 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 1998/1-341
Karar No: 1998/382
Tarih: 3.6.1998
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 1.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 14.2.1996 gün ve 1995/163 E- 1996/123 K.sayılı kararın incelenmesi davalı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 20.10.1997 gün ve 1997/10326-12710 sayılı ilamı ile; (...Davacılar vekilinin , eldeki davaya konu yaptığı 13492 ada 2. parsel sayılı taşınmaza ilişkin olarak önceden açtığı "bağışa aykırı, davranma" nedenine dayalı iptal ve tescil davası, B.K. 246/1.maddesinde öngörülen sürede açılmadığından sözedilerek reddedilmiş buna yönelik 28.4.1994 tarih 298/311 sayılı hüküm Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.
Gerçekten, önceki dava ile iş bu davanın taraflarının ve çekişmeli taşınmaz yönünden konusunun aynı olduğu tartışmasızdır. Hemen belirtilmelidir ki; gerek öğretide gerek kararlılık kazanmış yargısal uygulamada ifade edildiği üzere; kesin hükümdeki dava sebebini "Vakıalar" şeklinde anlamak gerekir. Öyleyse her iki davanın dilekçelerinde bildirilen vakıalar bakımından tam bir ayniyetin bulunduğu açıktır. Diğer bir değişle. her iki davada vakıa, amaca aykırı tasarrufa ve kullanmaya yöneliktir.
Tapu sicilinden bedelsiz terk işlemine esas alınan imar planı değişikliğinin sonradan kesinleşmesi, vakıadaki ayniyeti değiştiremez. öte yandan, B.K. 246/1.maddesinde öngörülen sure, hak düşürücü bir suredir. Hakkı ortadan kaldıran süreden red kararının kesinleşmesi; eldeki davanın dinlenilmesine engel teşkil eder.
Hal böyle olunca kesin hükmün varlığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere iptal ve tescile hükmedilmesi doğru değildir. Değinilen hususlar, bu kez yapılan inceleme sonunda anlaşılmış olmakla, davalı vekilinin karar düzeltme isteğinin H.U.M.K.nun 440.maddesi uyarınca kabulüne, Dairenin 2.6.1997 tarih
6533/74/3 sayılı onama kararının ortadan kaldırılmasına, Ankara 1.Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 14.2.1996 tarih 168-123 sayılı hükmün yukarıda belirtilen nedenlerden ötürü HUMK.nun 428.maddesi gereğince bozulmasına...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme Kararının sürecince temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tararların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre. Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nün 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 3.6.1998 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacılar vekili, 14.2.1995 havale tarihli dava dilekçesinde; "Bedelsiz terk şeklinde gerçekleşen bağışlamanın şartını oluşturan 75060/1 sayılı imar planı, Belediye Meclisinin 27.9.1993 gün ve 315 sayılı kararı ile yeniden değiştirildiği ve inşaat alanı olan 13492 ada 3 parselin park ve 4 parselin ise yol olarak kullanımı kabul edilerek yeni imar planı değişikliği ile 75060/1 sayılı imar planının" tümüyle uygulanamaz hale getirildiğini ileri sürerek, işbu davayı açmış ve 13492 Ada 2 parsel sayılı tapunun iptali ile müvekkilleri adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Belediye vekili, 7.4.1995 günlü cevap dilekçesinde, davacıların aktif dava ehliyetine itiraz ile Ankara 22.Asliye Hukuk Mahkemesinin 1992/293 esas sayılı dosyasında, 13492 Ada 2 parsele ilişkin tapunun iptali istendiği ve BK.nun 246/1 maddesi uyarınca hak düşürücü sürenin geçtiğini ve dolayısıyla işbu dava bakımından da sürenin geçtiğini savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
Davacılar vekili 19.4.1995 günlü cevaba cevap dilekçesinde ise, dava açma haklarının bulunduğunu ve .açmış oldukları işbu davanın imar planı değişikliğine dayandığını ve 1992/298' esas sayılı davada bu yönün incelenmediğinin mahkeme kararında da açıklandığını, ayrıca imar planına yapılan itirazın red ile 18.2.1994 tarihinde tebliğ edildiğini ve davanın açılma tarihine göre sukutu hak süresinin geçmediğini öne sürmüş bulunmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işbu dava ila 1992/298 esas sayılı önceki dava bakımından kesin hüküm olup olmadığı üzerinde durulmuş ve sayın çoğunluk kesin hükmün oluştuğunu kabul etmiştir. Uygulama ve öğretide kökleşen duruma göre, davalar arasında taraf, konu ve dava sebebinin aynı olması halinde kesin hükümden söz edilebilir.
HUMK.nun 179 uncu maddesine göre. davacının iddiasının dayanağı olan tüm vakıaların (maddi olayların) sıra numarası altında açık özetleri ile delillerinin nelerden ibaret olduğu
dava dilekçesinde gösterilmesi gerekir. Mahkemeler de davanın temeli olan ve gösterilen bu vakıalarla bağlı olup, dayanılan bu vakıaların hukuki sebebini, yani hukuki niteliğini belirleyerek, ilgili yasa hükümlerini uygulamak suretiyle, gerekli kararları verirler.
Açıklanan bu usul kuralı ışığında, taraflar arasında önceden görülen 1992/293 esas sayılı dava dosyası ile işbu davanın temelini oluşturan vakıaların belirlenmesi ve değerlendirilmesi gerekir. İşbu dava dosyası içinde bulunan 1992/298 esas sayılı dava dosyasının dilekçesinden, Yenimahalle Tapu Sicil Müdürlüğünün 23.10.1937 günlü 5554 ve 5555 yevmiye sayılı işlemleri ile 15.10.1986 günlü protokole istinaden düzenlenen 76060/1 sayılı imar planına aykırı davranıldığı iddiasıyla, dava açıldığı anlaşılmıştır. İşbu davada, yani temyize konu olan davada ise, az önce açıklanan vakıaların dışında ve sonradan oluşan vakıalar öne sürülmüştür.
Bu son oluşan vakıalara göre davacılar özet olarak; 75060/1 sayılı imar planında inşaat alanı olarak belirlenen 13492 ada 3 ve 4 parsellerin yeşil saha yani park alanı ve yol olarak belirlendiği ve bu suretle imar palanının değiştirilerek tümüyle uygulanamaz hale getirilmek suretiyle sahibe şartının ihlal edildiğini" ve böylece imar planı bütünlüğünün bozulduğunu ileri sürerek 13492 ada 2 parselin tapusunun iptalini istemiştir.
Bu durumda, önce karara bağlanan 1992/298 esas sayılı davadaki vakıalar ile işbu davanın vakıaları çok açık biçimde farklı ve değişik vakıalardır. Somut olayda dava konusu ve taraflar aynı olsa bile bu son davanın vakıaları, yani maddi olayları farklı olduğundan bu son dava bakımından kesin hükmün varlığı ileri sürülemez. Kaldı ki, bu özelliğe 1992/298 esas sayılı dava dosyasının kararında da değinilmiş ve anılan davadan sonra oluşan vakıaların değerlendirilmeyeceği açıklanmıştır.
Yukarıda beri açıklanan bu duruma göre, sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Özel Dairenin ve Hukuk Genel Kurulunun görüşünün aksine, önce açılan 1992/298 esas sayılı dava dosyasında dayanılan vakıalar ile temyize konu edilen işbu davanın vakıaları, dava dilekçeleri içeriğine göre farklıdır. Davaların tarafları ile tapusunun iptali istenen 13492 ada 2 parsel aynı olsa bile, davanın sebebini oluşturan vakıalar (maddi olaylar) ve tarihleri farklı olduğundan, bu iki dava bakımından kesin hüküm söz konusu olamaz. Ayrıca, değinilen bu husus yeni bir görüş değil, kökleşen uygulama ve öğretinin tartışmasız benimsediği bir görüştür. Öte yandan, aksi görüşün benimsenmesi halinde, davalının ilk davadan sonraki bağışa aykırı tüm eylemleri müeyyidesiz kalacak demektir. Ve her zaman hibe şartları ihlal edilecek ve hibenin anlamı kalmayacaktır.
Bu itibarla, davalar arasında kesin hüküm olmadığından yerel mahkemenin direnme kararı yerindedir. Ancak, Özel Dairece, kesin hükmün dışında kalan esasa ilişkin hususlar incelenmediğinden dava dosyasının Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşüyle sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum.