 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E : 1999/1-310
K : 1999/313
Tarih : 26.5.1999
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kozan Asliye 2.Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 2/4/1998 gün ve 1996/255-1998/99 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tararından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 17/9/1998 gün ve 1996/8526-9353 sayılı ilamı ile; (....Uygulama ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz Konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1/4/1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sozleşmeside Medeni Kanunun 634, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26.maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini istiyebilirler.
Hemen belirtmek gerekirki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmıyacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz, toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır.
Öte yandan miras bırakanın sağlığında mal varlığının tamamını veya bir kısmını, mirasçıları arasında hoş görü ile karşılanabilecek makul ölçüler içerisinde paylaştırmışsa mirasçısından mal kaçırma iradesinden söz etme olanağı yoktur. O halde miras bırakanın denkleştirme yapıp yapmadığı üzerinde durulması, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden, taşınır, taşınmaz ve hakların araştırılması, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgelerin mercilerinden getirilmesi, her bir mirasçıya geçirilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınarak payaştırmanın mı ? yoksa mal kaçırma amacın mı? üstün tutulduğunun aydınlığa kavuşturulması zorunludur.
Somut olayda, davacılar miras bırakanın dava konusu 345 parsel sayılı taşınmazı 1980 yılında ölünceye kadar bakma koşullu olarak temlik ettiğini; temlikin muvazaalı olduğunu ileri sürerek pay oranında iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Ne varki, yukarıda açıklanan ilkeleri kapsayacak biçimde bir araştırma yapıldığından söz etme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, mahkemece yukarıda belirtilen ilkele r doğrultusunda bir araştırma ve değerlendirme yapılması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturmayla yetinilerek yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü.
Ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır (B.K.m.511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme, bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer ( B.K m. 514) . Hemen belirtmek gerekirki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması, yada alacaklının ölümüne kadar çok kısa Sır süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır ( B . K . m . 18 ) . Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla bağış yapmak iradesini taşıdığı belirlenirse görünürdeki ölünceye kadar bakma sözleşmesi tarafların gerçek iradelerine uymadığından (muvazaalı olduğundan) gizli bağış sozleşmeside Medeni Kanunun 634, Borçlar Kanununun 213 ve Tapu Kanununun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşulunu taşımadığından miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeniyle geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Miras bırakanın ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi ile yaptığı temlikin muvazaa nedeni ile iletli olup olmadığının belirlenmesi içinde sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durum, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı, bunun karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir. Tüm deliller toplanmadan olgular tam olarak aydınlığa kavuşturulmadan bir iç sorun olan gerçek niyetin sağlıklı biçimde tesbitine olanak yoktur.
Somut olayda miras bırakana ait taşınmazların tapu kayıtları getirtilmişsede babasından intikal ettiği bildirilen taşınmazların miktarları araştırılmadığı gibi davalılara temlik edilen çekişmeli payların miras bırakanın tüm mamelekine oranıda tesbit edilmiş değildir.
Hal böyle olunca, miras bırakana intikalen gelen taşınmazların tapu kayıtları getirtilmeli , bu taşınmazlar halen miras bırakanın babası üzerinde kayıtlı ise veraset ilamı istenerek miras bırakana intikal edecek pay durumu saptanmalı, mahallinde kesit yapılarak bilirkişi aracılığı ile dava konusu payların miras bırakanın tüm mamelekine özellikle daha önce kendisine ait olanlarla babasından intikal eden taşınmazlara oranı açıklığa kavuşturulmalı, toplanan tun deliller belirlenen olgu ve bulgular yukarıda değinilen ilkelerin ışığı altında değerlendirilmelidir. Noksan soruşturma ile karar verilmesi doğru değildir .
Yukarıda açıklanan gerekçelerle ezel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 26.5.1999 gününde, bozmada oybirliği sebebinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacılar, miras bırakan babalarının mal kaçırma amacıyla hareket ederek , ölünceye kadar bakma akdine dayalı biçimde tapulu taşınmazdaki payını davalılar erkek kardeşlerine tapuda temlik ettiğinden dolayı iptal ve tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, davalıların temyizi üzerine hüküm, yüksek Özel Dairece 1.4.1974 tarih ve 1/2 sayılı içtihadı birleştirme Kararı çerçevesinde inceleme nedeniyle bozmuştur.
1.4.19/4 tarih ve 1/2 sayılı içtihadı Birleştirme kararı, "Bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmesi halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar görünürdeki satış sözleşmesinin danışıklı (.muvazaalı) olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de biçim koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilirler. Bu dava hakkı, geçerli sözleşmeler için söz konusu olan MK'nun 507. ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmaz." şeklindedir ve görüldüğü üzere açıkça gerçekte bağışlamak istediği iradesini satış doğrultusunda açıklamış olmasını öngörmektedir.
Bu çerçevede bu içtihadı Birleştirme kararının uygulanabilmesi için murisin bağışlamak istediği bu malla ilgili olarak resmi memur onunda, iradesini satış doğrultusunda açıklaması gereklidir.
Somut olayda miras bırakan taşınmazı resmi memur huzurunda ölünceye kadar bakma koşulu ile davalılara temlik etmiştir, iradesi budur.
Ölünceye kadar bakma sözleşmelerinde, bakım borçlusunun görevini yerine getirmediğini ileri sürme hakkı, bakım alacaklısına aittir. Olumu halinde mirasçılarının bunu savunmaları mümkün değildir.
İçtihadı Birleştirme Kararları kural olarak, konuları ile sınırlı, gerekçeleri ile aydınlatıcı ve sonuçları ile bağlayacıdır.
Hal böyle olunca, yani temlik ölünceye kadar bakma nedenine dayalı bulunduğuna göre, 1.4.19/4 tarih ve 1/2 sayılı içtihadı Birleştirme Kararını yorum yoluyla genişletip, bu olaya uygulamak olurlu görülemez. Nitekim Hukuk Genel Kurulu'nun 30.12.1992 gün ve 1992/l-586 esas 1992/782 Karar; 21.9.1994 gün ve 1994/1-248 Esas, 1994/538 sayılı kararları da elden hibelerde (gizli hibede) 1.4.1974 tarihli içtihadı Birleştirme Kararlarında da uygulanamayacağı kabul edilmiştir. Bir başka deyişle, ortada satış olmadığına, ölünceye kadar bakma sözleşmesi bulunduğuna göre, kararın bu İçtihadı Birleştirme çerçevesinde değerlendirilip bozulamayacağı görüşündeyim. Özel Daire kararına ve onu benimseyen hukuk Genel Kurulu çoğunluğuna bu nedenle katılamıyorum. Hükmün bu sebeple bozulması gerektiğini düşünüyorum.