Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No : 1996/2-296
Karar No : 1996/424
Tarih : 29.5.1996

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
· TENKİS DAVASININ MAHİYETİ
· İNŞAİ DAVA ( Tenkis )
· TENKİS DAVASI ( Zamanaşımı )
· ZAMANAŞIMI ( Tenkis )
· HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Tenkis )
· MAHFUZ HİSSEYE TECAVÜZ
· KISMİ DAVA ( Zamanaşımının kesilmesi )
· ZAMANAŞIMININ KESİLMESİ ( Kısmi dava )
· DERDESTLİK İTİRAZI
KARAR ÖZETİ : Tenkis davasının saklı pay sahibi mirasçılar saklı paylarına tecavüz edildiğini öğrendikleri günden itibaren 1 yıl ve her halükarda, mirasın açılmasından başlayarak 5 yıllık hak düşürücü süre içinde açılması gerekir.
1 yıllık sürenin işlemeye başlayabilmesi için mahfuz hisseli mirasçının, önce miras bırakanın ölümünü, kendisinin mirasçı olduğunu, mahfuz hisseye tecavüz eden tasarrufu ve bunun hissesine tecavüz ettiğini öğrenmesi gerekir.
Davacı tenkis talebini kısmi dava ile talep ettiğine göre, ilk davanın açıldığı günden itibaren 1 yıllık süre geçtikten sonra açılan 2. davada kanuni süreler aşılmıştır.
(743/m.513,508,539,577,906)
(818/m.136/1,137,125)
(1086/m.190,194,196,79)
 
 
DAVA ve KARAR
Taraflar arasındaki "tenkis" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Muratlı Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 4.10.1995 gün ve 1994/128-1994/166 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine;
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 25.4.1995 gün ve 1995/2146-5071 sayılı ilamı:
( ... Davalı vekilinin süresinde derdestlik itirazında bulunduğu ve davacı tarafında buna karşı çıkmadığı anlaşılmaktadır. Derdestlik itirazı ilk itirazlardan olup hadise şeklinde incelenerek sonuçlandırılması gerekir.
Mahkemece yapılacak iş derdest olduğu ileri sürülen davaya ait dosyayı celbedip incelemek ve öncelikle bu konuda bir karar vermekten ibarettir ( H.U.M.K. 190-194-196 ).
Bu yön gözönünde tutulmadan kesin hüküm oluşturacak şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Belirtmek gerekir ki tenkis davası, saklı pay sahiplerine, saklı paylarına miras bırakanın tecavüzünü gidermek, temliki işlemlerini tasarruf nisabı sınırı içine sokmak imkanı veren ve kişisel hakkın korunmasını amaç tutan yenilik doğurucu ( inşai-ihdasi ) nitelikte bir dava türüdür. ( Prof. Tahir Çağa mahfuz hisseli mirasçıların vasiyeti 1950 bası sayfa 25 ). Genellikle, inşai her davada olduğu gibi tenkis davası da iki isteği kapsar, biri inşai hakkın tesbiti diğeri ise eda bölümüdür. Saklı payın zedelenmesinden ötürü mirasçının mal varlığında meydana gelen eksilmenin giderilmesine dair bölüm ise edaya ilişkindir ( Prof. Postacıoğlu Medeni Hukuk Usul dersleri 1970 baskı sh.241, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 27.11.1991 T. 2-428-596 sayılı kararı ). Davanın eda bölümünü tenkis davasından ayrı mütalaa etmek korunan hakkın özüne uygun düşmez, bu sebeple Medeni Kanun'un 513. maddesindeki zamanaşımı, tenkis davasının hem tesbit hem de eda bölümünü kapsar.
Temyize konu davada murisin sağlararası tasarrufunun tenkisi isteğine ilişkin olup, uyuşmazlık davanın süresinde açılıp açılmadığı noktasında toplanmaktadır.
Gerçekten Medeni Kanun'un 513. maddesinde, saklı pay sahibi mirasçılarca, tenkis davasının saklı paylarına tecavüz edildiğini öğrendikleri günden itibaren bir yıl ve her halde, mirasın açılmasından başlayarak 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılabileceği hükme bağlanmıştır.
Bir yıllık süre, mirasçının mahfuz hissesinin ihlal edilmiş olduğunu öğrendiği günden itibaren işlemeye başlar. Bu sürenin işlemeye başlayabilmesi için mahfuz hisseli mirasçının, önce miras bırakanın ölümünü, kendisinin mirasçı olduğunu, mahfuz hisseye tecavüz eden tasarrufu ve bunun mahfuz hissesine tecavüz ettiğini öğrenmesi gerekir ( Prof. Dr. Z. İmre - Doç.Dr. H. Erman Miras Hukuku ve Prof.Dr. K. Oğuzman miras hukuku ), ( HGK. 16.4.1980 T. 1979/2-1386 - 1980- 1525 ).
Öğrenmenin resmen haberdar edilme sonucu olması şart değildir ( jdt 1952 I 400 ). Mirasçının tenkis davası açılmasını haklı kılacak vakıayı öğrenmesi süresinin işlemeye başlaması için yeterlidir ( jdt 1983 I 504; jdt 1952 I 402 ).
Davacılar, ilk davayı açtıkları 8.8.1989 tarihinde miras bırakanın tenkisi istenilen temliki tasarruflarını ve saklı paylarına tecavüz edildiğini öğrenmiş durumdadırlar ( 2.H.D. 10.3.1992 T. 1023/2790 ).
Buna rağmen temyize konu ilk dava ise Medeni Kanun'un 513. maddesinde belirtilen bir yıllık süre dolduktan sonra 20.7.1994 tarihinde açılmış ve davalı taraf 26.7.1994 tarihli dilekçesi ile zaman aşımı def'inde bulunmuştur.
Her ne kadar Hukuk Genel Kurulu'nun 26.5.1965 tarih 781/D-2 Esas 223 Karar sayılı kararlarında da açıklandığı üzere, tenkis davalarında, tahmini olarak değerin gösterilmesi, bilahare gerçek değer tesbit edildiğinde harcın tamamlanarak davaya devam edilmesi mümkün ise de, davacılar bu yönde bir istekte bulunmamışlar, müstakil bir dava açmışlardır. Kısmi dava açılması ile alacağın yalnız o kısmı için zamanaşımı kesilmiş olup dava dışı kalan kısım hakkında bu hak saklı tutulmuş olsa bile zaman aşımı kesilmez. İşlemeye devam eder ( 2.H.D. 18.3.1991 t.1867 - 4908 ).
Bu itibarla davacılar en geç tasarrufu, mirasın açıldığını ve mahfuz hissenin ihlal edildiği ilk dava tarihi olan 8.8.1989 da öğrenmişlerdir. Buna rağmen Medeni Kanun'un 513. maddesinde belirtilen bir yıllık süre geçtikten sonra 20.7.1994 tarihinde bu dava açılmış olduğundan Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir. O halde Usul ve Yasa'ya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı ( BOZULMASINA ), oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Tenkis Davası Tanımı: Miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlararası bağışlarının yasal sınıra çekilmesi amacıyla açılan davadır.
Hukuki mahiyeti: Öğretideki baskın görüşe göre tenkis davası yenilik doğuran ( inşai-ihdasi ) davalardandır. ( Bakınız Prof. Dr. Fikret Eren Türk Medeni Hukukunda Tenkis davası Sh.19 ve dipnot 18 ) yenilik doğurucu davaların üstün özellikleri var olan hukuki işlemi BOZAR, DEĞİŞTİRİR veya KURAR. Tenkisle zedelenen saklı payın yasal sınıra çekilmesi miras bırakanın kazandırıcı işleminin sonucunu değiştirir. Tenkis davasının yenilik doğurucu dava olarak kabulü bu gerekçeye dayalıdır.
Türk hukuk öğretisinin baskın görüşü tenkis davasının bir eda veya tesbit davası olmadığı yönünde yoğunlaşmaktadır. Bu dava ile bir hukuki durumun tesbiti istenmemekte değiştirilmesi ve ender olmakla beraber ortadan kaldırılması arzı edilmektedir. Ancak eda davası da değildir. Zira bu kararla davalı ( yararına kazandırma yapılan kişi ) davacıya karşı bir edimi yerine getirilmek zorunda kalmamaktadır. Yenilik doğuran dava ile sadece zedelenen saklı payın yasal sınıra çekilmesi sağlanır. Davalının bir edime zorlanması için ayrıca bir eda davası açması gerekecektir. Bu eda davası yenilik doğuran dava ile birlikte açılabileceği gibi, bu davadan sonra da açılabilir. Ancak eda davası ister yenilik doğurucu dava ile birlikte açılmış olsun her iki halde de hukuki içerik ve sonuçları bakımından birbirinden bağımsız davalardır. ( Bakınız Fikret Eren Age sh.175 ve altındaki dip notla Schiller. Rosli, Freid-Firsehing, schweiz yapılan yollama ).
Eda davasının hukuki niteliği öğretide de tartışmalıdır. Bu davaya miras sebebiyle istihkak, nedensiz zenginleşme davası olarak niteleyenler yanında davalının iyi niyetli olması halinde, nedensiz zenginleşme kötü niyetli olması halinde miras nedeniyle istihkak davası olduğunu savunanlar da bulunmaktadır.
Bu konudaki baskın görüş ise, eda davasının kazandırıcı işlemle zedelenen hakkın geri dönmesini sağlayan özel nitelikteki kişisel hak sağlayan bir eda davası olduğu yönündedir. ( Engeloch, Rosli, Tuer Kocayusufpaşaoğlu, İnan, Escher bakınız Prof. Dr. Fikret Eren Age sh. 179 dip not 23 ).
Bu görüşün gerekçesine göre: miras sebebiyle istihkak davası mülkiyet hakkına dayanır, miras açılmasıyla tereke mirasçılara geçer. Mirasçı açacağı istihkak davasında yasadan doğan mülkiyet hakkına dayanır. ( MK. md.539-577 ) Diğer yönden istihkak davası terekeye dahil mallar için açılabilir. Bu nedenle terekeye dahil olduğundan ( henüz terekeden çıkmamış ) ölüme bağlı teberrularda mirasçılığa veya miras payına itiraz halinde istihkak davası tercih edebilir. Miras ortaklığına dahil pay için istihkak davası yerine terekeye dahil olan malların iadesini sağlayan paylaştırma davasının açılması daha uygundur. Bir başka anlatımla bağışa konu mal varlığı terekeden çıkmamış ise, eda davası olarak adlandırılan davanın adı miras sebebiyle istihkaktır.
Sağlararası bağışlamalarda bağışlanan mal terekeden çıkmış olduğundan istihkaka konu olamaz. Terekeden çıkan mal varlığının terekeye dönüşünün sağlanması da Medeni Kanun'un 508/1. maddesi uyarınca her zaman olası değildir. İyi niyetli davalı mirasın açıldığı tarihte elinde kalanla sorumludur. Elinden çıkardığı miktardan sorumlu tutulamaz.
Özet olarak: Miras nedeniyle istihkak davası aynı bir davadır. Bağıştan yararlanan kişi tenkis kararından öncede sonrada bağışlanılan şeyin malikidir. Tenkis davası kişisel hak sağladığından saklı payın istenmesini sağlayan eda davasının miras sebebiyle istihkak olarak nitelendirilmesi mümkün değildir.
Eda davasının sebepsiz zenginleşme olarak nitelendirilmesi de olası değildir. Zira tenkis davası mirasın açıldığı tarihteki zenginleşmeyi, nedensiz zenginleşme ise dava tarihindeki zenginleşmeyi öngörmektedir. İyi niyetli zilyedin gerçek zararla sorumlu tutulması mümkün değildir. ( MK. 508/1 ) haksız zenginleşmede ise davalı gerçek zararı ödemekle yükümlüdür. ( geniş bilgi için bakınız Prof. Dr. Fikret Eren Age )
Bu açıklamalardan çıkan sonuca göre tenkis davasını kazanan kişiye sağlanan hakkın niteliği:
Yukarıdaki açıklamalardan eda davası miras sebebiyle istihkak olarak kabul edilirse iade Medeni Kanun'un 906. maddesindeki esaslara göre olacaktır. Kişisel hak sağlayan özel bir eda davası olarak kabul edilirse iyi niyetli zilyet Medeni Kanun'un 508/1 maddesiyle öngörülen kurallara, kötüniyetli zilyet ise gerçek zararın ödetilmesini öngören yasal kurallara göre sorumlu olur.
Tenkis davası, kısmi bir dava mıdır?
Tenkis davasının kısmi dava olmadığı tam dava olduğu konusunda uygulama ile öğreti fikir birliği içindedir. ( Esat Şener Mirasta tenkis, iade, istihkak 1995-sh. 103 de dipnot 136 137 - YHGK. 26.5.1965 gün 781/2 223-2 H.D. 8.2.1991 gün 11429-2101 2 H.D. 24.2.1993 gün 1445-1559 ) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 26.5.1965 günlü kararında... saklı payın hesaplanması terekenin ölüm tarihindeki değerinin tesbiti ile mümkündür. Değer tesbiti dışında dava dilekçesinde gösterilen değer, tahmini olmaktan ileriye geçemez. Zira davası mahkemeden bir değer tesbiti istemiş olmadıkça ölüm tarihindeki gerçek değeri önceden bilemez. Gerçek değer mahkemece usulünce tesbit ettirildikten sonra dava harcının buna göre alınması da yasa gereğidir.
O halde davacının dava dilekçesinde gösterdiği değeri mahkemenin gözönünde tutmadan keşif yaparak tesbit ettiği değer üzerinden saklı payı hesap edip hüküm altına almasında yasaya ve usule aykırılık yoktur... ) gerekçesiyle hükmü onamıştır. 2. H.D. sinin görüşü de bu yoldadır ve hiç sapma yapmamıştır. Harca esas olarak belirtilen değer kısmı davayı değil tam dava olarak nitelendirilmiştir. O halde saklı tutulan bir hak söz konusu değildir. Hakim tesbit edeceği gerçek alacak üzerinde hüküm kurmakla yükümlüdür.
Tenkis davasında zamanaşımı:
Medeni Kanun'un 513. maddesi gereği, ölüme bağlı kazandırmalarda vasiyetin açıldığı, sağlararası kazandırmada da saklı paya tecavüzün öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıldır. Dava bir yıl içinde açılmamış veya zaman aşımı def'i ile karşılaşmış ise esasa girişilmeden davanın zamanaşımı yönünden reddi gerekir.
Borçlar Kanunu'nun 133. maddesi zamanaşımını kesen nedenleri açıklamaktadır. Dava veya def'i yolu ile mahkemeye başvurulması zamanaşımını keser ( BK. 133/2 )
Bir dava veya defi ile kesilen zamanaşımı dava süresinde iki tarafın mahkemeye ilişkin her işleminden ve hakimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar ( BK. md.136/1 )
Yargıtay'ın kararlılıkla benimsediği görüşe göre mirasta iade davası tapu iptal ve tescil davası tenkis davasına dönüşmüş ise, zamanaşımı iade ve iptal davasıyla kesilmiş olur. ( 2.H.D. 22.5.1987 gün 2380/4672, 14.12.1993 gün 10677- 12188, 4.6.1987 gün 3691/4946 )
Yargıtay'ın yine kararlılıkla kabul ettiği gibi olumlu tesbit davaları zamanaşımını keser. ( Baki Kuru HUMK. 1974 sh.254, 295, dipnot 75, Baki Kuru tesbit davaları s. 92, 93 ) Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 13.11.1975 gün 1131-11517 sayılı kararında "olumlu tesbit davası... gününde kesinleşmiş olmasına ve bu davanın da 1 yıl geçmeden açılmış bulunmasına göre..." demekle öğretideki görüşü benimsenmiştir.
Açıklanan yasal kurallar, öğreti ve kararlılık kazanan yargı kararları ile somut olaya bakıldığından
1 - Davacı, dava dilekçesiyle miras bırakanın sağlararası yaptığı bağışla kendisine tanınan tasarruf oranını aşarak saklı payına tecavüz ettiğini ancak tecavüzün miktarını tesbit etme olanağına sahip olmadığını bunu mahkemece tesbit edilmesini belirtmeye çalıştıktan sonra davanın değerini fazlaya ait hakları saklı olmak üzere 3.000.000 TL. olarak belirtmiştir. Mahkeme delilleri toplamış terekeyi ölüm günü itibariyle tesbit etmiş, davacının saklı payına yapılan tecavüzü üç defa keşif yapmak suretiyle tesbit etmiştir. ( tesbit edilen alacak 175. 928. 141 TL. dir )
Belirtilen dava 8.8.1989 tarihinde açılmış, 2.6.1994 tarihinde dilekçede gösterilen miktarın hüküm altına alınmasıyla sonuçlanmış, 12.8.1994'de temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. Zararı belirleyen son bilirkişi raporu 2.12.1993 günlü olup, hüküm dışı bırakılan alacağın alınması davası ise 20.7.1994 tarihinde açılmıştır. Yukarıda açıklandığı üzere tenkis davası iki aşamalıdır. 1. aşama hakkın tesbitini sağlayan yenilik doğurucu davadır. Federal mahkeme hakkın varlığını tesbit eden bu davayı tesbit davası olarak kabul etmiştir ( ... 21, s.37 ) Sayın Esat Şener age sinde "... biri inşai hakkın tesbiti diğer ise eda bölümüdür. Bu iki davanın karıştırılmaması gerekir. Tenkis davasında miras bırakanın saklı payı giderme amacıyla hareket ettiğinin tesbitine ilişkin bölüm inşai olup... saklı payın zedelenmesinden ötürü mirasçının mal varlığında oluşan eksilmenin giderilmesine dair bölüm ise edaya ilişkindir..." şeklindeki ifade ile inşai ( yenilik doğuran ) davanın bir hak tesbiti davası olduğunu belirtmiştir.
Sayın Prof. Dr. İlhan Postacıoğlu ( Medeni Hukuk Dersleri 1975 6 bası sh.252 ) "... Tesbit davası hakkın muhteva ve şumülünü belli eder. Hakkın varlığını tesbit eder ( Buna hakkın kaza-i tanınması denir ) Hakkın tesbiti bir yaptırımın hüküm altına alınmasını gerektirmez. Bir hakkın varlığını ve yokluğunu kesin hüküm oluşturacak şekilde belirleme bir tesbit davasıdır.
Örnekler: Kiraların tesbiti davasının dinlenebilirliği ( 7.7.1965 günlü İçtihadı Birleştirme Kararı )
Grevin haklılığı veya haksızlığının tesbiti davası ( HGK. 17.3.1965 günlü kararı )
Görüldüğü gibi hakkın varlığının ve kapsamının tesbiti olumlu bir tesbit davasının konusunu oluşturmaktadır.
Yenilik doğuran davaların en önemli özelliği belirli bir hukuki durumun yaratılmasına, kaldırılmasına, değiştirilmesine, kişinin irade beyanın yeterli olmasına belirlemenin mahkeme kararıyla tesbit edilmesidir. ( Postacıoğlu Age s.204 ) bu olguyu doğrulamak üzere ( Schönke: İnşai hüküm bir hak değişikliğini ihdas ettiğinden bu hüküm cebri icrayane elverişli ve ne de muhtaçtır. Postacıoğlu Age s.266 )
Bu açıklamalar Postacıoğlu'nun ifade ettiği üzere yenilik doğuran davaların eda davasını kendiliğinden ihtiva etmemesidir. Hakimin hükmü ile davacı yararına bir edanın yapılması sonucu çıkıyorsa davacı bunu ayrıca veya yenilik doğuran dava ile birlikte isteyebilir. ( Postacıoğlu age. s.267 ) uygulama yenilik doğuran davanın içinde eda isteğinin de bulunduğu kabul edilmekte ve bu nedenle tenkis davasında harca esas olarak gösterilen değerle bağlı kalınmaması edanın bir kısmının istenmiş olmasının kısmi dava olarak nitelenemeyeceği böylede olsa tam dava olarak kabul edilmesi gerektiği ve zedelenen saklı payın tümünün hüküm altına alınmasını öngörülmektedir. Uygulamanın bu kabul şekli zorlayıcı değildir. Yeni hak sahibini tesbit ve eda davasını birlikte açma konusunda zorunlu tutmamakta, dava ekonomisi dikkate alınarak davacıya kolaylık sağlamayı amaçlamaktadır. Hukukun genel kuralı gereği hiç kimse kendi yararına olan davayı açmaya veya hakkını istemeye zorlanamaz. ( HUMK. md.79 )
O halde davacının açtığı davanın ( yenilik doğurucu ) hakkın tesbiti davası olarak nitelenmeli ve soruna bu açıdan çözüm getirilmelidir.
SONUÇ : 1 - Davacının açtığı ilk dava hakkın varlığının tesbiti davası olarak değerlendirildiğinde olumlu tesbit olan bu dava ile zaman aşımı Borçlar Kanunu'nun 136. maddesiyle öngörülen kurallar doğrultusunda kesilmiştir.
Gerçekten zararın ( saklı paya yapılan tecavüzün miktarı ) tesbit edildiği son bilirkişi raporuyla öğrenildiği ve eda davası için zaman aşımının en erken bu tarihten itibaren ( asıl olanın ise dava edilen hakkın varlığını tesbit eden kararın kesinleştiği tarihten ) başlamasıdır. Belirtilen bu tarihlerde davacının gerçek zararını istemek üzere açtığı dava arasında zamanaşımı süresi dolmamıştır. Burada hakkın varlığının tesbidinin bağlı olduğu zamanaşımı ile eda davasının bağımlı olduğu zamanaşımının farklı olacağıdır. Hakkın varlığının tesbiti Medeni Kanun'un 513. maddesi gereği bir yıllık zamanaşımına tabi olduğu halde belirlenen alacak hakkı Borçlar Kanunu'nun 125. maddesi gereği 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Miras sebebiyle istihkak davalarında ise bir yıldır. ( MK. 579).
Kararın gerekçesinde de açıklanan bu nedenlerle zamanaşımı def'inin kabul edilmemesinde usul ve yasa hükümlerine aykırılık bulunmamaktadır. Zira saklı tutulan hak yönünden zamanaşımının kesilmesi sadece kısmi davalar içindir. Tam davalarda her usul işlemi yeni bir zaman aşımını işletmeye başlar. Kaldı ki hakkın tesbitini amaçlayan dava ile hakkın verilmesini sağlayan davalar ayrı ayrı davalar olup ayrı ayrı zamanaşımına tabidir.
Diğer yönden hakim belirtilen tam dava içinde dava edilen miktarla bağlı kalmadan belirlediği hakkın kapsamına giren ve zedelenen saklı payın tamamını hüküm altına almakla yükümlü iken bunu yapmayarak eda davasının açılmasına bizzat neden olmuştur. Borçlar Kanunu'nun 137. maddesinin geniş bir yoruma tabi tutularak davacının 60 günlük ek süreden yararlanması olasılığı da tartışılabilir.
Açıklanan nedenlerden dolayı yerel mahkeme kararının doğru olduğuna kanaatle onanması gerektiğini düşündüğümden sayın çoğunluğun oluşan görüşlerine katılmıyorum.
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Türk Telekom Borç 
  • 13.06.2025 08:58
  • [Mal Paylaşımı davaları] Mal Paylaşımı dava sonucu alacak Nafakadan düşülebilir mi 
  • 12.06.2025 08:44
  • SGK sözleşmeli özel hastane Savcılığa şikayet edilebilir mi ? 
  • 11.06.2025 20:01
  • Fuzuli İşgalci Evin Demirbaşlarını Söküp Götürebilir Mi 
  • 11.06.2025 18:54
  • Solidworks Lisanssiz kullanımi yanlış adreste arama 
  • 10.06.2025 01:05


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini