 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas no: 1999/14-651
Karar no: 1999/868
T: 20.10.1999
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI ( İzale-i Şüyu Davasında İnanç Sözleşmesine Aykırı Davranarak Davacıyı Zarara Uğratan Ortaklar Aleyhine )
- İNANÇ SÖZLEŞMESİNE AYKIRI DAVRANIŞ NEDENİYLE DAVACIYI ZARARA UĞRATMA ( İzale-i Şüyu Davasında )
- İZALE-İ ŞUYU DAVASINDA İNANÇ SÖZLEŞMESİNE AYKIRI DAVRANIŞLA DAVACIYI ZARARA UĞRATAN DAVALILAR ( Davacın ın Tapu İptali ve Tescil Talebi )
818/m.81
( YİBK. Esas no: 1947/20, Karar no: 1947/6 )
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gaziosmanpaşa Asliye 1. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 18/9/1997 gün ve 1994/503-1997/1089 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili ve davacı asiller tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 1/5/1998 gün ve 1997/9880-1998/3393 sayılı ilamı ile; ( ... Dava, inanç sözleşmesine dayalı olarak tapu iptali ve tescil isteminden ibarettir. Halime, Celil ve Ali Cevat imzaları bulunan protokolle izale-i şuyu davasında sonuca göre gayrimenkul satışa çıkarılmadan 1,5 saat önce anlaşmışlar ve beyanlarını yazılı belgeye dökmüşlerdir. Bu belge yazılı olması sebebiyle 1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca tarafına bu cümleden olarak davacılara dava açma hakkı verir.
Sözleşmede Ali Cevat izale-i şuyuda üzerine kalan parayı öderken Halime ve Celil bedelleri almayacaklar, kendi hisselerine düşen miktar bakımından "haricen aldık" sözlerini satış memuruna bildirecekler bunun üzerine Ali Cevat kendi hissesine ait para ile Halime ve Celil'e ait paraları da satış memuruna yatırmayacak sadece diğer paydaşların parası satış memuruna yatırılacak böylece Halime ve Celil kendi üzerine düşen görevleri yerine getirecek ve Ali Cevat'tan pay isteme haklarını elde edecekler idi, fakat Halime ve Celil böyle bir beyanda bulunmadıklarından Ali Cevat, bunlara ait olması lazım gelen bir parayı dahi satış memurluğuna yatırmış, böylece taşınmazın adına satın alındığını savunmuştur. Bu savunmaya göre satış memurluğuna Ali Cevat'ın yatırdığı bankadan Halime ve Celil adına satış memurluğu bankaya hesap açmış ve bu açılan hesaptaki paralar adı geçenler tarafından bankadan çekilerek tahsil edilip edilmediği anlaşılamamıştır. Yalnız inanç sözleşmesine göre Halime ve Celil, Ali Cevat'ın satışa iştirakine rıza göstererek inanç sözleşmesinin bir bölümüne uymuşlar ise de Ali Cevat'ın ihaleden alış parasını yatırırken, bedeli haricen aldık diyerek onun daha az para yatırmasını mümkün kılacakları halde buna uymayarak sözleşme hükümlerine karşı gelmiş ve Ali Cevat'ı tam para yatırma külfeti ile karşı karşıya bırakmışlardır. Şu duruma göre Halime ve Celil, yatırılan parayı bankadan çekmişler ve de hısfetmişlerse Ali Cevat'ın mülkiyet hakkı tahakkuk etmiştir. Yalnız kendisine verilen 20 günlük müddet içerisinde Halime ve Celil'den hisselerine düşen para ile ilgili "Haricen aldım" sözlerinin satış memurluğuna bildirilmeleri istendiği halde, onlar bu görevi yerine getirmedikleri için Ali Cevat'ın paranın tamamını bankaya yatırmak mecburiyetinde kalması hali ile Ali Cevat'ın ihaleden sonra paranın tamamını yatırıp diğer iki davalının istenmesine rağmen hisselerine düşen satış bedeli için işlem yapmamalarının ileri sürmesi durumunu birbirinden ayırmak lazımdır. Ali Cevat'ın onların parasını bankaya yatırarak paylarını kurtarmaya çalışması durumunun düşünülmesi gerekir. Bunun üzerinde durulmalıdır. O zaman bu paranın Halime ve Celil adına henüz bankada duruyor olması halinde o zaman bu paraların Halime ve Celil tarafından çekilip Ali Cevat'a ödenmesi Borçlar Kanununun 81. maddesi uyarınca mümkün olur. Şu duruma göre bu yön dosyadan anlaşılamamaktadır. Açıklanan hallere dair bir inceleme yapılmak ve inanç sözleşmesindeki diğer yönler ve yukarıdaki tüm hususlar değerlendirilip ondan sonra bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacılar vekili ve davacı asillerin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harçlarının geri verilmesine, 20/10/1999 gününde, yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacılar Halime Büyüklale ile Celil Artış paydaşı bulundukları taşınmazın izaleyi şuyu satış memurluğunca yapılacak ihalesi öncesinde, davalı Ali Cevat Özyurt ile protokol başlıklı bir belge düzenleyerek anlaşmışlardır. Taraflar arasındaki bu anlaşmaya göre, almayı kararlaştırdıkları taşınmazın ihalesine Ali Cevat Özyurt girecek ve ihale onda kaldığında, davacılar Halime ve Celil, satış memuruna paylarına düşen para konusunda "haricen aldık" diyerek beyanda bulunacakları davalı Ali Cevat da ihale bedelini bu kadar eksik yatıracak, sonuçta da satın altığı bu taşınmazın ifrazı sonucu oluşacak parsellerden üçünü davacılara devir ve temlik edecektir.
Davalı Ali Cevat bu anlaşma çerçevesinde ihaleye girmiş ve çekişmeye konu taşınmazı satın almıştır. Evrak arasında bulunan satış dosyası içeriğinden yasal kural gereği satış memurunca kendisine bedeli yatırması için 20 günlük önel verildiği, ancak davacılar Halime ile Celil'in paydaş olarak anlaşmaları uyarınca satış memuruna paylarına isabet eden parayı haricen aldıkları yolunda bir bildirimde bulunmadıkları, bunun üzerine de davalı Ali Cevat'ın kendi payı dışında kalan tüm satış bedelini satış dosyasına yatırdığı, satış memurunca da "Dağıtım Tablosu" düzenlenip, hakimce onaylanmasından sonra, usulünce her paydaş ve bu arada davacılar Halime ve Celil'in de adlarını da hisseleri oranında düşen paraların bankada açtırılan kişisel hesaplara aktarılıp satış dosyasının tasfiyesinin tamamlandığı ve adına tapu düzenlenmesi içinde tapuya yazı yazıldığı anlaşılmıştır.
Böylece çekişmeli taşınmazın tapusu davalı Ali Cevat adına olmuştur.
Davacılar şimdi Ali Cevat'ın ihaleden aldığı taşınmazdan kendilerine anlaşmaları uyarınca tapu vermediği iddiasıyla bu davayı açmışlardır.
Davalı Ali Cevat ise davacıların anlaşma uyarınca üzerlerine düşen yükümlülüğü yerine getirmedikleri, bu nedenle kendisinden istemde bulunamayacaklarını savunup davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İstemin içeriğine göre çekişmenin hukuki dayanağını inanç sözleşmesi teşkil etmektedir ve bu konuda sayın çoğunlukla aramızda bir anlaşmazlık söz konusu değildir. Yazılı belgenin varlığı karşısında olayı 5/2/1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı çerçevesinde çözümlemek gerektiği hususunda da yine sayın çoğunlukla hem fikir olduğumuz kuşkusuzdur.
Davacılar davalı Ali Cevat'a karşı ihale öncesi düzenledikleri ve özeti yukarıda açıklanan yazılı belge ile satış bedelinden kendilerine düşen parayı haricen aldıkları yolunda satış memuruna bildirimde bulunmayı taahhüt etmişlerdir. Davalı Ali Cevat'ın buna karşılık yüklenimi de satın aldığı taşınmazın ifrazı sonucu oluşacak parsellerden üçünü davacılara devir ve temlik etmektir.
Eğer davacılar bu taahhütlerini yerine getirselerdi yani ihaleden sonra davacıya satış bedelini yatırması için verilen 20 günlük süre içerisinde satış memurluğuna giderek bu yolda bildirimde bulunsalardı anılan İçtihadı Birleştirme Kararı icabı davalı Ali Cevat'tan istemde bulunmakta haklı olacaklardı ve onun bu istemi kabullenmemesi durumunda ise dava açarak edimin yerine getirilmesini bu yolla elde etme imkanına kavuşabileceklerdi.
Ancak davacılar adı inanç sözleşmesi olan bu anlaşmaya her nedense güven duymamışlar ve kendilerine düşen edimi başka bir deyişle taahhütlerini yerine getirmemişlerdir. Bu nedenledir ki davalı Ali Cevat satış dosyasına kendi payı dışında tüm bedeli yatırmak zorunda kalmış, satış memurunda tevzi tablosu düzenleyerek ihale yoluyla satışlardaki usule göre tüm paydaşların bu arada da davacılar paylarına düşen parayı bankada adlarına kişisel hesaplar açtırmak suretiyle dosyayı tasfiye etmiş ve kapatmıştır. Davacılar adına para yatırılmış olduğu satış dosyasından anlaşılmaktadır. Bu durumda kendilerine düşen edimi yerine getirmeyen davacıları, davalıdan bir hak istemelerine hukuken olanak yoktur. Bir başka deyişle inanç anlaşmasının kendilerine yüklediği taahhüdü ifa etmeyen davacıların karşı taraftan edimini yerine getirmesini istemeleri mümkün değildir. Yasal anlatımla, yani B.K.nun 81. maddesinin ifadesiyle "mütekabil taahhütleri muhtevi olan bir akdin ifasını talep eden kimse; akdin şartları ve mahiyetine nazaran bir ecelden istifade hakkını haiz olmadıkça kendi borcunu ifa etmiş veya ifasını teklif eylemiş olmak lazımdır." Burada davacıların davalı ile yaptıkları ve inanç sözleşmesi gereğince öncelikle ifa yükümlülükleri vardır ve bu yükümlülüklerini yerine getirmedikleri gibi, getirmeyi dahi teklif etmemişlerdir. O halde sözleşmeden doğan bu öncelikli ifa yükümlülüklerini yerine getirmediklerine göre karşı tarafın borcunu yerine getirmesini ondan isteyemezler. Dava bu nedenle redde mahkumdur. Bu nedenlerdir ki, kanımca mahkemenin red kararı doğrudur. Sayın çoğunluğun öngördüğü araştırmanın yapılmasına gerek yoktur ve yerel mahkemenin kararı onanmalıdır, düşüncesindeyim.
Mehmet Handan Surlu
14. Hukuk Dairesi Üyesi