Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No : 1996/20-594
Karar No : 1998/359
Tarih : 27.5.1998

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
ORMAN TAHDİDİ
TEVZİ TAPUSU
İDAREYİ ZORLAYICI DAVA
 
KARAR ÖZETİ : Orman sınırı dışına çıkarılmayan kesimlerle ilgili olarak, tevzi tapusuna dayanılamaz.
Tahdit ve dışarı çıkarma konusunda tek yetkili kurum, orman tahdit komisyonudur. Orman yönetimini zorlayıcı biçimde ve yönetimin yasal fonksiyonunu dışlayacak bir yöntemle, yargı yolunun kullanılmasına olanak yoktur.
(6831 s. OK. m. 2, 7)
(4753 s. ÇTK. m. 8)
(3402 s. Kadastro K. m. 45)
 
Taraflar arasındaki davadan dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla; (Ayvalık Kadastro Mahkemesi)nden verilen 3.4.1995 gün ve 1995/1 E- 2 K. sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 'ndan çıkan 3.4.1996 gün, 1996/20-94 Esas, 1996/234 Karar sayılı ilamın, karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi davacılar vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla; Hukuk Genel Kurulu'nca dilekçe, düzeltilmesi istenen ilam ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
 
Dava konusu taşınmazlardan 37 sayılı parsel 165.000 m2 olarak Cemil adına, 36 sayılı parsel ise 220.000 m2 olarak, Recep adına, 4753 sayılı Yasa uyarınca tahsis edilip, 1950 yılında adlarına tapu alınmış iken, 36 sayılı parsel 1.10.1985 tarihinde, 37 sayılı parsel 2.10.1985 tarihinde satış vaadi ile Cahit'e devredilmiştir.
 
Her iki parsel 1968 yılında 6831 sayılı Yasa gereğince yapılan orman tahdidinde, orman sınırları içine alınmış ve orman tahdidi itirazsız kesinleşmiştir. Çekişmeli taşınmazların orman sayılarak tahdit içinde kaldığı tartışmazsızdır.
 
1987 yılında 6831 sayılı Yasanın 2896 sayılı Yasa ile değişik 2/B maddesi uygulaması yapılmış ve bu parseller orman niteliğini yitirmemiş olması nedeniyle orman rejimi dışına çıkarılmamıştır.
 
2/B uygulaması ile ilgili yapılan işlemlerin sonuçları ilan edilmiş, 26.11.1986 tarihinde tapu malikleri ile satış vaadi yolu ile devralan kişi birlikte dava açarak, her iki taşınmazın nitelik kaybı sayı ile, orman sınırları dışına çıkarılmasını ve çıkarmama kararının iptalini istemişlerdir.
 
Davanın devamı sırasında 20.9.1989 tarihinde, satış vaadine dayalı olarak iki parsel, hükmen Cahit adına tescil edilmiştir.
 
Yerel Mahkemenin davanın kabulüne yönelik (9.12.1992 tarih, 1991/23 esas, 1992/12 karar sayılı), kararı 20. Hukuk Dairesinin 15.2.1994 tarih (1994/198 E. -1994/1 443 K. sayılı) ilamı ile bozulmuştur;
 
Yerel Mahkemenin 3.4.1995 tarih, 1995/1 E., 1995/2 K. sayılı direnme kararı ise, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından verilen (30.4.1996 tarih, 1996/20-94 E., 1996/234 Karar sayılı kararla bozulmuş, bu kez davacı gerçek kişiler karar düzeltme isteminde bulunmuşlardır.
 
Gerçek kişiler taşınmazların nitelik yitirdiği sayı ile, Orman Yönetiminin bu parselleri dışarı çıkarmama yolundaki kararının iptalini istemektedirler.
 
Oysa, 6831 sayılı Yasanın 2. maddesi uygulanırken, nitelik yitiren kesimler belirlenip, dışarı çıkarılması yolunda alınan kararlar tutanak ve haritalar ile birlikte askıya çıkarılır. Nitelik yitirmeye ve dışarı çıkarılmasına gerek görülmeyen yerler için, bu yolda bir işlem ve ilan esasen söz konusu değildir.
 
6831 sayılı Yasanın 2896 sayılı Yasa ile değişik 2/B maddesine göre (orman sınırları dışına çıkarılan yerler Devlet ormanı ise Hazine adına, hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ise bu müesseseler adına, hususi orman ise sahipleri adına orman sınırları dışına çıkarılır).
 
Yasanın bu amir hükmünde nitelik kaybının gerçekleşmesi halinde dışarı çıkarılacak kesimlerin kimlere verilebileceği, yani kimlerin dışarı çıkarma sonucunda yararlandırılacağı da tadad edilmiştir.
 
Yasada üç hak sahibi belirlenmiş ve bunların dışında, kişi ve kurum olarak yararlanacak başkası da gösterilmemiştir. Ayrıca, bu taşınmazlar özel orman olmadığı gibi böyle bir sav ve istem de söz konusu değildir.
 
Bu iki parselin öncesinin Devlet ormanı olarak tahdit içine alınıp kesinleştiği ve nitelik yitirmediği kabul edilip, yönetime dışarı çıkarılmadığı tartışmasız gerçekleşmiştir. Bu olguya göre öncesi devlet ormanı olan taşınmazlar, nitelik yitirmeyip dışarı çıkarılmadığına göre, bu yasanın tanımladığı üç olgu dışında, dışarı çıkarılmayı sağlayacak, ya da çıkarılmasını isteme hakkı verecek bir yasaya olanak yoktur.
 
Her iki parselin öncesi Devlet ormanıdır, nitelik kaybının gerçekleşmesi halinde dahi dışarı çıkarıldıkları takdirde Hazine adına çıkarılacaktır.
 
Gerçek kişiler, ancak özel orman savına dayandıkları takdirde ve nitelik yitiren ve dışarı çıkarılan kesimler yasanın tanımladığı özel orman ise hak sahibi olabilecekler ve bu işlemden yararlanmaları söz konusu olacaktır. Öncesi Devlet ormanı iken, Hazine adına çıkarılan ya da çıkarıldığı takdirde Hazineye bırakılması gereken yerlerde, yasanın saptadığı kuraldan yararlanmaları olanaksızdır.
 
Bu nedenlerle, öncelikle, hukuki yararın mevcut olmadığı açıktır. Ayrıca, 4753 sayılı Yasa uyarınca oluşmuş tapu kaydı, çekişme konusu taşınmazlar tahdit içine alındığına ve tahdit kesinleşmiş olduğuna göre, hukuki değerini de yitirmiş bulunmaktadır. 3402 sayılı Kadastro Yasasının 45. maddesinin üç fıkrası Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş, yalnız (tevzi yolu ile oluşan tapulara değer verilmesini içeren) fıkrası yürürlükte bırakılmış ise de, bu olgu ancak orman rejimi dışına çıkarılan kesimlerde söz konusu olup, dışarı çıkarılmayan yerlerde uygulama olanağı yoktur.
 
3402 sayılı Kadastro Yasasının 45. maddesinin 1 ve 2 fıkraları Anayasa Mahkemesinin (1.6.1988 gün 1987/31 E., 1988/13 K. sayılı) kararıyla iptal edilmiştir.
 
     3. fıkrada yer alan (tapulu yerlerle ibaresi 1.6.1988 gün 1987/31 E., 1988/13 K. sayılı, iskan suretiyle veya ibaresi 14.3.1989 gün 1988/35 E., 1989/13 K. sayılı ve orman sınırları içerisinde kalan ibaresi ise 13.6.1989 gün 1989/7 e., 1989/25 k.) sayılı kararlarıyla iptal edilmiş olup (ORMAN DIŞINA ÇIKARILAN ALANLARDA), ibaresi yürürlükte bırakılmıştır. Bu prosedüre ve iptal kararlarına göre (tevzi yoluyla verilen yerlerin işlemleri tamamlanmamış olsa bile, başka şart aranmadan hak sahiplerine verileceğini benimseyen yasa (DIŞARI ÇIKARILAN YERLER) için uygulama olanağını korumuş, dışarı çıkarılmayan yerlerde bir hak tanınmamıştır. 0 halde, olayda davanın dinlenmesine olanak vermeyen dört hukuki ve yasal dayanak söz konusudur.
 
1- Öncelikle 3402 sayılı Kadastro Yasasının 45. maddesinin Anayasa mahkemesince iptal edilen ve yürürlükte bırakılan maddeleri ile ilgili olarak yukarıda açıklanan bölümlerle ilgili kararlarına göre (ancak dışarı çıkarılan kesimlerde tevzi tapularına değer verilebileceği ve çıkarılmayan yerlerde) tevzi tapularına dayanılamayacağı Yasa ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının bu ilkeyi belirlediği gerçeği karşısında tevzi tapusuna dayanma olanağının kalmadığı açıktır.
 
2- Tevzi edilebilecek toprakları belirleyen 4753 sayılı Yasanın 8. maddesinde ormanların tevzi edilecek yerler arasında asla yer almadığı ve oluşmuş tapunun, kesinleşen orman tahdidi nedeniyle hukuki değerini yitirmiş olduğu bilinmektedir.
 
3- Tahdit ve dışarı çıkarma konusunda tek yetkili kurum orman tahdit komisyonlarıdır. 6831 sayılı Yasanın 7. maddesinin ilk fıkrası şöyledir: (Devlet ormanlarının, hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanların hususi ormanların orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde bulunan her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tesbiti orman kadastro komisyonları tarafından yapılır.) Bu açık ve kesin yasa hükmü sınırlama ve dışarı çıkarma hak ve görevini orman tahdit komisyonlarına tanımıştır. İdarenin bu yolda yani orman tahdidi ve dışarı çıkarma konusunda hak ve yetki sahibi bulunduğu da tartışmasızdır.
 
4- 6831 sayılı Yasanın 2896 sayılı Yasa ile değişik 2/B maddesi uyarınca (nitelik kaybı ile dışarı çıkarılan kesimler, öncesi Devlet ormanı ise Hazine adına, amme müesseselerine ait ise bu kurumlar adına, özel orman ise sahipleri adına tescil olunur) hükmüne göre bu parsellerin öncesi devlet ormanı olup dışarı çıkarılmadıkları, çıkarılmaları halinde dahi Hazine adına çıkarılabileceği, kaldı ki nitelik kaybı ve çıkarmanın söz konusu olmaması nedeniyle ileri sürülebilecek yasal bir hakkın ve hukuki yararın bulunmadığı ve hukuki yararın olmadığı yerde, aktif dava ehliyetinden söz edilemeyeceği belirgindir.
 
Kaldı ki; orman tahdit komisyonu, bu taşınmazlarda nitelik kaybı olmadığını kabul ederek dışarı çıkarma gereğini görmemiş ve çıkarmamıştır. Dosyalarda yer alan ve üçer kişilik (bilim adamı) uzman bilirkişi kurulları tarafından verilen (1.6.1989 tarihli raporlarda 36 sayılı parselin tamamının 37 sayılı parselin ise, çok cüzi bir kesimi dışında hemen tamamının) orman rejimi içinde bırakılması gerektiği ve nitelik yitirme olgusunun benimsenmediği vurgulanmıştır. Bu niteliğe sahip olduğu belirlenen taşınmazların dışarı çıkarılmasına görevli ve yetkili komisyon gerek görmediğine göre, Orman Yönetimini zorlayıcı biçimde ve yönetimin yasal fonksiyonunu dışlayacak bir yöntemle yargı yolunun kullanılması ve yönetimin bu gibi durumlarda zorlanarak; yapmadığı bir tasarrufu zorlayıcı dava yolu ile gerçekleştirmek, yasaların çizdiği sınırın aşılması ve kurumların yetkilerinin ve görevlerinin yargı tarafından kullanılması gibi hukuka aykırı bir sonuç oluşturur ki, buna olanak yoktur.
 
İdarenin gerek görmediği için tasarrufta bulunmadığı ve yasanın değinilen prosedüre göre kişilere hak tanımadığı bir konuda idarenin tasarrufunun denetimi değil, idarenin görevlerinin devralınması ve yerine yargının ikame edilmesi gibi yine hukuka aykırı bir sonuç oluşur ki bunun da kabulüne yer yoktur.
 
Bütün bu nedenlerle; idareyi zorlayıcı biçimde dava yoluna gidilemeyeceği gibi, gerçek kişilerin hukuki yararı bulunmaması sebebiyle aktif dava ehliyeti de yoktur, karar düzeltme isteminin reddi gerekir.
 
SONUÇ: Düzeltilmesi istenen Hukuk Genel Kurul ilamında ve yukarıda gösterilen gerektirici nedenlere göre, HUMK.nun 440. maddesinde yazılı sebeplerden hiç birisine dayanmayan ve yerinde olmayan karar düzeltme isteğinin (REDDİNE), 3506 sayılı Yasanın 4. maddesinin b-1 fıkrası hükmüne göre takdiren (1.368.000) lira para cezasının ve (1.569.400) lira harcın düzeltme isteyenden alınmasına, 27.5.1998 gününde 2. görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
 
         KARŞI OY YAZISI
 
Yerel Mahkeme ile Yargıtay Dairesi arasındaki uyuşmazlık orman sınırı içine alınan bir taşınmazın idarece 2/B uygulamasına tabi tutulup yine orman sınırı içinde bırakılarak dışarı çıkarmama kararı verilmesi halinde, ilgili gerçek şahsın bu kararın iptali istemi ile dava açma hakkı bulunup bulunmadığı ve nitelik kaybı nedenine dayalı çıkarma isteklerinde taşınmazın yasa uyarınca yalnızca hazine adına orman sınırı dışına çıkarılabileceği hallerde sınırlama yapılmadan önce hazineden özel yasa uyarınca bedeli ile satın alan kişinin dava açmakta hukuki yararı bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
 
Bir taşınmaz orman kadastro komisyonunca orman alanı içine alınıp, orman tahdidi kesinleştiğinde ister tapulu, ister tapusuz olsun devlet ormanı statüsüne girer. Kural olarak gerçek kişi, kesinleşen orman tahdid alanı içinde kalan bölümün nitelik kaybına uğradığını ileri sürerek 6831 sayılı Orman Kanunun 2/8 maddesi uygulanmasını idareden isteme hakkına sahip değildir. Ancak, idare, tek taraflı iradi tasarrufla bir belde yada yörede 2/8 uygulamasının yapılmasına karar verip uygulama yapabilir. Ancak idarece tek yönlü olarak bir beldede ya da yörede 6831 sayılı Orman Yasasının 2/8 maddesi hükmünün uygulamasına başlanmasına karar verilmesi durumunda bu konuda izlenecek yola ilişkin olarak düzenleme getiren yasalar 2 Eylül 1986 günlü Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiş bulunan 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman kadastrosu ve aynı Kanunun 2/B maddesinin uygulanması hakkındaki yönetmelik" hükümleri esas alınmak suretiyle hareket edilmesi zorunludur. ilgili yönetmelikte işe başlama tarihinden belgelerin inceleme ve değerlendirmesine nihai tutanağın tutulup ilan edilmesine itiraz hakkı ve süresi ile itiraz merciinin gösterilmesine kadar işin yürütülmesinde tüm evrelere ilişkin düzenleme getirilmiş bulunmaktadır. Yoksa, idare bir yörede 2/B uygulamasına geçme hususundaki kendisine ait takdir hakkını,bu uygulamaya başlandıktan sonra gerekçesiz olarak dilediği taşınmazı orman sınırı içinde bırakmak, dilediğini ise orman sınırı dışına çıkarma biçiminde kullanma hakkına sahip olmadığı açık bir olgudur. Aksinin kabulü bütün idari tasarrufların yargı denetimine tabi tutulmasını ilke olarak benimsemiş bulunan Anayasamızın emredici hükümlerine aykırı olduğu gibi ben yaptım oldu biçiminde ifade edebileceğimiz keyfiliği getirir ki hukukta kesinlikle keyfiliğe yer olmadığı kuşkusuzdur. Nitekim, olayda uygulanan 3302 sayılı Yasa ile değişik 6831 sayılı Orman Yasasının 11. maddesinin 3. fıkrası "hak sahibi gerçek ve tüzel kişiler tarafından açılacak sınırlamaya itiraz davalarında hasım Orman Genel Müdürlüğü, bu Kanunun 2. maddesine göre orman sınırları dışına çıkarma işlemlerine karşı açılacak itiraz davalarında ise, hasım Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğüdür."
 
Hükmünü getirmiştir. Anılan fıkra hükmünün orman kadastro komisyonunca orman sınırları dışına çıkarma kararlarına karşı ilgililerine dava hakkı tanıdığı, çıkarmama kararına karşı ise itiraz davası açma hakkı vermediği biçiminde yorumlanması mümkün değildir. Zira, "... hukukta yorum yazılı bir hükmün içeriğini, sınırını ve anlamını kurallara göre irdeleyip belirleyen düşünsel bir etkinlik ve süreçtir.
 
Bir Yasa hükmünün yorumlanmasına ihtiyaç duyulduğu durumlarda yasa koyucunun o yasayı çıkarmakta güttüğü amacın esas alınması da kuşkusuz bugün için çoğunlukla uygulanabilen amaçsal yorum kuralı gereğidir. Bu nedenle anılan Orman Kanunun 11. maddesinin 3. fıkrasında yer alan '... orman sınırları dışına çıkarma işlemlerine karşı açılacak itiraz davalarında   sözcüklerinin orman kadastro komisyonunca alınacak orman sınırı dışına çıkarmama kararlarını kapsamadığını tutarlı bir biçimde savunmanın mümkün olamayacağı bir gerçektir. Bu nedenle idarenin kendi başlattığı 2/B uygulamasında uymak zorunda bulunduğu mer'i mevzuatı gözardı ettiği iddiası ile orman kadastro komisyonunca ister dışarı çıkarma isterse çıkarmama şeklinde verilen kararlara karşı ilgililerin merciinde dava açma hakkının varlığında en ufak bir tereddüt duyulmaması gerektiğini düşünüyorum.
 
Gerçekten kural olarak bir davanın görülebilmesi için davacının, davayı açmada hukuki yararının bulunması gerekir. Bu bir yerde yargısal kararlarda aynen benimsendiği üzere dava şartıdır. 6831 sayılı Orman Kanunun 17.6.1986 gün ve 3302 sayılı Yasa ile değişik 2/B maddesinde; 2986 sayılı Yasa ile getirilmiş hüküm aynen korunmak suretiyle "...31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş yerlerden; tarla, bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık gibi çeşitli tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tesbit edilen araziler ile şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerleşim alanları orman sınırları dışına çıkartılır. Orman sınırları dışına çıkartılan bu yerler devlete ait ise hazine adına, hükmi şasiyeti haiz amme müesseselerine ait ise bu müesseseler adına hususi orman ise sahipleri adına orman sınırları dışına çıkartılır. Uygulama kesinleştikten sonra tapuda kesin tashih ve tescil işlemi yapılır   amir hükmünü getirmiştir.
 
Somut olayımızda çekişmeli taşınmazın, 1968 yılında orman sınırları içine alınmasından sonra ancak 31.12.1981 tarihinden önce nitelik kaybına uğradığı ileri sürülmemekte, bu yerin orman sınırı içine alındığı 1968 yılında dahi kesinlikle orman sayılmayan yer olduğu, özel mülkiyete konu tapulu bir tarım arazisi bulunduğu iddia edilmektedir. Dava konusu 37 parsel sayılı taşınmazın hazinece özel mülkiyet kabulü suretiyle bedeli karşılığı davacı tarafın satıcısına tevzi yoluyla verilmiş ve tapuya kaydedilmiştir. Davacının da mevcut durumu itibariyle hazinenin cüz'i halefi bulunduğu açıktır. Yine Orman Kanunun 2. maddesi (E) bendi ile ilgili yeni düzenleme getiren 17.6.1986 günlü 3302 sayılı Yasa, 26.5.1987 günlü 3373 sayılı Yasalardan sonra 9.10.1987 günü 3402 sayılı Kadastro Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu Kanun 45. maddesi metni halen; (maddenin 1. ve 2. fıkraları ile 3. fıkrasındaki "...tapulu yerlerle..." sözcüklerinin Anayasa Mahkemesince Anayasaya aykırı görülerek 1.6.1988 ve 31/13 sayılı kararla iptal edildiği de gözetilmek suretiyle ".. .orman sınırları içerisinde kalan veya orman dışında çıkarılan alanlarda, toprak tevzii yoluyla verilen yerler (işlemleri tamamlanmamış olsa dahi) başka şart aranmadan hak sahipleri adına tesbit ve tescil edilir. 6831 sayılı Orman Kanunun değişik 2. maddesinin (B) bendinin uygulanmasında bu madde hükmü tatbik edilir ) hükmünü içermektedir.
 
Nizalı 37 parsel ile ilgili 21B uygulaması sonucu, bu yerin orman sınırları içinde bırakılmasına dair 41 nolu orman kadastro komisyonunca alınan karar örneği dava hakkı ve süresi davada husumetin yöneltileceği tüzel kişileri gösteren işi bitirme tutanağı 17.1.1988 gününde ilan edilmiştir. Tutanağın askıya çıkarılarak ilanın yapıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa uygulanması gereken yasa Orman Kanunu ek ve tadillerinden sonra 9.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Yasası ve Yasanın geçici 4. maddesi hükmü gözetilerek, Anayasa Mahkemesince iptal edilen hükümleri dışında halen yürürlükte bulunan 45. maddesi hükmü olması gerekir. Anılan maddeye dayalı olarak açılacak davada, uyuşmazlığın niteliği ve ileri sürüşler nazara alındığı takdirde, davacının dava açmada menfaat değil hak sahibi bulunduğu açıklıkla anlaşılmaktadır.
 
Kaldı ki, davacı taraf çekişmesiz bulunan anlatımlarımıza göre hazinenin cüz'i halefi olmuştur. Bu sıfat nedeniyle nizalı yerin hazine adına dışarı çıkarılmasında, hazineye karşı bedelini tamamen ödemiş gerçek kişi olarak ayna yada tazminata yönelik dava hakkının varlığında duraksama duyulmaması gerekir. Bu yerin Yasa gereği ancak hazine adına orman sınırları dışına çıkarılabileceğinden söz edilerek bunda da davacının hukuki yararının bulunmadığı görüşüne katılmak uyuşmazlığa ilişkin mer'i yasalara uygulamalara ve özellikle usul hukuku karşısında kesinlikle olanaksızdır. Aksine olayda davacının dava açmakta hukuki yararının bulunduğu, düzeltilmesi istenilen H.G.K. kararı azınlık görüşünde belirtildiği üzere delil durumuna düşen tevzi tapusu 3402 sayılı Yasanın Anayasa Mahkemesince iptal edilmeyen 45. maddesi hükmü ve özellikle halen yürürlükte bulunan ve bu konuda bir yerde yasa koyucunun bu süreç içerisinde güttüğü amacı da açıklayan 4127 sayılı Yasa hükümlerine göre çok açık bir olgudur.
 
Ayrıca da 13.5.1998 günlü H. G. K. kararında 3402 sayılı Kadastro Kanunun 4. maddesi 2. fıkrası gereğince kadastro çalışma alanı sınırında,orman bulunması halinde yapılacak bildirim üzerine orman idaresinin kendi memurları aracılığı ile idare adına yaptırılan orman kadastro tesbitine karşı orman idaresinin itiraz ve dava hakkı bulunduğu hükme bağlanmıştır. Anılan karardan hemen 15 gün sonra idarece başlatılan 2/E uygulanmasında ilgili komisyonca alınan karara karşı alakası olan gerçek şahsa itiraz ve dava hakkı tanımamak izahı mümkün olamayacak açıklıkta bir uygulama olduğu düşüncesindeyim.
 
Orman İdaresine kendi tayin ettiği memurların yine kendi adına yaptığı orman tesbitine karşı, memurların tesbit sırasında mer'i mevzuatı gereği gibi uygulanamamış olabilecekleri düşüncesi ile tanınan dava hakkının aynı iddia da bulunan vatandaşlardan esirgenmesinin özellikle hukuki bazda olmak üzere tutarlı biçimde savunulmasına olanak bulunmadığı görüşündeyim.
 
Yukarda açıkladığım nedenlerle H.G.K.'unca karar düzeltme isteğinin kabul edilerek yerel mahkeme kararının onanması gerektiği kanaati ile isteğin reddine karar veren çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
 
Günay KAYNAK
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi Üyesi
 
 
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Clicking Here TLO lookup 
  • 02.05.2025 08:42
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini