 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No : 1996/226
Karar No : 1996/391
Tarih : 22.05.1996
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 1. Hukuk Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 30.3.1994 gün ve 1992/641- 1994/169 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 4. Hukuk dairesinin 10.11.1994 gün ve 1994/6208- 9548 sayılı ilamı;
(.... 11.12.1959 günlü ve 17/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararının 1. bendinde açıkca belirtildiği gibi, bir kamu kurumu tarafından verilen kararlar üzerine plan ve projesine göre bir yol yapılması dolayısıyla evinin duvarı yakılan veya bodrum katını sel basan, su tesisi yapılması neticesinde tarlasındaki sular çekilip ağaçları ve mahsülleri kuruyan veya tarlası artık ekin ekilemez hale gelen yahut tarlasının kenarından geçen derenin kuruması yüzünden tarlası susuz kalan veya su tesisinin bozukluğu yahut bakımındaki ihmal yüzünden tarlasını sular basıp bu suların getirdiği kumlardan dolayı tarlası artık ekin ekilemeyecek duruma düşen kimsenin uğradığı zarar gibi zararlar idari kararın ve fiilin neticesinden meydana gelen zararlardır. Zira bir Kamu kurumunun görevlerinden olan bir işi yapmayı kararlaştırması idari bir karar olduğu gibi, bu kararı yerine getirmek üzere plan ve projeler yapıp o plan ve projeler gereğince işi görmesi de kararın neticesi olan birer idari eylemdir. O halde sözü edilen kararda örnek olarak belirtilen bu eylemlerden doğan zararların ödetilmesi istekleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü kanununun 2. maddesi hükmünce bir tam yargı davasıdır bu davalara bakmaya idari yargı yeri görevlidir.
Temyize konu edilen davada davacı, davalının yol yapımı sırasında patlatılan dinamik dolayısı ile zarar gördüğünü bildirerek tazminat isteğine göre dava dilekçesinin yargı yolu bakımından reddedilmiş olması isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkeme'ce önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davacı Köy yolunun yapımında davalı idareye yardım ettiği sırada dinamit patlaması sonucu yaralandığını, sol bacağını fonksiyonel ve kısmen yitirdiğini, kulağının ağır işittiğini belirterek maddi ve manevi tazminat isteminde bulunmuşlardır.
Davalı tarafından verilen cevapta, yolun yayalık olan kesimindeki çalışmada, o an için 60 adet dinamit lokumu açılan deliklere yerleştirildikten sonra ateşlendiği bunlardan 40 adedi patladığı geriye kalanların manyetodaki arıza nedeniyle patlamadığının bu arada havanın kararması nedeniyle işe son verilip, malzemenin toplanması sırasında patlama olduğu ve bunun sonunda da ölüm ve yaralamalar meydana geldiği idarenin meydana gelen sonuçtan kusuru olmadığı belirtilerek talebin reddi savunulmuştur.
Öncelikle taraflar arasındaki uyuşmazlık, yargı yeri ile ilgili bulunmaktadır. Diğer bir anlatımla uyuşmazlığın adli yargı yerinde mi yoksa idari yargı yerinde mi çözümlenmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır. Bunun belirlenmesi için de, haksız eylemi doğuran olayın irdelenmesinin zorunlu bulunduğu aşikardır. Zira, zarar verici eylemin hizmet kusurundan kaynaklandığı saptandığı takdirde davaya idari yargı yerinde, aksi halde adli yargı yerinde bakılacağı, hukuk sistemimizin bir gereğidir.
Davalının yukarıya aktarılan savunmasından ve dosyadaki delil ve belgelerden ve özellikle komprasör operatörü Ahmet Uzun'un ifadesinden anlaşıldığına göre, davalı idarenin köy halkının da yardımı ile Köy yolunu yaptığı sırada, çok sayıda dinamit kullanmak gereği duyulmuştur. Ancak patlama yerine yerleştirilen 60 adet dinamitten hiç birinin ateşlemeye rağmen patlamaması üzerine, pillerin değiştirildiği tekrar yapılan ateşleme üzerine 40 adedinin patladığı, geriye kalanların da tek tek akü ile patlatılması yoluna gidildiği, nevarki sadece 4 adedinin bu şekilde patladığı, 16 adedinin kaldığı, havanın kararması üzerine, güvenlik önlemi almadan çalışmaya son verildiği anlaşılmaktadır.
Açıklanan somut olayda davalı idarenin çalışma alanı için gerekli olan plan ve projesinin bulunmadığı, görülmüştür. Bunun yanında çalışma yerinde kullanılan ve önemli ölçüde tehlike yaratacak bir nitelik taşıyan patlayıcı maddelerin bu özelliğine uygun bir önlemin alınmadığı da açıktır.
Şu durumda idarenin bu faaliyetini idari bir eylem olarak kabul etmek mümkün değildir. Eylem, oluşu itibariyle, bir Kamu hizmetinin görülmesi ile ilgili olsa bile, onu fiili bir hareket haline dönüştürmüş ve böylece idari bir eylem olmaktan çıkarmış, haksız eylem haline dönüştürmüştür.
Böyle bir sakatlık, eylemin mahiyetini değiştirmekte, ondan idarilik karakterini kaldırmakta ve idarenin usul dışı bir eylemi haline sokmaktadır. Diğer anlatımla idarenin yazılı ve yazılı olmayan hukuk kurallarına ağır surette aykırı davranması olan bu eylemlerin, idari faaliyetlerin usule aykırılığın açık ve ağır biçimdeki görüntüleri olması nedeniyle, idarilik vasfı ortadan kalkar. Bu tür haksız eylem sonucu ferdin mülkiyet veya yaşama hakkına verilen zararların tazmininden doğan uyuşmazlıklara adli yargı yerinde bakılması ise hukuk sistemimizin icabıdır. Olayda zarar, Kamu hizmetinin usulüne uygun olarak yerine getirilmesi sonucu onun bir yansıması olarak meydana gelmemiş, doğrudan doğruya haksız bir eylemle oluşmuştur.
Zira zarar verici eylemin idare çalışanın ağır kusuru ile meydana geldiği duraksanmayacak kadar açıktır. Bundan dolayı da, artık ortadan idari bir eylemden söz edilemez. Bu nedenle de sorumluluğun Medeni ve Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca tesbiti gerekir.
Hal böyle olunca yerel mahkemenin mevcut delilleri değerlendirerek uyuşmazlığın niteliğine göre çözüm yerinin Adli Yargı olduğuna değinen direnmesi yerindedir.
Ne var ki işin esasına yönelik temyiz itirazları dairesinde incelenmemiştir. O halde dosya gerekli inceleme için dairesine gönderilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle işin esası ile ilgili temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine, oybirliği ile karar verildi.