 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No : 1996/391
Karar No : 1996/671
Tarih : 09.10.1996
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "itirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 5. Ticaret Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 21.4.1993 gün ve 1992/452 Esas-1993/290 Karar sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin 7.7.1994 gün ve 1993/6831 Esas-1994/7413 Karar sayılı ilamıyla; (... Kredi borcunun teminatı olarak davalının bankaya verdiği müşteri senetlerinden banka tarafından gerek dava tarihinden önce gerek davadan sonra karar aşamasına kadar yapılmış tüm tahsilatların mahkemece davalının borcundan mahsup edilmesi gerektiği dairemizin görüş ve içtihadıdır. Bu durumda mahkemenin 6. İcra Müdürlüğü'nün 92/4485 ve aynı icra dairesinin 92/4897 esas sayılı dosyalarından bankaca yapılan tahsilatların icra takip borcundan mahsup edilmesi, kalan bakiye takip alacakları nedeniyle tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla bakiye borç üzerinden itirazın iptaline karar verilmesi, inkar tazminatının ise, dava tarihindeki gerçek borç üzerinden hesaplanması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalı Vekili
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle davanın yasal dayanağı olan İİK'nun 67. maddesi alacaklının icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK'nun 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tesbit edilecek husus, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında takip tarihi itibarı ile haklı olup olmadığının belirlenmesidir. İİK m. 62. maddesinin 2. fıkrasındaki icra inkar tazminatının kanuna konuluş amacı da borçlu olduğu miktarı bilebilecek veya bu miktarı tayin edebilecek durumda olan borçlunun, ödeme emrinin tebliği üzerine icrada borcunu inkar etmesini önlemektedir. Genel hükümlere göre açılan alacak davalarında, davada haklılık durumu dava tarihi itibarı ile tespit edilebilir ise de, İİK'ndan kaynaklanan itirazın iptali davalarının sonuçları farklılık arzettiğinden bu davalarda haklılık durumunun takip tarihi itibarı ile belirlenmesi gerekir.
Borçlunun sonradan yaptığı ödemeler veya borcu kabul beyanı mahkemenin yargılamayı devam ettirip davayı sonuçlandırmasına, takibe yapılan itirazda haksızlık durumuna göre inkar tazminatına hükmetmesine engel teşkil etmez. Ancak verilecek kararda, sonradan yapılan ödemelerin tahsilde tekerrüre meydan verilmemesi kaydıyla infazda nazara alınması belirtilebileceğine ve delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 9.10.1996 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
İtirazın iptali davalarında icra takibinden sonraki aşamalarda borçlu tarafından alacaklıya yapılan ödemelerin borcun saptanması ve icra inkar ödencesinin takdiri yönünden izlenmesi gereken yöntem sorunu oluşturmuştur. Özellikle itirazın iptali davalarının takip hukukuyla ilgili bulunması bakımından uyuşmazlığın takip günü ya da dava günü itibarıyla çözümü noktasında düğümlenmiştir.
1- İtirazın iptali davası, alacaklı tarafından alacağın ödettirilmesi amacına yönelik yapılan ilamsız icra takibine karşı, borçlunun süresinde (7 gün) ödeme emrine yönelik itirazının iptali için açılır. Borçlunun icra müdürlüğünün itirazı üzerine kısmi itiraz halinde takibin itiraz edilen bölümü, borcun tamamına itiraz halindeyse takibin tamamı durur. İtirazın kaldırılması ya da iptalini sağlamak yükümlülüğü alacaklıya düşer. İİK'nun 67. maddesi uyarınca icra takibini durduran itirazın, tetkik merciinden kaldırılması istenebileceği gibi, mahkemede itirazın iptali istenebilir.
İtirazın iptali davasında genel hükümler uygulanır.
İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir eda (alacak) davasıdır (Prof.Dr. Baki Kuru. İcra İflas Hukuku, C.1. sh-280). İtirazın iptali davası tamamen genel hükümlere bağlı olarak görülür. Bu davada alacağın varlığının saptanması suretiyle iptali istemi aynı zamanda alacağın ödettirilmesi amacını da taşır.
Alacağın varlığının saptanması demek, borçludan ne miktar alacaklı olduğunun belirlenmesi yanında borçlunun varsa ödemelerinin düşülmesi suretiyle hükme esas net miktarın ortaya çıkarılmasını gerektirir. Alacaklı takibe konu alacağın varlığını MK'nun 6. maddesindeki genel kanıt (ispat) kuralı ve HUMK'nun 288 ve izleyen maddelerindeki koşullar doğrultusunda kanıtlamakla yükümlüdür. Öbür davalarda olduğu gibi borçluda davanın açılmasına kadar doğan tüm itiraz ve def'ileri ileri sürebilecektir. Özellikle takas ve mahsup yönündeki savunmaların dikkate alınması zorunludur. (BK. m.202.II). Takas ancak borçlunun takas yapmak istencini (iradesini) alacaklıya bildirmesiyle olasıdır. Bu takdirde iki borç takas edebilecekleri andan itibaren en az borcun miktarı oranında düşmüş sayılır (BK m.122). Mahsupta ise bir alacak miktarının bazı ödemeler nedeniyle indirime tabi tutulması sözkonusudur.
Açılan itirazın iptali davasında, borçlu hakkında yapılan icra takibinden sonra gerek icraya, gerekse alacaklıya haricen yaptığı ödemelerin ya da verdiği teminat senetlerinden yahut sair nedenlerle bankanın borca mahsuben tahsilatları olduğuna ilişkin savunmasını kanıtlayıcı kanıtların toplanıp incelenmesi gerekir.
Böylece takip gününden sonraki ödeme ve tahsilatın mahsubundan sonra dava günü itibarıyla kalan borç belirlenmiş olur. Zira her dava açıldığı günde varolan maddi olgu ve koşullara göre çözümlenebilir. Davanın açılmasından sonraki evrede de borçlu ödemelerinin varlığının saptanması halinde en son bilirkişi incelemesinin yapıldığı gündeki gerçek borç tutarı üzerinden itirazın iptaline karar verilip bu miktarla sınırlı takibin sürdürülmesi sağlanmalıdır.
İtirazın iptali davasının kendine özgü bir dava olması genel hükümlerden ayrık olması sonucunu doğurmaz. Davanın İİK'nun 67/son fıkrası gereğince açılan bir alacak (tahsil) davası gibi incelenip karara bağlanması gerekir. Davanın açılış günündeki durum ve koşullara uygun çözümlenmesi kuralı yerine takip günündeki haklı çıkma olgusunun konulması doğru değildir. Bir başka deyişle yargılama süresinde ele alınması zorunlu takas, mahsup gibi ödemelere ilişkin savunmaların dava günü yerine takip gününe çekilmesi savunmanın kısıtlanmasına neden olur.
İtirazın iptali davası sonucunda alacağın esası hakkında hüküm verilir. İtirazın iptali ya da iptal isteminin reddi kararı maddi anlamda kesin hüküm oluşturur (m. 237). Böyle bir dava sonunda verilecek hüküm de alacağın varlığı ve miktarı kesin olarak saptanmalıdır. Zira itirazın iptali istemi zorunlu olarak alacağın tahsilini de içerir. Borçlunun borçlu olduğu miktar kesin olarak belirlenmeden ve bu miktar hüküm altına alınmadan itirazın iptaline karar verebilme olanağı yoktur. Mahkemenin yargılama işlevine giren ödemelerle ilgili olarak "infaz sırasında icra müdürülüğü'nca gözetilmesinin doğal olmasına" ya da "tahsilde tekerrür etmemek üzere..." itirazın iptaline karar vermek suretiyle dar yetkili icra müdürüne bırakılması doğru görülemez. Böylece önüne gelen uyuşmazlıkları kısa sürede çözme olanağı varken, askıya alınıp yeni uyuşmazlıklara neden olunması dava ekonomisiyle de bağdaşmaz.
Ayrıca, icra takibinden sonra takiple ilgili olarak alacaklıya yapılan ve icra müdürlüğünce kabul edilmeyen harici ödemelere dayanılarak olumsuz saptama ve geri alma (İİK m.72) ya da nedensiz iktisap (BK m.62) davası da açılamaz. Bu tür uyuşmazlıklar şikayet yoluyla icra tetkik merciince çözümlenmesi gerekir.
2- 2. aşamada incelemeye konu sorun; icra inkar ödencesine hükmedilmesinde, borçlunun itirazının haksızlığı itirazın yapıldığı andaki durum ya da dava günündeki koşullardan hangisi ölçüt alınarak belirleneceği yönündedir.
İİK'nun 67. maddesiyle konulmuş olan icra inkar ödencesi, alacaklının genel mahkemede açtığı itirazın iptali davası sonunda borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesi durumunda alacaklı yararına hükmolunan ödencedir. Nitelikçe, hakkında yapılan icra kovuşturmasına haksız yere itiraz ederek icra takibini durduran ve itirazla işin çabuk bitirilmesini önleyen borçluya karşı konulmuş icra hukukuna özgü bir yaptırımdır. Borçlunun ne kadar borçlu olduğunun saptanması ve itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesi ön koşuldur. Dava aşamasında alacağın varlığı saptanmıştır. İcraya konulan alacak likid (belirli, muayyen, hesaplanabilir) yani borçlu ödemeyle kendisinden istenilen meblağa borçlu olduğunu ve bunun miktarını bilmekte ya da bilme olanağına sahiptir. Bir mahkeme kararına gereksinme duyulmayacak özelliktedir. Bu durumda borçlunun itirazı haksızdır. Borçlunun itirazın yapıldığı andaki haksızlığının saptanmasıyla, takip gününden dava gününe değin geçen evrede yapılan ödemeler sonucu alacağın varlığının belirlenmesi olgusuna dayalı davadaki haklılık durumunun karıştırılmaması gerekir. Borçlunun itirazın yapıldığı andaki durumu itibarıyla haksızlığı saptanacak, ancak dava günündeki haklı çıkma durumuna uygun alacak miktarı esas alınarak buna koşut alacaklı yararına icra inkar ödencesine hükmedilmesi gerekcektir. Her dava ancak dava gününde varolan alacağın miktarına göre hüküm altına alınabilir.
Dava gününde belirlenen yerine, takip günündeki alacağın icra inkar ödencesinin takdirinde esas alınması halinde bazı çelişkili durumların ortaya çıkması olasıdır.
İcra inkar ödencesi başlı başına bir davanın konusunu oluşturmaz. Ancak alacağın esasına yönelik itirazın iptali davasıyla birlikte istenebilir. Sözgelimi ödeme emrine haksız olarak itiraz eden borçlu, alacaklının itirazının iptali davası açmasından önce icra dairesine borcunu öderse, icra takibi son bulacaktır. Bu durumda borçlu ödemeyle aynı zamanda itirazından vazgeçmiş sayılmakla itirazın iptali davasına konu bir itiraz da kalmaz. İcra inkar ödencesi bağımsız bir dava konusu olamayacağından ödence de istenemez. Öte yandan bir yıllık hak düşürücü sürenin dolmasından bir gün önce dava açan alacaklı, o güne kadar gerçekleşen kısmi ödemeler dikkate alınmaksızın takip günündeki alacak üzerinden ödencenin tamamına hak kazanacaktır.
Sonuç olarak itirazın iptali davasında, alacağın varlığının dava günü gözetilerek saptanması ve alacaklının dava günü itibarıyla haklılık durumuna göre icra inkar ödencesine hükmedilmesi dava ekonomisi ve yararlar dengesine de uygun düşmektedir. Dairemizin yerlemiş uygulaması da bu doğrultudadır.
Açıklanan nedenlerle yüce kurulun çoğunluk görüşüne katılmıyorum.