Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No : 1997/19-665
K:1997/1018
Tarih : 10.12.1997

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMENİN İPTALİ
HUKUKİ BOŞLUK DOĞMASI VE DOLDURULMASI
 
KARAR ÖZETİ : 3182 sayılı Bankalar Kanununun 69. maddesini değiştiren 512 ve 538 sayılı KHK lerin Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olması, anılanYasanın 69. maddesini yeniden ve kendiliğinden yürürlük kazanmasını sağlamaz: bu yönde hukuki boşluk meydana getirir. Bu yasal boşluğu. hakim, Anayasanın 36/2. maddesi gereğince, MK nun 1. maddesindeki kurallar doğrultusunda doldurmalıdır. Bu nedenle mahkemece yapılacak iş, banka hakkındaki iflas davasının sonucu beklemeli, bankanın iflasına karar verilmesi halinde davalıların eylemlerinin bankanın iflasına ne derece etkili olduğu saptanmalı, hasıl olacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir.
(743 s. MK. m. 1)
(2709 s. Anayasa m. 7, 8. 36/2, 87, 91, 141, 153)
(3182 s. Bankalar K. m. 68 (512 ve 538 s. KHK. ile değişik) 69/1-2-3)
(1086 s. HUMK. m. 573/6,7)
(818 s. BK. m. 50)
(6762 s. TTK. m. 336)
(YİBK., 18.11.1964 gün ve 214 s.)
(YİBK., 24.5.1982 gün ve 1/1 s.)
(D.GK. Kararı - 4.5.1971 gün ve 22/36 s.)
 
Taraflar arasındaki "iflas" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: (İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesi)'ncedavanın reddine dair verilen 5/12/1995 gün ve 1995/497 E.,1995/1514 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 18/6/1996 gün ve 1996/2705-6233 sayılı ilamı ile; (Davacı vekili, 3182 sayılı Bankalar Kanununun 61. maddesi uyarınca İ... .bank nezdinde yapılan incelemelerde Bankanın efektif işlemlerle gerçek kur riski oranını gizlediğinin tespit edildiğini, Bankanın Yönetim Kurulu'nun uyarılmasına ve bilgilendirilmesine rağmen mevzuata aykırı işlemlerin devam ettirildiğini, bu uygulamaya engel olmayan Bankanın Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet, murahhas üye Bülent ve yönetim kurulu üyesi Selçuk'un sorumlulukları bulunduğunu, temerrüt hali bulunan kredileri yasal sürelerde takip hesaplarına alarak, gerekli karşılıkları tesis etmeyen, Bankalar Kanunu'nun 38. maddesindeki kredi sınırlarına aykırı uygulamalara sebep olan Selçuk'un bu aykırılıklarından sorumlu olduğunu, Bankalar Kanunu'na bankacılık usul ve teammüllerine aykırı olarak yapılan işlemler sonucunda bankanın mali bünyesinin ciddi şekilde zaafa uğratılması sonucu Bankanın, Bankalar Kanunu'nun 12 ve 68. maddeleri uyarınca faaliyetinin durdurulduğunu, yönetim ve denetimi geçici olarak E   Bankası A.Ş.ne devredilen banka hakkında iflas davası açıldığını, davalıların işlemlerinin Bankalar Kanunu'nun 69. maddesi uyarınca şahsen iflaslarının gerektiğini ileri sürerek davalıların şahsen iflaslarına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
 
Davalı Bülent vekili cevabında, iflas talebinin dayanağını Bankalar Kanunu'nun 69. maddesinin oluşturduğunu, bu maddeyi değiştiren 538 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurulduğunu, bu başvurunun sonucunun beklenmesi gerektiğini, açılan davanın 69. maddenin aradığı önkoşulları taşımadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
 
Davalı Selçuk vekili cevabında, İ    Genel Müdürü olarak görev yapan müvekkilinin hizmet ilişkisinin 23.4.1994 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile sona erdiğini, bu nedenle 538 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 69. maddesi hükmünün uygulanamayacağını, 7.4.1991 -23.4.1994 döneminde görev yapan müvekkili için 7.4.1991-1.5.1993 dönemine ilişkin karar ve işlemler nedeniyle 3182 sayılı Yasanın 69. maddesinin, 16.9.1993-23.4.1994 dönemine ilişkin karar ve işlemler nedeniyle 512 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 69. maddesi hükmünün uygulanabileceğini, 512 sayılı Kanun Hükmünde Kararname iptal edildiğinden bu Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 69. maddenin uygulanamayacağını. 3182 sayılı Yasanın 69. maddesinde belirtilen şahsi iflas nedeni olayda bulunmadığından, davanın dava şartı gerçekleşmemesi nedeniyle reddi gerektiğini, 3991 sayılı Yetki Kanunu'na dayanarak çıkarılan 538 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 3991 sayılı Yetki Kanunu iptal edildiğinden Anayasa'ya aykırı olduğunu, iptali gerekir nitelik kazandığını, İ  bank'ın yasa dışı ve hukuka aykırı işlemi bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
 
Davalı M. Can vekili cevabında, müvekkilinin Adana'da ikamet ettiğini ve Tarsus Ticaret Sicili'nde kayıtlı olduğunu, bu nedenle İstanbul'da iflas davası açılamayacağını, şahsi iflas davasının Bankalar Kanunu'nun 69/1. maddesine göre açıldığını, bu maddenin 538 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 33. maddesi ile değiştirildiğini, Kanun Hükmünde Kararname'nin dayanağı 3991 sayılı Yetki Kanunu iptal edildiğinden Kanun Hükmünde Kararname'nin Anayasal dayanaktan yoksun kaldığını, dava dosyasının Anayasa Mahkemesi'ne gönderilmesi gerektiğini,     hakkındaki iflas davası reddedildiğinden banka yöneticilerine karşı iflas davası açılamayacağını, İ      hakkında 68. maddenin uygulanmasına ilişkin Bakanlar Kurulu Kararının iptali için Danıştay'da açılan davanın sonucunun beklenmesi gerektiğini, İ   bank'ın kesin durumu belli olmadan banka yöneticileri aleyhine iflas davası açılamayacağını, müvekkilinin 68. maddenin uygulanmasına neden olan hiç bir karar ve işlemi bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
 
Mahkemece iddia, savunma ve toplanan delillere göre Anayasa Mahkemesi'nin 9.11.1995 tarihli kararı ile 69. maddenin banka yönetim kurulu başkanı, yönetim kurulu üyeleri ve genel müdürünü iflasa tabi tutan 1 ve 2. fıkralarını iptal ettiği, davalıların yönettiği banka hakkında iflas kararı verilmediğinden olayda dava şartının bulunmadığı, açıldığı tarihteki hukuki duruma göre karar verileceğinden iflas davasının bekletici mesele sayılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
 
Anayasa'nın 87. maddesinde Bakanlar Kurulu'na belli konularda Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi vermek TBMM'nin görev ve yetkileri arasında sayılmış, 91. maddesinde ise bu yetkinin kapsamı ve verilme şartları düzenlenmiştir. Anayasal bu düzenleme uyarınca 3911 sayılı Yetki Kanunu'na dayanarak 512 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çıkarılmış, bu Yetki Kanunu ve Kanun Hükmünde Kararname'nin Anayasa Mahkemesi'nce iptalinden sonra 7.6.1994 tarihli 3991 sayılı Yetki Kanunu ve Yetki Kanunu'na dayanarak 22.6.1994 tarihli 538 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çıkarılmıştır. 3991 sayılı Yetki Kanunu ile 538 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 33. maddesi ile değiştirilen 3182 sayılı Bankalar Kanununun 69. maddesinin 1,2 ve 3. fıkraları Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmiştir. Mahkeme, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararına dayanılarak banka yöneticileri davalılar hakkındaki iflas davası reddedilmiştir.
 
Bankacılık işlemleri yapma ve mevduatı kabul etme izni kaldırılan ve iflası istenen bankanın üst düzey yöneticilerinin şahsi iflaslarına karar verilmesi için davada uygulanacak hüküm Bankalar Kanununun 69. maddesidir. 3182 sayılı Yasanın bu maddesi 512 ve 538 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilmiş ve sonra bu Kanun Hükmünde Kararnameler Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmiştir. TBMM'ce aynen kabul edilinceye kadar bir idari işlem olan Kanun Hükmünde Kararname, kaldırıldığı kanun hükmünün uygulanabilirliğini geçici olarak askıya almıştır. Kanun Hükmünde Kararname'nin Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesi halinde o Kanun Hükmünde Kararname ile kaldırılan kanun hükümleri kendiliğinden yürürlüğe girecektir. Bir başka deyişle, Kanun Hükmünde Kararname'nin kaldırıldığı Kanun Hükümleri tekrar yürürlük kazanacaktır. (Duran, Lütfi: Kanun Hükmünde Kararname, Amme İdaresi Dergisi, c. 8, sa. 2, s. 5; Tezik, Erdoğan: Tezik, Erdoğan: Anayasa Hukuku; İstanbul 1991, s. 29; Ozbudan, Ergun: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 1993, s. 211; Kuzu, Burhan: Türk Anayasa Hukukunda Kanun Hükmünde Kararname'ler, İstanbul 1985, s. 423).
 
İflas davasında uygulanacak hüküm davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan hükümden başka bir hüküm olursa da, hakimin dava tarihinde ya da hüküm verme tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmüne göre karar vermesinde yasal bir engel bulunmamaktadır. Bu durum aynı zamanda Anayasamızın 141. maddesinde belirtilen usul ekonomisi ilkesinin de bir gereğidir. Diğer taraftan, davanın 3182 sayılı Kanunun 69. maddesinin eski şekline dayanılarak açılmamış olmasının, O hükümlerin davada uygulanması bakımından bir engel oluşturmayacağı, hakimin hukuku re'sen uygulaması kuralının zorunlu bir sonucudur. Davanın sebebini oluşturan maddi vakıa devam ettiği sürece, bu vakıaya uygulanacak hukuki sebebin değişmesi, hukuku uygulayacak hakim bakımından önem taşımaz; hakim iptal edilen hükümler yerine yürürlüğe giren hükümleri re'sen bularak davada uygular.
 
Mahkeme kararına konu davanın hukuki sebebini oluşturan 3182 sayılı Bankalar Kanunu'nun 69. maddesinin 1, 2 ve 3. fıkraları Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmiş bulunduğundan, bu kararda değinilen kişiler bakımından 3182 sayılı Bankalar Kanunu'nun 69. maddesinin eski şekli tekrar yürürlüğe girecektir. Bu durumda ise davalılar 3182 sayılı Kanun'un 512 ve 538 sayılı kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilmeden önceki 69. maddesi uyarınca iflasa tabi olacaklarından, mahkemece banka hakkındaki iflas davasının sonucu beklenmeli, bankanın iflasına karar verilmesi halinde davalıların işlemlerinin bankanın iflasına ne derece etkili olduğu saptanmalı ve sonucuna göre bir karar verilmelidir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
 
Temyiz eden: Davacı Hazine vekili
 
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
 
1- DAVADAÇÖZÜMÜ GEREKEN HUKUKİ KONU:
 
A- Genel görünümü ile sorun. KHK. nin Hukuki niteliği ve Rejimi ile, KHK. lerin Anayasaya aykırılığı saptanıp iptal edilmesi sonucu, değiştirilen yada yürürlükten kaldırılan kanunların veya hükümlerin yeniden ve kendiliğinden yürürlük kazanıp kazanamıyacağının belirlenmesinde toplanmaktadır.
 
B- Somut olayda ise; Davanın hukuki nedenini oluşturan 3182 sayılı Bankalar Kanununun 538 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 69. maddesinin 1, 2 ve 3. fıkralarının Anayasa Mahkemesi Kararı ile iptal edilmesi üzerine, anılan yasa maddesinin eski şeklinin tekrar ve kendiliğinden yürürlüğe girip girmeyeceğinin tesbit edilmesi şeklinde görünmektedir.
 
C- Maddi olay: Başbakanlık Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanı tarafından İstanbul Asliye ikinci Ticaret Mahkemesi nezdinde 20.4.1995 tarihinde, 1995/497 Esas sayı ile açılan davada, Türkiye İ     ve İ Bankası A.Ş. (1 ) Yönetim Kurulu Başkanı Murahhas Aza ile Genel Müdürünün, 3182 sayılı Bankalar Kanunun, 538 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 69. maddesine dayanılarak kişisel iflaslarına karar verilmesi istenmiştir.
 
Yargılama sonucunda verilen 5.12.1995 günlü 1995/497 Esas ve 1995/1514 sayılı Kararla; Anayasa Mahkemesinin 9.11.1995 tarih, 1995/53-57 sayılı Kararıyla, Bankalar Kanunun 538 sayılı KHK ile değişik 69. maddesinin hükmünün davalıların "Banka Yönetim Kurulu Başkanı" "Yönetim kurulu Üyesi" ve "Genel Müdür" sıfatlarıyla sınırlı olarak iptal edildiği kabul edilmiş, o nedenle yasal dayanağı kalmayan davanın reddine karar verilmiştir.
 
Davacı vekilinin temyizi üzerine; az yukarıda aynen yazıldığı şekilde mahkeme kararı, Yargıtay 19. Hukuk Dairesince bozulmuştur. Yerel mahkeme bir kanun veya (KHK)'nın Anayasa Mahkemesi'nce iptali üzerine iptal kararının hukuki boşluk yaratacağını ve bunun ancak yasa koyucunun öncelikle çıkaracağı bir kanunla doldurulabileceği gerekçeleri ile eski kararında direnmiştir.
 
Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin bozma kararına dayanak tutulan hukuki nedenler şu iki ana noktada toplanmaktadır.
- Kanun Hükmünde Kararnameler kaldırdıkları Kanun Hükmünün uygulanabilirliğini geçici olarak askıya alırlar.
 
- Kanun Hükmündeki Kararnameler Anayasa Mahkemesi'nce iptal edildikleri takdirde o kanun hükmünde kararname ile kaldırılan kanun hükümleri kendiliğinden yürürlüğe girer.
 
D- Yasa Metinleri:
 
3182 Bankalar Kanunun 69. maddesini değiştiren 16.6.1994 günlü 538 sayılı "Bankalar Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin Kanun Hükmündeki Kararnamenin" 33. maddesinin değiştirdiği 69. maddenin Anayasa Mahkemesince iptalinden önceki metni şöyledir:
 
"Madde 33- 3182 sayılı Kanunun 69. maddesinin 512 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 1 numaralı fıkrası ile 2 numaralı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
 
"1. Bir bankanın %5 hissesinden fazlasına sahip olan ortakları, Yönetim Kurulu ve Kredi Komitesi Başkan ve Üyeleri ile, Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcıları ve imzaları bankaya ilzam eden memurları, kanuna aykırı karar ve işlemleri ile banka hakkında 68 nci maddenin uygulanmasına sebep olmuşlarsa, Bakanın, Banka İflas İdaresini veya devralan bankanın başvurusuna istinaden veya re'sen talebi üzerine, bunların şahsi sorumlulukları cihetine gidilerek, şahsen iflaslarına mahkemece karar verilebilir. Bu hüküm tasarruf mevduatı sigorta fonu hakkında uygulanamaz."
 
"2. Mahkemece iflasına karar verilenler hakkındaki takibi; alacaklı sıfatı ile banka iflas idaresi veya devralan banka yürütür."
 
2- Kanun Hükmündeki Kararnamelerin Hukuki Niteliği:
 
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) Kurumu, 22.9.1971 günlü ve 1988 sayılı Yasa ile 1961 Anayasasının 64. maddesinde yapılan değişiklik sonucu hukukumuza girmiştir. 1982 Anayasası, 1961 Anayasasında çok farklı hükümler koyarak (KHK) lerin hukuki niteliğini ve rejimini önemli ölçüde değiştirmiştir (Anayasa madde 87, 91). 1982 Anayasası "yürütme" yi hem "görev" hemde "yetki" olarak nitelendirmektedir (Anayasa md. 8). O nedenle bu etkili, önemli unsur gözden kaçırılmadığında, Bakanlar Kuruluna (KHK) çıkarma yetkisinin tanınması ile yürütmenin salt kanunların uygulanmasını sağlayan bir görevden ibaret organ olmayıp, yasal normlar koyma yetkileriyle de donatılmış bir organ olduğunun kabulünde duraksama olmamalıdır
 
Yine 1982 Anayasası ile getirilen önemli yeniliklerden binde; (KHK)'lerle, değiştirilebilecek Kanun Hükümlerinin yetki kanununda gösterilmesi zorunluğuna yer verilmemiş olmasıdır. Daha açık bir ifade ile 1982 Anayasası, Yetki Kanununda, çıkarılacak (KHK)'nin, Konusunun değil alanının belirlenmesini öngörmüş, böylece yürütme organına istediği konularda değişiklik yapma yetkisi tanımıştır (Anayasa madde 91).
 
Bu yasal görünümde, yürütme organının (KHK)'leri çıkarma yetkisinin aynı zamanda yasa koyucu gibi serbest irade ile hareket etme imkan ve kudretini taşıdığını doğrulamaktır. Gerçektende; sürekli değişen ve gelişen ekonomik ve sosyal ülke ihtiyaçlarının ortaya çıkardığı sorunları beklemeden ve geciktirmeden ivedi Çözümler alınması zorunluluğu karşısında, yürütme organının yetkilerini güçlendirmek kaçınılmazdır. O nedenle Anayasanın 91. maddesi düzenlenmiştir (Bkz. 22.9.1971 günlü 1988 sayılı Yasa gerekçesi). Görüldüğü üzere, Yetki Kanunu ile Bakanlar Kuruluna (KHK) çıkarma olanağının tanınması Yasama Yetkisinin Yürütme Organına verilmesi anlamındadır.
 
Bu bağlamda denilebilir ki, Anayasanın 7. maddesinde öngörülen devir yasağına 91. madde ile ayrık bir statü getirilmiştir. Yasayla verilen yetkiye dayanılarak çıkartılan (KHK) ler, Yasama Yetkisinin temel ilkelerinden olan yürürlükteki yasa hükümlerini kaldırabilmek ve değiştirebilmek dahası yeni kurallar getirebilmek gücü ile donatılmışlardır. Hal böyle olunca; Anayasada öngörüldüğü biçimde; (KHK)'lenin yapısal (organik-uzvi) yüzü ile yürütme işlemi; işlevsel (fonksiyonel) yönden ise, yasama işlemi Olduğu, doğurduğu hukuki sonuçlar yönünden ise kanun ile arasında bir fark bulunmadığının kabulü zorunludur.
 
Bu konuda kamu hukuku öğretisinde de görüş birliği vardır (Bkz. Prof. Dr. L. Duran "Kanun Hükmünde Kararname" Amme İdaresi dergisi Y. 1975 sayı 2 sh. 4; Prof Dr. Erdoğan Tezıç Anayasa Hukuku, 3. Bası İstanbul 1996 sayfa 27; Ergun Ozbudun, Türk Anayasa Hukuku Yetkin Yayını Ankara ı 99~ sayfa 170, Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu 1982 Anayasası ve Anayasa Mahkemesi Kararlarına göre Kanun Hükmünde Kararnameler Rejimi Beta yayını İstanbul 1996 sayfa 57 vd.).
 
3- 1982 Anayasasının 91. madde Hükümleri ışığında (KHK)lerin Hukuki Etki ve Sonuçları:
 
Hemen belirtelim  ki; Yasama işlemi niteliğinde olup; yasa işlevini gören ve normatif etkiye haiz (KHK)ler Resmi Gazetede yayınlandığı günde (Anayasa madde 91) yürürlüğe girmeleriyle, değişikliğe tabi tuttukları yada yürürlükten kaldırdıkları, yasa hükümlerinin hukuki varlıklarını da ortadan kaldırmış olurlar. TBMM. nce red edilen kararnameler, bu kararın Resmi Gazetede yayınlandığı tarihte, yürürlükten kalkar. (KHK)'nin yürürlükten kalkması, kaldırılan yada hükümleri değiştirilen yasanın geri gelmesi sonucunu doğurmaz, aksine hukuki boşluk oluşur.
 
Bu evrede, (KHK)'lerin, ilişkin olduğu kanun hükümlerinin uygulanabilirliğini "askıya" aldığından söz edilemez. Esasen Anayasanın özüne ve sözüne "askıya" kavramı alınmamıştır. Yine, Anayasamızda (KHK)'ler için belli bir denetim süresi öngörülmediğinden çok uzun zamandır. TBMM'nce görüşülmeyen (KHK)'lerin bulunduğu bir vakadır. Bu şekilde uzun süre bekleyen bir (KHK)'nin TBMM'nce denetimi sonucu değiştirilmesi yada reddi (Yürürlükten kaldırılması) durumunda; yasaların "askıya alınması" kendiliğinden geri gelmesini savunan görüşlerin benimsenmesi halinde, Hukuk Devletinin temelini oluşturan hukuki güvenlik ilkesinin ortadan kalkacağında kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır.
 
4- Anayasa Mahkemesinin iptal Kararlarının Hukuki Etkisi:
 
Yukarıda, daha çok TBMM'nce (KHK)'lerin iptal sonuçları açıklanmıştır. Bunun yanında, somut olayla doğrudan ilgili olan Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının hukuki sonuçları üzerinde durulmasında yarar vardır. Öncelikle vurgulayalım ki; (KHK)'nin, Anayasa Mahkemesince iptalide, evleviyetle, iptal edilen (KHK)'nin, yürürlükten kaldırdığı veya değiştirdiği evvelki kanun hükümlerini hukuk alanına geri getirmiyecektir. Bu sonuç bu gün artık açıklığa kavuşmuş ve tartışılmamakta olup yüksek yargı organlarınca da benimsenmektedir (Bkz. Anayasa Mahkemesi 11.11.1963 T. 63/106 E, 63/270 K, 19.10.1971 tarih 1970/40 E; 1971/73 K. AYMKD. sayı 10 Sh. 46-47; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 18 11.1964 T. 2/4 R. G 27.11.1964; Yargıtay içtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu 24.5.1982 T. 82/1 E; 82/1 K. Danıştay Genel Kurulunun 24.5.1\971 T. ve 71/22 E; 71/36 K. sayılı kararı).
 
Esasen, Anayasanın 153 ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve yargılama usulleri hakkında kanunun 53. maddelerinde, Kanun Hükmünde Kararnamenin iptali ile Anayasa Mahkemesine gerekli göreceği yeni düzenlemeleri yapması için, yasama organına süre tanıması gerektiğine işaret edilmiştir. Görüldüğü gibi, Anayasa Mahkemesinin Yasama organına yeni düzenlemeler yapması için, süre vermesi, bir anlamda Kanun Hükmündeki kararnamenin iptali ile hukuki boşluk doğduğu olgusu yasada ifade edilmek istenmiştir.
 
5- Açıklananların Işığında KABULÜN ÖZETİ:
 
(A) Kanun Hükmündeki Kararnameler, Anayasada öngörüldüğü biçimi ile yapısal (organik-uzvi) bakımından yürütme organı işlemi, işlevsel (fonksiyonel) yönünden ise yasama işlemi niteliğindedir. Doğurduğu hukuki sonuçlar bakımından, kanun ile arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır.
 
(B) Bir Kanun Hükmündeki Kararnamenin TBMM. tarafından kabul edilmemesi veya Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi hallerinde, o Kanunun veya (KHK)'nin yürürlükten kaldırdığı veya değiştirdiği Kanun Hükümleri uygulanabilir hale gelmez veya kendiliğinden yürürlüğe girmez, hukuki boşluk meydana gelir.
 
(C) O nedenle; davada uygulanacak olan 3182 sayılı Bankalar Kanununun 69. maddesi, 512 ve 538 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameler ile değiştirilmiş ve daha sonra bu Kanun Hükmündeki Kararnameler Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olduğundan, anılan Yasanın 69. maddesi yeniden ve kendiliğinden yürürlük kazanamaz. Bu yönde hukuki boşluk hasıl olmuştur. Açıklanan nedenlerle bu konuya ilişkin yerel mahkemenin direnme kararı usule ve yasaya uygun bulunmuştur.
 
6- Şimdi belirlenen "hukuki boşluğun" somut olay ve deliller çerçevesinde nasıl doldurulması gerektiğinin çözümüne sıra gelmiştir.
 
Hukukun görevi toplumsal yaşamı düzenlemek ve ilişkilerinden doğacak sorunları çözümlemektir. O nedenle herhangi bir olay, hakkında kural yoktur diye çözümsüz bırakılamaz. İşte bu gibi hukuki boşluğun bulunduğu durumlarda; Hakim bizzat yasa koyucu gibi davranarak, olayı çözümlemek üzere Medeni Kanunun 1. maddesi hükmünce olaya uygulanacak, kuralı bulmak ve uygulamakla yükümlüdür (Bkz. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 18.11.1964 T. 2/4). Bu; hakim için aynı zamanda bir görevdir Hakim önündeki davayı sonuçlandırma zorunluğundadır. Anayasanın 36/2. fıkrası uyarınca "hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz" o nedenle kanunda; örf ve adette, olaya uygulanacak bir kural bulunmadığına dayanarak bir hakim önündeki uyuşmazlığı çözmekten kaçınamaz. Aksi halde sorumlu olur (HUMK. nun md. 573/6,7). Esasen, Türk Medeni Kanunun 1. maddesinin özelliği, hakime kanun koyucu gibi kural koyma yetkisi vermiş olmasıyla önemi haizdir.
 
Hakimin, hukuk yaratma alanına girebilmesi için, çözümü gereken otaya uygulanabilir Kanun Hükmü veya örf ve adet kuralının bulunmaması yeterlidir. Hakim Yasa boşluğunu doldururken takip edeceği yol; Medeni Kanun 1 'de açıklandığı üzere, kanun koyucu gibi hareket etmekten ibarettir. Bu aşamada hakim, kanun koyucunun yapacağı gibi, tarafların karşılıklı menfaatlerini tesbit ederek, bunları adalet süzgecinden geçirip; hayat ihtiyaçlarını karşılayan ve aynı zamanda mevcut hukuk düzeni ve hukuki güvenlikle bağdaşan bir kural bulacaktır (Bkz. Prof. Kemal Oğuzman Medeni Hukuk dersleri İstanbul 1990 Sh. 80-81). O nedenle; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun çoğunluğu; açıklanan esaslar altında davadaki hukuki boşluğu doldurmak için, öncelikle dava konusu tip olaylara uygulanabilecek genel ve soyut nitelikte bir kural koymayı, daha sonra bulduğu bu kuralı olaya uygulamak suretiyle davayı neticelendirmeyi benimsemiş; özellikle olayın subjektif değerlendirmesini yaparak bir kural getirmekten kaçınmaya özen göstermiştir.
 
Türk Hukukunda kural; tacirlerin iflasının istenebileceği şeklindedir. Ne varki, bir bankanın %5 hissesinden fazlasına sahip olan ortaklarının, bankanın Yönetim Kurulu ve Kredi komitesi Başkan ve Üyeleri, Banka Genel Müdürü, Genel Müdür Yardımcıları ile bankayı imzaları ile ilzam eden memurlar, kanuna aykırı işlem ve kararları ile bankayı borcunu ödeyemez duruma düşürerek zarara sokmuşlarsa, Bakanın, Banka iflas idaresinin veya devalan bankanın başvurusu ile veya resen talebi üzerine, bunların şahsi sorumlulukları yönüne gidilerek, şahsen iflaslarına mahkemece karar verilebilmesi gerekir. Bu kural mevcut hukuk düzeninin ve hukuki güvenliğin bir gereği olarak kabul edilmelidir. BK. nun 50. maddesi uygulanması halinde ise anılan kişilerin müteselsil borçlulukları söz konusu olacaktır (Bkz. Prof Dr. Seza Reis Oğlu Bankalar Kanunun Şerhi genişletilmiş 2. baskı Ankara Ekim 1997 Sh. 772). O nedenle; bu kural konulurken Borçlar Kanunun 50. ayrıca TTK. nun 336. maddelerinden örnekleme yoluyla yararlanılmıştır. Gerçekten para ikrazı işleriyle uğraşan, mevduat kabul eden, sermaye ekonomisine hizmet eden bankalar, ülke ekonomisinin en önemli mali kuruluşlarından olup, Devletin para, kredi ve sermaye politikasıyla da doğrudan etkili ve bağlantılıdır. En önemlisi, bankalar toplumun önemli bir kesimini oluşturan mevduat sahiplerinin güven duyguları ve hayat yaşamlarıyla; dahası toplumun düzeni ve hukuki güvenliğiyle yakından ilgilidir. O nedenle somut olayın kendine özgü önemi içinde vücut bulan zararın ağır ve telafisi güç nitelikte olduğuda gözden kaçırılmadığında sorumluluğun iflasla karşılanmasının kabulü, adalet duygularına da uygunluk arz etmektedir. Yine, konulan bu kural, Anayasa hükümlerine de aykırı olmadığı gibi, öngördüğü iflas bir cezada değildir (Bkz. 4.3.1986 T. 1985/15 E., 1986/5 K. RG. 9.5.1986 sayfa. 19102). Ayrıca, 70, 512, 538 (KHK)'lerle andan kişilerin şahsi sorumluluklarına gidilerek, şahsen iflaslarına mahkemelerce karar verilmesi yönünde yasa koyucunun sapma göstermeyen ısrarlı arzu ve iradesi ile; 538 sayılı (KHK)'nin iptalinin sadece 3991 sayılı Yetki kanunun iptaline dayanması, farklı bir anlatımla iptalin şeklen gerçekleşmiş olması, yasa boşluğunun doldurulmasında kurulumuzca yan hukuki olgular ve kaynaklar olarak ele alınmış, yararlanılarak değerlendirilmiştir
 
Açıklanan hukuksal nedenler altında; Medeni Kanunun 1. maddesine dayanılarak yaz edilen kural somut olaya uygulandığında davalıların iflasa tabi olacaklarının kabulü gerekir. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, banka hakkındaki iflas davasının. sonucu beklenilmeli, bankanın iflasına karar verilmesi halinde davalıların eylemlerinin bankanın iflasına ne derece etkili olduğu saptanmalı hasıl olacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir. Yerel mahkeme kararı bu nedenlerle bozulmalıdır.
 
S o n u ç Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK: nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA). 10.12.1997 gününde yapılan 3. görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
 
      KARŞI OY YAZISI
 
Hazine vekillerince, 3182 Sayılı Bankalar Kanununun, 538 Sayılı K.HKararname ile değişik 69. maddesi uyarınca davalılar hakkında açılan iflas davasının yargılaması sırasında, söz konusu kararnamenin dayanağını teşkil eden 3991 Sayılı Yetki Kanununun iptal edilmiş olduğu gerekçe gösterilerek, 538 Sayılı K.H. Kararnamenin iptali istemi ile Anayasa Mahkemesine başvurulması ve anılan Kararnamenin iptal edilmesi üzerine mahkemece, "Her dava açıldığı tarihteki hukuki duruma göre karara bağlanır. Davalıların yönettiği banka hakkında iflas davasının bulunması bekletici mesele yapılamaz. Bankanın iflası, dava şartıdır..." gerekçesiyle ve davalıların tacir olmadıkları da belirtilmek suretiyle davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, davacı tarafın temyizi üzerine ilamında yazılan gerekçelerle Dairemizce bozulması üzerine, dosyaya ibraz edilen bir takım görüşlere yer verilerek ve gerekçe genişletilerek mahkemece eski hükümde direnilmiştir.
 
Somut olayda uyuşmazlığın çözümü, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olan 538 Sayılı K.H. Kararnamenin değişiklik yaptığı, 3182 sayılı Bankalar Kanununun 69. maddesinin, değişiklikten önceki şekli ile yürürlük kazanıp, kazanmayacağı noktasında toplanmaktadır
 
Anayasa Mahkemesince iptal edilen kanunların yürürlükten kaldırdığı önceki yasa maddesinin tekrar yürürlüğe girmeyeceği, gerek Anayasa Mahkemesi ve gerekse yargı kararları ile kabul edilmiş olmasına karşın iptal edilen K.H. Kararnamelerin yürürlükten kaldırdığı önceki yasa maddelerinin, bu iptal nedeni ile tekrar yürürlüğe girip girmeyeceği hususunda doktrinde farklı görüşler ileri sürülmüş ve bu görüşler özellikle bozma kararımızdan sonra dosyaya sunulan özel mütalaalar ile dile getirilmiş ise de, Yargıtay Ceza Genel Kurulumuzun 19.4.1993 tarih ve 4-16/100 sayılı kararı ile K.H. Kararnamelerin niteliği etraflıca açıklanmak suretiyle, iptal edilen K.H. Kararnamelerin, değişiklik yapan bir Yasa gibi hükmünü icra edemeyeceği sonucuna varılmıştır. Burada Y.C.G. Kurulunca konunun ilke bazında tartışılıp sonuca varıldığı gözetildiğinde, kararın bir cezai düzenleme ile ilgili bulunduğu ve olayda dikkate alınmaması gerektiği şeklindeki görüşe katılmanın mümkün olmadığı kanaatındayız.
 
Bu yönler üzerinde etraflıca durularak oluşturulan Dairemiz bozma kararında, gerek idare ve gerekse Anayasa Hukuku öğretim üyelerinin konuya yakın görüş ve düşüncelerinden de yararlanılmak suretiyle, 538 Sayılı K.H. Kararname ile değiştirilen, 3182 sayılı Yasanın 69. maddesinin değişiklikten önceki hükmünün anılan Kararname IBM. Meclisince onaylanıncaya kadar askıya alınmış olduğu ve Kararnamenin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi, sebebiyle de yasa hükmünün uygulanabilirlik kazandığı hususu belirtilmiş ve ayrıca yerel mahkemece davanın reddine gerekçe yapılan ikinci hususun karşılanması amacıyla da, Anayasanın 141. maddesinin son fıkrası hükmüne değinilerek, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması gerektiği yönü vurgulanmıştır.
 
Konunun yukarıda açıklamaya çalıştığımız bir seyir içinde gelişip oluşmasına ve ne yerel mahkeme hükmünde ve ne de Dairemiz bozma kararında, 538 Sayılı K.H. Kararnamenin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi üzerine yasal bir boşluk doğacağına hiçbir şekilde değinilmemiş olmasına karşın, Yüksek Hukuk Genel Kurulunda bu husus tartışma konusu yapılarak, iptal ile yasal bir boşluk doğacağı ve bu boşluğun Medeni Kanunun birinci maddesi uyarınca, hakim tarafından doldurulması gerektiği sonucuna oyçokluğu ile varılmış bulunmaktadır.
 
Söz konusu karara iki yönüyle katılmak mümkün değildir:
 
1. husus, yetki kanunu ile IBM. Meclisinin Yasama Yetkisini Bakanlar Kuruluna devretmiş olduğu ve bu itibarla daha sonra iptal edilen K.H. Kararnamelerin değişiklik yaptığı yasa maddeleri yönünden bir boşluk doğacağı yönündeki görüş ve kabuldür. Bu kabulün, demokrasilerin olmazsa olmaz koşulu olan kuvvetler ayrımı ilkesine açıkça aykırılık teşkil ettiği kuşkusuzdur.
 
2. husus, bu şekilde doğacak hukuki boşluğun somut olayda, Medeni Kanunun birinci maddesi uyarınca hakim tarafından doldurulması gerektiği şeklinde varılan sonuçtur.
 
538 Sayılı K.H. Kararnamenin değişiklik yaptığı 3182 Sayılı Bankalar Kanununun 69. maddesi; banka yöneticileri ile diğer ilgililerin, hangi hallerde iflaslarının istenebileceğine ilişkin hükümleri içermektedir. Şahsen iflasın, bankayı yasalara aykırı şekilde yönetip iflasına neden olanlara verilecek bir ceza olduğu kabul edilirse ki, mülga Bankalar Kanununun şahsi iflası düzenleyen 78. maddesi "X-Ceza Hükümleri' başlığı altında anılan Kanunun 66-81 maddeleri arasında yer aldığından, doğduğu kabul edilen bu şekildeki bir boşluğun hakim tarafından doldurulması düşünülemez.
 
Kaldı ki bankalar, genellikle anonim şirket statüsüne sahip olduklarından, Türk Ticaret Kanununun, anonim şirketlerle ilgili hükümleri ve özellikle, yöneticilerin sorumluluğuna dair anılan Yasada yer alan 336 ve devamı maddeleri karşısında iptal ile yasal bir boşluğun doğacağı şeklindeki. görüşe de katılma olanağı bulunmamaktadır.
 
Açıklanan tüm bu hususlar Çerçevesinde, Dairemizin bozma kararı yerinde bulunduğundan, Yüksek Hukuk Genel Kurulunun K.H. Kararnamenin iptali ile yasal bir boşluk doğmuştur şeklinde tecelli eden kararına ve özellikle, doğduğu kabul edilen yasa boşluğunun hakim tarafından doldurulması gerektiği şeklinde oluşan Çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
           YMete Günel
  19. Hukuk Dairesi Başkanı
 
        KARŞI OY YAZISI
 
Kanuna aykırı karar ve işlemleriyle Banka hakkında kimi yasal yaptırımların uygulanmasına neden olan Banka Yönetim Kurulu Başkanı, Başkanvekili ve Genel Müdürü haklarında 3182 sayılı Bankalar Kanunu'nun 538. sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 69. maddesi uyarınca Hazine tarafından açılan davanın yargılaması sırasında Mahkemece; davanın dayanağını oluşturan anılan maddenin Anayasa'ya aykırılık sayının ciddi olduğu kanısına varılarak Anayasa Mahkemesine başvurulmuş ve Yüksek Mahkemenin 9.11.1995 günlü, 1995/53-57 sayılı kararı ile de 69. maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarının "Banka Yönetim Kurulu Başkanı, Yönetim Kurulu Üyeleri ve Genel Müdürü" yönünden iptaline karar verilmiştir.
 
Hukuk Genel Kurulu'ndan öncelikle, Kanun Hükmünde Kararnamenin Anayasa Mahkemesi'nce iptaline karar verilmesi halinde önceki Yasa hükmünün kendiliğinden yürürlüğe girip girmeyeceği sorunu ele alınmış ve sonuçta iptal kararı üzerine, evvelce yürürlükten kalkmış bulunan kanun hükümlerinin tekrar yürürlüğe girmeyeceği görüşü benimsenmiştir. Böylece, davaya konu olayda; 3182 sayılı Bankalar kanunu'nun değişiklikten önceki 69. maddesinin uygulanması olanağı bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Bu konuda belirtmek gerekir ki, anılan maddenin 538 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile değiştirilmeden önceki metninde de, banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile genel müdürünün şahsen iflaslarına karar verilebileceği öngörülmekteydi.
 
538 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin iptali üzerine onun daha önce yürürlükten kaldırdığı 69. maddenin ilk şeklinin yürürlüğe girmesi söz konusu olamayacağına göre; bu konuda yasal bir boşluğun oluştuğu, bu boşluğun Medeni Kanun'un 1. maddesinin uygulanarak doldurulması yoluna gidilebileceği, böylece kanuna aykırı karar ve işlemleriyle yöneticiliğini yaptıkları Banka hakkında 3182 sayılı Yasanın uygulanmasına sebep olan davalıların sorumluluktan kurtulmamaları gerektiği ve şahsen iflaslarına da karar verilebileceği düşünülebilirse de; bu çözüm şekli, yürürlükten kalkmış olan yasa kuralının dolaylı yoldan tekrar yürürlüğe girmesi sonucunu doğuracağından kabul edilemez.
 
Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından sonra ortaya çıkan bu konu, iptal kararlarının zaman içerisinde etkisi açısından ele alınmalıdır. Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararları Anayasa'ya aykırılığın bir yaptırımı olduğu için, Anayasa Koyucu bunların etkisinin belirlenmesi ile ilgili ayrıntılı kurallar koymak gereğini duymuştur. Anayasanın 152. maddesine göre; bir davaya bakmakta olan mahkeme uygulanacak bir kanun ya da kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa'ya aykırı görürse, Anayasa Mahkemesi'nin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır. Bu kural gereğince itiraz yoluna başvuran mahkeme iptal kararına uymak zorundadır. Böylece sonra verilen iptal kararı önce açılan davada dikkate alınıp uygulanacaktır. itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de aynı durum geçerlidir. Bir başka anlatımla bütün mahkemeler, iptal davası ya da itiraz üzerine bir kuralın iptali halinde bakmakta oldukları davaları iptal kararına göre sonuçlandırmak zorundadırlar. Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasında yer alan "Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamları nı, gerçek ve tüzelkişileri bağlar." biçimindeki kural, bu konuda herhangi bir duraksamaya yer vermeyecek kadar açıktır.
 
Bu kurallar da göstermektedir ki, iptal kararlarının eldeki davaya konu olayda olduğu gibi geçmişe uygulanması kaçınılmazdır. Ancak burada belirtmek gerekir ki, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı, idari davalardaki iptal kararından farklı biçimde düzenlenerek, iptal edilen kuralın baştan beri geçersizliği kabul edilmemiştir. Gerçekten Anayasa'nın 153. maddesine göre, kanun ya da kanun hükmünde kararnamenin hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihten itibaren yürürlükten kalkar. Tüm bu kurallar birlikte gözönünde tutulduğunda, iptal kararlarının ileriye yönelik olarak mutlak, geçmişe yönelik olarak ise sınırlı bir etkisi olduğu kabul edilmelidir.
 
Bu açıklamalardan sonra davalı banka yöneticileri yönünden bir değerlendirme yapılacak olursa; yerel mahkeme 3182 sayılı Bankalar Kanunu'nun yöneticilerin şahsen iflaslarına imkan veren 69. maddesinin Anayasaya aykırı olduğu savını ciddi bularak Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuş ve bunun sonucunda da söz konusu madde iptal edilmiş olduğuna göre, iptal kararı eldeki davaya etkili olacak ve böylece davalıların iflaslarına karar verilemeyecektir. Anayasanın 152 ve 153. maddeleri, az önce açıklandığı üzere, farklı bir görüşün benimsenmesine müsait değildir.
 
Boşluğun Medeni Kanun'un 1. maddesi uyarınca doldurulması biçimindeki çoğunluk kararı benimsendiği takdirde, banka yöneticileri olan davalıların şahsen iflaslarına karar verilmesi sonucunu doğuracaktır ki bu durum, davanın dayanağını oluşturan kuralın Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesine rağmen uygulanması, ya da iptal edilen kanun hükmündeki kararnamenin yürürlükten kaldırdığı hükmün tekrar yürürlüğe girmesi anlamına geleceğinden çelişkilere yol açar.
 
Ayrıca belirtilmelidir ki, iflas kararı haczi kabil bütün mallarda tasarruf yetkisini ortadan kaldırmakta, mülkiyet hakkını kısıtlamaktadır Anayasanın 13. maddesi temel hak ve hürriyetlerin Anayasa'nın Sözüne ve ruhuna uygun olarak ancak kanunla sınırlanabileceğini öngörmektedir Yürürlükte bir yasa kuralı bulunmadan Medeni Kanun'un 1. maddesi uygulanarak banka yöneticilerinin kanuna aykırı karar ve işlemlerinden dolayı şahsen iflaslarına karar verilebileceğinin kabulü, ayrıca anılan 13. maddeye de aykırılık oluşturur.
 
Mahkemenin aynı esasları benimseyerek davayı reddeden kararının yukarıda açıklanan nedenler de gözetilerek onanması görüşünde olduğumuzdan bozma şeklinde oluşan karara katılamıyoruz.
Cahit Keskin Tahir Alp A. Cemal GÖğüş
4. Hukuk Dairesi 2. Hukuk Dairesi 5. Hukuk Dairesi
Başkanı Başkanı . Başkanı
E. Aydın Ozkul Ekrem Serim
9. Hukuk Dairesi 9. Hukuk Dairesi
Başkanı Üyesi
 
       KARŞI OY YAZISI
 
3182 sayılı Bankalar Kanunu'nun 69 uncu maddesi 512 ve 538 sayılı KHK. ler ile değiştirilmiş ve bu Kararnameler de, Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmiştir. İptal edilen bu Kararnameler ile yürürlükten kaldırılan 3182 sayılı Yasa'nın 69 uncu maddesinin tekrar yürürlüğe girip girmeyeceği, Genel Kurul'da yapılan görüşmelerde tartışılmış, gerek biçimsel ve gerekse esastan Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilen Yasa ve KHK. ler yerine, önceki Yasa ve KHK. lerin yürürlüğe girmeyeceği yani yasal boşluğun, başka bir deyişle düzenleme boşluğunun doğduğu kabul edilmiş bulunmaktadır.
 
Açıklanan bu durum karşısında, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından sonra doğan yasal boşluk, acaba nasıl doldurulmalıdır2 Sayın çoğunluğun kararına göre, yürürlükten kaldırılan 3182 sayılı Yasanın 69 uncu maddesi içeriğinin aynen kabulü suretiyle bu yasal boşluk doldurmalıdır Kanımızca, sayın çoğunluğun 24.5.1982 gün ve 1/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının benimsediği ilke çerçevesinde kabul ettiği bu görüşün paylaşılması mümkün değildir. Çünkü, bu kabul ve uygulama da çelişki bulunmaktadır.
 
Yerel mahkemece Anayasa'ya aykırılık iddiaları ciddi görülerek, Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilen 512 ve 538 sayılı KHK'lerin yerine, 3182 sayılı Yasa'nın 69 uncu maddesinin aynen uygulanacağını benimsemek yani yürürlükten kaldırılan bir maddeyi uygulama alanına sokmak, Anayasa Mahkemesi kararının hiç uygulanmaması anlamına gelir. Böyle bir görüşün benimsenmesi halinde, artık Anayasa Mahkemesi'ne başvurulması bir görünüşten ibaret kalacaktır. Özellikle, yerel mahkemelerin Anayasa Mahkemesi'ne başvurması sonucu verilen iptal kararları, mahkemede devam eden dava yönünden, geriye doğru aynen uygulanır. Yani, bu iptal kararı, Anayasanın 152 nci maddesinin aksine geriye yürür. Bu yönün gözden kaçırılmaması gerekir.
 
Öte yandan somut olayda, yürürlükten kaldırılan 3182 sayılı Yasanın 69 uncu maddesinin aynen uygulama olanağı söz konusu olabilirmi? Az önce, yürürlükten kaldırılan önceki Yasa ve KHK. nin yeniden yürürlüğe girmeyeceğine değinmiştik. Acaba, hakim yasal boşluğu doldurmak için anılan maddenin benimsediği ilkeleri Medeni Kanun'un 1 inci maddesi ışığında uygulama alanına getirilebilir mi? Yasal boşluğun doldurulması, genel kurallar çerçevesinde olmalıdır. Bunun için de, her şeyden önce yasalarımızdaki diğer kurallar gözden geçirilmeli ve bu somut olay için uygulanabilecek kurallar araştırılmalı ve değerlendirilmelidir. Somut olay için, sözgelimi, Türk Ticaret Kanunu'nun Yönetim kurullarının sorumluluğuna ilişkin kuralların uygulanması düşünülebilir. Nitekim, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 1.1.2.1995 gün ve 5628/8936 sayılı kararında, bu ilke benimsenmiştir.
 
Ayrıca, iş bu davada, davacı Hazinenin aktif dava ehliyeti yönünden de, değerlendirme yapılması gerekir. Sayın çoğunluğun kabulüne göre, 3182 sayılı Yasanın 69 uncu maddesi aynen uygulanmalıdır. Bunun olağan sonucu da, ilgili Bakana dava hakkı tanınmalıdır. Yasal boşluk hakim tarafından doldurulurken, aktif dava ehliyeti, içtihaden doldurulmaktan ziyade, Usul Yasası'nın genel kuralları gözönüne alınmalıdır. Davacı Hazine'nin doğrudan doğruya hukuki yararı varsa, işbu davayı açmaya yetkisi olmalıdır. Olayımızda ise, dava dosyasında bu yönde bir delil yoktur. Öyleyse, ilgili Bakanın işbu dava yönünden, aktif dava ehliyeti bulunmamaktadır. Dava ehliyetinin, yorum yoluyla ve özellikle içtihat yoluyla siyasi bir kişiye tanınması hiçbir biçimde benimsenemez. Kaldıki, hem somut olayda ve hem de geçmiş benzeri olaylarda ilgili bakanlar, eşitlik kuralına aykırı davranmış ve banka sorumluluklarının her nedense bir kısmına dava açılmasını tercih etmişlerdir.
 
Yukarıdan beri açıklanan nedenlerle, Genel Kurulda, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra bir düzenleme boşluğun doğduğu kabul edilmiştir. Bu düzenleme boşluğu kanımıza göre, yasalarımızdaki diğer kurallar gözönüne alınarak doldurulabilir. Dava konusu somut olay için uygulanabilecek bir kural yoksa, bu takdirde hakim, MK. nun 1 inci maddesi uyarınca, yasal boşluğu yasa koyucu gibi doldurabilir. Ve bu şilemde de, genel kurallardan yararlanır. Sayın çoğunluğun, 3182 sayılı Yasanın ön-gördüğü kuralların aynen uygulanması ve dava şartını benimseyen görüşünü paylaşmak mümkün olmadığından, yerel mahkeme kararının açıkladığım bu gerekçeler çerçevesinde onanması gerekir düşüncesindeyim.
      Gönen ERİŞ
           Yargıtay 11. Hukuk Dairesi
          Başkanı
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Türk Telekom Borç 
  • 13.06.2025 08:58
  • [Mal Paylaşımı davaları] Mal Paylaşımı dava sonucu alacak Nafakadan düşülebilir mi 
  • 12.06.2025 08:44
  • SGK sözleşmeli özel hastane Savcılığa şikayet edilebilir mi ? 
  • 11.06.2025 20:01
  • Fuzuli İşgalci Evin Demirbaşlarını Söküp Götürebilir Mi 
  • 11.06.2025 18:54
  • Solidworks Lisanssiz kullanımi yanlış adreste arama 
  • 10.06.2025 01:05


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini