Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No : 1997/2-803
Karar No : 1997/1045
Tarih : 10.12.1997

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
 
  • BİRBİRİNE AYKIRI İKİ KESİN HÜKÜM
       BULUNMASI VE SONUÇLARI
 
KARAR ÖZETİ : Taraftan, konusu ve hukuki nedenleri ayın olan ve HUMKnun 237. maddesi anlamında kesin hüküm varlığına sahip, birbirine aykırı iki kesin hüküm vücut bulmuş ise, kesinleşmiş olan birinci hükme aykırı olan ikinci kesin hüküm ancak HUMK nun 445/10 maddesine dayanılarak, yargılamanın iadesi yoluyla iptal edilerek ortadan kaldırılabilir. Aksi halde ikinci hüküm, kesin hüküm niteliğini korur ve aynı konuda yeniden açılacak bir dava için kesin hüküm oluşturur. Bu nedenle; boşanmanın mali hükümleriyle ilgili taraftar arasında düzenlenen ve ikinci kesin hüküm/e hukuken geçerli olduğu tesbit edilen protokola itibar edilerek mahkemece hüküm kurulması isabetlidir.
 
(1086 s. HUMK.m.237, 388, 445/10)
(743 s. MK. m. 212,134/3,148, 149, 150/5)
 
Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama Sonunda; (İzmir Asliye 7. Hukuk Mahkemesi)ncedavanın kabulüne dair verilen 30.9.1996 gün ve 1995/1326-1996/806 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay ikinci Hukuk Dairesinin 25.12.1996 gün ve 1996/12751-13833 sayılı ilamiyle; (... Davacı vekili 21.12.1995 tarihli dilekçesi ile, davacı ile davalının boşandıklarını, boşanma davası sonrasında boşanmanın teri hükümleri ile ilgili sözleşme yaptıklarını, taraflarca imzalanan protokolün boşanma davasının 7.9.1989 tarihli duruşmasında mahkemeye verildiğini, Protokolun kararda hüküm kısmına yazılmadığını boşanmadan sonra davalının protokolün bazı maddelerine uyduğunu, fakat daha sonra müşterek çocuk borcunun okul giderleri ile ilgili 5. maddeye, davacının arabası nın giderleri ile ilgili 1. maddeye uymadığını belirterek sözleşme ve boşanmanın teri hükmü gereği hasıl olan 11.092.138. -TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
 
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
 
Söz konusu belgenin aynı maddelerinden kaynaklandığı ileri sürülen alacağın tahsili için 23.3.1992 tarihinde açılan 1992/580-1993/221 sayılı dava, protokülün hakimin onayını kazanmaması sebebiyle red edilmiş, dairemizin 13.9.1993 tarihli 7047-7577 sayılı kararı ile onanmış davacının karar düzeltme isteği 28.12.1993 tarihli, 11228-12751 sayılı karar ile red edilip davacının bu protokole dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönü kesin hükme bağlanmıştır.
 
Öte yandan davacı aynı protokole dayanarak 8.4.1994 tarihli davayı açmış. Yine önceki davanın konusunu oluşturan harcamalar karşılığı olarak 2.375.091 TL. istemiş, dava kabul edilmiş, dairemizin 14.2.1995 tarihli 925-1772 sayılı ilamı ile bozulmuş ancak karar düzeltme istemi 21.6.1995 günlü 6497-7237 sayılı kararda yerinde görülerek onanmıştır.
 
Davanın hukuki dayanağı olan Medeni Kanunun 150/5. maddesi "boşanma veya ayrılığın feri hükümlerine dair iki taraf arasında aktedilen mukavelat hakimin tastikine iktiran etmedikçe muteber olmaz" hükmünü koymuştur. Bu hükme göre hakimin iradesinin varlığı sözleşmenin geçerlilik şartıdır. Şu yönü belirtmek gerekir ki, eşler arasında Medeni Kanunun 150/5. maddesine göre yapılacak sözleşme Medeni Kanunun 143-148. maddelerinde düzenlenen hususlarla sınırlıdır. Hükmün esas amacı boşanma davasının getirdiği baskılar nedeniyle bunalmış tarafı korumak ezilmeyi önlemek, haksız çıkar sağlamalarını engellemek içindir. Bunun içindir ki hakimin sözleşmelerin tamamını veya bir kısmını ret etme yetkisi vardır. Burada gözden kaçırılmaması gereken cihet, hakimin onayını gerektiren sözleşmeler boşanma davasının yargılamasının yapıldığı sırada aktedilenlerdir.
 
Niteliği itibariyle bu tur sözleşmeler başkaca bir şekil şartına da bağlı değillerdir. Yazılı olarak mahkemeye verilebilecekleri gibi, tutanağa geçirtilmeleri de mümkündür. Ancak taraflarca mahkemeye yazılı olarak verilmeleri yada duruşma tutanağına geçirtilmeleri aktin oluşması için yeterli değildir. Bunun boşanma kararının hüküm kısmında gösterilmesi, başka bir anlatımla infaz olanağını sağlıyacak mahkeme hükmü haline gelmesi gerekir. Böylece hakimin tasvibine iktiran ettiği belgelenmiş olur. Bu nedenle ki, taraflarca sözleşme mahkemeye verilmiş olmasına rağmen, hakimin bu konuyu incelememesi olumlu olumsuz bir karar vermemesi halinde sözleşme hukuki sonuç doğurmaz.
 
Kanunda açıkça geçerliliği hakimin iradesine bağlanmış olan hukuki ilişkilerde, hakimin zımni onay iradesinden söz edilemez, aksi düşünce Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388. maddesine açıkça aykırı ve yazılı olmayan zımni hükmün oluşturulmasına cevaz vermek anlamına gelir.
 
Boşanma gerçekleştikten sonra ne boşanma davasından el çekmiş olan mahkemeden, ne de başka bir mahkemeden bu sözleşmenin onaylanması istenemez (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 9.6.1987, 4148-5967 sayılı kararı).
 
Dairemizin 21.6.1995 günlü, 6497-7237 sayılı kararım dayanağını oluşturan Medeni Kanunun 2.maddesi de olayda uygulama alanı bulmaz. Zira kanun vazıl Medeni Kanunun 134/3 maddesinde tarafların anlaşarak boşanmalarını hakimin mutlak denetimine tabi tutmuş diğer yandan 150/5. maddesinde kanunun boşanmanın feriine ilişkin mukavelelerinde hakimin onayı ile muteber olacağını belirtmek suretiyle şekle bağlanmıştır.
 
Medeni Kanunun 2. maddesinde yer alan kural genel nitelikte tali bir kuraldır. Başka bir ifade ile konu hakkında özel hükümler bulundukça bu kurala başvurulmaz.
 
Öte yandan icabı, hale göre kendisinden beklenen ihtimamı göstermeyen kişi Medeni Kanunun 2. maddesi çerçevesinde iyiniyet itirazında bulunamaz. Kanunda yukarıda açıklanan kuralları, boşanmanın feri hükümlerini, hakiminin onayına tabi tutmasına rağmen, böyle bir onay taşımayan boşanma ilamının temyiz etmeden kesinleşmesini sağlayan davacının, kendisine düşen edimi yerine getirdiğinden söz edilerek, şekle uygun oluşmayan bir anlaşmadan yararlanması söz konusu olamaz. Medeni Kanunun 2/2. maddesi bir hakkın kullanılması açıkça adaletsizlik teşkil ettiği ve gerçek hakkın tanınması ve ter-din korunması için bütün hukuki yolların kapalı bulunduğu hallerde uygulanabilir. Bu olayda davacı Medeni Kanunun 148 ve 149. maddeleri çerçevesinde çocuğun infak ve iaşe ve eğitim giderlerine davalının katılma payını her zaman tesbit ve tahsilini isteyebilir. Şu halde, Medeni Kanunun 2/2 maddesini mutlak bir haksızlık varmış gibi kullanmak doğru olmaz. Kanunda hakimin iştiraki suretiyle öngörülen şekil, yukarıda açıklandığı üzere kamu düzenine ilişkin olup; olaydaki şekil yokluğu, şekil eksikliği olarak ta mütalaa edilemez. Şekil yokluğunun ileri sürülmesi hiç bir zaman hakkın kötüye kullanılması sayılmaz. Şu halde, şekil yokluğu Medeni Kanunun 2/2. maddesi yolu ile aşılarak tarafların boşanmaları sırasında hakime verdikleri protokole hayatiyet kazandırmak mümkün değildir.
 
Bir başka önemli halde, davacının aynı belgeye dayalı olarak 23.3.1992 de açtığı 1992/580-1993/221 esas sayılı dava, savında davacının dayandığı belgenin hukuki sonuç doğurmayacağını tesbit eden mahkeme kararının Yargıtay denetiminden geçerek 28.12.1993 tarihinde kesin hüküm oluşturmasıdır. Her nekadar daha sonra 8.4.1994 tarihinde açılan davaya ait aksi yöndeki karar 21.6.1995 tarihinde kesinleşmiş ise de; Hukuk Usulü Muhakemeleri kanununun 445/10 maddesi hükmünde yer alan kural benzetme yolu ile uygulandığında, 28.12.1993 tarihinde kesinleşen hüküme değer vermek ve bu davadaki yorumu da o çerçevede yapmak zarureti ortadır.
 
Bütün bu açıklamalar ışığında;
 
Tarafların boşanmalarını sağlayan İzmir 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1989/493 ve 1989/728 sayılı kararının incelenmesinde, gerekçe bölümünde sözleşme şartları yazılmış ise de; kararın hüküm bölümünde sözleşme ile ilgili bir karar yoktur. Daha açık bir ifade ile sözleşme hakkında hüküm kurulmamıştır. Hatta kararın tümünde hakimin sözleşmeyi onayladığına dair hiçbir açıklamada bulunmamaktadır.
 
Şu halde; taraflar arasında hukuki sonuç sağlayan bir sözleşme olmadığı halde, davanın kabulüne karar verilmesi usul ve Yasaya aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
 
Temyiz edem Davalı vekili
 
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
 
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle dava şartı ile kesin hüküm müesseselerinin temel hukuki esasları üzerinde durulmasında yarar vardır.
 
Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılamada bulunabilmesi için gerekli olan şartlardır. Diğer bir anlatımla; dava şartları, dava açılabilmesi için değil mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan Kamu düzeni de ilgili zorunlu koşullardır. O nedenle; dava şartlarından biri olmadan açılan davada açılmış sayılır ve derdesttir.
 
Mahkeme, hem davanın açıldığı günde, hemde yargılamanın her aşamasında dava şartlarının tamam olup olmadığını kendiliğinden araştırıp, inceler ve bu konuda tarafların istemine beyanları ile bağlı değildir. Dava şartları dava açılmasından, hüküm verilmesine kadar varolmalıdır. Dava şartlarının davanın açıldığı günde bulunmaması yada bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda mahkeme davanın mesmu (dinlenebilir) olmadığından reddetmesi gerekir. Bu bağlamda, olayla sıkı bağlantısı nedeni ile hemen vurgulayalım ki, dava konusu uyuşmazlığın daha önce bir kesin hüküm ile (HUMK Md. 237) çözümlenmiş olması da dava şartıdır. Bu olumsuz dava şartı adıyla adlandırılır. 1. dava ile kinci davanın müddeabihlerinin (konusunun), dava sebeplerinin ve tarafların aynı olması maddi anlamda kesin hüküm oluşturur (HUMK Md. 237). kesin hüküm, hem bireyler için hemde devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla, hukuki güvenlilik ve yargı erkine güven sağlandığından kamu yararı ile doğrudan ilgilidir.
 
Kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemede (Yargıtay'da); davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan) reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi, ilk defa Yargıtay'da (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) da, dahası bozmadan sonrada ileri sürülebilir. Bu bakımdan usuli kazanılmış hakkın istisnasıdır ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir tesire haizdir. O nedenle kesin hükmün, varlığı yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez. Konu ile ilgili temel hukuk kurallarının açıklanmasından sonra bu ilkelerin ışığında somut olayın değerlendirilmesine sıra gelmiştir.
 
Dava, hukuksal nitelikçe boşanmanın mali hükümlerini içeren sözleşme-ye dayalı alacak istemine ilişkindir (MK. Md. 150/5).
 
Taraflar arasında yürüyen, İzmir 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1992/580 Esas ve 1993/221 Karar sayılı Yargıtay denetiminden geçerek 28.12.1993 tarihinde kesinleşen kararda önümüzdeki davada dayanılan Boşanmanın Mali hükümleriyle ilgili protokolün Hakim tarafından onaylanmaması nedeni ile geçersiz olduğu ve hukuki sonuç doğurmayacağı kabul edilmiş ve bu nedenle dava reddedilmiştir. Daha sonra 8.4.1994 tarihinde İzmir 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1994/324 Esasına kayden açılan alacak davasında aynı protokolun hukuken geçerli olduğu kabul edilmiş ve alacağın tahsiline karar verilmiş bu hükümde Yargıtay denetiminden geçerek 21.6.1995 gününde kesinleşmiştir.
 
Şu durum karşısında, tarafları, konusu ve hukuki nedenleri aynı olan ve HUMK. Md. 237 anlamında kesin hüküm varlığına sahip birbirine aykırı iki hükmün oluştuğu açıktır. O nedenle; tesbit edilen bu hukuki olgular çerçevesinde uyuşmazlığın çözümlenmesi kaçınılmazdır. Olayda görüldüğü gibi her nasılsa ikinci bir kesin hüküm vücut bulmuş ise, kesinleşmiş olan hükme aykırı olan bu ikinci hüküm ancak, HUMK. Md. 445/10 maddesine dayanılarak, yargılamanın iadesi yoluyla ortadan kaldırılabilir. Nevarki, önceki kesin hüküm o hükme aykırı olarak sonradan oluşturulan ve kesinleşmiş bulunan hüküm yargılamanın iadesi yoluyla iptal edilerek ortadan kaldırılmadıkça, kesin hüküm niteliğini korur ve aynı konuda yeniden açılacak bir dava için kesin hüküm oluşturur. Bu durumda sonraki tarihli kesin hükme değer verilerek uyuşmazlığın çözümlenmesi zorunludur.
 
   O nedenle İzmir 7. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1994/320 Esas ve 1994/706 karar sayılı kesinleşen hükmü önümüzdeki dava yönünden HUMK. Md. 237 uyarınca kesin hüküm oluşturduğundan boşanmanın mali hükümleriyle ilgili taraflar arasında düzenlenen ve bu kesin hüküm ile hukuken geçerli olduğu tesbit edilen protokola itibar edilerek mahkemece hüküm kurulması isabetli bulunmuş açıklanan değişik gerekçe ile yerel mahkeme kararının Onanması gerekmiştir.
 
S o n u ç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA), gerekli temyiz i1am harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 10.12.1997 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
 
KARŞI OY YAZISI: HUMK. 450/3. maddesi uyarınca aldırılabilecek olan 2. kesin hüküm dikkate alınamaz. İlk kesin hüküm tarafları bağlar, dava bu sebeple de reddedilmelidir.
Ş.D. Kabukçuoğlu T.Alp
2. Hukuk Dairesi Üyesi 2. Hukuk Dairesi Başkanı
 
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini