el konulmuştur. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılmış, dava sırasında sürekli talep edilmesine rağmen aracın davacıya iadesi mahkemece kabul edilmemiştir. Ceza davası sonunda davacının oğlunun beraatine dava konusu kamyonun davacıya iadesine karar verilmiştir. Davacı, hurdacılık işiyle uğraştığını kamyonuna 8 ay süre ile el konulmasından dolayı kötü duruma düştüğünden söz ederek araçtaki değer kaybını ve aracın yedieminde kaldığı süre için gelir kaybını istemiştir.
Mahkemece taleple bağlı olarak tazminata karar verilmiştir.
Yüksek Özel Daire; suçta yakalanan araca yargılamanın devamı süresince el konulmasında yasaya aykırı bir durum olmadığı gibi bu tür işlemlerden Hazinenin sorumlu tutulacağına ilişkin bir yasa hükmü mevzuatta yer almamakta olduğu gerekçesiyle karar oyçoğunluğuyla bozulmuştur.
Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Davacının kamyonunun oğlu tarafından kullanıldığı, oğlunun muhakeme sonunda beraat etliği, davacının oğlu suçlu olsa dahi mülkiyeti kendisine ait olan kamyonla bu suca iştirak etmediği konusunda uyuşmazlık yoktur. Öte yandan aracın yedieminde tutulması nedeniyle zararın doğması kaçınılmazdır. Sorun davacının oluşan zararının hukuki ve yasal dayanağını bulmadadır.
Genelden özele doğru gidersek Devletin tazminat sorumluluğu Anayasanın 40, 125/son, 129/V.de düzenlenmiştir.
Öte yandan AY. M.2 de Cumhuriyetin nitelikleri arasında hukuk Devleti ilkesi sayılmıştır. Hukukun genel ilkelerine bağlılık hukuk devletinin özelliklerinden biridir. Verilen zararın giderimi de hukukun genel ilkelerinden biridir (ÖZBUDUN, Ergun; Türk Anayasa Hukuku, 4 B. Ankara 1995/, s.97 ve oradaki Fransız Devletler Hukukçusu Charles Rousscau'mm tanımı).
Hukuka aykırılığı hukuka uygun hak getiren sebeplerden biri kamu yetkisinin kullanılmasıdır. Bir anlamda bu, kamu menfaatinin üstünlüğüdür. Başlangıçta üstün hak sahibi olan Devlet kamu gücünü kullanarak yaptığı eylem veya işlem bir süre sonra haklılığı haksızlığa dönüşürse; başlangıçta kamu gücüne uyan kişinin tazminat hakkı doğar. Burada Devlet karşısında kişinin fedakarlığı ödenecek ı tazminatla denkleşmiş olur. "Fedakarlığın Denkleştirilmesi" prensibi sorumluluk hukukunda günümüze kadar tüm canlılığıyla gelmiştir.
Somut olayda davacının bir zarara uğradığı açık okluğuna göre bu zararın tazmini Anayasal bir yükümlülük olduğu gibi hukukun genel teorisi bağlamında hakkaniyetin bir gereğidir.
Yukarıda anlatılan gerekçe ile yerel mahkemenin direnme kararı onanmalıdır. Yazılı gerekçe ile bozulmasına ilişkin sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum.