Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E : 2000/10-1227
K : 2000/1233
T : 4.10.2000

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
Taraflar arasındaki "rücuan tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gediz Asliye Hukuk (İş) Mahkemesince davanın reddine dair verilen 5.10.1999 gün ve 1998/299- 1999/295 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin 28.3.2000 gün ve 2000/1546-1880 sayılı ilamı ile; (...Davacı Kurum trafik-iş kazası geçirerek ölen sigortalı H.İbrahim K...'ın hak sahiplerinin gelirinde meydana gelen 1.128.795.100 TL.lık artışın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanağı 2926 sayılı kanunun 47.maddesidir.
Dosya muhtevasına göre iş bu artış davasından önce hak sahiplerine bağlanan peşin değerli gelir miktarının kusura isabet eden kısmının ilk rücu dava dosyasında tahsil edilip kesinleştiği hususunda uyuşmazlık yoktur.
Hak sahiplerinin gelirlerinde sonradan katsayı artışından doğan artışlarda söz konusu madde hükmünün açık ifadesine göre Kurum tarafından tekrar talep edilebilir. Hak böyle iken talep miktarının kusur oranında kabulü gerekirken, artışlar istenemeyeceğinden bahisle reddedilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, 2926 sayılı tarımda kendi adına ve hesabına çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunun 47 neti- maddesi uyarınca, Bağ-Kur'un, 3 ncü kişinin suç sayılır hareketi sonucu bu kanunda sayılan yardımların yapılmasını gerektiren bir durumun doğması halinde 3 ncü kişiden yapılan yardımının ilk peşin değerini mi yoksa yardımlardaki artışı da isteyebilip isteyemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Şu haliyle davanın yasal dayanağı sözü edilen 2926 sayılı Yasa'nın 47'nci maddesidir. Bağ-Kur'un anılan maddeye dayanarak rücu hakkını kullanabilmesi için 3 ncü kişinin suç sayılır hareketinin gerçekleşmiş olması ve sigortalıya kanunda sayılan yardımların yapılması gerekir. Olayda davalının suç sayılır hareketi ile Bağ-Kur'lunun öldüğü ve hak sahiplerine aylık bağlandığı, davacının Bağ-Kur'luya bağlanan ilk peşin değerli aylık ile sonradan aylıklardaki artsın peşin değerini rücuan davalıdan istediği mahkemece ilk peşin değerli aylığa hükmedildiği, aylıklardaki artışa ilişkin talebin reddine karar verildiği görülmektedir. Bilindiği gibi Bağ-Kur yürürlükteki katsayıyı uygulamak suretiyle sigortalıya aylık bağlamakta, müteakip senelerde bütçe kanunu ile saptanan katsayıya göre daha önce bağlanan aylıkları arttırmaktadır. Bağ-Kur'un bağlanan ilk aylığın peşin değerini isteyebileceği çekişmesizdir. Uyuşmazlık Kanunla aylıklarda yapılan artışın peşin değerinin istenilebilip istenilemeyeceği konusu üzerinde yoğunlaşmaktadır. Hemen belirtelim ki, artışların rücu yolu ile istenebilmesi için yasanın özü ve sözünün : yoruma uygun olması gerekir. Oysa 47 nci maddede aynen "... Kurumun, sigortalı veya hak sahiplerine bu kanunda belirtilen gerekli yardımları yapar... 3 ncü kişilere rücu eder" hükmü yer almakta olup artışların istenebileceğine dair herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Aksinin kabul edilmesi halinde tazmin sorumlusunun devamlı olarak yıllarca dava tehdidi altında bırakılmasına üstünlük tanınır ki, böyle bir yorum hukukun evrensel kurallarına aykırı düşeceği gibi yasa koyucunun bu şekilde hukuka aykırı sonuç doğuracak biçimde "norm" koyması düşünülemez. O halde madde konular amacına uygun olarak yorumlandığında artışların istenemeyeceği sonucuna ulaşılacağında kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır.
Bozma kararında açıkça belli olmamakla birlikte, Özel Dairenin 506 Sayılı Yasa'nın 26 nci maddesinde kabul edilen halefiyet ilkesinden esinlenerek artışların istenebileceği sonucuna vardığı anlaşılmaktadır. Oysa 26 nci maddenin düzenleniş biçimi ile 47 nci maddenin düzenleniş biçimi birbirinden tamamen farklıdır. 26 nci maddede "... sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere Kurumca işverene ödettirilir", hükmü yer almıştır. Bu hüküm gerek 1.7.1994 tarih ve 1992/3 Esas, 1994/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararında, gerekse Yargıtay uygulamasında halefiyet olarak vurgulanmış ise de, ancak ne 47. maddede ne de 2926 Sayılı Kanunda bu tür rücu davalarının "halefiyet" esasına göre açılabileceğine dair herhangi bir hüküm bulunmadığı gibi "halefiyeti çağrıştıracak başka bir hükme de rastlanılmamaktadır.
Öbür yandan diğer Bağ-Kur sigortalılarının Sosyal Sigorta haklan 1479 Sayılı "Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunun'da düzenlenmiş olup bağlı oldukları Sosyal Güvenlik Kuruluşu "Bağ-Kur"dur. 2926 Sayılı Yasa'ya tabi olan sigortalıların bağlı oldukları kuruluş da Bağ-Kur'dur. 1479 Sayılı Kanunun 63 ncü maddesinde, yapılan yardımların ilk peşin değerinin istenebileceği dolayısıyla artışların istenemeyeceği hükme bağlanmıştır. Maddenin ilk metninde böyle bir hüküm yok iken 3165 Sayılı Yasa ile az önce işaret edilen değişiklik getirilmiştir. 63 ncü maddede dahi 506 sayılı Yasa'nın 26 nci maddesine koşut herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Tersine yapılan yardımların ilk peşin değerinin istenebileceği öngörülmüş olmakla halefiyet ilkesinden uzaklaşılmıştır. Şayet yasa koyucu halefiyet esasını benimsemiş olsaydı, 63 ncü maddede veya diğer maddelerde Bağ-Kur'un rücu hakkının halefıyete dayandığını açıkça belirtmesi gerekirdi. Nitekim, Madeni Kanunumuzda, Türk Ticaret Kanununda halefiyete dayanan hukuki düzenlemeler özellikle gösterilmiştir. Dahası asıl temel Kanun olan 1479 Sayılı Kanunda artışların istenemeyeceği hükmü getirilmiş iken 1479 Sayılı Kanuna nazaran özel nitelikteki 2926 Sayılı Yasa'dan kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde artışların istenilebileceğini kabul etmek çelişki teşkil eder ki, Yasa koyucunun böyle bir çelişkiyi amaçlamış olması düşünülemez. Kaldı ki, bu yön amaçlansaydı 47 nci maddede açıkça belirtme yapılırdı. Esasen çelişkili davranış içine girmeyi mazur gösterecek makul ve hukuki bir nedende bulunmamaktadır.
Deyim yerindeyse 2926 Sayılı Kanun 1479 Sayılı Kanunun şemsiyesi altındadır. Temel Kanun'da artışlar istenemediğine göre daha özel nitelikteki 2926 Sayılı Yasa gereğince de artışların talep edilememesi hukukun mantık ve yorum kurallarına uygun düşeceği kuşkusuzdur.
Açıklanan bu nedenle usul ve kanuna uygun bulunan direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA,  1479 sayılı  Bağ-Kur Kanunun değiştiren 3165 sayılı  Kanun  gereğince kurumdan harç alınmasına gerek olmadığına, 4.10.2000 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
2926 Sayılı Kanunun 47. maddesinde, Kurum'un sigortalı ya da hak sahiplerine Kanunda sayılması koşuluyla yapılacak her türlü yardımlar için üçüncü kişilere rücu hakkı olduğu öngörülmüştür.
1479 sayılı Kanunun 63. maddesinin 3396 Sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki şekli de 47. maddeye benzer hüküm ifade etmekte idi ve bu dönemde Kurumun artışlar yönünden de rücu hakkı olduğu Dairemizce kabul ediliyordu. Nitekim 63. maddede 3396 Sayılı Kanunla yapılan değişiklikle Bağ-Kur'un rücu hakkı bakımından ilk peşin değer sınırlaması getirilmiştir. Aksi düşünülseydi kanun koyucunun bu sınırlamayı getirmesi gerekmezdi. O halde 2926 sayılı Kanunun 47. maddesi içeriği, artışların da rücuan istenmesini engelleyici nitelikte değildir.
1479 sayılı Kanunun 63. maddesinde Kurumun rücu hakkı yönünden getirilen bu sınırlamanın 2926 sayılı Kanunun 47. maddesinde kıyasen uygulanıp uygulanmayacağı konusunun incelenmesinde; Uygulayıcı aynı Kurum olsa da 2926 sayılı Kanun Tarımda kendi nam ve hesabına çalışanların, ;479 sayılı Kanun ise 24. madde kapsamındaki bağımsız çalışanların Sosyal Güvenliklerini sağlayan ve ayrı  düzenlemeleri  içeren  birbirinden bağımsız yasalardır. Aksi düşünülseydi,  tarımda  kendi  adına çalışanlar da 1479 sayılı Kanunda yapılacak değişiklikle bu yasa kapsamına alınarak sosyal güvenlikleri sağlanabilirdi. Halbuki kanun koyucu bu iki grup sigortalıyı birbirinden bağımsız Sosyal Güvenlik Yasaları kapsamında tutmuş ve ayrı düzenleme getirmiştir. Nitekim 2926 sayılı Kanunda Kurumun rücu hakkı, 1479 sayılı Kanunun 63. maddesine atıf yapılmaksızın müstakilen düzenlenmiştir. Başlangıçta 47 ve 63. maddeler birbirine benzer hükümler taşımakta iken (Kusura dayalı sorumluluk ve yasada öngörülüp yapılan tüm yardımlar için rücu hakkı) 1479 sayılı Kanunun 63. maddesinde 20.06.1986 tarihli 3396 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle işbu rücu hakkı  ilk peşin değerle sınırlanmıştır.  1479 sayılı  Kanundan bağımsız Sosyal Güvenlik Kanunu olan 2926 sayılı Kanunun 47. maddesinde ise yasa koyucu herhangi bir değişiklik yapmamıştır. Kaldı ki 3396 sayılı Kanunla yapılan değişiklikte; Bağ-Kur'un rücu hakkının sınırları da genişletilmiş ve kusur sorumluluğu dışında istihdam edenin, araç malikinin sorumluluğu da 1479 sayılı Kanun kapsamına alınmıştır. 47. maddede ise kanun koyucu bilinçli olarak bu yönde de herhangi bir değişikliğe gitmemiştir. Sonuç itibariyle her bir Sosyal Güvenlik Kanunu kendi özgün yapısı içinde değerlendirilmeli, kıyas yoluyla uygulama söz konusu olmamalıdır. Nitekim 2926 sayılı Kanunda 1479 sayılı  Kanun  hükümlerinin  gerektiğinde kıyasen  uygulanabileceğine dair ya  da   1479  sayılı  Kanun hükümlerine atfa ilişkin hüküm de mevcut değildir.
Yukarıdan beri açıklandığı üzere, Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunca Mahalli Mahkeme direnme kararının onanması yolundaki Kanuna, Hukuka aykırı kararlarına karşıyım, usul ve yasaya aykırı direnme kararının bozulması görüşü ile Hukuk Genel Kurulu Kararına muhalef ediyorum.
 
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini