Hukuki.NET

T.C.      
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No : 1996/370
Karar No : 1996/623
Tarih : 25.09.1996

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
    DAVA : Taraflar arasındaki "rücuan alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Malatya İş Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 15.6.1995 gün ve 1994/209-1995/298 sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'nin 7.11.1995 gün ve 1995/7347-9366 sayılı ilamı ile; (... Davanın yasal dayanağı 506 sayılı yasanın 26. maddesi olup işverenin sorumluluğu yönüne gidilmesi için, kastı, suç sayılır eylemi veya işçilerin sağlığı ve işgüvenliği mevzuatına aykırı eyleminin gerçekleşmesi gerekir. Olayda davalı işveren Türkiye Elektrik Kurumu'nun kusursuzluğu işveren vekili M.S.'nin % 25 kusurlu olduğu kazadan sonra alınan ve hükme dayanak kılınan bilirkişi raporundan anlaşılmaktadır.
    Hal böyle olunca dava dışı işveren vekili M.S.'nin kusurundan ötürü, kusursuz bulunan davalı işveren Türkiye Elektrik Kurumu ile diğer davalıların sorumlu tutulması usul ve yasaya aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerinde geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
    Temyiz Eden : Taraf vekilleri.
    Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek dirinme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Davacı kurum, işkazasında ölen sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirin peşin sermaye değerini davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemektedir.
    Davalılardan Türkiye Elektrik Kurumu'nun işveren, dava dışı M.S.'nin işveren vekili olduğu tartışmasızdır. Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; işveren vekilinin kusurundan ötürü davalı işverenin sorumlu tutulup tutulamayacağı, keza dava dışı kişinin kusurundan teselsül hükümleri çerçevesinde davalıların sorumlu olup olamayacağı noktasında toplanmaktadır.
    Davanın yasal dayanağı belirgin biçimde 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 26/1. maddesidir. İşverenin Kurum'a karşı sorumluluğu maddede sayılan belli eylem  ve davranışlardan oluşan bir alanla sınırlıdır. Bu sorumluluk tamamen kendine özgü (suigeneris) bir sorumluluktur ve işkazalarıyla meslek hastalıkları sigortası priminin işverence ödenmesinden ötürü geniş ölçüde sınırlandırılmış bulunması, belirleyici ve ayırıcı özelliğini oluşturmaktadır.
    İşverenin bu eylem ve davranışları sırasıyla ve  yasanın anlatımıyla "işverenin kasdı; işverenin, işçilerin sağlığını koruma ve işgüvenliğiyle ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi" ve işverenin "suç sayılır eylemi"nden ibarettir. İşveren, bu davranış ve eylemlerinden sadece birinin varlığı durumunda dahi sorumludur. Ancak anılanların dışında bir durum eylem ve davranıştan ötürü de sorumlu değildir.
    İşverenin Borçlar Kanunu'nun 55. maddesi uyarınca adam çalıştıran sıfatıyla sorumluluğu yönüne  gidilemez. "Bkz. Çenberci, Sosyal Sigortalar Kanunu, Şerhi 1985 Sh. 196".
    Çalıştırdığı kişi kusurlu olsa bile, işverenin kusuru yoksa  sorumluluğu da sözkonusu olmayacaktır. "Prof. Dr. Ali Güzel, Sosyal Güvenlik Hukuku, sh. 213", keza "Prof. Dr. Can Gencay, Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri 1992, sh. 269".
    Bu açıklamaların ışığında olaya bakıldığında sonuca varılacak olursa işveren vekili, işverenin çalıştırdığı kişi konumunda bulunduğundan onun kusurundan ötürü işverenin sorumluluğu cihetine gidilmesi 26. maddenin hem lafzına hem de amacına aykırı düşer.
    İşveren vekilinin tanımı 506 sayılı Yasa'nın 4. maddesinde yapılmıştır. Buna göre işveren vekili, "işveren nam ve hesabına işin yönetimi görevini yapan kimselerdir." Aynı maddede "bu kanunda geçen işveren deyimi işveren vekilini de kapsar. İşverenin bu kanunda belirtilen ve mali olmayan yükümlülüklerinden dolayı aynen işveren vekili de sorumludur" hükümlerinin yeraldığı görülmektedir.
    Maddede, işveren kusursuz olsa bile işveren vekilinin kusurundan ötürü sorumlu tutulabileceğini öngören hiçbir hüküm yeralmış değildir.
    Özellikle "bu kanunda geçen işveren deyimi işveren vekilini de kapsar" şeklinde getirilen hüküm, işveren vekilinin yükümlülüklerini göstermek amacına yöneliktir. Zira yasada işverenin görevleri ilgili maddelerde sayılmıştır.
    İşte işveren vekili de o görevleri aynen işveren gibi yerine getirecektir. Getirmediği takdirde işverene uygulanan yaptırımlar kendisi için de geçerli olacaktır. Örneğin 506 sayılı Kanunun 9. maddesinde "işveren çalıştırdığı sigortalıları... en geç bir ay içinde kurum'a bildirmeye mecburdur" hükmü yer almıştır. Şayet işyeri işveren vekilince yönetiliyorsa maddede gösterilen "işveren" deyiminin yerine "işveren vekili" deyimi ikame olunacak ve bildirge verilmemişse sonuçlarına işveren vekili katlanmak zorunda kalacaktır.
    Anılan 4. maddenin 4. fıkrası 3203 sayılı Yasa ile değişikliğe uğramadan önce yukarıda değinildiği gibi "işverenin bu Kanunda belirtilen ve mali olmayan yükümlülüklerinden dolayı aynen işveren vekili de sorumludur" biçminde düzenlenmiş ise de 1985 tarih ve 3203 sayılı Yasa ile işverenin mal olan yükümlülüklerinden ötürü de işveren vekilinin sorumlu olacağı hükmü getirilmiştir. Halen yürürlükte olan madde 3203 sayılı Yasa ile değişikliğe uğrayan maddedir. Kuşkusuz böyle bir hükmün amacı işveren vekilini işin yürütümü esnasında dikkate sevketmek, aynen işverenmiş gibi tüm önlemleri almasını sağlamak içindir.
    İşveren vekili deyiminin Sosyal Sigortalar mevzutaımızdaki tarihi gelişimine bakacak olursak, "4792 sayılı İşçi Sigortaları Kurumu Kanunu", "5502 sayılı Hastalık ve Analık Sigortası Kanunu", "5417 sayılı İhtiyarlık Sigortası Kanunu" ve "6900 sayılı Maluliyet, İhtiyarlık ve Ölüm Sigortaları Kanunu"nun hiçbirisinde işveren vekilinin ne olduğu konusunda hiçbir düzenlemenin yapılmadığını görmekteyiz. Ancak "4772 sayılı iş kazalarıyla, Meslek Hastalıkları ve Analık Sigortası Kanunu'nun 37. maddesinde Kurum'un rücu hakkı düzenlenmiş, kusurları varsa yapılan Sosyal Sigorta yardımlarının işveren veya işveren vekiline ödetileceği hükme bağlanmıştır. Bu maddede işverenin, işveren vekilinin kusurundan dolayı ödeme yükümlülüğü altına gireceğine dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.
    26. maddeye göre işverenin sorumluluğu kusur esasına dayanmakta ise de, 506 sayılı Yasa'nın 87. ve 10. maddeleri kusursuz bile olsa sorumluluğu yönüne gidilebileceğini öngörmektedir.
    10. madde özetle, bir aylık süre içerisinde sigortalının işe giriş bildirgesinin verilmemesi halinde işkazası veya meslek hastalığı sonucunda sigortalıya veya hak sahiplerine sosyal sigorta yardımı yapılmışsa bunun  kusursuz da olsa işverenden istenebileceğini, 87. madde ise taşeronun sigortalıyı işe alması durumunda işverenin kusuru olmasa bile taşeronun kuurundan ötürü taşeronla birlikte sorumlu olacaklarını hükme bağlamıştır.
    Bu durumda Yasa koyucu 10. ve 87. maddelerde olduğu gibi özel düzenleme getirmedikçe pozitif hukukumuza göre işveren vekilinin kusurundan ötürü kusuru olmayan işvereni rücu davası ile sorumlu tutmak olanaksızdır. Böyle bir görüşün benimsenmesinin işverenlerin sorumluluktan kaçmak amacıyla ehliyetsiz ve ödeme gücü olmayan kişilere işin yönetimini devredebileceği ve bunun ise Kurumun zarara uğratacağı ileri sürülebilirse de ehliyetli kişi seçmeyen işveren kusurlu sayılacağından sorumluluktan kurtulamayacaktır.
    Gerçekten İş Kanunu'nun birinci maddesinde işverenin işveren vekilinin her türlü eyleminden sorumlu olduğuna yer verilmiş ise de bu hüküm, işçi ile işveren arasında geçen uyuşmazlıklarda uygulanabilir. Olayımızda, taraflar SSK ve işverendir. O itibarla İş Kanunu'na nazaran 506 sayılı Kanunun 26. maddesi uygulama önceliğine sahiptir. Esasen 26. madde uyarınca anılan davalarda ne İş Kanunu ne de genel hükümlerin uygulanması mümkündür. Meselenin tamamen 506 sayılı Yasa çevresinde çözüme ulaştırılması gereği kuşkusuzdur.
    Özel Daire'nin dava dışı işveren vekilinin kusurundan ötürü davalıların sorumlu tutulamayacağı yolundaki ikinci bozma sebebine gelince, dava dilekçesinde sadece 5 davalıdan müştereken ve müteselsilen talepte bulunulmuş olduğundan, keza dava dışı kişiden hiç söz edilmemiş olmasından ötürü o  kişinin kusurundan dolayı davalılar aleyhine hüküm kurmak usul hukukunun istekle bağlılık ilkesine ters düşer.
    Hal böyle olunca açıklanan nedenlerle Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel İdare bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir.
    O halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
 
    SONUÇ : 1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacının temyiz itirazlarının reddine,
    2- Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 25.09.1996 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
 
                            KARŞI OY YAZISI
    Dosya içeriğine göre, davacı Sosyal Sigortalar Kurumu 506 sayılı Kanunun 26. maddesine göre zararlandırıcı sigorta olayı nedeniyle sigortalı B.D.'nin olayda vefatı nedeniyle hak sahiplerine bağlanan gelirler ile giderlerin, kusurlu oldukları iddia olunan davalılar TEK Genel Müdürlüğü ve diger davalılardan müştereken ve müteselsilen rücuan tahsilini istemiştir. Daha önce mahkemece verilen karar tarafların temyizi üzerine Dairemizin 21.6.1994 tarih, 1994/6953-12436 sayılı ilamı ile ilamda belirtilen nedenlerle bozulmuştur. Mahkemece Yargıtay bozma ilamına uyulmuş ve bozma ilamına uyulduktan sonra alınan 10.12.1994 tarihli kusur raporunda (sahife 2'de) "işveren olarak alınması gereken önlemlerden, işe alınmadaki ihmal, yani ehliyetin gözardı edilmniş olması, işçi sağlığı ve işgüvenliği konularındaki eğitim, öğrenim ve çalışmaların yaptığı işleri izlemekteki, ihmalden işveren vekili sıfatı ile müteselsilen işletme müdürü M.S. % 25 kusurludur" denilmiş ve bu kusur nedeniyle işveren vekilinin kusurundan da işveren sorumlu tutularak hüküm tesis edilmiştir. Bu hüküm tarafların temyizi üzerine Dairemizin (10. Hukuk D.) 7.11.1994 gün, 1995/7347-9366 sayılı ilamı ile ekseriyetle bendenizin muhalefeti ile bozulmuştur. Bozma ilamında özetle;
    1- Davacının tüm davalıların sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
    2- Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasa'nın 26. maddesi olup işverenin sorumluluğu yönüne gidilmesi için kastı, suç sayılır eylemi veya işçilerin sağlığı ve işgüvenliği mevzutaına aykırı eyleminin gerçekleşmesi gerekir. Olayda davalı işveren Türkiye Elektrik Kurumu'nun kusursuzluğu işveren vekili M.S.'nin % 25 kusurlu olduğu kazadan sonra anılan ve hükme dayanak kılınan bilirkişi raporundan anlaşılmaktadır.
    Hal böyle olunca dava dışı işveren vekili M.S.'nin kusurundan ötürü kusursuz bulunan davalı işveren Türkiye Elektrik Kurumu ile diğer davalıların sorumlu tutulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir denilmek suretiyle oy çokluğu ile bozulmuştur.
    Yerel mahkeme önceki kararında, işveren vekilinin işveren nam ve hesabına görev yapan kişi olduğunu İş Yasası'nın 1/3 maddesine göre de işverenin, işveren vekilinin kusurundan sorumlu olduğunu, işveren vekiline  verilen kusurun, işverene verilmesi gereken kusur bulunduğunu, hak sahipleri tarafından açılan ve kesinleşen önceki davada da (1988/8 Esas, 1990/138 K. sayılı dosyasında) işverenin % 87.5 oranında da kusurlu bulunduğunu belirterek önceki kararında ısrar etmiştir.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda konunun görüşülmesi ve tartışılması sonunda ise oyçokluğu ile Özel Daire ilamı doğrultusunda bir sonuca varılmıştır. Aşağıda arz edeceğim nedenlerle çoğunluk kararı usul ve yasa hükümlerine keza hak ve adalete aykırıdır. Uyuşmazlık, işkazası sonucu Sosyal Sigortalar Kurumu'nun açtığı rücu davasında dava dışı işveren vekilinin kusurundan da, işverenin sorumlu olup olamayacağına ilişkindir.
    a- Öncelikle belirtelim ki, 506 sayılı Yasa'nın 26. maddesine konu, zararlandırıcı sigorta olayına konu işkazası olayında işveren vekili M.S.'ye verilen kusur nisbetinin gerekçesinde belirtilen işçi sağlığı ve işgüvenliği yasa ve tüzük hükümlerine aykırı hususlar, işveren tarafından yerine getirilmesi gereken önlemlerdir. Bu husus ise uyuşmazlık konusu değildir. ancak işyerinde, işveren görevini işveren vekili üstlendiği  için, kusurlu işveren vekili kabul edilmiştir.
    b- İşveren ile işveren vekili arasındaki hukuki ilişkinin niteliğine gelince;
    506 sayılı Yasa'nın genel hükümler başlığını taşıyan 1. bölümün 4. maddesinin başlığı işveren ve işveren vekilinin tarifi olup, maddede aynen "Bu konunun uygulanmasında 2. maddede belirtilen sigortalıların, çalıştıran gerçek veya tüzel kişilere işveren denir.
    İşveren nam ve hesabına işin yönetimi görevini yapan kimseler "işveren vekili"dir.
    Bu kanunda geçen işveren deyimi, "işveren vekilini de kapsar" denilmektedir. Demek ki işveren vekili, işveren nam ve hesabına işi yürüten kimsedir. İşveren deyiminin hem işveren, hem de işveren vekili anlamına geldiği ve işveren vekilini de kapsadığı açıktır.
    Diğer taraftan 1475 sayılı İş Yasası'nın genel hükümleri başlığını taşıyan birinci bölümün 1. maddesinin 1. fıkrasında aynen "bir hizmet aktine dayanarak herhangi bir işte ücret karşılığı çalışan kişiye işçi çalıştıran tüzel veya gerçek kişiye işveren, işin yapıldığı yere işyeri denir. 3. fıkrasında ise "işyerinde işveren adına hareket ve işin işyerinin yönetiminde görev alan kimselere işveren vekil" denir. İşveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı "muamele ve yüklemlerinden doğrudan doğruya işveren sorumludur" denilmiş, böylece işveren vekilinin işveren namına yaptığı görevler nedeniyle işveren sorumlu tutulmuştur. Bütün bu açıklamalardan,  işveren vekilinin, işveren nam ve hesabına yaptığı görevler nedeniyle, sorumluluğu gerektiren hallerde işveren sorumludur. Elbet işveren vekili aleyhine dava açılması halinde, işverenle beraber işveren vekili de sorumlu tutulacaktır.
    c- 506 sayılı Yasa'nın 26. maddesi Yasa'nın işkazaları ile meslek hastalıkları sigortası bölümünde düzenlenmiş ve adı geçen maddede zararlandırıcı sigorta olayında işverenin ancak kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve işgüvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılır bir hareketi sonucu olmuşsa sorumlu tutulacağı belirtilmiştir. Elbette ki olayın özelliğine göre genel hükümler bölümündeki işverenin sorumluluk kapsamını belirleyen 4. madde, 26. madde ile uygulanabilecektir. Buna yasal engel yoktur. Nitekim İş Yasası'nın 1. maddesinin 3. fıkrası da buna amirdir. Olayımızda ise işkazasında işveren vekiline atfedilen kusurlar, işverene verilmesi gereken kusurlardır. 506 sayılı Kanunun 4/1, 3 ve İş Yasası'nın 1/1, 3 fıkraları gereği işveren vekilinin kusurundan da işverenin sorumlu tutulması gerekir. Aksi halde Yasa koyucunun bu hükümleri düzenlemesinin anlamı kalmaz. Bu hükümler boşlukta kalsın diye düzenlenmemiştir.
    d- 506 sayılı Yasa'nın ortak hükümleri taşıyan bölümünde yeralan 87. maddesinde dahi, "sigortalılar, üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile, bu Kanunun işverene yüklediği ödevlerden dolayı, aracı olan üçüncü kişi ile birlikte asıl işveren de sorumludur" denilmekte olup, alt işverenin kusurundan dolayı bile asıl işvereni sorumlu tutmuştur. 506 sayılı Kanunun genel hükümler bölümündeki 4/1, 3, İş Yasası'nın genel hükümler bölümündeki 1/3 ve vekalet sözleşmesinin genel hükümleri karşısında işkazası olayında işveren vekilinin kusurundan da işverenin sorumlu tutulması hak ve adalet gereğidir. Aksi halde ekonomik yönden zayıf olan işveren vekillerinden tazminatların tahsilinin de imkansız olacağı bir gerçek olduğu gibi Yasa koyucunun amacına da aykırı düşer.
    SONUÇ : Yukarıda açıklanan gerekçeler özellikle 506 sayılı Kanunun genel hükümler bölümündeki 4/1, 3, İş Yasası'nın genel hükümler bölümünde 1/1, 3 maddeleri ve vekalet sözleşmesinin genel hükümleri uyarınca dava konusu olayımızda işveren vekilinin kusurundan da işverenin sorumlu tutulması diğer yönlerden incelenmek üzere dosyanın Özel Daire'ye tevdii gerekirken, işveren vekilinin kusurundan işverenin sorumlu olmadığı yolundaki bozma kararı veren çoğunluk kararına karşıyım, saygı ile arz olunur. 9.10.1996
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Clicking Here TLO lookup 
  • 02.05.2025 08:42
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini