Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2000/1-960
K. 2000/1058
T. 21.06.2000

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki "tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Karşıyaka Asliye 1.Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 20.5.1999 gün ve 1995/640-1999/424 sayılı kararın incelenmesi davacılar M. Temel Dosdoğru ve arkadaşları vekili, katılma isteminde bulunanlar vekili, davalı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 1.Hukuk Dairesi'nin 2.11.1999 gün ve 1999/10687-10960 sayılı ilamı;
( ... Dosya içeriğine toplanan delillere, özellikle hükmüne uyulan bozma kararında öngörülen araştırma yerine getirilerek denize sınır haritası uygulanmak ve uzman bilirkişilerden de rapor alınmak suretiyle saptandığına göre, davalı Hazinenin temyiz itirazları yerinde değildir.
Reddine,
Davada bağımsız hak talebiyle ( asli müdahil olarak ) yer almak isteyen Fahire Mecdet Tacer, Pulat Yüksel Tacür, H. Methi Taçer ve Zübeyde Gülben Songütay ve arkadaşlarının temyizlerine gelince, gerçekten, davacılar ve bağımsız hak talep edenlerin dayandıkları Şubat -1303 tarih ve 85 ve 86 nolu tapulardan 1/2'şer paylarla "Devletlü Raif Paşa Hazretleri ile, İzzetlü Vergi Dairesi Müdürü Ali ( Mehmet ) Efendinin" malik oldukları anlaşmaktadır.
Bunun yanı sıra, davacıların miras bırakanı olan ve yarı paydaş konumundaki Raif Paşanın yada mirasçılarının öteki yarı paydaş Ali ( Mehmet ) Efendi payının satın aldıkları yada bu payın onların ( Raif Paşanın yada mirasçılarının ) yararına hukuki değerini yitirdiği de saptanmış değildir. Öyle ise, uyuşmazlığın çözümünde ve hakkın tesliminde bağımsız bir nitelik taşıyan Ali ( Mehmet ) Efendi yarı payının göz ardı edilemeyeceği kuşkusuzdur. Bilindiği üzere; görülmekte olan bir davaya asli müdahil sıfatı ile katılmak suretiyle bağımsız hak talebinde bulunulabileceği kararlık kazanmış Yargıtay İçtihatları ile benimsenmiştir.
Hal böyle olunca; öncelikle bağımsız hak talebiyle verilen 14/4/1998 tarihli dilekçenin harçlandırılması, daha sonra Ali Efendiden alınan ve gerektiğinde alınacak mirasçılık belgesi ile mirasçılarının kesin biçimde saptanması, ayrıca dayanılan tapunun revizyon gördüğü dava dışı 1136 ada 3 ve 1137 ada 1 nolu parsellere ilişkin akit tablolarının ve tedavül kayıtlarının onaylı suretlerinin getirtilerek değerlendirilmesi, böylece, gerçek hak sahiplerinin kimler olduğunun açıklığa kavuşturulması ve ondan sonra bir hüküm kurulması gerekirken; değinilen yönler yetirince araştırılmadan ve değerlendirilmeden noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere karar verilmesi isabetsizdir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI :
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Toplanan delillere ve tüm dosya içeriğine göre, 1941 yılında yapılan kadastro tesbitinde davacıların dayanak yaptığı Şubat 1303 tarih 85, Şubat 1303 tarih 86 ve bunun gittiği olan Teşrinievvel 1329 tarih 15 nolu tapu kayıtları 1136 ada 3 ve 1137 ada 1 parsellere revizyon görüp 12/24 er pay olarak tapu malikleri Raif Paşa ile Mehmet Emin Ali Efendi mirasçıları adına tesbit ve tescil edilmiş, dava konusu yeri o sırada su altında bulunması nedeniyle tesbit harici bırakılmış, daha sonra İzmir Çanakkale yolunun ( Altın Yol ) geçirilmesi nedeniyle çekişmeli yerin deniz istilasından kurtulması üzerine tapu maliklerinin idari mercilere başvurulup yukarıda tarih ve numaraları bildirilen tapu kayıtları kapsamı içerisinde kalan bu yerin adlarına yazılmasını istemişlerdir. Yetkili merciin emri üzerine kadastro posta ekibi dayanılan tapu kayıtlarını uygulayıp, tapu kayıtlarının sınırları ve miktarları itibariyle daha önce kadastrosu tamamlanan 1136 ada 3 parsel ile 1137 ada 1 parsel sayılı taşınmazlarla birlikte çekişmeli taşınmazı kapsadıklarını belirleyerek taşınmazın 1136 ada 13 parsel numarası ile tapu maliki adına yapılması gerektiğini açıklanmak suretiyle gereğinin yapılması için evrakı kadastro komisyonuna havale etmiştir. Komisyonca ilk tesbit tarihinden itibaren aradan on yıldan fazla zaman geçtiği 2613 sayılı yasanın 26 ve tüzüğün 33 maddelerine göre tapulama paftalarında tesbit yapmağa yetkili olmadıkları gerekçe gösterilerek tapu maliklerinin tesçil taleplerinin reddine karar verilmiştir. Daha sonra İzmir Belediyesinin başvurusu ile taşınmaza bu kez 1136 ada 8 parsel numarası verilerek hazine adına 28.2.1977 tarihinde tesbit yapılmış bu tesbite karşı tapu maliklerinden Raif Paşa mirasçıları ile İzmir Belediyesi tarafından ayrı ayrı açılan itiraz davaları birleştirilmiştir. Karşıyaka 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1978/774 sayılı söz konusu dava dosyasında keşif yapılarak tapu kayıtlar yeniden uygulanmış, 20.5.1980 tarihli bilirkişi raporunda, dayanılan tapu kayıtlarının miktar ve sınırları itibariyle çekişmeli 1136 ada 8 parsel sayılı taşınmazı kapsamına aldığı belirtilmiş, ancak mahkemece 8 parsele ilişkin kadastro komisyonu tesbit kararının hukuken geçerli bulunmadığı bu nedenle iptaline gerek olmadığı görüşü ile davanın reddine karar verilmiştir. Verilen 7.11.1980 tarih 1978/744 esas 1980/725 sayılı söz konusu karar aynı gerekçelerle 14. Hukuk Dairesince onanıp kesinleşmiş, bundan sonra bir kısım davacılar aynı tapu kayıtlarına ve aynı iddialara dayanarak Karşıyaka Kadastro Mahkemesinde hazine aleyhine eldeki davayı açarak tesbit harici bırakılan çekişmeli yerin adlarına tescilini istemişlerdir. Hazine vekili ise dava konusu yerin Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu, özel mülkiyete konu teşkil edemeyeceği savunmasında bulunmuştur. Üç uzman bilirkişi aracılığı ile 21.3.1991 tarihinde yapılan keşifte dayanılan tapu kayıtları ile İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1949/878 esas 1952/130 sayılı ve Karşıyaka 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1978/734 esas 980/725 sayılı dosyasındaki keşif zabıt ve krokileri uygulanmış, alınan 22.10.1991 tarihli raporda yine dayanılan tapu kayıtlarının mevkii hudut ve miktarlarına göre dava konusu yere aynen uyduğu açıklanmıştır. Bu rapor esas alınarak kurulan 14.7.1992 tarih 1998/1 esas 1992/3 sayılı karar ile çekişmeli taşınmazın davacılar üzerine tesciline karar verilmiştir. Ancak verilen kararın taşınmaz hakkında usulünce düzenlenmiş kadastro tutanağı bulunmadığı davaya bakma görevinin genel mahkemelere ait olduğu gerekçesi ile 7. Hukuk Dairesince bozulmuş, verilen görevsizlik kararı ile Karşıyaka 1. Asliye Hukuk Mahkemesine gelen dosya hakkında adı geçen mahkemece hiçbir araştırma yapılmadan Karşıyaka 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1978/774 esas 1980/1010 sayılı karar ile davanın reddine karar verilmiş, bu karar 1. Hukuk Dairesince olayda kesin hüküm bulunmadığı vurgulandıktan sonra "Deniz sınırının 3621 sayılı yasanın 5. maddesi uyarınca belirlenmesi, önceden özel mülk olan taşınmazdan toprak alınması nedeniyle su toplanması sonucu Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yer haline gelmeyeceğinin göz önünde tutulması" şeklinde bozulmuştur. Bozmaya uyulduktan sonra iki jeolog bir tapu fen memurundan oluşan bilirkişilerle 26.9.1995 tarihinde yeniden keşif yapılmış bilirkişilerce verilen 28.9.1995 tarihli raporda; kıyı kenar çizgisi haritasının uygulandığı gerekli incelemelerin yapıldığı, kıyı kenar çizgisi haritasının doğru olduğu ve dava konusu yerin kıyı kenar çizgisi dışında kaldığı kültür arazisi niteliği taşıdığı belirtilmiştir. Bu arada dayanılan tapu kayıtlarının yarı pay sahibi olan Mehmet Emin Ali mirasçıları olduğunu iddia eden bazı kişilerce aynı iddialarla Karşıyaka 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davanın da 30.11.1995 tarih 1995/877 esas 1995/1001 sayılı kararla bu dava ile birleştirmesine karar verilmiştir. Ayrıca 4.4.1998 tarihli dilekçe ile de bir kısım kişiler bağımsız hak talebiyle müdahale talep edenlerin isteklerinin reddine. Çekişmeli taşınmazın Raif Paşa mirasçıları adına tesciline karar verilmiş 20.5.1999 tarih 1995/640 esas 199/424 sayılı bu kararın hazine ve müdahale talep edenlerin temyizi üzerine 1. Hukuk Dairesinin 2.11.1999 tarih 1999/1999/10687 esas 1999/10960 sayılı karar ile hazinenin temyiz itirazlarının reddine müdahale talep edenler yönünden müdahale dilekçelerinin harçlandırılarak payını sattığı veya hukuki değerini yitirdiği isbat edilemeyen ve dayanılan tapu kayıtlarındaki yarı pay sahibi Mehmet Ali Efendi'nin mirasçılarının kesin biçimde saptanması böylece gerçek hak sahiplerinin açıklığa kavuşturulması sonucuna göre bir karar verilmesi gerekçesiyle verilen karar bozulmuş karar düzeltme istekleri de reddedilmiş, Yerel mahkemece aynı gerekçeler ileri sürülerek eski kararda direnilmiştir.
-Özetlenen bu dava safahatına göre yerel mahkeme ile özel daire arasındaki uyuşmazlık davacılar ve müdahale talep edenlerin dayandığı Şubat 1303 tarih 85 ve 86 nolu pay tapularındaki yarı pay sahibi Vergi Müdürü Mehmet Emin Ali Efendi'nin payını öteki kişilere satıp satmadığı başka bir anlatımla Mehmet Ali Efendi mirasçılarının dava konusu taşınmazda bir haklarının bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
-Her ne kadar Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bazı sayın üyeler, dava konusu taşınmazın deniz suyu altında iken İzmir - Çanakkale yolunun geçirilmesi ve doldurulması nedeniyle suyun etkisinden kurtarıldığını bu niteliği itibariyle Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olup, özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürmüşlerse de ekseriyetin görüşüne göre ve yukarıda değinildiği üzere yerel mahkemece 20.5.1999 tarih 1995/640 esas 1999/424 sayılı karar ile dava konusu taşınmazın Raif Paşa mirasçıları adına tesciline karar verilmiş hazine vekilinin bu karara karşı yaptığı temyiz itirazları yönünden bozulmuştur. Hazine vekilinin karar düzeltme isteği de aynı dairece reddedilerek hazine hakkında HUMK. nun 237. maddesi uyarınca gerek şekli gerekse maddi anlamda kesin hüküm oluşmuştur. Artık hazine vekilinin ısrar kararına karşı yaptığı temyiz itirazının incelenmesine usul hükümlerine göre olanak kalmamıştır.
Kaldı ki davacı ve müdahale talep edenlerin dayandıkları Şubat 1303 tarih 85 ve 86 nolu pay tapuları ile 86 nolu tapunun gittiği olan Teşrinievvel 1329 tarih 546/15 sayılı tapu kaydının sınırları kum kahve iskelesi, Ahmet arazisi Menemen Caddesi ve Derya olup, miktarı 32000 lira, murabaa atik ( 18373 m2 ) gösterilmiştir. Ayrıca tapu kaydında mikyas olarak arzen 320 ( 234m ) tuğlen Menemen caddesinden denize doğru 100 ( 76 m ) arsın şeklinde açıklama bulunmaktadır. Bu tapu kayıtları, yarı pay sahibi Raif Paşa mirasçılarınca hazine üzerine tesbit ve tescil edilen 2 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali için yanlışlıkla İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan dava dosyasında uygulanmış tüm sınırları saptanmış 21.2.1952 tarih 1949/878 esas 1952/130 sayılı ilamda o davanın konusu 2 parsel sayılı taşınmaz hakkında açılan dava reddedilmiştir. Yine tapu kayıtlarının yarı pay sahibi vergi müdürü Mehmet Ali Efendi mirasçılarında Mehdi 16 kanuni sani 1928 tarihinde İzmir mazbahası Türk Anonim Şirketi ve İzmir Belediyesine çektiği ihtarnamelerde çekişmeli taşınmaza tekavil haddı döşenip 3000 araba kum alınarak çukurlar açıldığını bildirip zarar ziyanlarının ödenmesini istemiştir. Ayrıca yukarıda değinildiği üzere 22.11.1960, 28.2.1977 tarihlerinde yapılan tesbitlerde çekişmeli taşınmaza tapu kayıtları uygulanmıştır. Bunun yanında Karşıyaka 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 978/744 sayılı dosyasında yapılan keşifte tapu kayıtları kadastrol yöntemlere uygun biçimde uygulanmış bilirkişiler çekişmeli yere aynen uyduğunu bildirmişlerdir. Bundan sonra kadastro mahkemesi sıfatıyla açılıp görevsizlik sonuçlanan kadastro mahkemesinin 988/1 sayılı dosyasında aynı işlem tekrarlanmış aynı sonuca varılmıştır.
Tüm bu uygulamalar ve belirlenen olgulardan çekişmeli taşınmazın tapu malikleri üzerine tesbit ve tescil edilen 1136 ada 3 ( 7000 m2 ) 1137 ada 1 ( 480 m2 ) parsel sayılı taşınmazlar ile bir bütün iken İzmir Mezbahane Anonim Şirketi tarafından tekofil hattı döşenerek büyük miktarda kum alınması sonucu deniz istilasına uğradığı bu durumu tapu maliklerinin protesto ettiği o tarihten itibaren özellikle deniz istilasından taşınmaz kurtulduktan sonra tapu maliklerinin çeşitli mercilerde devamlı olarak haklarını aradıkları, yukarıda sözü edilen davaları açtıkları, tapu kayıtlarının sınırları itibariyle çekişmeli yeri kapsadığı tapu malikleri üzerine yazılan miktar çıkarıldıktan sonra bulunan, tapu miktarının dava konusu taşınmazın yüzölçümüne denk düştüğü açıkça anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki aslı deniz yatağı olan bir yerin tapu kapsamı içerisinde kalsa dahi özel mülkiyete konu olamayacağı kuşkusuz ise de somut olay gibi özel mülk iken bir takım etkenlerle su altında kalan bir yerin suların çekilmesi ile malikleri tarafından istenebileceği de açık bir hukuk kuraldır. Bütün bu delillere ilaveten özel dairenin bozması üzerine kıyı kenar çizgisi haritası da uygulanmak suretiyle jeolog bilirkişilere kıyı kenar çizgisi ettirilmiş tesbit bilirkişiler dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi dışında kültür arazisi niteliğinde bulunduğunu belirtmişlerdir.
Öte yandan dayanılan tapu kayıtları intikal görmemiş, başka kişilere herhangi bir yolla devredilmemiştir. Şahsen 1943 yılında yapılan kadastro tesbiti ile tapu olma niteliklerini yitirdiğinden intikal görmeleri de olanaksız hale gelmiştir. Getirtilen kayıtlardan tapu maliklerince başka kişilere satılan taşınmazların kadastroca tapu malikleri üzerine yazılan 1336 ada 3, 1137 ada 1 parsel sayılı taşınmazlar olduğu da anlaşılmaktadır. O halde çekişmeli taşınmazda tapu malikleri Raif Paşa mirasçıları yanında Mehmet Ali Efendi mirasçılarının da yarı pay sahibi oldukları bir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde anlaşılmaktadır. Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunca benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : 1- Hakkındaki hüküm kesinleşmiş bulunan davalı Hazinenin direnme kararını temyize hakkı bulunmadığından temyiz isteğinin REDDİNE,
2- Davacılar M. Temel Dosdoğru ve arkadaşları ile katılma isteminde bulunanların temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı ( BOZULMASINA ) yapılan ikinci görüşmede, bozmayı oybirliği, sebebiyle oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI:
Dava konusu taşınmaz 1941 yılında 2613 sayılı Kanunun hükümleri uyarınca yapılan kadastro çalışmaları sırasında DENİZ SUYUNUN altında bulunması nedeniyle tesbit dışı bırakılmıştır. Davacılar ve davaya katılan gerçek kişiler dava konusu taşınmazın denizden doldurulduğunu, miras bırakanları adına yazılı bulunan T. Evvel 303 tarih ve 57 numaralı tapu kaydı ile gittilerinin kapsamında kaldığını ileri sürerek tescil isteğinde bulunmuşlardır. Mahkemece tescil konusu taşınmazın davacıların dayandıkları tapu kaydının kapsamında kaldığı gerekçesiyle davayı kabul etmiştir.
Yüksek Yargıtay 1. Hukuk Dairesi bozma ilamında, özet olarak dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisinin dışında ve tapu kaydının kapsamında kaldığını belirlenmiş bulunduğu gözönünde tutularak Hazinenin temyiz itirazlarının reddine, bir kısım davacıların temyiz itirazlarının gözönününde tutularak tapu kaydı ile mirasçılık belgelerine göre gerçek hak sahiplerinin belirlenmesi, davayı katılan gerçek kişilerin dava dilekçelerinin harçlandırılması gereğine işaret edilmek suretiyle bozma sevk etmiştir.
Tesbit dışı bırakılan bir taşınmazın tapuya tescil edilebilmesi için yasada belirtilen diğer koşullar yanında taşınmazın niteliği itibariyle kazanılmaya elverişli ve özel mülkiyet şeklinde tapuya tescil edilecek yerlerden olması gerekir. 1941 yılında yapılan kadastroda davacıların dayandıkları T. Evvel 303 tarih ve 57 numaralı tapu kaydı ve gittileri 1136 ada 3 ve 1137 ada 1 parsellere revizyon görmüştür.
1961 yılında yapılan ek kadastroda dava konusu taşınmazın DENİZ SULARI altında kaldığı yeniden belirlenmek suretiyle tesbitin yapılması isteminin reddine karar verilmiştir.
İzmir Belediyesi Eshot Genel Müdürlüğünün başvurusu üzerine 28.2.1977 tarihinde yapılan üçüncü kadastro nedeniyle düzenlenen tutanak ve belgelerde dava konusu taşınmazın MK. nun 641. maddesinin kapsamında kaldığı vurgulandıktan sonra "Bu kesimde deniz gayet sığ bir durum arz ettiğinden zamanla çöp ve inşaat artıkları bu yere muhtelif şahıslar ve Belediye tarafından dökülerek, deniz daha sığ hale getirilmiş ve zaman geçtikçe dolgu maddeleri yer yer kapatmıştır. Altınyol geçirildikten sonra bu yer ortaya çıkmıştır" denilmek suretiyle taşınmazın durumu ve niteliği belirlenmiştir.
Davacıların dayandıkları 32.000 zira murabaa atik ( 18 dönüm karşılığı ) yüzölçüme sahip taşınmazın sınırları: Kumkahve iskelesi, Bekir Çelebizade Ahmet Bey arazisi, Menemen caddesi ve Derya olarak gösterilmiş. Tapu kaydı 1941 senesinde yapılan kadastroda 1136 ada 3 ve 1137 ada 1 parsele revizyon görmüş bulunduğuna göre böyle bir kayıt 3402 sayılı Kadastro Kanunun 12/4. maddesi hükmü uyarınca işleme tabi kayıt niteliğini yitirmiş olup isbap hukuku bakımından belge niteliğindedir. Yüksek Özel Daire dava konusu taşınmaz bölümünün davacıların tapu kaydının kapsamında kaldığı kabul edilmiş ise de taşınmazın niteliği ve 1941, 1961 ve 1977 yıllarında yapılan kadastrolar nedeniyle düzenlenen posta mütaalaları ve komisyonca düzenlenen belgeler ve belirlenen olgular karşısında bu yerin tapu kaydının içinde kaldığı kabul edilemez. Deniz sınırı kural olarak sabit bir sınır değildir. Belirlenebilir bir sınır ise de taşınmazın su altında kalmış olması nedeniyle tapu kaydının kapsamı su altında kalmayan bölümün miktarı ile geçerli olması gerekir. su altında kalan bölüme ait tapu kaydı hukuken geçerli olamayacağı gibi taşınmazın tapu kaydının kapsamında kaldığı kabul edilse bile uzun süre su altında kalmış olması taşınmazın bu bölümünün tamamen yok olması nedeniyle ( MK. nun 643. madde ) mülkiyet hakkı son bulur ve tapu kaydı hukuken geçerliliğini yitirir.
Kıyı Kanunlarının getirdiği düzenlemeler karşısında olaya bakılınca: Davacılar dava dilekçesinde kadastro tesbiti sırasında denizin işgali altında olduğunu, batısından geçen Altınyolun açılması ve denizin doldurulması sonucu, denizin işgalinden kurtulduğunu bildirmişlerdir. 1977 yılında yapılan kadastro nedeniyle düzenlenen belgelere göre doldurma ve Altınyol sahil yolunun açılması ile taşınmazın ortaya çıktığı belirlenmiştir. Bu belirlemelere göre taşınmaz denizden doldurulan bir yerdir. Denizden doldurma suretiyle taşınmaz edinmeye imkan tanıyan 2644 sayılı Tapu Kanunun 8-12. maddeleri 20.7.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1605 sayılı Kanunla zımmen ( üstü kapalı olarak ) yürürlükten kaldırılmış ( Ek madde 7/5 ) "Denizden doldurma ve bataklık kurutma suretiyle özel mülkiyet adına arazi ve arsa kazanılamaz" hükmünü getirmiş, 1973 yılında yürürlüğe giren 1757 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Kanunu ile deniz ve göl kıyılarının dolması veya doldurulması ile meydana gelen ve gelecek olan arazinin Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığının emrine geçmiştir denilmiştir. 4.4.1990 tarihinde yürürlüğe giren 3621 sayılı Kıyı Kanunun 5. maddesinde de "kıyılar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır" 7. maddesinde kurutma ve doldurma işlemlerini ancak Yasaların açıkça izin verdiği hallerde kamu kuruluşlarınca yapılacağı, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan bu tür yerlerin özel mülkiyet konusu olamayacağı hükmüne getirmiştir. DAVA KONUSU TAŞINMAZIN DENİZ SUYUNUN ETKİSİNDEN KURTULMASI, MEVCUT DURUMUN ORTAYA ÇIKMASI KENDİLİĞİNDEN MEYDANA GELMEMİŞ DOLDURMA, KURUTMA VE ALTINYOL SAHİL YOLUNUN AÇILMASI İLE OLUŞMUŞTUR.
Açıklanan maddi ve hukuki olgular ve yasal düzenlemeler karşısında dava konusu taşınmazın deniz suyunun altında bulunan bir yer olduğu, doldurma ve sahil yolunun açılması ile meydana geldiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Dosyadaki deliller ve belgeler bu yoldadır. Dava nedeniyle yapılan keşiflerde taşınmazın kıyı kenar çizgisinin dışında ve tapu kaydının kapsamında kaldığı belirlenmiş ise de jeolog bilirkişi raporundaki açıklamalara göre İdarece 1994 yılında kıyı haritasının düzenlediği belirtilmiştir. Tapu kaydındaki "Derya" sınırının belirlenmesi bakımından esas olan kaydın tesis tarihindeki doğal kıyının nereden geçtiği ve sınırın buna göre tesbitidir. Sahil yolunun geçirilmesi ve doldurma tarihinden sonra bu olgular gözönünde tutularak sahil yolu ve doldurma sonucu ortaya çıkan taşınmazın kıyı kenar çizgisi dışında kaldığı şeklindeki tesbitler Derya sınırının yolun batısında kaldığı sonucuna ulaştırmaz.
Yukarıdan beri izah edilen açıklamalar karşısında dava konusu taşınmazın davacılar ile davaya katılan gerçek kişiler adına tapuya tescili mümkün değildir. Davanın reddi düşüncesi ile Yüce Genel Kurulun değerli çoğunluğunun görüşüne katılmıyoruz.
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini