Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1999/1-568
K. 1999/569
T. 22.09.1999

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Yalova Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 25.3.1998 gün ve 1997/493, 1998/379 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 26.11.1998 gün ve 1998/13123-13382 sayılı ilamı ile; ( ... Davacı Hazine, 1507 ada, 4 parsel sayılı taşınmazın 6831 Sayılı Yasanın değişik 2/B maddesi uyarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarıldığını ileri sürerek, davalı taraf üzerine oluşan parsel kaydının iptalini; Hazine adına tescilini istemiştir. Mahkemece, çekişmeli taşınmazın, Maki Tefrik Komisyonunca, makilik alan olarak belirlendiği görüşüyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden ve özellikle uzman bilirkişi kurulunca düzenlenen rapordan, 3116 sayılı yasa uyarınca, 1944 yılında yapılan orman sınırlandırmasında ( A ) harfi ile gösterilen kesimin tahdit içerisinde kaldığı; 1744 sayılı yasa uygulamasının 30.7.1979 tarihinde başlayarak 21.12.1982 tarihinde ilan edildiğini; daha sonra yeniden 23.9.1988 tarihinde, 3302 sayılı yasa ile değişik 2/B maddesinin uygulanması sonucu, orman sınırları, dışına çıkarma işleminin 14.3.1989 günü bitirildiği ve 16.6.1989 günü ilan edilerek 6 ay sonra kesinleştiği sabittir.
Öte yandan nizalı taşınmazın, 24.12.1962 tarihinde korumalık niteliği taşımayan makilik alanda bırakıldığı; Kocadere Köyü 353 ve 354 parsellerin, tapulamaca 30.7.1963 tarihinde davalıların bayileri adına senetsizden tespit edildiği, 354 parselden müfrez 923 parselin 353 parselle birleştirilmesinden sonra, 9.10.1996 günlü ifraz sonucu dava konusu 1507 ada, 4 parselin oluştuğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan olgular karşısında, taşınmazın makilik olarak tefrik edildiği 1962 yılından itibaren kadastro tespitinin yapıldığı 1963 yılına kadar 20 yıllık zilyetlikle mülk edinme süresinin dolmadığı açıktır. Ayrıca, tespitin senetsizden yapıldığı gözönüne alındığında, orman sınırları dışına çıkarma işleminin, 1744 sayılı yasa; ya da 3302 sayılı yasa hükümlerine göre sonuçlandırılmasının olayda sonuca bir etkisi yoktur. Diğer bir deyişle, nizalı taşınmaz 1744 sayılı yasa, yada 3302 sayılı yasa uyarınca 2/B uygulamasına tabi tutulması, makilik olarak ayrıldığı tarihten tespit tarihine kadar zilyetlikle kazanma süresinin gerçekleşmediğine ilişkin sonucu değiştirmeyecektir. Hal böyle olunca, davalılar yararına anılan koşulların oluşmadığı gözetilerek, ( A ) işaretli bölüm için davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, ve özellikle HGK. nun 30.6.1999 gün 1999/1-544 E., 1999/561 K. sayılı, 5.5.1999 gün, 1999/1-304 E., 1999/260 K. sayılı ve aynı gün 99/1-303 E., 99/259 K. sayılı kararlarında aynı görüşün benimsenmiş bulunmasına göre Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 22.9.1999 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı Hazine ile Orman Bakanlığı vekili, dava dilekçelerinde dava konusu taşınmazın bir bölümünün yörede 3116 sayılı kanun uyarınca yapılan orman tahdidinde orman tahdit sınırları içerisine alındığını, daha sonra yürürlükte bulunan 6831 sayılı Orman Kanununun 2/B maddesi uygulaması ile Hazine adına orman sınırları dışına çıkartıldığını öncesi orman olan taşınmazların özel mülke konu olamayacağını, çıkarma amacının 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının ve Desteklenmeleri Hakkındaki Kanunun 3. maddesi gereğince Hazine adına tescillerinin yapılması gerektiğini, Anayasanın 170. maddesi gereğince bu gibi yerlerin orman içi köyler halkının yerleştirilmesi için devlet tarafından ihya edilerek bu halkın yararlanmasına ayrılmasının öngördüğünü ileri sürerek tapu kaydının iptali ile hazine adına tescilini istemiştir.
Davalı taraf taşınmazın ormanla ilgisi olmadığını orman olmayan yerlerde, 2/B maddesi uygulamasının yapılamayacağını belirterek davanın reddini istemiştir.
Yerel mahkeme dava konusu taşınmazın 1993/5 esas, 1996/1 karar numaralı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun kararına göre maki tefrik komisyonlarınca makiye tefrik edildiğini, maki tefrik komisyonlarının kuruluşlarının geçerli olduğunu ve yaptığı işlemlerinde geçerliliğini koruduğunu, daha öncesi orman içerisinde kalsa bile makiye tefrik edilmekle ormandan ayrıldığını bu nedenle orman sayılmayan yer olarak 2/B uygulamasına tabi tutulmayacağını gerekçe göstererek davayı reddetmiştir.
Davacı idare vekillerinin temyizi üzerine Yüksek Özel Daire taşınmazın makilik olarak tefrik edildiği 1962 yılında kadastro tespitinin yapıldığı 1963 yılına kadar kanunda öngörülen 20 yıllık zilliyetlikle mülk edinme süresinin dolmadığını, dolayısıyla dava konusu taşınmazın 2/B madde uygulamasına tabi tutularak maki olarak ayrılmasının sonuca etkili olamayacağını davalılar yararına zilliyetlikle iktisap süresinin gerçekleşmemesi sonucu açıklanarak davanın kabulüne karar verilmesi gerekçesine değinerek hükmü bozmuştur.
Bu olgulara göre yerel mahkeme ile özel daire arasında taşınmazın öncesinin orman olduğu maki tefrik komisyonlarınca makiye tefrik edildiği bu tefrik işleminden sonra kanunun 2/B madde uygulamasına tabi tutulamayacağına özellikle özel mülke konu olan yerlerden olduğu yönü üzerinde bir uyuşmazlık bulunmaması Yüksek Özel Daire bu gibi yerlerde 20 yıllık iktisap süresinin gerçekleşmesi halinde taşınmazın özel mülk olduğunu kabul etmiş, ancak süreye değinerek bozmuştur. Özel Daire ile yerel mahkeme arasında uyuşmazlık bu noktadan kaynaklanmaktadır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki; mahkemeler tarafların iddia ve savunmalarını gözeterek hüküm kurmak zorundadırlar, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 74. maddesi ".... hakim her iki tarafın iddia ve müdafaalarıyla mukayyet olup, ondan fazlasına veya başka bir şeye hüküm veremez..." kuralını duraksamaya yer bırakmayacak şekilde açıklamıştır. Somut olayda, davacılar taşınmazın tapulamasının yapıldığı 1963 tarihinden önceki bir hukuki nedene değil, tapulamanın yapılıp kesinleşmesinden sonra Orman Kanununa göre yapılan ve geçersizliği yerel mahkemece ve Yüksek Özel Dairece kabul edilen 2/B madde uygulamasına dayanmışlardır. Bu nedenle Özel Dairenin ve sayın çoğunluğun davacıların iddiasının dışına çıkarak dava konusu olmadığı halde uyuşmazlığı tapulamadan önceki bir sebebe dayanarak bozması usul yasasının yukarıda açıklanan hükümlerine uygun düşmemektedir.
Somut olayda üzerinde durulması gereken hukuki olgulara da kısaca değinmek gerekir.
Anayasamızın orman ve orman köylüsü başlığını taşıyan 169 ve 170. maddeleri orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ile 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğinin tam olarak kaybetmiş olan ve tarla bağ gibi benzeri arazilerin orman sınırları dışına çıkartılmasını öngörmüştür. Açıklanan yasa maddelerinde orman içinde ve bitişiğinde yaşayan halkın kalkındırılması orman sınırları dışına çıkartılan yukarıda açıklanan nitelikteki yerlerin muhtaç orman köylüsüne ve bu halkın yararlanmasına tahsisin kanunla düzenleneceğini de hükme bağlamıştır. Anayasamızın bu hükümlerine paralel olarak 6831 sayılı Kanunun 2. maddesi ile Anayasa da açıklanan nitelikteki yerlerin orman sınırları dışına çıkarılacağına ilişkin hükümler getirilmiş, bu gibi yerlerin ise 2924 Sayılı Kanun ile muhtaç olan orman köylüsüne satışı öngörülmüştür. Bu olgular Anayasa Mahkemesinin 30.3.1993 tarih ve 1993-14 numaralı kararında da açıklandığı şekilde toprağın verimli işletilmesinin koruma ve geliştirilmesinin erozyonla kaybının önlenmesini topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli önlemlerin devletçe alınacağı vurgulanarak yasa hükümlerine meşruiyet tanımıştır.
Yukarıdaki açıklanan hukukî olgulara göre nitelik yitirip orman sınırları dışına çıkarılacak bu gibi yerler öncelikle hazine adına tescil edildikten ve bu gibi yerlerin kadastrosu yapıldıktan sonra, 2924 Sayılı Kanun çerçevesinde Orman Bakanlığı'nca muhtaç orman köylüsüne satılması öngörülmüştür. İşte somut olayda davacıların davayı açmaktaki amaçları budur. Çoğunluk ve Yüksek Özel Dairenin bozması çerçevesinde verilen kararda ise taşınmaz salt hazine malı yapılıp 2924 Sayılı Yasaya göre satışı da engellenmektedir. Bu nedenle çoğunluk kararı davanın amacına ve açıklanan yasa maddelerine uygun düşmediğinden bu karara katılmamız mümkün olmamıştır.
Bunlardan ayrı; 3402 sayılı kadastro kanununun 12/3 maddesi tutanaklarda belirtilen haklara sınırlandırma ve tespitlere tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak dava açılamayacağını belirtmiştir. Aynı yasanın 17. maddesi orman sayılmayan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen devletin hüküm tasarrufu altındaki yerlerin masraf ve emek safi ile imar ve ihya edilmesi halinde 14. maddedeki şartların oluşması konusu özel mülke konu olabileceğini hükme bağlamıştır. Olayın görüşülmesi sırasında sayın bir kısım üyeler devletin hüküm ve tasarrufu altındaki makilik olan yerleri kamu malı olarak niteleyip özel mülke konu olamayacağını bildirmişse de taşınmazın makiye tefrik edilerek ormandan ayrılması ile öncesinin orman olmadığı anlaşılmaktadır. Kamu hizmetine de tahsis edilmediğine göre bu yerin imar ihya ile kazanılmasını engelleyen bir hukuki olguda bulunmamaktadır. Görüşmeler sırasında Hukuk Genel Kurulunun bazı kararlarında devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerde kamu malları olmaları konusu 12. maddede öngörülen hak düşürücü sürenin uygulanamayacağı yolunda görüşler ileri sürülmüşse de bu yönler HGK. 23.11.1987 tarih 1988/1-825 E. 964 karar sayılı ilamı ile daha sonra kararlılık kazanan içtihatlarına göre amacın 3402 sayılı yasanın 16. maddesinde düzenlenen kamu malları olduğu görülmektedir. Açıklanan kararlarda vurgulanan özel mülke konu olamayacak bir kamu malının özel mülke konu olarak tescile tabi tutulması onun özünde yatan kamu malı olgusunun ortadan kalkmayacağı görüşünden kaynaklanmaktadır. Taşınmaz makilik olarak devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğundan yukarıda açıklanan yönler çerçevesinde özel mülke konu olabileceği açıktır. Esasen sayın çoğunluk görüşüne göre taşınmazın tarla niteliği ile hazine adına tescil edilmesi bunun açık bir göstergesidir. Şu duruma göre somut olayda yasanın öngördüğü ve 12/3 maddesinde hükme bağlanan hakdüşürücü sürenin de uygulanması gerekir. Yukarıda açıkladığım usul ve maddi hukuk alanındaki görüşlerle yerel mahkemenin kararı usule ve yasaya uygun olduğundan onanması gerekir. Bu nedenlerle sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum.
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini