 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No : 1997/11-460
Karar No : 1997/651
Tarih : 17.9.1997
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
KARAR ÖZETİ : 1. Tarafların yaptığı akitte, önceden açık veya kapalı olarak koşulların olağanüstü ölçüde değişmesi işlem temelinin kısmen veya tamamen çökmesi halinde, adalet, doğruluk ve dürüstlük kurallarına dayanarak "akdi uyarlama" benimsenmiştir. Sözleşmeye bağlılık ve saygı esastır, uyarlama daima yardımcı çözüm olarak düşünülmelidir. Karar verilirken, sözleşmeye yönelik ve bağlantılı değerlendirmeler yapılmalı, özellikle tarafların farazi iradeleri yani taraflar sözleşmede açık kalmış hukuki meseleyi sözleşmenin intikadı sırasında düzenlenmiş olsalardı, doğru ve makul düşünen taraflar olarak neyi kararlaştırabileceklerinin tespitine önem verilmelidir.
2. Hükümetçe alınan olağan üstü ekonomik kararlar sebebiyle, dövize endeksli kredi sözleşmesinin uyarlanması talebiyle açılan davanın da yukarıdaki prensipler içinde araştırılıp karara bağlanması gerekir.
DAVA ve KARAR: Taraflar arasındaki "Sözleşmenin uyarlanması" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa Asliye 1. Ticaret Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 17.7.1996 gün ve 1995/424 E- 1996/322 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 18.11.1996 gün ve 1996/7674 - 8061 sayılı ilamı:
(… Davacı vekili, müvekkilinin davalı bankadan 25.000 DM tutarında bireysel kredi aldığını, kredinin aylık 840 DM üzerinde 36 ay vadeye bağlandığını, 1994'ten bu yana olan olağanüstü ekonomik değişiklikler nedeniyle döviz fiyatındaki aşırı yükselme karşısında tarafların edimleri arasında aşırı bozulma olduğunu ileri sürerek almış olduğu kredinin geri ödemelerinin kullanma tarihi itibariyle TL'ye çevrilmesi şeklinde sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, taraflar arasındaki sözleşmenin 18/c maddesinde "kur riski müşteriye aittir" hükmünü davacının kabul ettiğini, sözleşmeyi davacının serbest iradesi ile imzaladığını, borcun kapatılması halinde %10 ıskonto yapılacağının kendisine bildirildiğini davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; iddia, savunma ve dosya arasındaki belgelere göre, olayda beklenmeyen halin sözkonusu olmadığı, bankanın sunduğu çeşitli ödeme seçeneklerinden davacının kendine uygun olanı seçtiği, sözleşme kurulduktan sonra 15.4.1994 tarihinde de, tarafların bir araya gelerek yeni bir anlaşma yaptıkları ve davacının bu ödeme şekline göre aylık ödemelerini ödediği, davacının sözleşmenin kurulduğu 16.9.1993 tarihli sonrasında, ikinci bir anlaşmayı kabul etmesi ve döviz kurlarındaki önemli artışlar sonrası dönemde gerçekleştirdiğinin anlaşıldığı, böylece tarafların birbirlerine uygun iradeleriyle uyarlama yapıldığı, sözleşmenin bitimine az bir zaman kala edimler arasındaki dengenin davacı aleyhine bozulduğu savının samimi olmadığı, mevcut bir uyarlama varken ikinci kez uyarlama istenmesinin akde vefa ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Mahkemece, davalının sunduğu seçeneklerden davacının kendisine uygun olanı seçtiği, sözleşme düzenlendikten sonra 15.4.1994 tarihinde de, tarafların bir araya gelerek yeni bir anlaşma yaptıkları, yani tarafların kendi aralarında sözleşmeyi sonradan uyarladıkları gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş ise de, davalı bankaca davacıya iki ayrı ödeme seçeneği sunulduğu ve davacı tarafından hiçbirinin kabul edilmediği konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmadığı dosya içeriği ile sabittir.
Bu durumda mahkemece, davalı bankadan sorularak, eğer bu krediyi Türk Lirası bazında açmış olsa idi, hangi miktarda ve hangi koşullarda geri ödemeli olarak açabileceği, kredinin ilk açılışından dava tarihine kadar ne durumda olabileceği saptanmalı, davalı bankanın önerdiği ayrı seçeneklere göre, tarafların anlaşamaması halinde banka kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, dava konusu kredi ile aynı miktarlı kredilerdeki geri ödemeleri Türk Lirası olan ve fiilen açılmış kredilerin bilirkişi raporunda gösterilmesi istenmeli ve ondan sonra bu rapordaki tespitleri değerlendirilmesi yapılarak sonucu çerçevesinde, davalının sunduğu seçeneklerin makul ve kabul edilebilir olup olmadığı hususunda bir karar verilmesi gerekirken, bu hususlar üzerinde durulmaksızın yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiştir…") gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık ilkesi(Ahde Vefa - Pocta Sunt Servanda) yanında sözleşme serbestisi ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre kişiler, özel hukuk alanında özel ve tüzel kişilerle olan ilişkilerini, var olan hukuk düzeni içinde kalmak koşuluyla diledikleri gibi düzenlemek, diledikleri konuda diledikleri ile diledikleri tipte sözleşme yapmak hak ve özgürlüğüne sahiptirler. Bu olanak, Borçlar Kanunu'nda öngörülen(Sözleşme serbestliği) ilkesinin bir sonucudur ve bu hak idare özerkliği (sözleşme hürriyeti) kavramı, Anayasa tarafından teminat altına alınmıştır.
O halde kişiler sözleşme serbestliği ilkesine göre "kanun tarafından düzenlenmiş olan sözleşme tiplerinden ayrı karma veya nevi şahsına münhasır sözleşmeler yapmak ve bunların koşullarını diledikleri gibi tespit etmek, hukuka (yani buyurucu ve yasa koyan hukuk kurallarına), ahlak ve adaba aykırı olmamak şartıyla kanun tarafından düzenlenmiş olan sözleşmelerin fizyonomisini (tipini) değiştirmek ve konusunu yasal sınırlar içinde serbestçe tayin etmek hakkına haizdir. Diğer taraftan Devletin para ve kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının düzenli işlemelerini sağlayıcı tedbirler yanında, tüketicileri koruyucu tedbirleri de alacağı Anayasa tarafından düzenlenmiştir.(Anayasa Md. 167. ve 172)
Ahde vefa ilkesine göre; sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalı ve hükümlerine riayet olunmalıdır. Sözleşmeye bağlılık ilkesi hukuki güvenlik, doğruluk ve dürüstlük kuralının bir gereği olarak, sözleşme hukukunun temel ilkelerinden biridir. Karşılıklı edimleri içeren sözleşmelerde, edimler arasında mevcut olan denge şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir.
Buna göre akit yapıldığı sırasında mevcut bulunan şartlar önemli surette değişmişse, artık taraflar sözleşme ile bağlı olmamalıdır. Bu görüş doktrinde "Emprevizyon Teorisi" adıyla anılır. (Tekinay/-Akman/Burcuoğlu/Altop, Tekinay Borçlar Hukuku, Genel Hükümler 7.Bası.İst. 1993 sh: 1005) İşte edimler arasındaki dengeyi aşırı derece bozan olağanüstü haller harp, ülkeyi sarsan ekonomik krizler, enflasyon grafiğindeki olağanüstü yükselmeler, şok devalüasyon, para değerinin önemli ölçüde düşmesi gibi hallerde sözleşmeye bağlılık ile sözleşme adaleti ilkeleri arasında bir çelişki hasıl olur ve artık sözleşmeye sıkı sıkı bağlı kalma adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet (MK. Md.2/2) kaidelerine aykırı bir durum yaratır hale gelir. Bu adaletsiz sonuçları bertaraf etmek için, bugün İsviçre-Türk Hukuku'nda çoğunlukla dayanılan esas, dürüstlük kuralı uyarınca çözüm bulunmasıdır. Karşılıklı edimleri içeren sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin, olağanüstü değişmeler yüzünden alt üst olması, borcun ifasını güçleştirmesi ve belki de imkansız hale gelmesi durumunda "işlem temelinin çökmesi" gündeme gelir. Bu gibi hallerde emprevizyon veya Clausula Rebus Sic Stantibus kuramı çerçevesinde kurulmuş olan bir sözleşmede değişikliklerin yapılması için hakimin sözleşmeye müdahalesi istenebilecektir. Hakim bu gibi hallerde ya sözleşmeyi ortadan kaldıracak ya da sözleşme koşullarının olağanüstü olgulara uyarlanmasına ve böylece sözleşmede bozulmuş olan dengeyi yeniden sağlayacaktır. Öğreti ve uygulamada tarafların yaptığı akitte, önceden açık veya kapalı olarak koşulların olağanüstü ölçüde değişmesi işlem temelinin kısmen veya tamamen çökmesi halinde, adalet, doğruluk ve dürüstlük kurallarına dayanarak "Akdi Uyarlama" benimsenmiştir.(Bkz. Kemal Tahir Gürsoy, Hususi Hukukta Clausula Rebus Sic Stantibus, Emprevizyon Nazariyesi 1950, sh: 50 vd, Kemalettin Birsen, Medeni Hukuk Desleri, 1945 sh: 73 vd; Ferit Hakkı Saymen, Türk Medeni Hukuk Cilt 1, Umumi Prensipler, 1948, sh; 284 vd, Borçlar Hukuku Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop 7. Bas, İst 1993 sh: 1005, M. Kemal Oğuzman Borçlar Hukuku Dersleri cilt 1,4. Bası İst, 1987 sh; 123, İbrahim Kaplan Hakimin sözleşmenin müdahalesi, sözleşmenin yorumu, sözleşmenin tamamlanması, sözleşmenin değişen hal ve şartlara uyarlanması Ank 1987 sh: 113 ve 114, Hatemi/Serozan/Arpacı, Borçlar Hukuka Özel Bölüm İst. 1992 sh: 186 vd, Hukukta Beklenmeyen Hal ve Uyarlama, Prof. Dr. Haluk Burcuoğlu İst. 1995 Sh: 4 vd, Y.H.G.K'nun 3.2.1998 gün Esas No : 1987/11 - 411 K.1988/66, Y.H.G.K.'nun 1.7.1992 gün Esas No : 1992/13 - 360 K.1992/425, Y.13.H.D.'nin 6.4.1995 gün Esas No : 1995/145 Karar No : 1995/3339 sayılı içtihatları) sırası gelmişken hemen belirtelim ki; bu davalarda hakimin gözönünde tutacağı temel esaslar genel hatları ile şunlar olabilir. Sözleşmeye bağlılık ve saygı esastır, uyarlama daima yardımcı çözüm olarak düşünülmelidir. Karar verilirken sözleşmeye yönelik ve bağlantılı değerlendirmeler yapılmalı, özellikle tarafların farazi iradeleri yani taraflar sözleşmede açık kalmış hukuki meseleyi sözleşmenin in'i kadı sırasında düzenlemiş olsalardı doğru ve menkul düşünen taraflar olarak neyi kararlaştırabileceklerinin tespitine önem verilmelidir.
Somut olayda, davacı 16.9.1993 tarihinde davalı bankadan aylık 1,50 faiz oranlı 25.000 DM. Dövize endeksli bireysel kredi almış aylık taksitler halinde ödemede bulunmuş, 17.8.1995 tarihi itibariyle 10.222 DM: bakiye borcu kalmıştır.
Davacı, davalı bankadan dövize endeksli kredi aldığını dövizde beklenmeyen kur artışları olduğunu ileri sürerek, alınan bu kredi için geri ödemeler bakımından uyarlamaya karar verilmesini istemiştir.
Davalı banka bu kredi için davacıya sunduğu 15.4.1994 tarihli teklifte iki seçenek sunmuş, davacı teklife karşı cevap ve irade bildiriminde bulunmamıştır. Bu durumda taraflar arasında uyarlama yönünden bir irade birleşimi ve anlaşma olmadığı açıktır.
Ekonomik ağırlıklı 5 Nisan 1994 kararlarının Banka kredileri ve özellikle dövize endeksli kredi borçluları yönünden olumsuzluk doğurup doğurmadığı uygulamada tartışma yaratmıştır. Bankalar, genel eğilim olarak iyiniyet gösterip müşterilerine kredi geri ödemelerini Türk Lirasına çevirme önerisinde bulunmuşlar ve buna ilişkin çeşitli seçenekler sunmuşlardır.
Bankaların hükümetin izniyle faaliyette bulunun, özkaynaklarından ziyade faiz karşılığında topladıkları mevduatı, Türk ekonomisinin gelişme hedefleri doğrultusunda kredi olarak ekonominin kullanımına sunan ticari kuruluşlardır. Yine başlıca kaynakları yurt dışından sağlanan prefinansman ve sendikasyon kredileri, bankalar arası para piyasası, İnterbank, T.C. Merkez Bankası, Varlığa Dayalı Menkul kıymet ihracı, menkul kıymet alım - satımı, repo gibi işlemlerdir. Bu kaynaklardan sağlanan olanaklara karşı, faiz ödemesinde bulunurken kur değişmeleri nedeniyle kambiyo zararına maruz kalabilecekleri, kambiyo zararlarını asgariye indirmek ve taahhütlerine karşılayabilmeleri hususunda kur riski ve döviz likiditesi düzenlemelerine, para otoritelerinin (Hazine ve Merkez Bankası) uyguladıkları Disponibilite ve mevduat munzam karşılığı yükümlülüklerine uymak zorunda bulundukları, çok açıktır. Öte yandan bu faktörler direkt maliyeti oluşturduğu gibi, personel, kira, reklam, kırtasiye, büro makinaları, sabit kıymet amortismanları ve benzeri, unsurların da maliyete ekleneceği belirgindir.
Öncelikle belirtelim ki; davalı bankanın bu özel durumlarının sözleşmenin uyarlanması yapılırken gözden uzak tutulmamasına özen gösterilmesi gerekir. Az yukarda açıklanan uyarlama durumunun kendine özgü hukuki esaslarının ışığı altında mahkemece yapılacak iş; daha çok dövize endeksli krediler konusunda, uzman ve üniversitenin ekonomi, bankacılık, ticaret hukuk kürsülerinde görevli öğretim üyelerinden bilirkişi kurulu oluşturulmalı, sözleşmede intibak boşluğunun davalı banka tarafından doldurulmak istendiği olgusu dışlanmamalı, davalı banka ile diğer bankalardan dava konusunu kapsayan kredinin Türk Lirası olarak açılmış olması durumunda, hangi miktar ve koşullar altında geri ödemesi yönünden açabilme olanakları araştırılmalı, ekonominin olağanüstü etkinlikleri altında kalan kredinin, akdin kurulduğu tarihten dava tarihine kadarki zaman dilimi içerisinde aldığı olumlu ve olumsuz tüm olgular ve seçenekler ve her türlü alternatifler belirlenmeli, tespit edilen bu seçeneklere göre, davalı banka kayıtları da incelenerek dava konusu kredi ile aynı miktarlı ve geri ödemesi Türk Lirası olan ve fiilen açılmış bulunan krediler tespit edilmeli, her iki kredi yönünden gerekçeleri ve dayanakları gösterilmiş, Yargıtay denetimine uygun karşılaştırmalar yapılmalı, yine bizzat bankalarca önerilen belli tarihler itibariyle, dondurulmuş olan döviz kurlar çıkış noktası oluşturularak ve bunlar Türk Lirasına çevrilmek suretiyle aylık taksitler belirlenmeli, daha sonra yabancı para cinsinden edimlerin değişen ekonomik koşullara intibakı işleminde, saptanacak miktarın, öncelikle yabancı para olarak tespiti yapılmalı, ayrıca bankalarca, yabancı paranın dondurulmasına ilişkin belli öneri tarihleri itibariyle, Türk Lirası karşılığı bulunup; bundan böyle ödemelerin; uyarlanmış Türk Lirası miktarı ile bunun faizi saptanmalı, tüm deliller, belirlenen seçenekler, tarafların amacına uygun objektif iyiniyet, hakkaniyet ve nesafet(MK.Md.4,2) kurallarının elverdiği ölçüde ve düzeyde değerlendirilip tartışılmalı, hasıl olacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir. Az yukarda açıklanan nedenler altında; Özel Dairenin bozma kararına uyulması gerekirken eski kararda direnilmesi Usule ve Yasa'ya aykırıdır. Direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı(BOZULMASINA), oybirliği ile karar verildi.