 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas no: 2000/12-706
Karar no: 2000/181
T : 22.3.2000
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
MERCİ'DE ŞİKAYET YOLU İLE FAİZE İTİRAZ
VADE TARİHİNİN GERÇEĞİ YANSITMAMA İDDİASI MERCİDE
DİNLENEMEZ
VADE TARİHİNDEN İTİBAREN TEMERRÜT FAİZİ'NİN
İSTENMESİ
REESKONT FAİZİ
ÖZET : Taraflar arasındaki "şikayet" davasından dolayı icra tetkik merciinde yapılan yargılamada özetle; TTK'nun 592. maddesi uyarınca açık bono düzenlenebilir. Bir bono tedavüle çıkarken anlaşmalara aykırı olarak doldurulduğu. yazılı belge ile ispat olunmadığı sürece bono üzerindeki rakam, yazı, tanzim ve vade tarihi varlığını korur. Bu nedenledir ki senet üzerinde yazılı olan vade tarihinin gerçeği yansıtmadığı iddiası mercide dinlenemez.
Bono'nun vadesinde keşideciye (tanzim edene) ibrazı ile borçlu mütemerrit olur. Senedin vadesinde ibraz olunmadığı ahvalde; keşideci borçlu TTK'nun 624. maddesi gereği masraf ve hasar hamile ait olmak üzere bono bedelini noter'e tevdi ederek borçtan kurtulur. Vadesinde ödenmeyen bononun hamili temerrüt tarihinden itibaren faiz isteyebilir. Adi senette dahi vadenin dolması halinde, vade tarihinden itibaren faiz istenebilir.
0 halde;. vadesinde borcunu ödemeyen borçlu mütemerrit sayılacağından temerrüde düşürülmesi de zorunlu değildir; reeskont faizi'de isteyebilir. Borçlunun faize itirazının reddi ile vade tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekir.
(6762 s. TTK. m. 592, 690, 614, 620, 626, 642, 637/11)
(818 s. BK. m. 101)
(3095 s. Faiz K. m. 2/3)
Taraflar arasındaki "şikayet" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Ankara 11. icra Hakimliği)nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 26.11.1998 gün ve 1998/562, 1998/650 sayılı kararın incelenmesi davalı-alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2.3.1999 gün ve 1999/1920-2412 sayılı ilamı ile; (...Alacaklı vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değilse de, alacaklı Cengiz vekili tarafından diğer borçlular yanında itiraz eden Orhan (aval veren) hakkında da 350.000.000 liralık asıl alacağın işlemiş faizi ve komisyon ücreti ile birlikte tahsili için kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibine geçilmiştir. Ortağa yapılan tebligatın geçersizliği sebebiyle 7201 sayılı Yasanın 32. maddesi gereğince itirazın süresinde olduğuna yönelik merci gerekçesi doğrudur. Borçlu vekili itiraz dilekçesinde işlemiş faizin ve komisyon ücretinin kendilerinden talep edilemeyeceğini ileri sürmüş, mercice faize yönelik itiraz, borçlunun temerrüde düşürülmediğinden bahisle kabul edilmiştir. TTK. 690. maddesinin göndermesiyle bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanunun 637/2. maddesi gereğince, alacaklı vade tarihinden itibaren faiz isteyebilir. HGK. nun 26.4.1995 gün ve 1995/171-413 sayılı kararında ise vade tarihinden itibaren istenecek faizin 3095 sayılı Yasanın 2/3 maddesinde öngörülen reeskont faiz oranına göre hesaplanacağı vurgulanmıştır. Ayrıca 11.12.1957 tarih ve 17/29 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre de (... takip tutanağında vade tarihinden itibaren faiz isteğinde bulunulursa, BK. 101. maddesi gereğince borcun ifa edileceği gün birlikte tayin edilmiş olacağından, vadesinde borcunu ödemeyen borçlu mütemerrit sayılacağı cihetle, faizin vade tarihinden itibaren hesap edilmesi...) gerekecektir. 0 halde borçlunun takibin şekli ve dayanak belgenin niteliği itibariyle işlemiş temerrüt faizinden sorumlu olması için ayrıca temerrüde düşürülmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu nedenlerle, borçlunun faize itirazının da reddi yerine yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalı-Alacaklı vekili
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
TTK. nun 690. maddesi poliçelere ilişkin yasa maddelerinin, bonolarda da uygulanması gerektiği hallerde ilgili maddelere yollama yaptığı açıktır. 0 nedenle TTK. nun 690. maddesi göndermesi ile bonolarda da uygulanması gereken TTK. nun 592. maddesi uyarınca açık bono düzenlenmesi mümkündür.
Bu tür bono düzenlenirken veya tamamen doldurulmamış bir bono tedavüle çıkarken anlaşmalara aykırı olarak doldurulduğu yazılı belge ile isbat olunmadığı sürece bono üzerinde yazılı olan rakam yazı, tanzim ve vade tarihi gerçekliğini ve varlığını korur. Bu nedenledir ki senet üzerinde yazılı olan vade tarihinin gerçeği yansıtmadığı iddiası mercide dinlenemez. Somut olayda 28.12.1996 tanzim ve 15.2.1997 vade tarihli bononun taşıdığı tarihlerin aksine bir vade ve tanzim tarihinin olduğu iddiası açıklanan biçimde kanıtlanmadığından yerinde değildir.
Hamil, muayyen bir günde ödenmesi gereken poliçeyi (bonoyu) bu tarihte ve bu tarihi takip eden iki iş günü içinde ibraz edebilir (Prof. Dr. Fırat Öztan Kıy. Ev. Huk. s. 674). Gerçekten TTK. nun 615/4 maddesi gereği bononun vadesi muayyen bir gün olarak tesbit olunması halinde, bonoyu tanzim eden keşideci borçlu ödeme zamanında senedin kimin elinde olduğunu bilemeyeceğinden senet hamili TTK. nun 620. maddesi gereği ödenmek üzere bonoyu keşideciye ibraza mecburdur.
Bononun vadesinde, keşideciye (tanzim edene) ibrazı ile borçlu mütemerrit olur. Senedin vadesinde anılan kanun gereği ibraz olunmadığı ahvalde, keşideci borçlu TTK. nun 624. maddesi gereği masraf ve hasar hamile ait olmak üzere bono bedelini notere tevdi ederek borçtan kurtulur. Bu gereği yerine getirmeyen keşideci borçlunun vadesinde senedin ödenmek üzere kendisine ibraz olunmadığı, vadenin sonradan gerçeğe aykırı olarak .doldurulduğuna ilişkin iddiası mercide tartışma konusu yapılamaz.
Bir bonoyu düzenleyen keşideci o bononun asli borçlusu olarak bonoda yazılı borcun tamamını ödemek zorundadır. TTK. 614. maddesi gereği bonoda kefilde (aval veren) hamile karşın borcun tamamından keşideci gibi sorumludur. İbrazında ödenmeyen bononun borçlusu mütemerrit olacağından, hamilin müracaat borçlularına başvurabilme hakkı doğar. Ne var ki bu hakkın kullanılması için TTK. nun 626. maddesindeki süre ve şartlarda senedin keşidecesinin protesto olunması zorunludur. Aksi halde TTK. nun 642. maddesi gereği hamil, keşideci dışındaki müracaat borçlularına (lehtar ve cirantalara) karşı sahip olduğu müracaat hakkını kaybeder. Ancak keşideci ve kefilin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.
Vadesinde ibraz olunup da ödenmeyen bononun hamili TTK. nun 637/11. maddesi gereğince temerrüt tarihi olan vadeden itibaren faiz talep edebilir. Keşidecinin temerrüde düşmesi için TTK. nun 620. maddesindeki koşulun yerine getirilmesi yeterli olup, ayrıca protesto edilmesi borçtan sorumluluğu açısından yersizdir. Yine temerrüt tarihinden itibaren faiz istenebileceği de tartışmasızdır.
Nitekim, 11.12.1957 tarih ve 17/29 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da adi senette dahi vadenin olması halinde, faizin vade tarihinden itibaren istenebileceği kabul edilmiştir.
Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda somut olayın incelenmesinde;
Takip alacaklısı, bono lehtarı olup, keşideci ve kefil takip edildiğinden 15.2.1997 vade tarihinden itibaren TTK. nun 637/11 maddesi gereği ve Hukuk Genel Kurulunun 26.4.1995 gün ve 1995/171-413 sayılı kararı doğrultusunda 3095 sayılı Kanunun 2/3 maddesinde öngörülen reeskont faizini talep etmesinde yasaya uymayan bir yön yoktur. 0 nedenle olayda TTK. nun 642. maddesinin uygulama yeri yoktur. Mercice, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen özel daire kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bozulmalıdır.
S o n u ç: Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 22.3.2000 gününde, oybirliği ile karar verildi.