 |
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1999/2-227
K. 1999/248
T. 28.04.1999
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "boşanma" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kocaeli Asliye 2. Hukuk Mahkemesince eski kararda ısrar edilmesine dair verilen 16.09.1998 gün ve 1998/457-537 sayılı direnme kararının incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun 18.11.1998 gün ve 1998/2-834-829 sayılı ilamı ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle bu usulü bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece esas yönünden önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davalı vekili.
KARAR : Hukuk Genel Kurulu`nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun 388. maddesinde belirtilmiştir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
Aynı kural HUMK.`nun 389. maddesinde de tekrarlanmıştır. Keza HUMK.`nun 381. maddesi ( kararın tefhimi en az 388. maddede belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçilerek okunması suretiyle olur ). Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşılmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz. Ayrıca bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini yitirdiğinden ona atıf suretiyle hüküm tesisinin yukarıda açıklanan kurallara uygun düşmeyeceği de aşikardır.
Öte yandan Yargıtay`ın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir ( Hukuk Genel Kurulu`nun 19.06.1991 gün 323/391 sayılı ve 10.09.1991 gün 281-415 sayılı ve 25.09.1991 gün 355-440 sayılı kararları ).
Ceza Genel Kurulu`nca da CUMK.`nun benzer hükümleri taşıyan 261 ve 268 maddelerinin uygulanmasında bozulan kararın geçerliliğini ve yerine getirilme yeteneğini yitirdiğinden "önceki hükümde direnilmesine" denilmekle yetinilerek ve atıf suretiyle hüküm kurulamayacağı kabul edilmiştir ( Ceza Genel Kurulu`nun 02.02.1976 gün 22-25 sayılı kararı ).
Tüm bu açıklamalardan sonra somut olaya bakıldığında; yerel mahkemenin "davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, E.`nin velayetinin davacı babaya verilmesine, davalı anne ile şahsi ilişki tesisine, 12.12.1996 tarihinden kararın kesinleştiği tarihe kadar tedbir, kesinleştikten sonra yoksulluk nafakası olmak üzere her ay 6.000.000 TL.`nın davacıdan alınarak davalıya verilmesine, şartlar oluşmadığından manevi tazminat talebinin reddine" ilişkin verdiği ilk karar Özel Dairesince bozulmuş, mahkeme 16.09.1998 gün ve 1998/457-537 sayılı kararı ile önceki kararında direnmiştir. Ancak direnirken gerek kısa kararda gerekse gerekçeli kararda hüküm fıkrası oluşturulmamış, "önceki kararda direnilmesi" denilmekle yetinilmiştir. Bu karar Hukuk Genel Kurulu`nun 18.11.1998 gün ve 1998/2-834-1998/829 sayılı kararı ile HUMK.`nun 388. maddesinin açık hükmü gözetilmeden yazılı biçimde karar verilmesinin doğru olmadığı nedeniyle usul yönünden bozulmuş, mahkeme bu bozmaya uymuştur.
Ne var ki, mahkeme bu kez de ilk hükümde yer alan nafaka ve tazminat talepleri yönünden bir hükme ne kısa kararda, ne de gerekçeli kararda yer vermemiş, gerekçeli kararda da kısa kararda olmayan "mahkememizce verilen 24.12.1997 tarih ve 1996/778 Esas ve 1997/784 Karar sayılı kararımızda ısrar olunmasına ve adı geçen karar gereğince işlem yapılmasına" ifadesini eklemiştir. Şu durumda mahkemenin uyduğu bozma ilamı gereğince işlem yapması zorunludur. O nedenle az yukarıda açıklandığı üzere mahkemece usulün 388. maddesine uygun karar verilmek üzere direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.`nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına 28.04.1999 gününde oybirliği ile karar verildi.