Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 1998/21-644
Karar No: 1998/633
Tarih: 30.9.1998

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
SANATÇI BORÇLANMASININ GEÇERLİLİĞİNİN TESBİTİ
 
KARAR ÖZETİ:Güzel sanat kollarında çalışanların, bu dalda faaliyet gösterdiklerinin ve buna bağlı yaşamlarını sürdürdüklerinin saptanması durumunda, bunların 506 sayılı Yasa kapsamında olduklarının kabulü gerekir. Aksine düşüncelerle "hizmet akdi" koşulu aranıp esas alınması usul ve yasaya aykırıdır.
 
(506 s. SSK. m. 2, ek m. 10, geçici m. 80)
 
Taraflar arasındaki "iptal ve tesbit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Ankara 8. İş Mahkemesi)nce davanın reddine dair verilen 26.11.1997 gün ve 1990/1397-1997/2350 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Yirmibirinci Hukuk Dairesinin 26.1.1998 gün ve 1997/8781-1998/279 sayılı ilamı ile; (... Dava, 506 sayılı kanuna 4056 sayılı kanunla eklenen ek geçici 80. madde gereğince sanatçı borçlanmasının geçerliliğinin tespiti istemine ilişkindir.
 
Mahkemece, çalışmaların hizmet akdi ile yapıldığı ispat edilemediğinden davanın reddine karar verilmiş ise de bu sonuç dosya içeriğine, usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
 
Sanatçılar 506 sayılı Yasanın ek 10. maddesi ile 506 sayılı kanun kapsamına alınmışlardır. Gerek bu maddede gerekse ek geçici 80. maddede sanatçıların hizmet akdi ile çalışacaklarına dair bir hüküm bulunmamaktadır. Maddelerde belirtilen ilişki hizmet ilişkisi olmayıp sanatçının faaliyetinin özelliği gereği mesleki ilişkinin bulunmasıdır. Sanatçının serbestçe faaliyet göstermesi ve geçimini sanatsal faaliyetten elde ettiği gelirle devam ettirmesi ve faaliyetin devamlılık arzetmesi önemlidir.
 
Dinlenen tanıklar davacının çalıştığı iş yerlerinde Part-Time biçiminde sanatını icra ettiğini açıkça ifade ettiklerine ve dosyadaki bilgi ve belgelere göre davanın kabulü yerine reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
 
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
 
Temyiz edenler: 1- Davacı vekili
    2- Davalı S.S.K. vekili
 
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
 
1- Yerel Mahkemenin davanın reddine ilişkin kararı davalı kurum tarafından temyiz edilmemiş, davacının temyizi üzerine davacı yararına bozulmuştur.
 
Bu durumda, ilk kararı temyiz etmeyen davalının direnme kararını temyize hakkı yoktur. O itibarla, davalı Sosyal Sigortalar Kurumu vekilinin temyiz istemi bu nedenle reddedilmelidir.
 
2- Davacının temyizine gelince; Özel Daire ile Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, güzel sanatlar kolunda uğraşanların, 506 sayılı Yasa'dan yararlanmaları yönünden, hizmet akdine göre çalışmalarının zorunlu olup olmadığı konusuna ilişkindir. Mahalli mahkeme, bu yönden, hizmet akdi koşulunu zorunlu kabul ederken, Özel Daire, aksini öngörmektedir.
 
Sorunun çözümlenebilmesi açısından, öncelikle, Sosyal Güvenlik Sistemimizin belirlediği ilke ve esasların hatırlanmasında yarar olacaktır. Gerçekten, sözü edilen sistemde, çalışanlar, muhtelif kategoriler içerisinde düşünülmüşler ve her biri yönünden ayrı bir güvenlik şemsiyesi öngörülmüştür. Kamu kesiminde bulunanlar, T.C. Emekli Sandığı bünyesinde sosyal güvence altına alınırlarken, bir hizmet akdine dayalı bir veya daha fazla iş veren nezdinde ye onun işyerinde çalışanlar, 506 sayılı Yasa kapsamında düşünülmüş, kendi adına bağımsız çalışıp kazanç sağlayan esnaf ve sanatkarlar ise Bağ-Kur'lu kabul edilmiş, tarımla uğraşanlar yönünden de, ayrı Sosyal Güvenlik Yasaları kabul edilmiştir. Bunlara karşın; 20.6.1978 günlü 2167 sayılı Yasa, güzel sanatlar kolunda uğraş verenleri getirdiği özel düzenleme ile 506 sayılı Yasa çerçevesinde sosyal güvenceye kavuşturmuş ve 8.12.1994 günlü, 4056 sayılı Yasa ile de bu kişilere 15 yıla kadar, geçmiş sürelerin borçlanılmasını kabul edilmiştir. Yasa koyucu, sözü edilen kişileri; özel durumlarını da, gözönünde tutarak temelde 506 sayılı Yasanın öngördüğü genel sistem içerisinde düşünmemiş, ne varki bunlar için ayrı ve özel bir düzenleme gereğini duymuştur. Başka bir anlatımla, güzel sanat kollarında çalışanlar, istisna kabul edilebilecek bir biçimde 506 sayılı Yasaya tabi kılınmış ve böylece sosyal güvenliğe kavuşturulmuşlardır.
 
Güzel Sanatlar dalında çalışan kişiler esasen, gerek uğraş alanları gerekse çalışma koşulları yönünden sözü edilen Sosyal Güvenlik Yasa kapsamlarına girmezler. Konuya 506 sayılı Yasa açısından yaklaştığımızda, bu Yasa kapsamında bulunanların, Yasanın 2. maddesinde 9österildiği biçimde, "zaman" ve "bağımlılık" unsurlarına göre bir veya daha fazla işverenin emrinde ve onun işyerinde çalışanlar oldukları görülmektedir. Güzel sanat kollarında çalışanlar yönünden ise, soruna bu hukuksal çerçeve içerisinde bakmak mümkün değildir. Hemen belirtmek gerekirse, denilebilir ki, sözü edilen güzel sanat kollarında uğraşanların çalışmaları, genelde, doğuştan gelen yetenek ve beceriye bağlıdır. Çalışma alanı; konuları ve koşulları çok farklılık ve özellik gösterir. Bu nedenle belirtilen çalışmaların, bir hizmet akdinde olduğu gibi bir sınırlamaya veya çerçeve içerisine alınması düşünülemez. Ortaya konulan çalışma türlerinde veya eserlerde; yaratıcılık ve farklılık egemendir. Bir müzisyen, ressam, heykeltraş, yazar, düşünür veya güzel sanatların diğer dallarında uğraşanların çalışmalarında bu durum belirgin olarak ortaya çıkar. Bu çalışmalarda, zaman unsuru söz konusu olmadığından ayrı belli bir veya birden fazla kişi emrine tahsisde her durumda söz konusu olamaz. Kimi durumlarda, yıllarca üzerinde çalışılan bir eserin değerlendirilmesi, kimi durumlarda ise, bir sanatçının bir günde, değişik mekan ve zamanlarda çalışmasının nazara alınması zorunluluk arz eder. Demekki bu tür çalışmalar, kendine özgü bir biçimde ortaya çıktığından hizmet akdi çerçevesinde değerlendirilmeye tabi olmayacaklarında kuşku ve duraksamaya yer olmadığı açıktır.
 
Nitekim, 8.12.1994 günlü, 4056 sayılı Yasa ile kendilerine borçlanma hakkı tanınan kişiler, 29.6.1978 günlü 2167 sayılı Yasada gösterildiği üzere, tüm güzel sanat kollarında uğraş verenler olarak tanımlanmış ve gösterilmiştir. 506 sayılı Yasaya "Ek Madde 10" olarak eklenen sözü edilen maddeye göre; istisnai bir yolla, 506 sayılı Yasa kapsamına almanlar belirlenirken, bir veya birkaç işverence çalıştırılan film, tiyatro, sahne, gösteri, ses ve saz sanatçıları ile müzik, resim, heykel, dekoratif ve benzer uğraşları içerisine alan tüm güzel sanat kollarında çalışan, düşünür ve yazarların 506 sayılı Yasaya tabi olacakları öngörülmüş ve ayrıca kimlerin, uğraş alanlarına girecekleri, ilgili bakanlık, kurum ve kuruluşların görüşleri de alınmak suretiyle, Kültür ve Turizm ve Tanıtma Bakanlıkları tarafından birlikte saptanacağı hükme bağlanmıştır. Madde metninde geçen çalıştırma sözcüğünden esinlenerek, belirtilen türde uğraş verenlerin, mutlaka, Yasa kapsamına girebilmeleri için, bir hizmet akdine tabi çalışma zorunluluğu biçiminde, bir yoruma girmek, hem maddenin amacına, hem de içeriğine ters düşer. Madde, güzel sanat kollarında uğraş verenlerin, çalışma koşullarını ve türlerini ortaya koyarken, uğraş alanlarının özelliğini gözönünde tutarak, kapsam alanını olabildiğince geniş tutmuş ve gereğinde birden fazla yerde uğraş veren film ve sahne sanatçısı ve benzerlerini yasa kapsamında görmüş ve madde metninde açıkça, müzik, resim, heykel ve benzeri uğraş alanlar içerisinde olan sanatçıları çalışma türünde ayrım yapmaksızın yasa kapsamında kabul etmiştir. Farklı bir anlatımla denilebilir ki; sanatçı ile hukuki ilişki içinde bulunan yada sanatından yararlanan kimse arasındaki ilişki akit türü ne olursa olsun sanatçının sanat yaratırken gösterdiği mesleki çalışması 506 sayılı yasa kapsamındadır.
 
Aksine bir yorum, hem yasanın getiriliş amacına, hem de sanatçı çalışma yöntemiyle bağdaşmıyacağı açıktır. Sanatçıların 506 sayılı Yasanın aradığı nitelikte çalışmaları söz konusu olmadığı halde, yasa koyucu özel düzenleme ve istisnai bu yolla bunları sisteme dahil etmiş ve sosyal güvenliğe kavuşturmuştur. Gerçekte de Yasa koyucu 506 sayılı Yasanın 2. maddesindeki engeli aşmak için 2167 sayılı Yasada bir veya birkaç işveren tarafından hizmet akdiyle çalıştırılan sözünü bilinçli olarak kullanmamış bir veya birkaç işverene bağlı çalışan sanatçıdan söz etmek suretiyle hizmet akdi ile bağlılığın koşul olmadığını vurgulamak istemiştir.
 
Öte yandan, sanatçıları, 1479 sayılı Bağ-Kur kapsamında öngörüldüğü şekilde kendi adlarına bağımsız çahşıp kazanç sağlayan kişiler gibi düşünmek ve anılan yasa kapsamına gireceklerini savunmak da kabul edilemez. Hemen belirtelimki, 1479 sayılı Yasa kapsamında bulunan ve bağımsız çalışanları, genel de, ekonomik veya ticari alanlarda faaliyet gösterirler ve gördükleri iş bir meslek gurubuna dahildir. Gerçek veya götürü usulde vergiye tabidirler. Kimi durumlarda, ticaret odasına kayıtlı, kimi durumlarda ise, meslek kuruluşlarına bağlı faaliyet gösterirler. Güzel sanat kollarında uğraş verenler ise, sanat ağırlıklı, bir faaliyet içindedirler ve kazanç durumları bu faaliyetin sonunda, değişken biçimde ortaya çıkar. Gerek uğraş alanlarının niteliği, gerekse tabi olunan koşullar gereği, her iki gurup çalışmayı aynı türde düşünmek mümkün değildir. Dahası, güzel sanat kollarında çalışanlar yönünden getirilen sosyal güvence, 1479 sayılı Yasanın kabulünden çok sonraya rastlamaktadır. Şu durum karşısında 506 sayılı Yasadan yalnız hizmet akdiyle çalışanların yararlanabilecekleri kesin olarak söylenemez. Nitekim; çırakların, genel ev kadınlarının, köy bekçilerinin hizmet akdiyle çalışmamalarına rağmen 506 sayılı Yasa anlamında sigortalı sayılmaları da 506 sayılı Yasa yönünden mutlak hizmet akdiyle çalışmanın şart olmadığını diğer bir örneklerdir. Yukarıda açıklanan nedenlerle, güzel sanat kollarında çalışanların, bu dalda faaliyet gösterdiklerinin ve buna bağlı yaşamlarını sürdüklerinin saptanması durumunda bunların 506 sayılı yasa kapsamında olduklarının kabulü gerekir. Aksine düşüncelerle "Hizmet Akdi" koşulu aranıp esas alınması usule ve yasanın amacına aykırıdır. Karar bu nedenlerle bozulmalıdır.
 
SONUÇ: 1- İlk kararı temyiz etmeyen davalı SSK. vekilinin temyiz isteminin REDDİNE,
 
2- Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcı-nın geri verilmesine, 30.9.1998 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.
 
 
KARŞI OY YAZISI
 
Dava Konusu: Davacı vekili, 26.9.1996 tarihli dava dilekçesinde 4056 sayılı Kanunla 506 sayılı Kanuna eklenen geçici 80. maddeye göre müvekkilinin mesleki kuruluşlardan onaylatarak aldığı borçlanma belgesi ile Sosyal Sigortalar Kurumuna borçlandığını, Kurumun kabul ederek yaşlılık aylığını bağladığını daha sonra borçlanma işlemini iptal ederek yaşlılık aylığını kestiğini, Kurumun işleminin yasaya aykırı olduğundan iptali ile 1.8.1986-1.8.1994 devresi borçlanma belgesinin geçerli sayılmasına, kesildiği tarihten itibaren yaşlılık aylığının başlamasına karar verilmesini istemiştir.
 
Davalı Sosyal Sigortalar Kurumu Vekili: 25.10.1996 tarihli cevap layihasında, davacının hizmet akti ile bir veya birkaç işveren yanında hizmet akti ile çalışması olmadığı için, hizmet borçlanmasının iptal edildiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
 
Yerel Mahkeme: Tarafların bildirdikleri deliller toplandıktan sonra, davacının 4056 sayılı Kanuna göre sanatçı borçlanması için ön koşulun 506 sayılı Kanunun ek 10'a göre hizmet akti ile bir veya birkaç işyerinde çalışmış olmak gerektiğini davacının ise, hizmet akti ile çalışmayı isbat edemediğini belirterek davayı red etmiştir.
 
Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin Bozma İlamı: Davacı vekillinin temyizi üzerine; Yüksek Özel Dairece "Dava 506 sayılı Kanuna 4056 sayılı Kanunla eklenen ek geçici 80. madde gereğince sanatçı borçlanmasının geçerliliğinin tesbiti istemine ilişkindir.
 
Mahkemece çalışmaların hizmet akti ile yapıldığı isbat edilemediğinden davanın reddine karar verilmiş ise de bu sonuç dosya içeriğine, usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır.
 
Sanatçılar 506 sayılı Yasanın Ek 10. maddesi ile 506 sayılı Kanun kapsamına alınmışlardır. Gerek bu maddede gerekse ek geçici 80. maddede sanatçıların hizmet akti ile çalışacaklarına dair bir hüküm bulunmamaktadır. Maddelerde belirtilen ilişki hizmet ilişkisi olmayıp sanatçının faaliyetinin özelliği gereği mesleki ilişkinin bulunmasıdır. Sanatçının serbestçe faaliyet göstermesi ve geçimini sanatsal faaliyetten elde ettiği gelirle devam ettirmesi ve faaliyetin devamlılık arz etmesi önemlidir.
 
Dinlenen tanıklar davacının çalıştığı işyerlerinde part-time biçiminde sanatını icra ettiğini açıkca ifade ettiklerine ve dosyadaki bilgi ve belgelere göre davanın kabulü yerine reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir." denilmek suretiyle bozulmuştur.
 
Yerel Mahkeme: Önceki kararında direnmiştir.
 
Davacı Vekili: Kararı yasal süre içerisinde temyiz etmiştir.
 
Uyuşmazlık: Yerel mahkeme ile Yüksek Yargıtay Yirmibirinci Hukuk Dairesi arasındaki uyuşmazlık 4056 sayılı Kanunun (506 S.K. geçici 80) göre sanatçıların eski çalışmalarını Sosyal Sigortalar Kurumuna borçlanmak için bir veya birkaç işverenin işyerinde (506 S.K. m.2) hizmet akdiyle çalışma şartının olup olmadığına ilişkindir. Bilindiği üzere 8.12.1994 gün ve 4056 sayılı Kanunla eklenen 506 sayılı Kanunun geçici 80. maddesinde "1 7.7.1964 tarih ve 506 sayılı Kanunun ek 10. maddesiyle kanun kapsamına alınan sigortalılar örneği kurumca hazırlanan ve ilgili işveren, birlik, sendika, demek, sanatsal vakıf kuruluşları veya ilgili kamu kuruluşları tarafından usulüne uygun olarak düzenlenip Kültür Bakanlığınca onaylanmış borçlanma belgeleriyle kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde kuruma başvurmaları ve borç ödeme tarihindeki 78. maddeye göre belirlenen asgari günlük kazanç üzerinden hesaplanacak malüllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerini bir defada kuruma ödemeleri şartı ile borçlanma belgesinde kayıtlı meslekleri ile ilgili çalışma sürelerinin tamamını veya bir bölümünü borçlanabilirler   denilmektedir. 506 sayılı Kanunun ek 10. maddesinde ise (29.6.1978 gün, 2167 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca eklenen) (bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılan film, tiyatro, sahne, gösteri, ses ve saz sanatçıları, müzik, resim, heykel, dekoratif v.b. diğer uğraşıları içine alan bütün güzel sanat kollarında çalışanlar, düşünür ve yazarlar bu kanun hükümlerine tabidirler....) denilmekte olup bu maddede açıkca sanatçıların borçlanmaları için hizmet akdiyle bir veya birkaç işverene ait işyerinde çalışmaları şartı aranmıştır. Daha sonraki yine sanatçıların ve düşünürlerin borçlanmaları için 2959 sayılı Yasayla 506 sayılı Kanuna eklenen geçici 50 ve 3395 sayılı Yasayla eklenen 506 sayılı Kanunun geçici 68. maddelerinde de 506 sayılı Kanunun ek 10. maddesine atıfta bulunulmuştur. Tüm borçlanma yasalarında ve Büyük Millet Meclisi tutanaklarında bir veya birkaç işverenin işyerinde hizmet akdiyle çalışan ve Sosyal Sigortalar Kurumuna hizmetleri bildirilmeyen sanatçıların, yazarların v.b. kimselerin eski hizmetlerinin değerlendirilmesi öngörülmüştür. Malum olduğu üzere 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu hizmet akdiyle çalışan kimselerin sosyal güvenlik kurumudur. Bağ-Kur ise bağımsız kendi nam ve hesabına çalışanların sosyal güvenlik kurumudur. Keza sosyal güvenlik kurumları olarak T.C. Emekli Sandığı. 506 sayılı Kanunun geçici 20. maddesine göre kurulan Emekli Sandıkları da olup çalışanların sosyal güvenlik kurumlarından mutlaka birisine tabi olacağı doğal olduğu gibi, her sosyal güvenlik yasasında da o yasaya tabi olacakları için belli koşulların aranması doğaldır. Yüksek Yargıtay Kurulunun önüne gelen davada davacının borçlanmak istediği kurum Sosyal Sigortalar Kurumu olup hizmet akdiyle çalışanların kurumu olduğu için yasa koyucuda gerek 2167 sayılı Kanunla eklenen 506 sayılı Kanunun ek 10. maddesinde ve gerekse daha sonraki borçlanma yasaları olan 2959 sayılı Kanunla eklenen 506 sayılı Kanunun geçici 59, 3395 sayılı Kanunla eklenen 506 sayılı Kanunun geçici 68 ve 4056 sayılı Kanunla eklenen 506 sayılı Kanunun geçici 80. maddesinde 506 sayılı Kanunun ek 10. maddesine atıfta bulunarak bir veya birkaç işverenin işyerinde hizmet akdiyle çalışan sanatçıların eski hizmetlerinin borçlanılabileceğini öngörmüştür. Bu itibarla hizmet akdiyle bir veya birkaç işverenin işyerinde ça1ışmayan kendi tam ve hesabına çalışan sanatçı, yazar v.b. kimselerin ise sosyal güvenlik kurumu 1479 sayılı Bağ-Kur Yasasıdır. 1479 sayılı Kanunun 24. maddesi bağımsız kendi nam ve hesabına çalışanların Bağ-Kur üyesi olacağına amirdir. 1978 yılından 1998 yılına kadar sanatçı borçlanmalarıyla sanatçı, yazar vb. borçlanmalarıyla ilgili davalarda Yargıtay Onüçüncü Hukuk Dairemiz borçlanmak için bir veya birkaç işverenin işyerinde hizmet akdiyle çalışma şartını aramıştır. Bu konudaki kararlarımızdan 16.4.1984 tarih, 1984/2606-2712; 4.2.1997 tarih, 1997/799-695; 28.4.1997 tarih, 1997/2786-3026 sayılı ilamlarımızda da hizmet akdiyle çalışma şartının arandığı vurgulanmıştır ve bu güne kadarki uygulamalarımızda bu doğrultuda olup en ufacık şaşma olmamıştır.
 
O halde Bağ-Kur üyesi olması gereken bir kimseyi veya kimseleri Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalısı yaparsak 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasasının sistemini bozmuş olacağımız gibi 506 sayılı Kanunun 4056 sayılı Kanunla eklenen geçici 80. maddesinin ve 506 sayılı Kanuna eklenen (2167 S.K.) ek 10. maddesinin açık hükmüne de aykırı karar vermiş oluruz. Ayrıca Bağ-Kur Yasasının da 24. maddesini fiilen ilga etmiş oluruz. Mahkemeler ve yüksek mahkeme olan Yargıtay yasa hükümleri ile bağlıdırlar.
 
SONUÇ: Yukarıda yapılan açıklamalar ve yasa hükümleri gözönünde tutulduğunda hizmet akdiyle bir veya birkaç işverenin işyerinde çalışmayan sanatçı, yazar v.b. kimselerin 4056 sayılı Kanunla eklenen 506 sayılı Kanunun geçici 80. maddesine göre Sosyal Sigortalar Kurumuna borçlanmaları mümkün değildir. Yerel mahkeme kararı doğru olup yerel mahkeme kararının onanması gerekirken, Yüksek Özel 21. Hukuk Dairesinin bozma kararı doğrultusundaki çoğunluk kararına karşıyım.
Şemsettin Abik
  10. Hukuk Dairesi Üyesi
 
 
KARŞI OY YAZISI.
Borçlanma için hizmet sözleşmesinin kurulmuş olması zorunludur. Bu bakımdan (ilke açısından)
Özel Daire görüşüne katılmıyorum.
 
Somut olayda davacının hizmet sözleşmesi ile çalıştığı belli olduğundan yerel mahkeme kararı 
bozulmalıdır.
   Erbay TAYLAN
  19. H.D. Üyesi
 
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Clicking Here TLO lookup 
  • 02.05.2025 08:42
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini