Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas no: 1999/1-998
Karar no: 1999/1009
T: 1.12.1999

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
  • TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Devletin hüküm ve tasarrufundaki yer )
  • DEVLETİN HÜKÜM VE TASARRUFUNDAKİ YER ( Tapu iptali ve tescil )
  • ZİLYETLİKLE İKTİSAP ( Makilik yerlerde )
  • MAKİLİK YERLER ( Zilyetlikle iktisap )
  • HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerin iktisabı )
 
743/m.638,639,641
3402/m.12/3
 
DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki ( Hazine'ce açılan ) "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya 5.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 19.3.1998 gün ve 1995/1188-1998/213 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 21.10.1998 gün ve 1998/10776-11374 sayılı ilamı;
( ...Davacı Hazine vekili, dava konusu Gaziler köyü 827 parsel sayılı taşınmazın 1946 yılında 3316 sayılı yasa uyarınca yapılan orman tahdidinde orman sınırları içerisinde kaldığını, 1980 yılında 1744 sayılı yasa gereğince orman sınırları dışına çıkarıldığını, taşınmazın orman tahdidinde iken tapulamaca davalılar adına tespit gördüğünü ileri sürerek iptal ve tescil istemiştir.
Dava dilekçesinin içeriğine ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre, davanın Maki Tefrik Komisyonunun yaptığı işlemden önceki taşınmazın niteliğini devletin hüküm ve tasarrufundaki yer olduğu iddiasını da içerdiği açıktır. Nitekim Dairenin konuya ilişkin emsal kararlarında imar ve ihyadan söz edilerek ve zilyetlikle de bağlantı kurularak kişilere mülk edinme olanağı sağlanmıştır.
Bilindiği üzere, Hazinece açılan ve devletin hüküm ve tasarrufundaki yerdir iddiasını içeren davalarda 10 yıllık hak düşürücü sürenin dikkate alınmayacağı kararlılık kazanmış yargısal uygulamada benimsenmiştir.
Somut olayda dava konusu taşınmazın 1946 tahdidinde orman sınırları içerisinde kaldığı, 1952 yılında yapılan maki tefrik işleminde makilik olarak ayrılan alanda kaldığı, 1744 sayılı yasaya göre 1980 yılında Hazine adına orman dışına çıkarıldığı tapulamaca da 1963 yılında senetsizden tesbit gördüğü anlaşılmaktadır.
Öte yandan taşınmazın makilik olarak tefrik edildiği, 1952 yılından itibaren kadastro tesbitinin yapıldığı, 1963 yılına kadar 20 yıllık zilyetlikle mülk edinme süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Böylece taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yer niteliğini kaybetmediği ve hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemeyeceği kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca işin esası incelenip davalılar yararına kazandırıcı zamanaşımı yolu ile mülk edinme koşullarının oluşmadığı gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazı yerindedir.... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı ( BOZULMASINA ) oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY AÇIKLAMASI
Dava konusu taşınmazla ilgili kadastro tesbiti 5602 sayılı Tapulama Kanununun 13. maddesi hükmüne göre zilyetlikle iktisap edildiği ve tarla niteliğinde bulunduğu belirtilmek suretiyle 16.7.1963 tarihinde tesbit edilmiştir. Diğer paydaşlardan bir kısmının itirazı üzerine uyuşmazlık Tapulama Mahkemesine intikal etmiş ve Tapulama Mahkemesinin 5.10.1973 gün 972/359-536 sayılı kararı gereğince 20.11.1973 tarihinde tapu kaydı tesis edilmiştir.
Davacı hazine tapu kaydının kuruluş tarihinden itibaren 22 sene geçtikten sonra 9.11.1995 günlü dilekçe ile tapulamadan önce adına sicil oluşturulan zilyet yararına edinme koşullarının gerçekleşmediğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ve taşınmazın hazine adına tapuya tescili isteği ile dava açmıştır.
Mahkemece davanın 3402 sayılı Kadastro Kanunun 12. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı ve dinlenmesinin mümkün olmadığı gerekçe gösterilerek reddine karar verilmesi üzerine dava dosyası Yüksek 1.Hukuk Dairesince incelenmiş ve "... taşınmazın makilik olarak tefrik edildiği 1952 yılından itibaren kadastro tesbitinin yapıldığı 1963 yılına kadar 20 yıllık zilyetlikle mülk edinme süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Böylece taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yer niteliğini kaybetmediği ve hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemiyeceği kuşkusuzdur...." gerekçesi ile ve hazine davasının kabulü gerektiği belirtilerek hükmün bozulmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Daire bozma kararında taşınmazın zilyetlikle kazanılabilecek yerlerden olduğu ancak, taşınmaz üzerindeki zilyetliğin iktisap zamanaşımı süresine ulaşmadığı belirtilmiştir. Diğer anlatımla taşınmazın Medeni Kanunun 641. maddesinde yazılı devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden değil, zilyetlikle iktisabı mümkün olan ve imar - ihya ile kazanılabilecek nitelikteki taşlık ve çalılık yerlerden olduğun konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Nitekim, taşınmaz 1963 yılında yapılan kadastro sırasında tarla niteliği ile tesbit edilmiş ve o tarihten davanın açıldığı zamana kadar da kayıt malikleri tarafından kültür arazisi olarak kullanılagelmiştir. Hal böyle olunca, hazine tarafından açılan davanın dinlenebilmesi için 3402 sayılı Kadastro Kanunun 12/3. maddesinde öngörülen hak düşürücü süre içinde açılması gerekir. Bu süre geçtikten sonra davanın dinlenilmesi mümkün değildir. Taşınmazın özelliği bakımından bu süreye tabi olmadığının kabul edilmesi anılan yasa hükmüne açıkca aykırıdır.
Bu durumda davanın dinlenmesi ve Yüksek Dairenin bozma kararında belirtildiği gibi kabulüne karar verilmesi mümkün değildir. 766 sayılı Tapulama Kanunun 31/2. ve 3402 sayılı Kadastro Kanunun 12/3. maddelerinde öngörülen bu süre zamanaşımı süresi değil hak düşürücü süredir. Bu bakımdan dayanılan hakkın türü ve yapısı hak düşürücü süreye ilişkin yasa hükmünün uygulanmasını engellemez.
Anılan yasa hükmünde belirtildiği gibi 10 senelik süre geçtikten sonra tapulamaya takaddüm eden sabeplere dayanılarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz. Kaldı ki, taşınmazın mera, yaylak, kışlık gibi kamu malı niteliğinde olan yada kumluk, dağ ve tepe gibi Medeni Kanunun 641. maddesinde yazılı devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olmadığı da saptanmıştır. Sadece zilyetlikle kazanılabilecek nitelikteki taşınmazın üzerindeki zilyetlik süresinin tesbit günü itibariyle 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı süresine ulaşmadığı iddia edilerek dava açılmış bulunduğuna göre anılan hak düşürücü süre geçtikten sonra açılan davanın dinlenmesi mümkün değildir.
Aynı yasa maddesinin son fıkrasında: Yanlışlıkla tapuya tescil edilen taşınmazlar için öngörülen 20 yıllık dava açma süresi de geçmiştir. Öte yandan öngörülen Medeni Kanunun 638. maddesinde "muhik bir sebep yok iken tapu sicilinde uhdesinde malik sıfatı ile mukayyet bulunan bir gayrimenkulü fasılasız ve nizasız 10 sene müddetle ve hüsnüniyetle yedinde bulunduran kimsenin o gayrimenkulün üzerindeki hakkına itiraz olunamaz" kuralı bulunmaktadır. Davalı taraf 1973 yılında oluşan tapun kaydına dayanarak taşınmazı dava tarihine kadar 20 seneden fazla süre ile malik sıfatı ile kullanmış bulunmasına ve kötü niyetli olduğu da iddia ve ispat edilmemiş bulunmasına göre, hazine davasının kabulü bu yasa hükmü karşısında da mümkün değildir.
Bu nedenlerle mahkemenin direnme kararı isabetli olduğundan onanması gerektiği düşüncesi ile çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
 
MEHMET YIDIZ 7.Hukuk Dairesi Üyesi
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini