 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas no: 1999/18-899
Karar no: 1999/933
T: 10.11.1999
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- VAKIF YÖNETİM KURULUNUN AZLİ
- VAKIFLARIN ULUSLARARASI İLİŞKİLERİ
- BAKANLAR KURULUNUN İZNİ ZORUNLULUĞU (Vakıfların uluslararası ilişkileri)
- HUSUMET ( Vakıf yönetim kurulunun azli )
- İTİRAZ ( Husumete ilişkin hususlar )
743/m.79
1086/m.388
Anayasa/m.36
DAVA ve KARAR :
Taraflar arasındaki "vakıf yöneticilerinin uzaklaştırılması" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şişli 1.Asliye hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 17.6.1997 gün ve 1996/541-1997/649 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 6.10.1998 gün ve 1998/10768-10389 sayılı ilamı;
( ... Dava, davalı vakfın yönetim kurulunu oluşturan üyelerin, Türk Medeni Kanununa göre Kurulan Vakıflar Hakkında Tüzüğün Ek 2. maddesine aykırı olarak SOS tabir edilen Uluslararası Çocuk Kuruluşu ile işbirliği yaptıkları gerekçesi ile Tüzüğün 23. maddesinin 1/e, g fıkraları ve 2. bentleri uyarınca görevden uzaklaştırılmalarına ilişkindir. Bu konuda öncelikle saptanması gereken husus, vakfın vakıf yönetiminin sözü edilen uluslar arası kuruluşlarla bir işbirliği içinde olup olmadığı keyfiyetidir.
Dosyaya konulan 1992-1993 yıllarını ihtiva eden işlemlerin denetimine ait 28.6.1994 tarihli teftiş raporunun 3 ve 4. sayfalarında, davalı vakfın yönetim kurulunca bu konuda alınan kararlar ile 15.10.1992 tarihli denetleme kurulu raporuna yollamalar bulunmaktadır. Sözü edilen raporda, adı geçen uluslar arası kuruluş ile yapılan toplantı ve bu toplantıda alınan kararlarla uluslar arası koordinasyon ofisinin vakıf merkezine taşınmasına, Beril Kaleli isimli kişinin koordinatör olarak atanmasına, birlikte açılması öngörülen çocuk köyünün düzenlenmesine ilişkin hususlardaki kararların ve uygulamalarının Tüzüğün Ek 2. maddesinde Bakanlar Kurulunun iznine tabi kılınan "işbirliği" niteliğinde olup olmadığı hususları incelenip tartışılmadan davanın reddedilmesi doğru görülmemiştir.
Mahkemece bu hususta gerekli inceleme ve araştırma yapılarak haklarında dava açılan kişilerin de görüş ve savunmaları alınıp hasıl olacak sonuca göre karar verilmelidir.... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA) oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Dava, davacı Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, T.Medeni Kanununun Vakıf'lara ilişkin düzenlemesini değiştiren 903 sayılı yasa gereğince çıkarılmış bulunan tüzüğün 23 ncü maddesinin 1/e, 9 ve 11 fıkralarına dayanılarak davalı Vakfın yönetim kurulu başkanı ve üyeleri olan toplam dokuz kişinin isimleri belirtilerek görevlerinden uzaklaştırılması, kısacası azilleri için davalı vakıf tüzel kişiliği aleyhine açılmış bulunmaktadır. Bir başka ifade ile yönetim kurulu üyelerinin azil davası azli istenen kişiler aleyhine değil de, bu kişilerin görevlendirildikleri ve temsilcisi oldukları tüzel kişi aleyhine açılmış bulunmaktadır.
Yukarıda anılan tüzüğün ilgili maddeleri ile vakıflara ilişkin T.Medeni Kanununun 79 uncu maddesinde, yetkili asliye mahkemesince teftiş makamının başvurusu üzerine yöneticilerin işten uzaklaştırılabileceği hakkında hüküm mevcut ise de, anılan madde hükümde mahkemenin bu başvurusu duruşma açarak incelenmesi ve karar bağlanması emredici bir şekilde hükme bağlanmış bulunmaktadır. Duruşma açılmasından amaç, böyle bir davada haklarında azil kararı talep edilen kişilerin savunmalarının alınabilmesi, onlara davaya karşı itiraz ve delillerini sunabilme imkanı tanınmasına yöneliktir. Aksi halde bu düzenlemede, mahkemeye duruşma açmaksızın, evrak üzerinde karar verebilme yetkisi tanınırdı. Kaldı ki, açılan bu dava, Özel hukuk hükümlerine dayalı bir dava olarak görüldüğüne göre, usul yasası hükümlerine de tabi olması zorunludur. Yürürlükteki usul yasasının 388 ve devamı hükümlerine göre, mahkemeler ancak davanın tarafları haklarında ve ancak onları bağlayıcı olarak hüküm kurabilirler. Esasen bu ana ilke, Anayasanın 36 ıncı maddesinde de açık bir şekilde hükme bağlanmıştır.
Her ne kadar yargılamada davalı tüzel kişiliği davalılardan yönetim kurulu başkanı temsil etmişse de onun avukata verdiği vekaletnamenin de kişisel olmadığı, tüzel kişiliği temsilen verdiği dava dosyasındaki vekaletnameden anlaşılmaktadır. Kaldı ki, bu kişi de azli istenilen kişiden biridir. Bu şekilde bu usulü noksanlığın giderildiğinden de söz edilemez. Kaldı ki davanın taraflarından birinin tüzel kişilik olması gerektiği benimsense bile, davalı vakfın resmi senedinin incelenmesine, vakıf yönetim organlarının yönetim kurulu dışında yönetime ve denetime ilişkin mütevelliler kurulu ile Denetleme Kurulununda bulunduğu anlaşılmaktadır. Yönetim kurulunun azil davasında davalı tarafın tüzel kişilik açısından yönetim kurulu dışındaki kurullardan biri tarafından temsili gerektiği de menfaatler çatışması yönünden dikkate alınmalıdır.
Yargılama aşamasında davalı tarafça yukarıda açıklanan hususların itirazen ileri sürülmediği anlaşılmakla beraber, mahkemece davanın kabulü halinde kurulacak hüküm dava dışı kimseler hakkında aleyhe sonuçlar doğuracağı dikkate alındığında ve husus sonucu itibariyle husumete ilişkin olmakla mahkemece re'sen dikkate alınması gerekir. Zira, husumete ilişkin hususlar bir defi olmayıp, itiraz niteliğindedir.
Mahkeme kararının öncelikle bu yönden bozulması gerektiği düşüncesi ile kararı esastan bozan sayın çoğunluğun düşüncesine katılmıyorum.
IŞIL ULAŞ
11. Hukuk Dairesi Başkanı