 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No : 1996/394
Karar No : 1996/539
Tarih : 03.07.1996
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "menfi tespit" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Çerkezköy Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 19.7.1994 gün ve 19936374 E. 19946198 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 15.6.1995 gün ve 1995/5958-5937 sayılı ilamıyla; (... Davacı, davalı ile yaptığı alım-satım sonunda aldığı malların karşılığında davalıya muhtelif vadeli 8 adet toplam 42.800.000 TL'lik bono verdiğini, 4 adet toplam 20.000.000 TL bedelli bonaları ödediğini, davalıca kendisi hakkında icra takip konusu yapılan 14.6.1993 vadeli 5.000.000 TL'ye 14.8.1993 vadeli 5.000.000 TL toplam 10.000.000 TL'lik bonoya karşılık Çerkezköy Akbank Şubesi'nin 17.9.1993 günlü çeki ile 8.000.000 TL'lik kısmını ödediğini, bonolara geri getirmesi koşulu ile iki milyon vereceğini belirttiği halde davalının senetleri yırttığını söylediğini ve senetleri iade etmediği nedeniyle geri kalan 12.800.000 TL'lık bonaları ödemediğini, davalının kendisi hakkında 22.800.000 TL'lık bonaların ödenmediği nedeniyle icra takibi yaptığını, gerçek borcunun 14.800.000 TL olduğunu ileri sürerek 8.000.000 TL'lik kısım için borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacı hakkında yaptığı icra takibine konu olan iki adet 5.000.000 TL'lık bonoya karşılık davacının hiçbir ödemede bulunmadığını, 8.000.000 TL tutarında çek ile yapılan ödemenin başka bir hukuki ilişkiden kaynaklandığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkeme de; davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı, davalıya borçlu olduğu 14.6.1993 ve 14.8.1993 vadeli senetler bedeli toplam 10.000.000 TL'na karşılık davalıya verdiği çek ile 8.000.000 TL ödediğini ileri sürerek bu miktardan borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir. Davalı çek aldığını kablu etmekle birlikte bunun bir başka ilişkiden doğduğunu savunmak suretiyle gerekçeli inkarda bulunmuştur. Bu nedenle 8.000.000 TL'lık çek ile yapılan ödemenin bonodan doğan borca karşılık yapıldığının ispat yükümlülüğü davacıya aittir. Mahkemenin usule aykırı bir biçimde ispat yükünün davalıya ait olduğunu kabul etmesi doğru değildir. Öte yandan kendisine ispat külfeti düşmeyen tarafın delil göstermesinde bu yükümlülüğü üzerine aldığı anlamda kabul edilemez (HUMK madde 239)
Bu nedenle mahkemenin hatırlatması üzerine davalının davacıya yemin teklif etmiş ve davalının da yemin etmiş olması sonuca etkili değildir. Bu durumda ispat külfeti yükümlülüğü altında bulunan davacının iddiasını yazılı delillerle ispat edemediği anlaşıldığından davanın reddine karar verilmesi gerekir. Ne var ki davacı, dava dilekçesinde vesair delil demek suretiyle ayrıca yemin deliline dayandırıldığından davacıya bu hakkı hatırlatılıp hasıl olunacak sonuca göre karar verilmesi gerekir. Bu ispat yükümlülüğünün ters çevrilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır, gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle çek bir ödeme vasıtasıdır. Davacının iddiası doğrultusunda 8.000.000 TL bedelli çek tutarının alındığı davalı alacaklının da kabulündedir. Davalı, borçlusu davacıdan bu parayı aldığını ikrarla birlikte, ödemenin borçlusu davacı ile aralarında mevcut başka bir hukuki ilişkiden kaynaklandığını ileri sürmüştür. Böyle bir ikrarda, ilave edilen vak'a arasında bir bağlılık yoktur. Bu tür ikrar bağlantısız bileşik ikrar niteliğindedir. O itibarla bu ikrarın bölünebileceği de gerek öğretide gerek bilimsel görüş ve yargısal kararlarda tamamen kabul edilegelmektedir. Bu durumda davalının kendisine yapılan ödemenin asıl borcu doğuran ilişki dışında başka bir hukuki ilişki nedeniyle meydana gelmiş olduğunu kanıtlaması gerektiği aşikardır. Mahkemenin de uyuşmazlığın niteliği ile iddia ve savunma gözetilerek olayda ispat külfetinin davalıya düştüğüne dair kabulü de, önceki yargısal kararlara tamamen uygun olduğuna göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 38.000 lira bakiye temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 3.7.1996 gününde oyçokluğuyla karar verildi.