Hukuki.NET

T.C. 
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 1998/46
Karar No: 1998/11
Tarih: 04.02.1998

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
    DAVA : Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 3. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 26.6.1997 gün ve 1997/132 E,953 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 4.11.1997 gün ve 1997/14430-18485 sayılı ilamiyle; (... Dosyadaki bilgi ve belgelere göre davacı işçi davalıya ait işyerinde çalışmakta iken bağlı bulunduğu sendikanın şube yönetim kuruluna seçmiştir. Daha sonra bu şubenin genel kurulunda seçilememek suretiyle yönetim kurulundaki görevi sona ermiştir. Davacı tekrar daha önce çalışmış olduğu işyerinin işverenine müracaat ederek işe alınmasını kıdem, ihbar tazminatı ile Toplu İş Sözleşmesinin 12. maddesinde öngörülen tazminatı istemiştir. Hemen belirtmek gerekir ki davacı, sendika yönetim kuruluna seçilmekle işyerinden ayrılmış bulunmaktadır. Diğer bir deyimle istifa etmiştir. Böyle bir durum iş akdinin askıya alınması anlamına gelmez. Davacının seçimi kaybettikten sonra tekrar iş akdi ilişkisi kurulmamıştır. Bu durum 1475 sayılı İş Kanunu'nun 13. maddesinde öngörülen ihbar tazminatı ve aynı Kanunun 14. maddesinde belirtilen kıdem tazminatını gerektiren haller kapsamına girmemektedir. O halde, davacının bu isteklerinin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi hatalıdır..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
 
    KARAR : Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    KARAR : Davacı vekili, davacının davalıya ait işyerinde 11.7.1977 tarihinden 1.9.1993 tarihine kadar aralıksız çalıştığını, bu tarihte profesyonel sendikacı olarak atanması nedeni ile iş akdinin askıya alındığını; 15.2.1996 tarihinde profesyonel sendikacılık görevinin sona ermesi üzerine 2821 sayılı Sendikalar Kanunu'nun 29. maddesine dayanarak 15.2.1996 tarihinde işe dönmek için yazılı başvuruda bulunduğunu yasal bir aylık süre geçtiği halde işbaşı yaptırılmayarak iş akdinin fiilen sona erdirildiğini öne sürerek kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve TİS'nin 12. maddesi gereğince tazminat isteminde bulunmuştur. Mahkemece kıdem ve ihbar tazminatına hükmedilmiş, TİS'nin 12. maddesi uyarınca istenen tazminatın ise reddine karar verilmiştir. Davalının temyizi üzerine Özel Dairece "davacı, sendika yönetim kuruluna seçilmekle işyerinden ayrılmış yani istifa etmiştir. Bu yön iş akdinin askıya alınması anlamına gelmez. Taraflar arasında yeniden hizmet akdi ilişkisi kurulmamıştır. Bu durum 1475 sayılı İş Kanunu'nun 13. maddesind belirtilen ihbar tazminatını ve aynı Kanunun 14. maddesinde belirtilen kıdem tazminatını gerektiren haller kapsamına girmemektedir. Davanın reddi gerekir." gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkeme kararında direnmiştir.
    2821 sayılı Yasa'nın 29. maddesi işçi sendikaları ve konfederasyonu yöneticiliğini teminat altına alma amacıyla; "Sendika ve Konfederasyonların yönetim kurullarında veya başkanlığında görev aldığı için kendi isteği ile çalıştığı işyerlerinden ayrılan işçiler, bu görevlerinin seçimine girmemek, yeniden seçilmemek, kendi istekleriyle çekilmek suretiyle son bulması halinde, ayrıldıkları işyerinden işe yeniden alınmalarını istedikleri akdirde işveren talep tarihinden itibaren en geç bir ay içinde bu işçilerin o andaki şartlarla eski işlerine veya eski işlerine uygun bir diğer işe, diğer isteklilere nazaran öncelik vererek almak zorundadır. Bu takdirde işçinin eski kıdem hakları ve ücreti saklıdır" şeklinde düzenleme getirmiştir. Burada uyuşmazlığın çözümü açısından 29. madde ile getirilen teminatın niteliği üzerinde durulması gerekir. Öncelikle belirtelim ki işçilerin sendika yöneticiliğine serbestçe seçilmelerinde ve seçilmeyi istemelerinde Kamu yararı vardır. Bu yarar, koruyucu tedbirlerin Yasa koyucu tarafından alınmaması, giderek Kamu düzenini etkileyici sonuçlar doğurabilir, işte bu nedenledir ki, 2821 sayılı Yasa 29. maddeye aykırı hareketi ceza-i yaptırıma bağlamıştır. Ne varki, salt bu yaptırım Yasa koyucunun amaçladığı teminatın uygulamada işlemesini sağlayacak nitelikte sonuçlar yaratmayabilir, gerçekte de ceza-i yaptırımın niteliğini kendi menfaat dengesi açısından değerlendiren işveren bu ceza-i yaptırımına razı olarak işçiyi işine almayabilir. O nedenle Yasa koyucu bir hususu güvence altına alma amacını güdüyorsa o güvencenin tam anlamıyla işlemesini sağlayacak düzenlemeyi de getirmek istediğini gözeterek Yasa hükümlerini yorumlamak, yorum kurallarını ve Yasanın amacını sağlamanın tabii bir sonucu olduğu açıktır. Hal böyle olunca Yasanın amaçladığı teminatı tam işlerliği için ceza-i yaptırımın yanında hukuki yaptırımın da öngörüldüğünün kabulü zorunluluğu doğmaktadır. Nitekim yasa koyucunun güttüğü amaca uygun düşen bu yorum tarzı madde metnine ilave olunan "zorundadır" sözcüğüne de tamamiyle uygun düşmektedir. Şu durum karşısında 2821 sayılı yasanın 29. maddesine aykırı hareket halinde davacı işçinin kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanacağına kabulünde duraksamaya yer olmamalıdır. O nedenle yerel mahkemenin bu yöndeki direnmesi yerinde görülmüş ve kararın onanması gerekmiştir. Ne varki, kıdem ve ihbar tazminatı miktarı dairesince denetlenmediğinden bu hususun incelenmesi için dosyanın özel dairesine gönderilmesi gerekir.
 
    SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının ONANMASINA, kıdem ve ihbar tazminatı miktarının incelenmesi için, dosyanın 9. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 4.2.1998 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
 
    KARŞI OY YAZISI
    Davacı işçi davalıya ait işyerinde çalışmakta iken bağlı bulunduğu sendikanın şube yönetim kuruluna seçilmiştir. Daha sonra bu şubenin genel kurulunda seçilememek suretiyle yönetim kurulundaki görevi sona ermiştir. Davacı tekrar daha önce çalışmış olduğu işyerinin işverenine müracaat ederek işe alınmasını istemiş ise de işe alınmamıştır. Davacı bunun üzerine bu davayı açarak kıdem, ihbar tazminatı ile Toplu İş Sözleşmesinin 12. maddesinde öngörülen tazminatı istemiştir. Mahkemece Özel Dairenin bozma kararına direnilerek ihbar ve kıdem tazminatlarına hüküm kurulmuştur. Davacının sendika yönetim kuruluna seçilmekle işyerinden ayrılmış bulunduğu, bu ayrılmanın diğer bir deyimle istifa veya devamsızlık sebebiyle bir fesih olduğu anlaşılmaktadır. Dosyadaki belgelerden hizmet akdinin askıya alındığı belirtilmiş ise de böyle bir kabul 2821 sayılı Sendikalar Kanunu'nun 29. maddesine aykırıdır. Davacının dayanışma aidatı ödemek suretiyle yararlandığı Toplu İş Sözleşmesi dosya içerisinde bulunmamaktadır. İşten ayrılma tarihinde yürürlükte bulunan (....) Sendikasının bağıtladığı Toplu İş Sözleşmesinde profesyonel sendika yöneticiliğinde görev almak için işten ayrılan işçilerin hizmet akitlerinin askıya alınacağı yolunda bir kural bulunsa da; yasaya aykırı olarak yapılan bir düzenlemeye geçerlilik tanınamaz.
    Sendikanın genel kurul dışındaki zorunlu organlarında görev almak işçinin kendi iradesine bağlı olup, maddi ve manevi bir zorlamadan Kanunun 12/2. maddesine göre en azından dört yıllık bir süre içinde söz konusu olduğundan, hizmet akdinin askıya alınmış olması, kabul edilemez. Sendika organlarına veya kamusal görevlere seçilmiş olan işçilerin hizmet sözleşmeleri fesh edilmek suretiyle işten ayrıldıkları öğretide de kabul edilmektedir. (Bkz. Prof. Dr. Sarper Süzek, İş Akdinin Askıya Alınması Genel Teorisi, Ankara 1989, s. 59). Bu durumda sendika yöneticiliğinden önceki dönem için davacı ihbar ihbar ve kıdem tazminatına hak kazanamadığı gibi, işverene ihbar öneli tanımadığı için ihbar tazminatı ödeme borcu altında olduğu düşünülebilir. Davacının seçimi kaybettikten sonra tekrar işyerinde çalışmak istemesi ve işe dönme şartlarının oluşmasına karşılık taraflar arasında yeniden hizmet akti ilişkisi kurulmamıştır. Bu bakımdan son dönem için 1475 sayılı İş Kanunu'nun 13. mddesinde öngörlen ihbar tazminatı ve aynı Kanunun 14. maddesinde belirtilen kıdem tazminatı hakkı doğmamıştır. Sendikalar Kanununun 29. maddesinde yer alan "zorundadır"  sözcüğü bu taleplerin kabulünü gerektirmez. Gerçekten hizmet akdinin haklı bir sebep olmadan feshi halinde koşulları gerçekleştiğinde ihbar ve kıdem tazminatlarından işveren sorumlu tutulabilir. Anılan maddede işverenin hizmet akdini kurmadığı sendika eski yöneticisinden dolayı aynı kanunun 59/2. maddesine göre para cezasına mahkum edilmesi yeterli olmadığından Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 14.10.1987 tarih ve E:9-313, Karar No: 728 sayılı kararında (belirtilen olay farklı da olsa) haksız feshin parasal sonuçlarına da katlanması düşünülebilir. Zira, kıdem tazminatının Kamu düzeniyle yakın ilişkisi ve haksız yere ödenmesinin ceza-i yaptırımların konusu oluşturması nedeniyle hizmet akdi kurulmadan feshin sonucu olan bu tazminata karar verilemeyeceği gibi, ihbar tazminatı şartları da oluşmaz.
    Bu durumda, Anayasa'nın 51. maddesi uyarınca temel hak olarak güvence altına alınan sendika kurma ve yönetici olma hakkının somutlaşması için düzenlenen Sendikalar Kanununun "İşçi Sendikası ve Konfederasyonu Yöneticiliğinin Teminatı" başlıklı 29. maddesindeki Yasa boşluğunun, Medeni Kanunun 1. maddesi uyarınca İş Hukukunun "işçinin korunması" ve işçinin sendika yöneticiliği görevi için hizmet akdini feshederken sendikadaki görevinin "seçime girmemek yeniden seçilmemek veya kendi istekleriyle çekilmek suretiyle son bulması halinde tekrar eski işi veya eski işlerine uygun bir başka işe diğer isteklilere nazaran öncelik vererek almak zorunda olduğu" yolundaki düzenlemeye güvendiğinden haksız feshin sonuçları olan tazminatlar gözönünde bulundurularak işe almadığı yönetici için işverenin şartları oluştuğunda bir tazminatla sorumlu tutulması gerektiği kabul edilerek doldurulması gerekir.
    Ancak, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 74. maddesi uyarınca davada ihbar ve kıdem tazminatı ile Toplu İş Sözleşmesinin 12. maddesinde öngörülen tazminat dışında bir talep bulunmadığı ve hakimin istekten başkasına hüküm kurması mümkün olmadığından koşulları oluşmayan ihbar ve kıdem tazminatları isteklerinin reddi gerekirken yazılı şekilde kabulü hatalı olduğundan bozulması görüşüyle çoğunluğun kararına katılmıyorum.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini