Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas no: 1999/6-218
Karar no: 199 9/231
T: 21.4.1999

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
KİRA ALACAĞI VE TEMERRÜT NEDENİYLE TAHLİYE
GEREKÇELİ KARARIN KISA KARARA UYGUN OLMASI .
DİRENME KARARI
KARAR ÖZETİ: Dava; temerrüt nedeni ile kiralananın tahliyesi ve eksik ödenen kiranın alınması istemine ilişkindir. Somut olayda ise kısa ve gerekçeli kararlarda hüküm fıkrası oluşturulmamış, yalnız önceki kararda direnilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca kararın bozulmasından sonra, bozma doğrultusunda yazmalıdır.
Yerel mahkemenin direnme kararı bir davayı sona erdiren (Niha-i) temyizi mümkün olan karardır. Direnme kararı ile mahkeme davadan elini çeker; davayı sona erdirir. Bu nedenle gerekçeli karar direnme doğrultusunda yazılmalıdır. Direnme kararından dönülmeyeceği gibi ilamında tefhim edilen karara uygun yazılması gerekir. Davanın tamamen reddine veya kabulüne dair kararlar tefhim edildikten sonra bundan dönülerek yeni bir hüküm kurulamaz. Aksinin kabulü mahkemenin güvenini sarsar, taraflara tebliğ edilen hüküm; son duruşma zaptında belirtilmemişse yok sayılır.
0halde; Hukuk Genel Kurulunun bozması doğrultusunda karar yazılması için yerel mahkemenin direnme kararının bozulması gerekir.
(1086 s. HUMK. m. 381, 388)
 
Taraflar arasındaki "itirazın iptali ve tahliye" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (İstanbul 7. Sulh Hukuk Mahkemesi)nce davanın reddine dair verilen 18.4.1996 gün ve 1995/1260 E. 1996/452 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 3.12.1996 gün ve 1996/9086 E. 1996/11162 K. sayılı ilamı ile; (... Dava temerrüt nedeniyle kiralananın tahliyesi ve eksik ödenen kira alacağının tahsili istemlerine ilişkindir. Mahkemece dava reddedilmiş ve hüküm davacı vekilince temyiz olunmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık 1.6.1994 tarihinden itibaren ödenmesi gereken kira miktarının ne kadar olduğu ve davalının eksik ödeme sebebiyle temerrüde düşüp düşmediği ve borcu bulunup bulunmadığı noktalarındadır.
Taraflar arasındaki 20.8.1993 tarihli ek kira sözleşmesinde 1.6.1993 tarihinden itibaren kira bedelinin aylık 3800 Amerikan doları olduğu, her ayın ilk gününde T.C. Merkez Bankasının ilan ettiği efektif döviz satış kuru esas alınarak Türk lirası karşılığının ödeneceği kararlaştırılmıştır. 1.6.1994 kira yılının ilk ayından itibaren Amerikan Dolarının artış oranının tamamen yansıtılmaması esası kabul edilerek artış %30'un üzerinde olursa bu iki tarafın yeniden kira bedeli tespiti için anlaşmaları gerektiği kabul edilmiştir. Bu hükümler karşısında davalının 1.6.1993 tarihinden itibaren her ay 3800 Dolar karşılığının artan miktarlara göre ödeyegeldiği uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık; 1.6.1994 tarihinden itibaren artışın ne kadar olacağı noktasındadır. Bu noktada o aya kadar dolar karşılığının tamamen ödenirken Haziran 1994'ten itibaren tam karşılığının ödenmemesi yeniden anlaşma ile yeni kira parası saptanması gerekmektedir. İşte bu husustaki sözleşme hükmü belli ve muayyen olmamaktadır. Diğer bir ifade ile 1.6.1994 tarihinde ödenecek miktarın taraflarca kararlaştırılması gerekmektedir. Bu şekilde bir anlaşma olmaması takdirinde ihtilafsız olarak ödenen bu son Mayıs 1994 ayındaki 3800 Dolar karşılığı Türk parasının ödenmesine devam edilmesi icabeder. Davalının daha evvel en son ne kadar Türk parası ödemişse o kadar Türk lirası ödemeye devam etmesi gerekmektedir. Yoksa bu miktar üzerinden arttırma oranı belli değil diye 1.6.1993 tarihindeki 3800 Dolar karşılığı Türk parası üzerinden artırım yapıp son ödediği aylık kira parasının da altında bir miktar kira parasının ödenmesi sözleşmedeki amaca uygun düşmez. Bu itibarla Mayıs 1994 ayında ödenen 3800 Dolar karşılığı Türk parasının esas alınması suretiyle eksik ödemeler bulunup bulunmadığının saptanması ve buna göre temerrüt olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin ve borç bulunup bulunmadığının tartışılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken bu hususlar üzerinde durulmadan yazılı gerekçe ile sözleşme şartına değişik anlam verilerek davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan hükmün bozulması gerekmiştir....) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
 
Temyiz Eden: Dayalı vekili
 
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine Karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü;
Ön Sorun olarak öncelikle incelenmesi kararlaştırılan temyiz incelemesinin Yargıtay 6. Hukuk dairesi tarafından mı yoksa Hukuk Genel Kurulu'nca mı yapılması gerektiği görüşülmüş. Hukuk Genel Kurulunca incelenmesi gerekeceğine oyçokluğu ile karar verilmiştir.
 
Dava, hukuksal nitelikçe temerrüt nedeniyle kiralananın tahliyesi ve eksik ödenen kira alacağının tahsiline ilişkindir.
 
Taraftar arasındaki uyuşmazlık, 1.6.1994 tarihinden itibaren ödenmesi gereken kira miktarı, davalının eksik ödeme nedeniyle temerrüde düşüp düşmediği ve borcu bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.
 
İstanbul 7. Sulh Hukuk Mahkemesi, 18.4.1996 tarihli kararı ile davanın REDDİNE karar vermiştir. Davacı vekilinin temyizi üzerine Yüksek Özel Daire (...Mayıs 1994 ayında ödenen 3800 dolar karşılığı Türk parasının esas alınması suretiyle eksik ödemeler bulunup bulunmadığının saptanması ve buna göre temerrüt olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin ve borç bulunup bulunmadığının tartışılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken bu hususlar üzerinde durulmadan yazılı gerekçe ile sözleşme şartına değişik anlam verilerek davanın reddi doğru değildir) gerekçesiyle hükmü oyçokluğu ile bozmuştur.
 
Mahkeme 8.5.1997 tarihinde "önceki kararda direnilmesine ilişkin ekli karar okundu" şeklinde kısa kararı tefhim etmiştir.
 
Gerekçeli kararında ise "mahkememizin 18.4.1996 gün ve 1996/452 sayılı davanın REDDİNE ilişkin önceki kararında DİRENİLMESİNE" denilmekle yetinilmiştir.
 
Davacı vekilinin direnme kararını temyizi üzerine, Hukuk Genel Kurulu'nca (Mahkeme karanlarında nelerin yazılacağı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 388. maddesinde belirtilmiştir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
 
Aynı kural HUMK. nun 389. maddesinde de tekrarlanmıştır. Keza HUMK. nun 381. maddesi (kararın tefhimi en az 388. maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçilerek okunması suretiyle olur) Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşılmasını engeller, Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz. Ayrıca bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini yitirdiğinden ona atıl suretiyle hüküm tesisinin yukarıda açıklanan kurallara uygun düşmeyeceği de aşikardır.
 
Öte yandan Yargıtay'ın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir (Hukuk Genel Kurulu'nun 19.6.1991 gün 323/391 sayılı ve 10.9.1991 gün 281-415 sayılı ve 25.9.1991 gün 355-440 sayılı kararları).
 
Ceza Genel Kurulu'nca da CUMK nun benzer hükümleri taşıyan 261 ve 268. maddelerinin uygulanmasında bozulan kararın geçerliliğini ve yerine getirilme yeteneğini yitirdiğinden önceki hükümde direnilmesine denilmekle yetinilerek ve atıl suretiyle hüküm kurulamayacağı kabul edilmiştir (Ceza Genel Kurulu'nun 2.2.1976 gün 22-25 sayılı kararı).
 
Somut olayda da aslolan kısa ve gerekçeli kararda, hüküm fıkrası oluşturulmamış; yalnızca "önceki kararda direnilmesine" denilmekle yetinilmiştir.
 
Oitibarla mahkemece HUMK nun 388. maddesinin açık hükmü gözetilmeksizin yazılı biçimde karar verilmesi doğru değildir. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.) gerekçesiyle hükmü USUL YÖNÜNDEN bozmuş, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermiştir.
 
Mahkemece 1.6.1998 tarihli oturumda Hukuk Gerisi Kurulu bozma kararına uyulmasına karar verildikten sonra Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 3.12.1996 tarihli bozma kararında belirtildiği şekilde 1994 yılındaki 1 doların Merkez Bankasındaki döviz kuru sorulmuş, cevap alınmış, takip tarihi itibariyle davacı alacağının belirlenmesi için bilirkişi incelemesi yaptırılmış, bu kez Hukuk Genel Kurulunun bozması dışına çıkılarak kısa kararda mahiyet vs niteliği belirtilen, direnme kararının tam aksine davanın kabulüne karar verilmiştir:
 
Davalı vekili bu kararı (yerel mahkemenin "davanın reddine" ilişkin verdiği önceki kararın Özel Dairece bozulması üzerine mahkemece ISRAR KARARI verildiğini ancak bu kararın Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca usul yönünden bozulduğunu, mahkemenin bundan sonra inceleme yaparak davanın kısmen kabulüne karar vermesinin doğru olmadığını beyanla duruşma istemli temyiz etmiştir.
 
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu'nca yapılması gerektiğini belirterek dosyayı Hukuk Genel Kurulu'na göndermiştir.
 
Az yukarıda açıklanan yargılama aşamalarında görüldüğü üzere "usul hukuku" ile ilgili ortaya çıkan sorunun çözümü; yerel mahkemenin "önceki kararda direnilmesine" şeklinde oluşturduğu kısa kararın Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca, usulen 381 ve 388. maddelerine aykırı görüp bozmasından sonra, mahkemece bozma doğrultusunda hüküm oluşturulması gerekirken yeniden topladığı kanıt ve araştırmalara dayanarak direnme kararında kabul ve tefhim ettiği hukuki sonucun aksine bir karar vermesinin hukuken mümkün olup olmadığının belirlenmesinde toplanmaktadır. Öncelikle belirtelim ki, yerel mahkemelerin direnme kararları (HUMK. md. 429/II). Bir davayı sona erdiren (Niha-i) temyizi mümkün olan son kararlardandır. Direnme kararı ile mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Bu aşamada yapılması zorunlu iş, gerekçeli kararı direnme doğrultusunda mahkemenin yazmasından ibarettir. Bu bakımdan direnme kararından dönme (Rücu) mümkün değildir. Esasen ilamın tefhim edilen karara uygun yazılması Kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardandır. Nitekim bu kurala Yasa koyucu HUMK. md. 381. ve 388. maddeleriyle hayatiyet kazandırmıştır.
 
Gerçektende, HUMK. nun 381. ve 388. maddeleri emredici hükümlerden olup Kamu düzeni amacı ile yaz edilmişlerdir. Bu maddeler hükmünce kararların alenen tefhim edilmesi gerekir. Davanın tamamen reddine veya kabulüne dair karar tefhim edildikten sonra bundan dönülerek yeni bir hüküm kurulamaz. Aksinin kabulü mahkemelere güveni sarsacağı için hiç bir suretle üstün görülemez.
 
Ön sorun görüşmelerinde bir kısım üyeler Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 1991/7 E; ve 1992/4 K. sayılı ve 10.4.1992 günlü Tevhidi içtihadının olaya uygulanması suretiyle sorunun çözümlenmesi gerektiğini savunmuşlar, Özellikle Usulün 381. ve 388. maddelerinin öngördüğü unsurları içermediği için bir karar bozulduğunda, artık hukuken varlığından söz edilebilecek bir mahkeme kararı kalmadığından mahkemece önceki kısa kararla bağlı olmaksızın vicdani kanaatına göre yeni bir karar verebileceğine dayanmışlardır. Çoğunluk bu görüşe katılmamıştır.
Bu bağlamda hemen belirtelim ki, anılan tevhidi içtihat usulün 381. ve 388. maddelerindeki emredici hükümlerinin ihmalini önerir bir sonucu kabul etmemiş, tersine aynen "T.C. Anayasası yargılamanın aleniyeti ilkesini benimsemiştir. Bunun anlamı yargılama açık olacak, yargılamanın sonunda mahkemece verilen karar da açıkça belirtilecektir. Sonradan yazılan gerekçeli kararın da bu kısa karara uygun olması gerekir. Aksi halde, yargılamanın aleniyeti ilkesi zedelenmiş ve mahkeme kararlarına güven sarsılmış olacaktır. Bu hukuki esasın doğal sonucu gerekçeli karar kısa karara uygun değilse kararın bozulması icap edecektir." gerekçesini getirerek anılan Yasa maddelerinin vazgeçilmez önemini oybirliği ile kabul etmiştir.
 
Öte yandan Mahkemeler ve Yargıtay ancak, İçtihadı Birleştirme Kararından sonra el koydukları benzer işlerde (Hukuki Konularda) İçtihadı Birleştirme Kararı ile bağlıdır (Yargıtay Kanunu Md. 45).
 
10.4.1992 günlü tevhidi içtihat; münhasıran kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunması, kısa karara aykırı düşen gerekçeli kararın yazılması konusu ile bağlı ve sınırlı olarak kabul edilmiştir. Olayımızda ise kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunmamaktadır. Nitekim, kısa kararda, ilk karar doğrultusunda direnmeye karar verilmiş, gerekçeli kararda da direnme doğrultusunda aynı karar kurulmuş, böylece kısa karar ile gerekçeli karar arasında uygunluk bozulmayarak sürdürülmüştür. 0 nedenle Tevhidi İçtihadın konusunu oluşturan kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunması haline ilişkin temel konu olayımızda bulunmadığı açıktır.
 
Bunlardan ayrı kıyaslama yoluyla Tevhidi İçtihatların uygulama alanını genişletmek hukuken mümkün değildir. Aksinin kabulü halinde, anılan Tevhidi içtihatta 381. ve 388. maddelerinin yürürlüğünü koruyan ve önemini yineleyen oybirliği ile alınmış az yukarda açıklanan kabule aykırılık oluşturulacağı gibi, belirtilen Yasa maddeleri işlemez hale getirilmiş olur ki, yargı yetkisinin aşılmasına yol açan bu yön kabul edilemez. Yine, Usulün 381. ve 388. maddeleri emredici kurallardan olmalarına rağmen hükmün yokluğunu ortaya koyacak esaslı kaidelerden değillerdir. Bu maddelerin bir mahkemenin kararını geçersiz kıldığına dair usul hukukunda bir hüküm mevcut değildir. Bu durumda sadece temyiz sebeplerinin varlığından söz edilecektir. Hükmün yok sayılabilmesi için taraflara tebliğ edilen hükmün mahiyeti , son duruşma zaptında belirtilmemiş olmalıdır. Son duruşma tutanağına hükmün mahiyetin geçirilerek tefhim edilmişse artık ortada hukuken bağlayıcı hükmün varlığının kabulünde duraksama olmamalıdır.
Açıklanan nedenler altında Hukuk Genel Kurulunun bozması doğrultusunda işlem yapılarak özellikle usulün 381-388. Maddelerine uygun karar yazılması yerine getirilmek üzere yerel mahkemenin 19.11.1998 tarih ve 1998/309 E. 1998/1148 K. sayılı kararı bozulmalıdır.
Sonuç : Davalı vekilin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Hukuk Genel Kurulunun 4.12.1998 gün ve 1998/6-14 E. Ve 1998/16 K. sayılı bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. Nun 429. Maddesi gereğince (BOZULMASININ) istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesinde 21.4.1999 günüde oybirliğiyle karar verildi.
        KARŞI OY YAZISI
 
Davacı şirket dilekçesiyle davalı şirketin 20.8.1993 tarihli kira sözleşmesiyle saptanan aylık 3800 dolar kira bedeline 1.8.1994 den itibaren bir anlaşma yada mahkeme ilamı olmaksızın 70.234.640 liraya indirdiğini , bu eksik ödeme için İstanbul 1. İcra müdürlüğünde takibe geçtiklerinde de bu takibe itiraz ettiklerini bildirerek bildirerek itirazın iptali ile tahliyeye karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece 18.4.1996 tarihinde 1995/1260 E. , 1996/452 S. Kararla davanın reddine karar verilmiştir. Davacı tarafın temyizi üzerine karar özel dairece 3.12.1996 tarih 9086/11162 sayılı ilamla , özetle eksik ödeme bulunup bulunmadığının tesbitiyle ve buna göre temerrüt olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin , borç bulunup bulunmadığının tartışılması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekçesiyle ve oy çokluğuyla bozulmuş karar düzeltme istemi de red edilmiştir.
Dosya kendisine ulaşan yerel mahkeme 8.5.1997 tarihinde önceki kararda direnilmesine karar verilmiştir.
Direnme kararının davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya kendisine gelen Hukuk Genel Kurulu 4.2.1998 tarihli kararla HUMK nun 388, 389, 381 maddelerinden söz ederek ve somut olayda da aslolan kısa ve gerekçeli kararlar hüküm fıkrası oluşturulmamış yalnızca (önceki kararda direnilmesine) denilmekle yetinilmiştir. O itibarla mahkemece HUMK nun 388. Maddesinin açık hükmü gözetilmediği için yerel mahkeme kararını usulden bozmuş ve bozma nedenine göre de diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar vermiştir.
Bu bozma üzerine dosya döndüğünde yerel mahkeme 1.6.1998 günlü 2. oturumda hukuk genel kurulu kararına uyulmasına karar verildikten sonra bu kez daha önce direndiği özel daire kararına eylemli olarak uyup bu kararda öngörülen şekilde bilirkişi incelemesi yapılmasına karar vermiş ve 19.11.1998 günlü 5. Oturumda da davanın kısmen kabulu ile kira alacağına ve tahliyeye hükmetmiştir.
Bu karar bu kez davalı tarafça temyiz edilince dosya kendisine gönderilen özel daire 16.3.1999 tarihinde hukuk genel kurulunun HUMK. nun 388. Maddesinin açık hükmüne dayalı bozması karşısında mahkemenin yargıtay hukuk genel kurulunun bozma kararı doğrultusunda direnme kararına ilişkin hüküm fıkrası oluşturması gerekirken dairenin 3.12.1998 gün ve 9086/11162 sayılı ilamında değinilen bozma nedenleri doğrultusunda araştırma yapılarak bu defa davanın kabulüne kara verilmiş bulunması nedeniyle temyiz incelemesinin hukuk genel kuruluna ait olacağını belirterek dosyayı Yargıtay 1. Başkanlığına göndermiştir. 
Özetlenen bu aşama karşısında sorun; yerel mahkemenin özel dairenin bozmasına karşı kurduğu direnme hükmünün hukuk genel kurulunca HUMK. nun 388. Maddesi uyarınca hüküm fıkrası oluşturulmaması gerekçesi ile bozulmasından sonra hukuk genel kurulu kararına uyup, direndiği özel daire bozmasına eylemli olarak uyarak, bozma çerçevesinde araştırma ve inceleme yaptıktan sonra davanın kabulü yolunda hüküm tesis edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır. Bir başka anlatımla; direnme kararı, hukuk genel kurulunca HUMK. nun 388. Maddesi uyarınca hüküm fıkrası oluşturulmaması noktasından bozulan yerel mahkeme, bu kararın kendisine gelmesinden sonra mutlaka direnme yolunda usulüne uygun bir karar mı vermek zorundadır, yoksa direndiği özel daire bozmasına bu kez haklı bulup, ona eylemli olarak uyarak bozma çerçevesinde araştırma ve inceleme yaptıktan sonra hüküm verebilecek midir?
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun hüküm fıkrası oluşturulmadan, "önceki kararda direnilmesine" şeklinde kurulan kararları bozma nedeni: ortada infaza elverişli bir hüküm bulunmaması gerekçesine dayanır. Bir an için böyle bir kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği düşünülecek olsa eda veya tesbiti içermeyen yasal deyimiyle " taraflara yüklenen borç ve tanınan hakları" göstermeyen böyle bir karar hiçbir şekilde infaz edilemeyecektir.
İşte bir direnme kararı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca usulüne uygun yani HUMK. nun 381 ve  388. Maddeleri öngördüğü unsurları içermediği için bozulduğunda. bu nedenle artık ortada bir hükümden söz edilemez. Direnme kararı bu gerekçeyle bozulan yerel mahkeme hakiminin ilk seçeneği; düşüncesinde direngen ise, HUMK'rıun aradığı koşulları içeren yani taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların muhtevi yeni bir direnme kararı kurmasıdır. Olağan olan bu seçenektir. Ancak, verdiği direnme kararı böylece usulden bozulup ortadan kalkmış olan bir yargıcın Özel Dairenin bozma kararının doğruluğu yolunda sonradan kendisinde bir inancın oluşması durumunda, özel Daire bozma kararı çerçevesinde inceleme ve araştırma yaptıktan sonra buna uygun karar vermesine -kanımızca- bir hukuki engelden söz edilemez. Mutlaka HUMK nun 381 ve 388. maddelerine uygun direnme hükmü kuracaksın şeklinde düşünmek usul ekonomisi açısından da savunulamaz. Direnme kararı ortadan kalktığından bir kazanılmış haktan da söz edilemez.
 
"1) Kısa kararla gerekçeli kararın çelişik bulunmasının bozma nedeni oluşturacağına; 2) Bozmadan sonra yerel mahkemenin önceki kısa kararla bağlı olmaksızın çelişikliği kaldırmak kaydıyla vicdanı kanaatine göre karar verebileceğine" ilişkin 10.4.1992 tarih ve 1991/7-1992/14 sayılı İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararında " ...Hakimi önceki kısa kararla bağlı tutmak onu vicdani kanaatiyle bağdaşmaz bir karar vermeye zorlama sonucu doğuracaktır. Hakimin vicdani kanaatine göre karar vermesi de Anayasal bir esastır. O halde hakim bozmadan sonra vicdani kanaatine uygun olmayan önceki kısa kararını değiştirebilmelidir; ancak bu kısa karara uygun gerekçeli karar yazma zorunluluğunun da kabulü gerekir başka bir anlatımla hakim çelişikliği ortadan kaldırırken önceki kısa kararla bağlı olmamalıdır..." diyen gerekçesi de görüşümüzü doğrulamaktadır. Kendi verdiği bir kararda kısa karar-gerekçeli karar çelişkisi. yaratan hakimi, bu nedenle bozmadan sonra Özgür bırakan düşünüşün, burada da geçerli olduğunu söylemek sanırız yanlış olmaz.
 
Bu nedenlerledir ki, direnmeye ilişkin kararın Hukuk Genel Kurulu'nca HUMK'nun 381 ve 388. maddeleri açısından usulen bozulmasından sonra yerel mahkeme hakiminin Özel Daire bozmasına uyarak sonuca gitmesinde yasal bir engel yoktur ve yargıç mutlaka direnmeye ilişkin hüküm kurmaya zorlanamaz. Açıkladığım gerekçelerle, sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum. Yerel mahkeme kararının temyiz incelemesinin Özel Dairece yapılması gerektiği görüşündeyim. Bunun için de dosyanın Dairesine gönderilmesi oyundayım.
 
Mehmet Handan Surlu
 
14.Hukuk Dairesi Üyesi
 
 
 
 
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini