 |
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1997/3-289
K. 1997/562
T. 18.06.1997
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "senet iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Torbalı Sulh Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 17.9.1996/10697-11802 sayılı ilamı ile; ( ... İptali istenilen sözleşme taşınmaz malın haricen satışına ilişkin bulunmaktadır. Bu sözleşmenin iptali davası taşınmaz malın mülkiyetini etkileyecektir. Bu itibarla görev yönünü tespit bakımından malın mülkiyetini etkileyecektir. Bu itibarla görev yönünü tespit bakımından taşınmaz malın dava tarihindeki değeri keşif yapılmak suretiyle belli edilmeli, saptanacak değerine göre mahkemenin görevli olup olmadığı üzerinde durulup, mahkemenin görevine girmediği anlaşılırsa dava dilekçesi görev noktasından reddedilmelidir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir... ) gerekçesiyle bozularak, dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davacı vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Vermiş olduğu bir hüküm Yargıtay tarafından bozulan ve Yargıtay'ın bu bozma kararına gerek iradi ve gerek kanuni şekilde uymuş olan Hukuk Mahkemesi bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm vermek zorundadır. Mahkeme bozma kararından dönerek ısrar kararı veremeyeceği gibi, hükmünün bozma kararının kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan bölümleri hakkında da yeni bir hüküm kuramaz.
Bu müesseseye "usuli müktesep hak" veya "usule ilişkin kazanılmış hak" denilir.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'muzda anılan müesseseye ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Ne var ki, "Usuli Müktesap Hak" davaların uzamasını önlemek hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay İnançları ile kabul edilmiş usul hukukunun ana ilkelerindendir ve kamu düzeni ile ilgilidir.
Bozmaya uyulmasına açıkça karar verilmesiyle taraflardan birisi yararına usule ilişkin kazanılmış hak doğar. Bundan sonra mahkemenin yapacağı iş, bozma kararınca işlem yapmak ve gerekli kararı vermekten ibarettir. Kural olarak hakim ara kararından dönebilirse de bozmaya uyulmasına ilişkin karar, bunun istisnalarındandır.
Farklı anlatımla; bozma kararına uyan mahkeme, bununla bağlıdı, ister aynı oturumda, ister daha sonraki oturumlarda olsun, bundan dönerek eski hükmünde ısrar edemez. Hakim değişikliği olsa dahi bozmaya uyma ara kararından dönülemez ve ısrar kararı verilemez. Verilirse bu bir ısrar kararı değil, yeni bir karar niteliğindedir. Yargıtay içtihatları ile kabul edilmiş olan usuli müktesep hak müessesesinin birçok hukuk kaideleri gibi özellikle kamu düzeni düşüncesi ile getirilmiş istisnaları vardır. Bunların biri de, görev konusudur. Yargıtay görevsiz mahkemenin vermiş olduğu bir hükmü, görevsizlik nedeni ile değil de başka bir nedenden bozmuş ise, taraflar mahkemede görev itirazında bulunabilecekleri gibi Yargıtay da ikinci temyiz aşamasında mahkemenin hükmünü görevsizlikten dolayı bozabilir. Nitekim; görev konusuna bakılmayarak verilmiş olan bir bozma ilamında görev konusunun çözümlenmediği çok açıktır.
Ne var ki, gerek hüküm mahkemesinde, gerek Yargıtay'da görev itirazı ileri sürülmüş ve Yargıtay görev itirazını reddetmiş ve hükmü başka nedenlerden bozmuş, mahkeme de bozmaya uymuş ise bozmaya uyularak yapılan bu yeni yargılama sonunda artık görev itirazında bulunulamaz ( bkz. 4.2.1959 tarih ve 13/5 Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ).
Görüldüğü üzere, Yargıtay sözü edilen İçtihadı Birleştirme Kararı ile HUMK'nin 7. maddesine mutlak bir kapsam vermekten kaçınmış, özellikle Yargıtay'ca görev itirazı hakkında olumlu veya olumsuz bir bozma yapılmış, bu bozmaya mahkemece uyulmuş olması durumunda usule ilişkin kazanılmış hak doğacağı ve mahkemenin artık bundan dönmesinin mümkün olamayacağına önemle işaret edilmiştir.
Gerçekten, mahkemenin, doğru bularak uyduğu veya kanun gereğince uymak zorunda olduğu bozma kararı ile dava, usul ve kanuna uygun bir aşamaya kavuştuğunda kuşku ve duraksamaya yer bulunmamaktadır. Esasen buna aykırı karar verilmesi, usul ve kanuna uygunluğu, hem Yargıtay hem de mahkemenin uyma kararı ile tespit edilen hukuki olgunun, bir kez daha zamanla sınırlandırılması mümkün olmayacak şekilde, yeniden tartışılmasına yol açar ki, böyle br sonuç medeni yargılama hukukunun hakka kavuşma ve bulma amacına, aykırı düşer. Dahası, hukuki kararlılık bozulur ve yargı kararlarına karşı toplumun güveni sarsılır ve kamu düzeni haleldar olur. Hal böyle olunca yanlışlığı açık olan bir kararda ısrar edilmesine olanak tanımamak gerekir. Bundan başka, Ticaret Kanunu'nun 5. maddesinin 3. fıkrası uyarınca Hukuk ve Ticaret Mahkemeleri arasındaki iş bölümünün, görev konusu olmaktan çıkarılmış bulunması, yasa koyucunun görev sorununa mutlak bir şekilde kayıt koymadığını açıkça göstermektedir.
Yine, HUMK'nin değişik 440. maddesinin ( 3 ) sayılı bendinin 2. fıkrası hükmünce, göreve ilişkin düzeltme yasağı getirilmesi ayrıca HUMK'nin değişik 7/III. maddesi ile taraflar görev itirazında bulunmuş ve Asliye Mahkemesi de görevsizliğini kendiliğinden gözetmeden esas hakkında hüküm vermiş olması halinde, Yargıtay'ın, Asliye Mahkemesi'nin bu hükmünü görevsizlikten dolayı bozamaması az yukarıda açıklanan kabulü dolaylı şekilde doğrulamaktadır. Somut olayda yerel mahkemece Yargıtay 3. HD'nin 1996/10697-11802 sayılı ve 28.11.1996 tarihli göreve ilişkin bozma kararına 7.2.1997 tarihli oturumda uyulmuş. Daha sonra 21.2.1997 tarihli oturumda bozmaya uyma kararından dönülerek esasa ilişkin hüküm kurulmuştur.
Yukarıda açıklanan nedenler altında, iradi şekilde Yargıtay'ın göreve ilişkin bozma kararına mahkeme uymakla, taraflar yönünden usule ilişkin kazanılmış hakkın doğduğunun kabulü gerekir ve mahkem ebozma kararı doğrultusunda işlem yapmak zorundadır. O nedenle, yerel mahkem ekararı usule ve yasaya aykırıdır. Bozulmalıdır.
Bozma nedenine göre diğer yönlerinin incelenmesine yer görülmemiştir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nin 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, muhakemenin Özel Daire'nin bozma kararı doğrultusunda işlem yapmasına, istek halinde geri temyiz peşin harcının verilmesine, 18.6.1997 tarihinde, ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.