 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas no: 1999/1-20
Karar no: 1999/17
T: 27.1.1999
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Muvazaa Nedeniyle )
- MUVAZAA NEDENİYLE TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Muvazaanın Her Zaman İleri Sürülebilmesi ve Hakim Tarafından Re'sen Göz Önünde Bulundurulması )
- RESMİ ŞEKİLDE YAPILAN İŞLEMDE MUVAZAA İDDİASI ( İddianın Adi Yazılı Belge İle İspat Edilebilmesi )
1086/m.288,293
818/m.18
743/m.6,933
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kaynarca Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 30.12.1997 tarih ve 1996/102-1997/95 sayılı kararın incelenmesi, davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 20.5.1998 tarih ve 1998/6098-6411 sayılı ilamı ile; ( ... Muvazaa kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak, bazen aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde, görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar ( mutlak muvazaa ). Veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemektedirler ( nisbi muvazaa ). Yanlar, ister salt bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyi gizlemek amacıyla, sözleşme yapsınlar, görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine uymadığından, tabandaki sözleşmede tapulu taşınmazlarda şekil koşullarını taşımadığından geçersizdir.
Her ne kadar muvazaayı düzenleyen BK'nin 18. maddesinde ve öteki kanun hükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden ( re'sen ) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur ( icazet ) vermesi ile geçerli hale gelmeyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir.
Hemen belirtmek gerekir ki, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil yolsuz bir tescil hükmündedir. Tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da Medeni Kanun'un 933. maddesine göre iptali gerekir. Aynca muvazaalı sözleşmeler yapıldığı andan itibaren taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurmayacağından, açılan dava sonunda verilen karar, yenilik doğurucu ( inşai ) bir hüküm değil, açıklayıcı ( ihdasi ) bir hüküm durumundadır.
Öte yandan, muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı ( halefi ) sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarından birine teb'an dava açan kişi Medeni Kanun'un 6. maddesi gereğince bu iddiasını ispat etmek zorundadır. Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 288 ve 290. maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme aynı kanunun 293. maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi muvazaanın yazılı delille ispat edilmesi gerekir. Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde dahi olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağı öğretide ve kararlılık kazanmış içtihatlarda ortaklaşa kabul edilmiştir. İşte bu görüşten hareketle, 5.2.1947 tarih, 20/6 Sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı'nda taraf muvazaası ve takma ad ( nam-ı müstear ) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceği kabul edilmiştir.
Somut olaya gelince; dava dilekçesi içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçimine göre davacı tarafından yapılan temlikin iradi bir işlem olduğu, iradeyi bozucu nedenlere dayanılmadığı anlaşılmaktadır. Davada "taraf muvazaası" hukuksal nedenine dayanıldığı kabul edilse dahi, yukarıda açıklanan ilkelere ve 5.2.1947 tarih, 20/6 Sayılı İnançları Birleştirme Kararı'na göre iddianın yazılı delille kanıtlanması zorunludur. Davacı böyle bir delil de getiremediğine göre davanın reddi gerekirken, yazılı olduğu üzere davanın kabulü yönünde hüküm kurulması isabetsizdir... ) gerekçesiyle bozularak, dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nın 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 27.1.1999 tarihinde, oybirliği ile karar verildi.