 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E : 2000/14-97
K : 2000/140
T : 23.2.2000
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Osmancık Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 16.7.1998 gün ve 1997/86 E. 1998/249 K. Sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14.Hukuk Dairesinin 11.2.1999 gün ve 10052-804 sayılı ilamı ile; (... Dava konusu 58 parsel sayılı taşınmaz Osmancık Belediyesi adına kayıtlı iken 1980 yılında ihale ile davacının bayii Emrullah A...'ya satılmış, daha sonra taşınmazı Emrullah'tan davacı haricen devralmıştır. Ancak; bu yeri daha önce kendisinin ihaleden satın aldığı iddiasıyla belediyeye başvuran davalı Ahmet Yılmaz ferağ istemiştir. 10.2.1977 tarihli ve 42 sayılı belediye encümen kararı ile taşınmazın 1969 yılında davalıya satışının yapılmış olduğu, borcu da ödendiği belirtilerek davalıya devri kararlaştırılmış, 16.7.1985 tarih ve 367 sayılı encümen kararına istinaden belediyenin ferağından davalı adına tescil edilmiş ,aynı tarihte davalının hibesi sebebiyle diğer ,davalı Mürsel Y...'a tapudan devredilmiştir.
Davacı Emin T..., dava konusu taşınmazı Belediyeden resmi işlemle devralan davalılar
aleyhine kişisel hakka dayanarak iptal ve tescil istemektedir. Aynı hak sahibi olan davalıların taşınmazı muvazaalı olarak devraldıkları ileri sürülmediği gibi bu yönde herhangi bir delil de getirilmemiştir. Aynı hak sahibine karşı şahsi hak ileri sürülemeyeceğinden davanın reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, ihtiyari ihaleden kaynaklanan kişisel hakka dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı; bayii Emrullah A...'nun dava konusu taşınmazı Belediye'den ihale yoluyla satın alıp,
belediyenin de oluru ile 1982 yılında kendisine salıp, devrettiğini, 1983 yılında taşınmaz üzerine ev yaptığını, halen zilyetliğinde olduğunu, ancak davalılardan Ahmet'in bunu bildiği halde kötüniyetli Belediye Encümen kararı alarak taşınmazın kendi adına tescilini sağladığı, ardından da diğer davalı oğlu Mürsel'e bağış yoluyla devrettiğini, öne sürerek tapu kaydının iptali ile kendisi adına tescilini istemiştir.
Davalılardan Ahmet 1969 yılında yapılan ihale ile taşınmazı Belediyeden satın ve tapudan da mülkiyetini devraldığını, davalılardan Mürsel ise dava konusu taşınmazı kendi parası ile satın aldığını, davacının üstüne basit bir ev yaparak hak iddia ettiğini, savunmuşlar, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davalı Ahmet'in 1969 yılında Belediyeden 200 m2 yer aldığı, ancak 1976 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında dava konusu taşınmazın Belediye adına tespit görüp, davalı Ahmet'in satın aldığı yerin burası olduğuna ilişkin itirazının da reddedildiği, böylece taşınmazın Belediye adına teshilinin 30.8.1977 tarihinde kesinleştiği, bu tarihten sonra davacının bayii Emrullah'a ihale ile satılıp, onun da davacıya sattığı, davacının dava konusu taşınmaza ev yaparak, halen zilyedi olduğu, davalı Ahmet'in Belediyeden sağladığı encümen kararlan ile sonradan taşınmazı tapuda devralması ve aynı gün oğluna bağışlamasının korunabilir iyiniyetli bir davranış olarak kabul edilemeyeceği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire, hükmü yukarıda açıklanan nedenlerle bozmuştur.
Dava konusu taşınmaz Belediyenin almış olduğu idari karar sonucu ihaleyle satışa çıkarılıp, ihale sonucunda da davalı Ahmet'e satılmıştır. Bu işleme dayanılarak Belediye encümen kararı ile davalıya tapudan satışına karar verilmiştir. Bu karara dayalı olarak tapuda satış işlemleri tamamlanarak taşınmazın aynı hakkı davalıya geçmiştir. Davacının harici alımı ise tapuda gerçekleşmeyip şahsi hak aşamasında kalmıştır. Öncelikle belirtelim ki davacının davalının aynı hakkının dayanağını teşkil eden tapudan satışa dair encümen kararının idari yargı yerinde iptalini sağlamadan tapu maliki davalıya karşı açtığı tapu iptali ve tescil davası yoluyla aynı hakkın şahsi hakka dayanılarak iadesini isteyemez.
Zira Belediye tüzelkişiliği taşınmazlarını yasaya uygun biçimde satabilmesi için Belediye Encümeninin karan zorunludur. Daha sonra da Belediye Encümeninin bu karara dayanarak satış kararı, alması gerekir. Yine olayda olduğu gibi Belediye Encümeninin ihtiyari ihale ile taşınmazı satışa çıkarması en fazla artırana taşınmazın aktarılması yönünden Belediye Başkanı ile alıcının noterde resmi , sözleşme düzenlemeleri gerekir. Bu prosödür tamamlandıktan sonra tapuya gidilip düzenlenen sözleşme uyarınca tapuda mülkiyet hakkının alıcıya geçirilmesi işlemi tamamlanır. Görülüyorki burada iki hukuki muamele ard arda cereyan eder. Birincisi idare hukukunun denetimine tabi olan kısımdır. Bu kısmı
Belediye Meclis kararı, encümen kararı, Belediye Başkanı ile alıcının yaptığı sözleşmeye kadarki aşamadır. Bu işlem sözleşmede dahil tapudaki resmi satışın sebebini oluşturur ve bu resmi satış taşınmaz satışındaki illilik kuralının bir parçasıdır. Olayda Belediye adına çapa bağlanan kesim parsel olarak davalı bayiine satılmış ve ayni hak bayiine geçmiştir. Satışın bu işlemlere bağlanması kamu düzeniyle ilgilidir.
O nedenle belediye tüzel kişilerinin satışları hukukumuzda sıkı kaidelere bağlanmıştır. Esasen genel kural tapulu taşınmazların satışı resmi biçimde düzenlenmesi yasa gereğidir. (BK.213, MK.634, Noterlik Kanunu 60/1. Tapu Kanunu 26/1)
Az yukarda açıklandığı üzere. Belediye tüzel kişilerinin taşınmazlarının satışında yasa koyucu
daha çok kamu yararına koruyucu hükümler getirmeye ihtiyaç duymuştur ve özen göstermiştir. O nedenle gerek Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerler gerekse Belediyenin özel mülkü taşınmazların satışları sıkı murakabeye alınmıştır. Olayda tapudaki işleme konu olan satışın ön hukuki muamelelerinin de olması sağlık koşuludur. Belediye çaplı yerini davalının bayiine satmış tapuyu vermiştir. Bunun sebebini ihtiva eden idari tasarrufun iptal edilmesi icab eder. Bunun sonucunda tapunun dayanağı kalmıyacağından adliye mahkemesinde tapu iptali ve tescil davası açılıp sonuca ulaşılması mümkündür. Ne varki davacı bu yolu seçmeden doğrudan adliye mahkemesine başvurmuştur. Öte yandan Belediye resmi kuruluştur ve muvazaa iddiası da kanıtlanamamıştır. O nedenle bozma kararına uyulması yerine direnilmesi isabetsiz bulunmuştur. Direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararı ile yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 23.2.2000 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Uyuşmazlık, belediye tarafından yapılan ihaleden kaynaklanan hakka dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Dava konusu Osmancık İlçesi, Koyunbaba mahallesi, 67 ada 58 sayılı 424 metrekare miktarındaki parsel arsa olarak 28.10.1975 tarihinde belediye adına tesbit edilmiştir. Bu tesbite karşı Hacı Ahmet Y... tarafından itiraz olunmuştur. Kadastro komisyonu muterizin satın aldığı parselin bu parsel olmayıp, 85 sayılı parsel olduğunu belirleyerek itirazın reddine karar vermiş ve bu suretle kadastro tutanağı 30.8.1977 tarihinde kesinleşmiştir.
Belediye tarafından 67 ada 58 sayılı parsel kadastronun kesinleşmesinden sonra ihaleye çıkarılmış, 8.5.1980 tarihinde Emrullah A...'a ihale edilmiş, bu kişi tarafından 6.4.1982 tarih 168 sayılı encümen onayı ile davacı Emin T...'e devren satılmıştır. Alıcı olan davacı tarafından taşınmaz üzerine 9.8.1983 tarihinde ev yapılmış ve Belediye tarafından 17.6.1986 tarihinde de iskan ruhsatı verilmiştir, ihale ile taşınmazı alan kişinin Belediyeye karşı edimlerini yerine getirdiği ve ihale sonucu taşınmazın alıcıya teslim edildiği ve taşınmaz üzerine bina inşa edildiği tartışmasızdır.
Davalı Hacı Ahmet Y...'ın 16.5.1969 gün ve 81 sayılı encümen kararı uyarınca Belediyeden kadastrodan önce ve tapusuz olan 2A grubu-85 sayılı ve 200 metrekare miktarındaki taşınmazı satın aldığı ve salım bedeli olan 2000 TL. ödediği,Belediye ile alıcı olan Ahmet Y... arasında düzenlenen noter senedinde parsel numarasının 58 gösterildiği saptanmıştır. Kadastro sırasında 85 sayılı parselin Ahmet Y... adına tesbit edildiği ve bu taşınmazın bilahare belediyece kamulaştırıldığı anlaşılmıştır. Bu kişinin Belediyeden ihale yoluyla satın aldığı başkaca taşınmaz bulunmamakladır. Buna rağmen 10.2.1977 tarih ve 42 sayılı encümen kararı ile dava konusu parselin miktarı 424 metrekare olduğu halde, 200 metrekaresinin bu kişiye verilmesi hakkında karar alınmış, 16.7.1985 tarih ve 367 sayılı encümen kararı ile de taşınmazın tapusunun Ahmet Y...'a verilmesine engel bulunmadığı açıklanarak tapu kaydının adı geçen kişiye devri için Belediye Başkanına yetki verilmiştir. Bu nedenle taşınmazın tamamının davalı i Ahmet Yılmaz adına tapuya tescil edilmiş, alıcının da aynı gün taşınmazı davalı oğlu Gürsel'e intikal ettirdiği saptanmıştır.
Dava konusu taşınmaz tapusuz iken kadastro sonucu tapu oluşturulmuştur. Davalı Ahmet Y... tapusuz taşınmazı belediyeden satın almış ise de, zilyetliğini devralmamış ve mülkiyet bu nedenle kendisine geçmemiştir. Davalının taşınmaza zilyet olmadığı kendi beyanı ile sabittir. Bu nedenle davalının kadastrodan önceki haklara dayanması da mümkün değildir.
1580 sayılı Belediye Kanunu'nun 70.maddesinde Belediye Meclisinin, 73.maddesinde ise Belediye Encümeninin yetki ve görevleri belirtilmiştir. Belediyeler 2886 sayılı Kanunun 1.maddesi gereğince Devlet İhale Kanunu'na tabi kuruluşlardır. İhale dışında belediyelerin taşınmaz mallarını satmaları mümkün değildir. Belediye tarafından Ahmet Y...'a 2A grubu 85 sayılı parsel ihale yoluyla satılmıştır. Satıma konu olan parselin tapusu verilen 67 ada 58 sayılı parselle bir ilgisi bulunmamaktadır.
Noter senedi düzenlenirken 58 rakamının takdim-tehir sonucu 85 olarak yazıldığı anlaşılmaktadır. Bu husus kadastro komisyonu mütalaasında açıkça vurgulanmıştır. Alıcı Ahmet Y...'ın aldığı taşınmazın miktarı 200 metrekare olduğu halde, tapusu verilen taşınmazın miktarı 424 metrekaredir. Satıma konu olan parselle tapusu verilen parselin aynı parsel olmadığı açıktır. Belediye encümeninin 10.2.1977 tarih ve 42 sayılı kararında taşınmazın miktarının 200 metrekare olduğu gösterilmiştir. Bu encümen kararına
atif yapılarak 16.7.1985 tarih ve 367 sayılı encümen kararı alınmış, önceki alınan karara aykırı şekilde 424 metrekare miktarındaki parselin tapusunun davalıya intikali sağlanmıştır. 1580 sayılı Belediye Kanununun 70.maddesi gereğince belediye meclisinden ayrı bir karar alınmaksızın encümen karan ile satıma konu olmayan taşınmazın tapusunun davalıya verilmiş olması yasal ve hukuki dayanaktan yoksundur. Bir başka anlatımla, davalı adına tapu kaydı oluşturulması haklı bir nedene dayanmamaktadır.
Davalı Ahmet Y... taşınmazı Belediyeden aldığı gün oğlu bulunan diğer davalı Mürsel'e devretmiştir. Medeni Kanunun 932.maddesi gereğince açıklanan olgular karşısında Ahmet Y... ile oğlu Mürsel Y...'ın iyiniyetli olmadıkları açıktır. Bu kişiler Belediye ile danışıklı işlemde bulunmuşlardır. Zira, Belediye tapu kaydı oluşturulduktan sonra taşınmazı ihaleyle satmış, alıcısına inşaat yapmak üzere imar izni vermiş ve inşaat yapıldıktan sonra iskan ruhsatı düzenlemiştir. Bu işlemler Belediye tarafından yapıldığına göre bundan sonra taşınmazın tapusunun davacıya intikal ettirilmesi gerekirken Ahmet Y...'a verilmiş olması belediyenin iyiniyetli olmadığını göstermektedir. Davalı ve oğlunun da bu olguları bildiği dosya kapsamından anlaşılmakladır.
Kural olarak şahsi hak alacaklısına, ayni hak ise bu hakkı ihlal eden herkese karşı dermeyan
edebilir. Şahsi hak ve ayni hak çatışmasında ayni hakka değer verilir. Ancak, dava konusu olayda bu kuralın uygulama yeri bulunmamaktadır. Ahmet Y... Belediyeden satın almadığı bir taşınmazı satın almış gibi adına intikalini sağlamış ve Belediye ile işbirliği yapmıştır. Taşınmazı Belediyeden satın almak sureliyle iktisap elliğine göre belediyenin halefi durumundadır. Bu nedenle Belediyeye karşı ileri sürülebilecek her türlü itirazın bu kişiye de yöneltilmesi mümkündür. Medeni Kanunun 2.maddesi gereğince herkes haklarını kullanırken iyiniyet kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın sırf başkasına zarar veren kullanımını kanun korumaz.
Tapu kaydının davalı Ahmet Y...'a verilmesine ilişkin Belediye encümen kararlarının belediye meclisi kararına dayanmadığından encümen kararları yok hükmündedir. Bu nedenle idari tasarrufun idari yargı merciinde iptal edildikten sonra davacının dava açabileceğinin kabulü de dosya içeriğine uygun düşmemektedir.
Açıklanan nedenlerle yerci mahkeme kararının onanması gerekirken bozulmasını benimseyen çoğunluk kararına katılamıyorum.
KARŞI OY YAZISI
Dava, ihtiyari ihaleden kaynaklanan kişisel hakka dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı vekili; Evveliyatı Osmancık Belediyesine ait iken ihale yolu ile Emrullah A...'ya mülkiyeti devredilen Koyunbaba mahallesinde kain 67 ada 58 parsel sayılı 424 m2 miktarındaki arsa vasfındaki taşınmazın daha sonra yine belediye encümeninin 6.4.1982 tarih ve 168 sayılı kararı ile Emrullah A...'dan müvekkiline devredilmesine müsaade edildiğini, müvekkilinin do taşınmazın mülkiyetinin kendisine geçtiğine inanarak üzerine ev yapıp halen de bu evde oturduğunu, ancak taşınmazın her nasılsa Belediyece önce davalılardan Ahmet'e satılıp, sonra da bu davalı tarafından diğer davalı Mürsel'e bağışlandığını, her iki davalının taşınmazın üzerinde ev olduğunu, davacıya ait olduğunu bile bile satın almalarının kötüniyetli olduklarının açık karinesi olduğunu, kaldı ki davalıların taşınmazı satın almadan önce mahalline geldiklerinde işçilerce uyarıldıkları halde bu yola gittiklerini, davacının encümen kararıyla mülkiyelin geçişinden sonra tapuda işlem yapmamasının hakkını ortadan kaldırmayacağını, hukuken gerçek malikin ve iyiniyetli olanın müvekkili olduğunu, tapu kaydının iptali le müvekkili adına tescilini istemiştir.
Davalılar vekili; davanın hiçbir yasal dayanağının bulunmadığını, taşınmazın 1969 yılında yapılan ihale ile müvekkili Ahmet'e satıldığını ve zilyetliğinin devredildiğini, müvekkilinin başvurusu üzerine Belediyece 10.2.1977 tarih ve 42 sayılı encümen karan ile müvekkili adına tescil işleminin yapılmasının uygun görülerek gereğinin yapılmasına karar verildiğini, dava konusu taşınmazın öncesi özel parselasyonda ada 1,13 parsel iken kadastro tespiti sırasında 67 ada 58 parse olarak belediye adına tescil edildiğini, belediyenin de daha önce ihale ile saltığı bu yeri müvekkiline tapuda 6.8.1985 tarihinde devir ve temlik ederek müvekkili adına tescil edildiğini, aynı tarihte davalı Ahmet tarafından diğer davalı oğlu Mürsel'e hibe edildiğini, belediye encümenince daha önce müvekkiline satılan taşınmazın daha sonra bu kez ihale yoluyla Emrullah A... adındaki şahsa 8.5.1980 tarihinde satıldığını, bu kişinin de davacıya haricen satıp, 6.4.1982 tarih ve 168 sayılı encümen kararı ile devredildiğini,ilk yapılan ihale ile mülkiyetin müvekkiline geçip, ikinci yapılan ihalenin geçersiz olduğunu, ikinci yapılan ihalenin ilk yapılan ihale feshedilmeden geçerli olamayacağını, ayrıca tapuda da müvekkili Mürsel adına kayıtlı olduğunu, davacının tapuya kayıt yaptırmadığını, taşınmazın tapuda salın alındığı tarihte boş iken davacı tarafından basit bir inşaat yapılarak elatıldığını, buna ilişkin olarak 1991/441 esasta kayıtlı davayı açtıklarını bu davaların birleştirilmesini, Ahmet hakkındaki davanın husumet yönünüden diğer davalı hakkındaki davanın esastan reddine karar verilmesini savunmuştur.
Yargılama sırasında toplanan deliller ve dosya kapsamına göre;
Dava konusu taşınmazın kadastro tespitinden önce belediye tarafından yapılan özel parselasyonla ihale yoluyla şahıslara satıldığı, davalı Ahmet'in de 1969 yılında yapılan ihaleden 200 m2 yer aldığı, yörede 1976 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında dava konusu taşınmazın Osmancık Belediyesi adına tespit gördüğü, bu tespite davalı Ahmet'in "1969 yılında bu yeri ihale yoluyla satın aldığı" iddiası ile tespite itiraz ettiği, bir yandan da itiraz sonucunu beklemeden ihale yoluyla 1969 yılında satın aldığı ancak zilyetliğini devralmadığı için yerini bilmediği taşınmazın adına tescili için Belediyeye başvurduğu
ve Belediye Encümeninin de 10.2.1977 tarih ve 42 sayılı karan ile Ahmet'in 1969 yılında aldığı 200 m2 taşınmazın dava konusu yere isabet ettiği belirtilerek Ahmet adına dava konusu yerin tesciline bu hususun kadastro müdürlüğü ve fen işlerine bildirilmesine karar verildiği,ancak bu kararın işleme konulmadığı, bu arada davalının itirazının da komisyonca satın alınan yerin dava konusu taşınmaz olmadığının tespit edildiği gerekçesiyle reddedildiği ve davalı Ahmet'in buna karşı dava yoluna başvurmadığı,böylece taşınmazın Belediye adına 30.8.1977 tarihinde tescil edildiği anlaşılmakladır.
Taşınmazın kesinleşen kadastro tespitine göre maliki durumundaki belediye tarafından davacının bayii Emrullah'a 8.5.1980 tarihinde yapılan ihalede satılıp, onun da Belediyenin 6.4.1982 tarih ve 168 sayılı encümen kararı ile verdiği muvafakatle davacıya sattığı, davacının taşınmaz üzerine 1983 tarihinde ev yaparak, belediyeden ruhsat ve oturma iznini de aldığı, davalı Ahmet'in bu kez Belediyeye yeniden başvurarak 1977 yılında verilen encümen kararının yerine getirilmediğini yerinin adına tescilini istemesi üzerine Belediye Encümeninin 16.7.1985 tarih ve 367 sayılı kararı ile "Ahmet'in 1969 yılında 424 m2 yeri 4000 TL. karşılığı aldığı ve 10.2.1977 tarihli encümen kararı ile kendisine tapusunun verilmesi karar altına alınan her nasılsa bu tarihe kadar tapusunun verilmediği anlaşılan Ahmet Yılmaz bu kez tapusunun verilmesini islediğinde adı geçene tapusunun verilmesine" karar verilerek ve bu karar dayanak alınarak tapuda Belediye Başkanının ferağı üzerine 6.8.1985 tarih ve 912 yevmiye ile davalı Ahmet'e devredilmiş, davalı Ahmet de takip eden 913 yevmiye numaralı işlemle aynı gün oğlu diğer davalı Mürsel'e tapuda bağış yoluyla mülkiyelini devretmiştir. Bu arada davalı Ahmet'e değişik zamanlarda Belediyeye yaptığı başvurular sonucu 1969 yılında aldığı 200 m2 yere karşılık üç adet taşınmaz verildiği hatta dosya arasında yer alan 1994 tarih ve 138 sayılı kararla da 320.88 m2 bir taşınmazın daha verildiği anlaşılmaktadır. Belediyenin yaptığı işlemlerde hata olduğu dosya içerisinde bulunan Belediyenin cevabi yazılarında da açıkça belirtilmiştir.
Mahkemece bu olgular birlikte değerlendirilerek davanın kabulüne dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
Özel Daire; "Davacı Emin T..., dava konusu (aşınmazı Belediyeden resmi işlemle devralan
davalılar aleyhine kişisel hakka dayanarak iptal ve tescil istemektedir. Ayni hak sahibi olan davalıların taşınmazı muvazaalı olarak devraldıkları ileri sürülmediği gibi bu yönde herhangi bir delil de getirilmemiştir. Ayni hak sahibine karşı şahsi hak ileri sürülemeyeceğinden davanın reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir." Gerekçesiyle hükmü oybirliği ile bozmuştur.
Bilindiği üzere, mülkiyet hakkı sahibine eşya üzerinde en geniş yetkiler bahşeden mutlak bir ayni haktır. Medeni Kanunun 618.maddesi bu hakkın kapsamını belirlerken, sahibine eşya üzerinde sağladığı yetkileri de tanımlamıştır. Malik şeye haklı bir neden olmaksızın el koyan kimseyen karşı istihkak davası açabileceği gibi, Kanunun kendisine tanıdığı sınırlar içerisinde bizzat dahi müdahaleyi önleme, giderme hakkına sahiptir.
Kişisel bir hakka dayanarak bir taşınmaza elatan kimseye karşı açılacak istihkak davasında; o taşınmazda ayni hak sahibi olan kişinin bu hakkına üstünlük tanınmak suretiyle çekişmeye çözüm getirileceğinde kuşku yoktur. Ancak, çekişme, taşınmazdaki mülkiyet hakkının korunmasına değildi, bizatihi hakkın kendisine, özüne ilişkin ise; diğer bir deyişle ortada mülkiyet çekişmesi mevcutsa, bu takdir çözüme, hakkın niteliğine bakılmaksızın üstün ve geçerli olanına değer verilmek suretiyle gidileceği muhakkaktır. Aksi takdirde, sahibine kişisel hak sağlayan salış vaadi sözleşmeleri örneğinde okluğu gibi, bu hakka dayanarak ferağa icbar davası açan kişinin tüm koşulları yerine getirmesi halinde dahi,hakların teslimi olanağı bulunamıyacaktır. Bu bakımdan, Dairenin ve Daire görüşüne uyan Hukuk Genci Kurulu'nun karara dayanak yapılan söz konusu ilkeyi yerinde uyguladığının kabulünün mümkün olmadığı inancındayız.
Somut olayda, çekişmeli taşınmazda gerçek hak sahibinin, üstün hakka sahip olanın kim olduğunun belirlenmesine gelince; yukarda açıklandığı üzere davalı Ahmet yararına çekişmeli 58 parsel üzerinde 1985 yılında oluşturulan sicilin dayanağı 1969 yılındaki idari ihale kararıdır. Bu ihaleden sonra çekişmeli taşınmaz 1976 yılında kadastro görmüş, dava dışı belediye adına tesbit edilmiştir. Tesbite, davalının ihale kararından bahisle kadastro komisyon nezdindeki itirazı ise, komisyonca, çekişme konusu 58 parselin, davalıya ihale edilen taşınmaz olmadığı gerekçe gösterilerek reddedilmiş tesbit 1977 de kesinleşmiştir. Davalı yasal süre içerisinde tesbitin iptaline ilişkin bir dava da açmamıştır.
Bu suretle, araya giren tasfiye yasası ile davalı Ahmet'in sonradan lehine tescil işlemine dayanak yapılan 1969 tarihli idari kararla ilişkisi kalmamıştır. Diğer bir anlatımla tescilin dayanağı ortadan kalkmıştır.
Buna karşın, davacının bayii çekişmeli 58 parsel sayılı taşınmazı 8.5.1980 tarihinde yapılan ihaleden satın almış, davacı da belediyenin verdiği ruhsatla üzerine ev inşa etmiş, oturma izni almıştır.
Bütün bunlara rağmen, 58 parsel sayılı taşınmaz, geçerliliğini yitiren ve bu parsele ait olmadığı saplanan 1969 tarihli ihale kararı dayanak gösterilmek suretiyle 1985 tarihinde davalı adına tescil edilmiştir. Yapılan bu tescilin hukuki dayanaktan yoksun ve yolsuz tescil niteliğinde bulunduğu ve sahibi olan davalıya mülkiyet hakkı bahsetmiyeceği kuşkusuzdur. Bu husus yargılama sırasında dava dışı belediye yazısı ile de doğrulanmıştır.
Oysa davacının çekişmeli 58 parsele yönelik ve sıhhati tartışılmayan halen ayakta bulunan ihale kararına dayanan kişisel hakkı bulunduğu açıktır. Niteliği belirtilen davacının bu kişisel hakkına üstünlük tanınmak sureliyle davayı kabul eden yerel mahkeme kararının doğru, isabetli ve hukuki olduğu; bundan öte hak ve adalet duygularına uygun düştüğü kanaatıyla sayın çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.