 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas no: 2000/16-1635
Karar no: 2000/1637
Tarih: 8.11.2000
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Kesinleşen Tescil İlamının Orman İdaresine Husumet Yöneltilmeksizin Tapulu Yer İçin Mükerrer Olarak Oluşturulması )
- TESCİL İLAMININ TAPULU YER İÇİN MÜKERRER OLUŞTURULMASI ( Orman İdaresine Husumet Yöneltilmeksizin Oluşturma )
- TAPU KAYITLARININ ÇAKIŞMASI ( Doğru Temele Dayanan ve Önceki Tarihi Taşıyan Tapuya Değer Verilmesinin Gerekmesi )
- EVVELCE KADASTROSU YAPILAN YERLER ( Tapu Kayıtlarının Çakışması Durumunda )
- KESİN HÜKÜM ( Kesinleşen Tescil İlamının Orman İdaresine Husumet Yöneltilmeksizin Tapulu Yer İçin Mükerrer Olarak Oluşturulması )
3402/m.22
1086/m.237
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali-tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Savaştepe Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen reddine-kısmen kabulüne dair verilen 4.5.1999 gün ve 1999/16 E- 75 sayılı kararın incelenmesi davacı Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 14.10.1999 gün ve 1999/4196-3875 sayılı ilamı ile; ( ...Yargıtay bozma ilamında özetle: "Davalıların dayandığı tapu kaydının Hazine'nin taraf olduğu tescil ilamı ile oluşması, çekişmeli taşınmazın tescil ilamı kapsamında kaldığının saptanmış olması, ilamın da Hazine'yi bağlaması nedeniyle tescil ilamı kapsamında olup Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan ve krokide ( c ) harfiyle belirtilen yer açısından Hazine'nin davasının reddine karar verilmesi" gereğine değinilmiştir. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda çekişmeli 59 ada 13 parselin teknik bilirkişi raporunda A ile gösterilen 4937.78 metrekarelik bölümünün orman vasfıyla Hazine, B ile gösterilen 12436 ve C ile gösterilen 1759 metrekarelik bölümlerinin tarla vasfıyla davalılar adına tapu kaydı gibi tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece nizalı taşınmazın C harfi ile gösterilen 1759 metrekarelik bölümünün Hazine adına tesciline ilişkin verilen 18.3.1997 tarihli ilamın davalı tarafın temyizi üzerine Yargıtay 1.Hukuk Dairesince bu bölüm için taraflar arasında kesinleşmiş tescil ilamı bulunduğundan, bu bölümün davalılar adına tesciline karar verilmesi gerektiğinden sözedilerek anılan karar bozulmuş, Mahkemece bozmaya uyularak Hazine davasının reddine karar verilmiştir. Bozma ilamına uyulmakla taraflar yararına kazanılmış hak doğar ise de; bozma ilamı maddi hataya dayandığı takdirde kazanılmış hakkın varlığından söz edilemez. Sözü edilen tescil ilamı Savaştepe Sulh Hukuk Mahkemesince verilmiş, 8.7.1954 tarih, 1953/129 esas ve 1954/64 karar numaralı ilamdır. Bu kararda Hazine taraf değildir. 1. Hukuk Dairesince maddi hataya dayanılarak Hazine'nin taraf olduğu kabul edilerek kararın bozulması taraflar yararına usuli kazanılmış hak doğurmaz. Hazine ilamda taraf olmadığına göre mahkemece bu bölümün de bozulan karar gibi tarla vasfıyla Hazine adına tesciline karar verilmesi gerekir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Çekişmeli parselin temyize konu olan ve teknik bilirkişi tarafından krokide C harfi ile gösterilen 1759 metrekare miktarındaki bölümü 3116 sayılı Kanun'un 13. maddesi gereğince orman tahdidi içinde kaldığından Hazine adına orman olarak tapuya tescil edilmiştir. Taşınmaz orman tahdidi içinde iken davacı Ayşe İlhan tarafından tescil davası açılmış ve yargılama sırasında 6333 sayılı Kanun yürürlüğe girdiğinden Hazinenin davaya katılması sağlanmış, Savaştepe Sulh Hukuk Mahkemesinin 8.7.1954 gün 1953/129 esas ve 1954/64 sayılı kararı ile taşınmazın Ayşe İlhan adına tesciline karar verilmiş ve karar temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir. Tescil davası Orman İdaresine yöneltilmemiş ve Orman İdaresinin davaya katılması da sağlanmamıştır. 1988 yılında yapılan 2/B uygulaması sonucu taşınmaz orman dışına çıkarılmıştır.
Mahkemece hükmüne uyulan ilk bozma ilamında Hazinenin tescil davasına taraf olup, kesin hükmün Hazine yönünden bağlayıcı bulunduğu açıklanarak davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Mahkemece bozmaya uyulmuş ise de, bozma kararının maddi hataya dayalı olduğu anlaşılmaktadır. Zira, tescil davasının yargılaması sırasında 6333 sayılı Kanun yürürlüğe girmiş ve Medeni Kanun'un 639. maddesi bu Kanun'la değiştirilmiştir. Taşınmaz orman olarak tapuda tescilli bulunduğu ve dava doğrudan Orman İdaresini de ilgilendirdiği halde Orman İdaresi davaya katılmamış ve bu nedenle tapu usulen oluşmamıştır. Kural olarak bozmaya uyulmakla ilgili taraf yararına usuli müktesep hak oluşur. Ancak, maddi hataya ilişkin bozma kararına uyulmuş olması usuli müktesep hakkın doğmasına engel teşkil eder. Her ne kadar 16.Hukuk Dairesi'nin bozma kararında Hazinenin taraf olmadığı vurgulanmış ise de, Hazinenin davada usulen taraf olduğu saptanmıştır. Bu durumda önceki bozma kararında Orman İdaresinin durumunun tartışılmamış olmasının maddi hatadan kaynaklandığı sonucuna varılmaktadır.
Kesinleşen tescil ilamı Orman İdaresine husumet yöneltilmeksizin tapulu yer için mükerrer olarak oluşturulmuştur. Tapu kayıtlarının çakışması halinde doğru temele dayanan ve önceki tarihi taşıyan tapuya değer verilmesi zorunlu olduğu gibi, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 22/1. maddesi uyarınca evvelce tespit, tescil veya sınırlandırma suretiyle kadastrosu ve tapulaması yapılmış olan yerlerin yeniden kadastrosunun yapılması da mümkün değildir. Bu gibi yerlerin ikinci bir kadastroya tabi tutulması halinde ikinci kadastro bütün sonuçlarıyla hükümsüzdür. Kanunun emredici hükmü nedeniyle ikinci kadastroya değer verilemez. Öte yanda tescil ilamı tapu oluşmasına ilişkin olup orman dışına çıkarma işlemi ile ilgili değildir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 237. maddesi gereğince kesin hükümden söz edilebilmesi için davanın taraflarının, konusunun ve sebebinin aynı olması gerekir. Tescil davalarında Hazine ile davalılar taraf olup, dava aynı yerle ilgilidir. Görülmekte olan dava ile önceki davanın taraf ve konuları aynı olduğu halde, davalarda sebep birliği bulunmamaktadır. Zira, tescil ilamı tapu oluşumuna ilişkin olduğu ve Medeni Kanun'un 639/2. maddesi ile ilgili olduğu halde, görülmekte olan dava orman dışına çıkarma işleminden kaynaklanan ve 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 2896 sayılı Kanun'la değişik 2/B maddesinin uygulaması ile ilgilidir. Orman dışına çıkarma işlemi 1988 yılında yapıldığına göre olayda Orman Kanunu'nun 2896 sayılı Kanun'la değişik hükmünün uygulanması zorunludur. Sözü edilen madde uyarınca orman dışına çıkarılan yerlerin Hazine adına tescili zorunludur. Kanun'un bu hükmü emredici nitelikte ve Kamu düzenine ilişkindir. Dava konusu olayda 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 45. madde hükmünün uygulama yeri de bulunmamaktadır. Açıklanan bu nedenlerle bozma kararına uyulması gerekirken, kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 8.11.2000 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı Hazine, Savaştepe ilçesi Cumhuriyet mahallesinde kain 158 ada 13 parsel no'lu taşınmazın 3116 sayılı yasa uyarınca 1944 de yapılan orman tahdidi içerisindeyken 1989 yılında kesinleşen 6831 sayılı Orman Yasasının değişik 2/B maddesi uygulaması sonucu Hazine adına orman dışına çıkartıldığından bahisle davalılar üzerindeki çap kaydının iptali ile kendi adına özel mülk olarak tescilini istemiştir.
Davalılar ise, murisleri Ayşe'nin açtığı dava neticesi almış olduğu Savaş tepe Sulh Hukuk Mahkemesinin 8.7.1954 gün 953/129 Esas, 954/64 karar sayılı kesinleşen tescil ilamı sonucu oluşan tapu ile malik olduklarını ve kadastro sırasındada 13 nolu parsel olarak adlarına tespit edilerek çap kaydının oluştuğunu, tescil davasında hazinenin de asli müdahil olarak yer alması nedeniyle anılan ilamın hazineyi bağlayacağını ve hazine aleyhin de kesin hüküm teşkil edeceğini, kaldı ki sonradan yapılan 2/B uygulaması ile taşınmazın hazine adına orman dışına çıkartılmasının kesin hükmün varlığı karşısında hazineye bir hak bahsetmeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, çekişmeli parselin krokisinde A, C harfleriyle gösterilen bölümlere yönelik davanın kabulüne, bu kısımların tapusunun iptaliyle "A" bölümünün "Orman" niteliğiyle "C" bölümünün ise "Tarla" olarak hazine adına tesciline, "B" ile gösterilen kısma karşı açılan davanın da reddine karar verilmiş, davalıların temyizi üzerine Yüksek I. Hukuk Dairesince kesin hükmün kapsamında kaldığından bahisle karar "C" bölümüne hasren davalılar lehinde bozulmuş ve bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde bu bölüme yönelik davanın da reddine karar verilmiş, hazinenin temyizi üzerine bu defa Yüksek 16. Hukuk Dairesince özetle "Hazinenin taraf olmadığı Sulh Hukuk Mahkemesinin kesinleşen tescil ilamının taraflar yönünden bu davada kesin hüküm teşkil etmeyeceği, maddi hataya dayalı kesin hükmün varlığına değinen bozma kararına uyulmuş olmanın taraflar yararına usuli kazanılmış hak doğurmayacağı, bu sebeple bu bölümünde tarla vasfıyla hazine adına tesciline karar verilmesi" gereğine değinilerek karar bozulmuş, mahkemece kesin hükmün varlığından bahisle kararda ısrar edilmiştir.
Mahkemenin kesin hükmün varlığına ilişkin direnme kararı doğrudur ve yerindedir. Şöyle ki; Davalıların murisinin 18.11.1953 tarihinde hasımsız olarak açtığı tescil davası devam ederken, Hazine tescil davacısını ( davalıların murisini ) hasım göstermek suretiyle 24.6.1954 tarihli dilekçe ile taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğunu, iktisap koşullarının oluşmadığını bildirerek davaya asli müdahale talebinde bulunmuş, mahkemece müdahale talebinin kabulüne karar verilerek dava hazine temsilcisi huzuruyla sonuçlandırılmıştır.
Bilindiği üzere, 9.3.1954 tarihinde yürürlüğe giren 6333 sayılı yasa öncesi hasımsız olarak görülmekte olan Medeni Kanunun 639/1. maddesine dayalı tescil davaları, anılan yasal düzenleme ile hazine ve ilgili kamu tüzel kişilerinin zorunlu hasım oldukları hasımlı dava niteliğini kazanmıştır. Anılan düzenlemeler usule ilişkin olup, kamu düzeni ile doğrudan ilgili ve mahkemelerce davanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gereken kuralları içermektedir. İşte bu nedenle 18.11.1953 tarihinde eldeki davanın davacısı tarafından hasımsız olarak açılan tescil davası, değinilen yasadan ötürü hazinenin huzuru ile görülmesi gereken hasımlı dava olma özelliğini kazanmış, mahkemenin ihbarı üzerine hazine 24.6.1954 günlü dilekçe ile davaya katılma talebinde bulunmuş bu talebi kabul edilmiştir.
İster yasadan doğan zorunluluk neticesi, ister hukukumuzda kabul gören müstakil hak talebi ile davaya katılma sonucu kabul edilsin, hazine söz konusu davada taraf olmuş, dava huzuru ile görülmüş, çekişmeli yerle ilgili talebi reddedilmiş, taşınmaz tescil davacısı adına tescil edilmiş, bu karar kesinleşmiştir.
Yine bilindiği gibi; maddi anlamda kesin hüküm, yargısal ( kazai ) kararlara tanınan yasal gerçeklik ( hakikat ) vasfıdır. Bu vasıf yargısal ( kazai ) kararların gerçeğe ( hakikata ) uygun olarak verildiğinin kabul edilmesini zorunlu kılar. Kesin hüküm kuralı, haklı ve adil kararların korunması yanında, kişiler arasındaki çekişmelerin sonsuza dek davam etmesini önlemek, toplumun istikrar ve düzenini sağlamak, hukukun ve yargının güvenirliğini korumak amacıylada kabul edilmiştir. Bütün yasal yollar kapandıktan ve verilen hüküm kesinleştikten sonra, aynı davanın tekrar yargı önüne getirilmesi, toplumda sonu gelmeyen çekişmelere, huzursuzluklara, istikrarsızlıklara, kazanılmış hakların her zaman ortadan kaldırılabileceği endişesine neden olur. Çelişkili kararların çıkmasına sebebiyet verir. Bu itibarla, tarafları, mevzuu ve sebebi aynı olan Devletin iştiraki, hakimin tarafsız araştırması ve iradesi ile kurulan, tüm yasal yollardan geçmek suretiyle; diğer bir anlatımla şekli yönüyle de kesinleşen önceki hükmün korunmasında kamunun büyük yararı bulunmaktadır.
Hukukumuzda kamu düzeninden sayılan ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 237. maddesinde düzenlenen kesin hüküm tarafların anlaşmaları ile ortadan kaldırılamadığı gibi, mahkemece kendiliğinden ( resen ) gözönünde tutulur. Taraflar, arasında düzenlediği hak ve çıkar ilişkileri yönünden yasal gerçeklik ( hakikat ) sayıldığından hem tarafları, hem de üçüncü kişileri bağlar.
Somut olayda; orman tahdit alanı içinde iken, hazinenin yer aldığı davada, tescil ilamı ile davalı adına oluşan tapu kapsamındaki taşınmazın, nitelik yitirmesi nedeniyle 6831 sayılı kanunun 2/B. maddesi uygulaması sonucu orman dışına çıkartılması durumunda, yukarda değinilen anlamdaki kesinleşmiş bulunan tescil ilamına değer verileceği ve anılan ilamın hazineyi bağlayacağı kuşkusuzdur. Nitekim Yargıtay Yüksek Hukuk Genel Kurulu'nun 23.12.1998 gün ve 1998/1-874-912 sayılı kararı ile aynen benimsenen Yüksek 1.Hukuk Dairesinin 11.12.1997 gün ve 1997/16206-16743 sayılı bozma ilamındaki ".....Tescil ilamının verildiği tarih itibariyle çekişmeli taşınmazın orman tahdidi içerisinde kalması kesinleşmiş ilamın hukuki sonuç doğurmasına engel teşkil etmez. Başka bir anlatımla uyuşmazlığın çözümünde kesin hüküm gözardı edilemez.
Esasen Orman Kanunun 3302 ve 3373 sayılı kanunlarla değişik 2/B maddesi uyarınca yapılan işlem ile de çekişmeli yerin nitelik yitirmesinden ötürü orman tahdit sınırları dışına çıkarıldığı belgelenmiştir. Hal böyle olunca kesinleşen tescil ilamını ve buna göre oluşturulan kadastral kayda değer verilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. ....." görüşler korunmuş; ayrıca, yine Hukuk Genel Kurulunun 22.5.1996 tarih 20/180-398 sayılı kararında da, "...orman tahdit sınırları içerisindeyken alınmış tescil ilamına dayalı tapuyu yok sayan 20. Hukuk Dairesinin görüşü kabule değer görülmemiş, Yüce Kurulca "kesinleşen tescil hükmü gözetilmek suretiyle davacı hazinenin davası reddedilmelidir" gerekçesiyle yerel mahkeme kararı oy birliği ile onanmıştır.
Diğer taraftan, tescil ilamı tarafı olmayan orman idaresi bakımından bağlayıcı değilse de; çekişmeli taşınmazın nitelik yitirdiği, orman vasfını kaybettiği ve bu nedenle 6831 sayılı kanunun 2/B. maddesi uygulaması ile orman dışına çıkarıldığı dikkate alındığında, anılan idare bakımından da bir hakkın varlığı düşünülemez.
Yukardan beri açıkladığımız nedenlerle, yerel mahkemenin direnme kararının yerinde bulunduğu ve onanması gerektiği inancıyla sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılmıyoruz.