Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No : 1997/1
Karar No : 1997/264
Tarih : 02.04.1997

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
    DAVA : Taraflar arasındaki "boşanma" davasından dolayı ; Kırşehir Asliye 1. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 9.4.1996 gün ve 1995/514 E-1996/102 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
    Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 21.6.1996 gün ve 1996/6161-7020 sayılı ilamı;
    (... Davacının başka bir kadınla yaşadığı gerçekleşmiş olup fiili ayrılık tek başına boşanmaya sebep olacak kusuru olarak kabul edilemez.
    Bilindiği gibi genel boşanma nedeniyle ilgili Medeni Kanunun 134. maddesinin eski şeklinde (ifadesinde) şiddetli geçimsizliğe ilişkin boşanma davası, ilke (unsur) olarak doğrudan kusura dayanmıyor görünse de ikinci fıkrası ile dva hakkını kusuru olmayan yada, daha az olan tarafa tanımak suretiyle kusuru gizli bir unsur haline getirmiştir. Nitekim ilk bakışta dava hakkına yönelik görünse de, söz konusu 134. maddenin eski biçimde, kusura ilişkin hükmün böylesine "katı bir tarzda uygulanması şikayetlerin odak noktasını teşkil etmişti" (3444 sayılı kanunu Hükümet tasarısı 4. madde gerekçesi) işte bu ve benzer düşüncelerle 3444 sayılı Kanunun Medeni Kanunu 134. maddesini değiştirirken, kusur unsurunun boşanmada yarattığı güçlülüğü önemli ölçüde hafifletmiş; kusur yerine evlilik birliğinin onarılmaz bir biçimde sarsılmasına önem vermiş, özetle kusurlu eşe de dava açma hakkı tanımıştır.
    Ne varki, bu değişikliği tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçimde yorumlamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemiyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir.
    Öyle ise Medeni Kanunu 134. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz yada az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır.
    Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkasa bu halin tesbiti dahi tek başına boşanma kararı verebilmesi için yeterlik olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır (M.K. 134/2).
    Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmiyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne varki bu sonucu ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiç bir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
    Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
 
    KARAR : MK. 134. maddesi, 3444 sayılı Yasa ile değiştirilerek, boşanma hukukunda çok önemli ve reform niteliğinde hükümler getirilmiştir. Gerçekte de, maddenin birinci fıkrasında, kural olarak herhangi bir kusur aranmaksızın evlilik birliğini temelinden sarsan geçimsizliğin boşanma sebebi teşkil edeceği kabul edilmiştir. Yine aynı maddenin ikinci fıkrası ile de, evlilik birliğini temelinden sarsacak boşanma nedeni oluşturan olgularda, davacının daha fazla kusurlu olması halini davalı, hakkın kötüye kullanılması amacına yönelik bir itirazda ileri sürmiyecek ve davacı daha kusurlu olmasına rağmen hakim boşanmaya karar verebilecektir. 3. fıkrayla da; sınırlıda olsa eşlerin karşılıklı anlaşmaya dayanan boşanmalarına olanak tanınmıştır. Dahası; ileri bir görüşle anılan maddeye dördüncü fıkra eklenerek, bir boşanma nedenine dayalı olarak eşlerden biri tarafından açılan boşanma davası, reddedildikten ve red kararının kesinleşmesinden başlayarak, 3 yıl kurulamamışsa, eşlerden birinin talebi üzerine boşanma kararı verilmesi zorunlu kalınmıştır.
    Gerçekte de; evlilik bir ortak yaşama duygu ve arzusuna bağlı olup; hayatın birlikte yaşanması ve paylaşılması amacını güder. Ortada hiç bir zorunluluk bulunmamasına rağmen, birlikte olmayı arzulamadıkları için, eşler fiilen ayrı yaşıyorlarsa, o evliliğin sözü edilen amaç ve anlamının kalmadığını kabul etmek gerekir.
    Diğer bir anlatımla; birlikte yaşanmıyan ve şekli bir evlilikten öte gitmeyen evlilik, gerçek anlamda evlilik olamayacağı, bu durumun eşlerden ayrı topluma da bir yarar sağlamayacağı çok açıktır. O nedenle, bütün bu sosyal gerçek ve yararlara rağmen, evlilik birliğinin sona erdirilmesini üstün görmek kabul edilemez. İşte sözü edilen maddenin dördüncü fıkrası bu sosyal sorunu çözümsüz bırakmamak suretiyle, Türk boşanma hukukunda önemli bir aşamayı gerçekleştirmiştir.
    O nedenle, anılan maddeyi açıklanan amaç ve yaşanan gerçekler yönünde; özüne uygun biçimde yorumlamak kaçınılmazdır.
    Hal böyle olunca; Herhangi bir boşanma nedenine dayalı olarak eşlerden biri tarafından açılan, boşanma davası reddedildikten ve red kararını kesinleşmesinden başlayarak 3 yıl geçtikten sonra, Kanun Koyucunun deyimi ile her ne sebeple olursa olsun, müşterek hayat yeniden kurulamamış ise, eşlerden birinin talebi üzerine boşanmaya karar verilmesi zorunludur. Bu bağlamda hemen belirtelim ki gerek daha önce açılan boşanma davasında ve gerekse 3 yıllık karar sonrası dönem içerisinde, müşterek hayatın yeniden başlatılmamasında tarafların kusur ve başlamama nedenleri, araştırılmayarak, doğrudan boşanmaya karar verilecektir. Maddenin açıklanan özüne uygun yorumundan ayrı sözünede bakıldığında; aynı sonuca kavuşulması gerektiğinde kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Nitekim, maddenin önceki başlığı evlilik birliğinin sarsılması şeklinde iken, yeniden düzenleme ile "Evlilik birliğinin sarsılması veya Müşterek Hayatın Yeniden Kurulamaması" olarak tesbit edilmiştir. Yine, madde metnindeki "Herne sebeple olursa olsun" sözlerinden; müşterek hayatın korunmasınınbir koşula bağlanıp, sınırlandırılmadığı, özellikle daire görüşünde benimsendiği şekilde, davalının azda olsa bir kusurunun varlığını aramaya gerek görülmediği anlaşılmaktadır.
    Hemen sırası gelmişken değinelim ki, özel dairenin kararına "kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemiyeceği'ne dair yönündeki temel hukuk ilkesi egemen olmuştur. Oysa, az yukarda geniş açıklandığı üzere, Kanun Koyucunun, getirdiği özel Hukuk Kuralına başvurmak, yasanın iradesine ters düşeceği gibi, özel kuralın, önceliği ilkesiyle de bağdaşmayacağı açıktır.
    Bu durumda, yerel mahkemenin M.K. 134/son maddesine göre davanın kabulüne yönelik direnmesi yerinde ve isabetli bulunmuştur. Nevarki, dairece M.K.nun 134/son maddesindeki diğer koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği yönlerine ilişkin temyiz itirazları incelenmediğinden dosya Özel Dairesine gönderilmelidir.
 
    SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenler altında yerel mahkemenin direnme kararının (ONANMASINA) esasla ilgili temyiz incelenmesi için dosyanın 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine oybirliği ile karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini