 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas no: 2000/10-1789
Karar no: 2001/6
Tarih: 31.1.2001
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- RÜCUAN TAZMİNAT
- FİNANSAL KİRALAMA ŞİRKETİ
- FİNANSAL KİRACI İŞLETENİN SORUMLULUĞU
Karar Özeti: Taraflar arasındaki "rücuan tazminat" davasından dolayı trafik kazasına karışan Finansal Kiralama Sözleşmesine konu olan aracın Bağ-Kur'lu kişiye verdiği zararın Bağ-Kur tarafından karşı lanın iş olması karşısında rücu yoluyla finansal kiralama şirketinden istenip istenmiyeceği yönündedir.
Finansal kiralama konusu malın mülkiyetinin kiralayan şirkete bırakılmasındaki amaç kira bedeline karşı bir teminattır. Zira finansal kiralamaya konu malda kiralayanın malın fiziki varlığı ile ilgisi yoktur. Mülkiyet sadece teminat amaçlı olup, ekonomik verim kiracıya aittir. Kiracı malın bakım ve onarım masraflarından vergi, sigorta giderlerinden 3. şahıslara karşı sorumludur.
O halde; l- Kaza tarihinde mülkiyet davalı kiracıya geçtiğinden, Bağ-Kur Kanununun 63. Karayolları Trafik Kanunu gereğince işleten sıfatıyla; BK. 41-47. maddelerince haksız fiilden doğan zarardan sorumludur.
Finansal Kiralama şirketi hakkındaki tazminat davasının ise husumet yönünden reddine karar verilmelidir.
(1479 s. Bağ-Kur K. m. 63)
(2918 s. Trafik K. m. 3, 85)
(3226 s. FKK. m. 9,15, 17, 18,19, 20, 26)
(818 s. BK. m. 41,47)
Taraflar arasındaki "rücuan tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Ünye iş Mahkemesin)ce davalı Kazım hakkında davanın kabulüne, diğer davalı hakkında husumet nedeniyle reddine dair verilen 23.12.1999 gün ve E. 96/136- K. 99/646 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'nin 24.2.2000 gün ve E. 2000/1120- K. 2000/1365 sayılı Hamiyle; (... Davanın yasal dayanağını oluşturan Bağ-Kur Kanununun 63. maddesine göre suç sayılır eylemiyle, Bağ-Kur'lunun ölümüne veya yaralanmasına sebebiyet veya yaralanmasına sebebiyet veren üçüncü kişi, Bağ-Kur'lunun kendisine veya hak sahiplerine yapmış olduğu yardımların rücu yoluyla ödenmesinden sorumludur. Gene aynı yasa maddesinin ikinci fıkrasına göre araç sahibinin suç sayılır eylemi olmasa bile üçüncü kişinin kusurundan ötürü sorumlu tutulmaktadır.
Somut olayda ise, davalı Finansal Kiralama şirketi, şayet kira dönemi bitip mülkiyet diğer davalıya geçmemiş ise araç sahibi sıfatıyla rücu alacağından sorumludur. Kuşkusuz kira dönemi bitip kiracı tüm kiraları ödemiş ise mülkiyet ancak o takdirde kiracıya geçer.
Hal böyle olunca kaza tarihinde mülkiyetin kiracıya geçip geçmediği araştırılıp incelenmeksizin ve yukarıda açıklanan ilkeler gözönünde tutulmaksızın davalı şirket hakkındaki davanın red edilmesi usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacı Bağ-Kur'un bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacı vekili
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; trafik kazasına karışan Finansal Kiralama Sözleşmesine konu olan aracın Bağ-Kur'lu kişiye verdiği zararın Bağ-Kur tarafından karşılanmış olması karşısında yapılan yardımların rücu yoluyla Finansal Kiralama şirketinden istenip istenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Yerel Mahkeme Finansal Kiralama Şirketi hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermiştir.
Yüksek 10. Hukuk Dairesi; az yukarda açıklanan bozma kararında görüldüğü üzere Bağ-Kur Kanununun 63. maddesine göre finansal kiralama konusu aracın mülkiyeti kiracı diğer davalıya geçmemiş ise araç sahibi sıfatıyla Finansal Kiralama Şirketinin sorumlu olacağı görüşünü benimsemiştir.
İlkin belirtelim ki, davalılardan M... Finansal Kiralama A.Ş. ile diğer davalı Trafik kazasına karışan sürücü Kazım aralarında, Beyoğlu 7. Noterliğinin 71816 Yevmiye nolu ve 13.12.1989 tarihli düzenleme şeklinde kurulan Finansal Kira Sözleşmesi ile 48 aylık finansal kiralama süresi sonunda aracın Mülkiyetinin intikal 'ettirilmesi koşuluyla davalı Kazım'a kiralandığı, daha sonra sözleşme hükümlerinin ifa edilmesi sonucu aracın kati'i satışının 13.7.1994 tarihinde Beyoğlu Noterliğinin 24568 yevmiye nolu sözleşmesi ile yapılıp aracın devredildiği açıktır.
Uyuşmazlığın sağlıklı çözümlenmesi için; Bağ-Kur Kanununun 63. maddesi ile Karayolları Trafik Kanunun 3 ve 85. ve 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu hükümlerinin öz ve sözleriyle birlikte değerlendirilmesi kaçınılmazdır. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 3. maddesi; Uzun süreli kiralamada ve başkasına ait aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işleteni ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunanı işleten olarak tanımlayıp, 85. madde hükmü ile de işleteni, oluşacak zarardan sorumlu tutmuştur. Gerçektende, 2918 sayılı Karayolları Trafik kanununun 85. maddesine göre motorlu aracın neden olduğu zarardan işleten sorumlu olduğu aynı Yasanın 3. maddesince de başka bir kimsenin aracını kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işleten ve araç üzerinde fiili tasarruf ile eylemli egemenlikte bulunan kimsenin işleten sayılacağı kuralı Yargıtay Dairelerince, özellikle 4, 19, 11. Hukuk Daireleri ile HGK. nun sapma göstermeyen içtihatlarla sürdürülmektedir (Bkz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.6.1998 T. 1998/19-468 E. 1998 529 K. sayılı kararı). Bunların yanında en önemlisi, uyuşmazlığı 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu çerçevesinde değerlendirme zorunluluğu gözden kaçırılmamalıdır. Anılan Yasanın (1) maddesinde de açıkça vurgulandığı üzere finansal kiralama ile ihtiyacı olana, kredi vermek suretiyle değil bir üçüncü kişiden kiracının seçtiği nesneyi satın almak ve kullanana bedel karşılığında kiracıya devretmek biçiminde oluşacağı ve böylece kiracı normal kira akdindeki yükümlülükler dışında adeta bir malikin statü ve yetkileriyle donatılması amaçlanmıştır. Her ne kadar 9 ve 17 maddelerde; Finansal Kiralama konusu malın mülkiyeti kiralayan şirkete ait olduğu belirtilmişse de her iki maddenin gerekçesinde görüldüğü üzere Finansal Kiralama Konusu nesnenin mülkiyetinin kiralayan şirkete bırakılmasındaki amacın kira bedellerine karşı bir teminat niteliği taşıdığının kabulü gerekir.
Bu bağlamda hemen belirtelim ki, Yasanın 15. maddesindeki "Kiracının maldaki zilyetliği devir yasağı" ile 18. maddesindeki, "kiralayanın malı başkasına devir yasağı" yine 19. madde de kiracının, 20. maddede kiralayanın iflas veya icra takibine uğramaları halinde Finansal Kiralama Konusu mala el konmaması yönündeki emredici nitelikteki koruma hükümleri ile sarılmış kelepçelenmiş bir mülkiyetin tüm unsurları içeren tam bir mülkiyet olduğunu söylemekte mümkün değildir. Öte yandan 3226 sayılı Yasada finansal kiralama konusu malın sabit tesis halinde veya hareket halinde iken üçüncü şahıslara verdiği zarardan kimin sorumlu olacağı hakkında açık bir hüküm yoktur. O nedenle anılan yasanın 26. maddesi hükmü doğrultusunda Borçlar Kanunundan yararlanmak gerekmektedir.
Yasanın sözünden, sorumlu olacak kişi finansal kiralama şirketi gözükmekte ise de bu görüş artık terk edilmektedir. Burada malik sözcüğünden, malın ekonomik tahsis amacına (ondan yararlanan) göre kimin fiili hakimiyetinde bulunduğu ve tüm bakım ve onarımın kime ait olduğu olguları dayanak alınmalı bunlar araştırılarak sonuca göre sorumluluk belirlenmelidir. Bilindiği üzere, finansal kiralamaya konu malda kiralayanın malın fiziki varlığı ile hiçbir ilgisi yoktur. Mülkiyet sadece teminat amaçlı olup, ekonomik verim kiracıya aittir. Hal böyle olunca kiracı, malın bakım ve onarım masraflarından vergi, sigorta giderlerinden üçüncü şahıslara karşı mala göstereceği özenden borca aykırılıktan doğan zarardan sorumlu olacağında kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Özellikle finansal kiralama konusu nesnenin motorlu taşıt olması ve trafik esnasında üçüncü şahıslara zarar vermesi durumundadır. BK. 41 -47. maddesinde düzenlenen haksız fiillerden doğan sorumluluk kuralları ile birlikte uygulanma alanı bulan 2918 sayılı Yasanın 3 ve 85. maddelerle de işletenin sorumluluğu esası evleviyetle kabul edilmelidir.
Açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde; zarar verici eylem sözleşmenin bitiminden fakat şirketin geri alma hakkı doğmadan kısa bir süre meydana gelse dahi sözleşmenin diğer hükümlerinin malın iadesi istemine kadar süreceği esas alındığında bu olgunun hukuken sonuca etkisi olmayacağı kabul edilmelidir. Gerçekte de bu kabul emredici nitelikte olmayan 3226 sayılı Kanunun 21. maddesine aykırılık oluşturmayacağı gibi dava tarihinde aracın mülkiyeti de diğer davalıya geçmiş bulunmaktadır. Şu durum karşısında, Bağ-Kur Kanununun 63. maddesi, 2918 sayılı Yasanın emredici hükümlerini ortadan kaldıracak ve Finansal Kiralama Kanununun Finansal sağlamayı öngören ilkelerini zedeleyecek ve uygulanamaz hale getirecek şekilde yorumlanarak sonucuna kavuşulması mümkün değildir. O nedenle Yerel Mahkemenin direnme kararı yerindedir, onanmalıdır.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA), 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununu değiştiren 3165 sayılı Kanun gereğince kurumdan harç alınmasına gerek olmadığına, 31.1.2001 gününde ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davada çözümlenmesi gereken hukuksal sorun, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununun 63. maddesine göre davalı Finansal Kiralama Anonim Şirketi'nin araç maliki sıfatıyla Bağ-Kur'a karşı sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasındadır.
Bağ-Kur'un rücu hakkını düzenleyen 63. maddede, "üçüncü bir kimsenin suç sayılır hareketi ile bu kanunda sayılan yardımların yapılmasını gerektiren bir halin doğmasında, Kurum, sigortalı veya hak sahiplerine gerekli bütün yardımları yapar.
Ancak, Kurum, yapılan bu yardımların ilk peşin değeri için üçüncü kişilere, istihdam edenlere, araç sahiplerine ve diğer sorumlulara rücu eder..." hükmüne yer verildiği görülmektedir. Araç sahibinin sorumlu tutulduğu, anılan maddede, başka hiçbir yoruma gidilemeyecek derecede açıktır. Maddenin bu açıklığı karşısında araç sahibinin sorumlu tutulamayacağını söylemek yargı erkinin kendisini yasama erkinin yerine koyması sonucunu doğurur. Maddede geçen "araç sahipleri" deyimi "araç malikleri" anlamındadır. Somut olayda, yüce HGK., kaza tarihinde kiralanan aracın mülkiyeti kiracıya geçmemişken ve araç sahibi finansal kiralama şirketi olmasına karşın anılan şirketin sorumlu tutulamayacağına karar vermekle yasama erkinin yetkisini kullanmış bulunmaktadır. Yüce Kurul'un kararında şöyle bir yanılgıya daha düşülmüştür: Çoğunluk kararında, kira akdi yapılıp araç kiracıya teslim edilmekle aracın mülkiyetinin kiracıya geçtiği sonucuna varıldığı anlaşılmaktadır. Oysa 3226 saydı Finansal Kiralama Kanununun 9. maddesinde, "Finansal kiralama konusu malın mülkiyeti kiralayan şirkete aittir." Keza, aynı Kanunun 17. maddesinde, "Finansal kiralama konusu mal kiralayan şirketin mülkiyetindedir." Hükmünün yer aldığı açık-seçik ortadadır.
Öte yandan gene sözü edilen Yasanın 24. maddesinde, "sözleşme sona erdiğinde, sözleşmeden doğan satın alma hakkını kullanmayan veya bu hakkı bulunmayan kiracı, finansal kiralama konusu malı derhal geri vermekle mükelleftir." denmektedir. Metinleri karşı oy yazısına aynen alınan yasa maddeleri bu kadar açık iken, mülkiyetin finansal kiralama şirketinde olduğu bir değil birkaç maddede belirtilirken, yasanın adı "Finansal Kiralama Kanunu" ve noter senedi kira sözleşmesi olarak düzenlenmişken, yüce kurulca mülkiyetin kira sözleşmesiyle kiracıya geçtiğine karar verilmiş olması hem yasaya hem de hukuka, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde aykırıdır.
Bundan başka HGK., finansal kiralama şirketinin "işleten" durumunda bulunmadığını, aracı işletenin kiracı olduğunu bu nedenle de finansal kiralama şirketinin sorumlu tutulamayacağını kabul etmiştir. Oysa Bağ-Kur Kanunu'nun 63. maddesinde, "araç sahipleri" dendikten sonra, istihdam edenler ve "diğer sorumlular" kavramlarına da yer verilmiştir. Diğer sorumlulardan amaç Karayolları Trafik Kanunu'nun 85. maddesinde belirtilen "işletenler" dir.
Karayolları Trafik Kanunu'nun 85. maddesinde sadece işletenin sorumlu tutulabileceği öngörülmüş olmasına karşın Bağ-Kur Kanunu'nun 63. maddesinde hem araç maliki, hem istihdam eden, hem de işletenin sorumluluğu yönüne gidilmiştir. O nedenle 63. maddede yer alan "araç sahipleri"ni "işleten" olarak anlamak mümkün değildir, zira yasa koyucu, Karayolları Trafik Kanunu'nun 85. maddesinde öngörülen sorumluların kapsamını genişletmiştir. Bu durum, yasa koyucunun getirdiği bir tercih biçimi olup tamamen yetkisi dahilindedir. Amacı da sigortalıları karşılaşabilecekleri tehlikelerden korumak bu arada Bağ-Kur'a gelir sağlamaktır. Öte yandan Bağ-Kur Kanunu'nun 63. maddesi, Karayolları Trafik Kanunu'nun 85. maddesine nazaran özel hüküm niteliğinde olup, Bağ-Kur Kanunu'nun Karayolları Trafik Kanunu'na karsı özel bir Kanun olduğu da tartışma götürmeyecek derecede açıktır.
Öte yandan, 63. maddedeki hüküm 20.6.1987 tarih ve 3396 sayılı Yasanın 11. maddesiyle getirilmiş olup, değişiklik tarihinde hem Karayolları Trafik Kanunu'nun 85. maddesi, hem de Finansal Kiralama Kanunu çok önceden yürürlüğe girmiş bulunu -yordu. Yasa koyucu bilinçli olarak Karayolları Trafik Kanunu'nun 85. maddesine koşut bir hüküm getirmemiştir. Aksi taktirde 63. maddede, sadece işletenin sorumluluğuna yer verilmiş olurdu.
Diğer taraftan, Karayolları Trafik Kanunu'na tabi araçların satışları resmi şekilde yapılmadıkça geçersizdir. Somut olayda, kazaya neden olan aracın mülkiyeti kaza tarihinden altı ay kadar sonra noter senediyle kiracıya devredilmiştir. Hukuk Genel Kurulu'nun kararı, anılan Kanun hükümlerine de aykırıdır. Resmi şekilde şartı olmasa bile kira akdine göre teslim edilen aracın veya diğer menkul bir malın mülkiyeti devredilmiş olmaz. Yüce Kurul, kira akdiyle mülkiyetin geçtiğini, mülkiyetin naklini sağlayan bir noter senedi olmadığı halde teslimle mülkiyetin intikal ettiğini kabul etmekle hukuki yanılgıya düşmüştür.
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, Bağ-Kur Kanunu'nun 63. maddesinin halefiyet ilkesine dayandığına dair kararlar vermiş ise de bilahare bu görüşünden dönmüş bu maddenin halefiyet esasına dayanmadığını, Kanundan doğan bağımsız bir hak olduğunu kabul etmiştir. Dairenin en son uygulaması bu görüş doğrultusundadır. Böyle olunca da sigortalının işleten durumunda bulunmayan finansal kiralama şirketinden talep edemeyeceği bir hakkı halefiyet kurallarına göre Bağ-Kur'un talep edemeyeceğine ilişkin ilkenin bu davada uygulama yeri bulunmamaktadır.
Sonuç: Baştan beri açıklanan nedenlerle 10. Hukuk Dairesi'nin bozma kararı doğru olup sayın çoğunluğun onama görüşüne katılamıyoruz.
Resul ARSLANKÖYLÜ Işıl ULAŞ
10. Hukuk Dairesi Başkanı 11. Hukuk Dairesi Başkanı