 |
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1996/11-674
K. 1997/87
T. 19.2.1997
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "sözleşmenin uyarlanması" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 7. Ticaret Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 7.2.1995 gün ve 1994/739 E. 1995/84 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 7.11.1995 gün ve 1995/7362-8393 sayılı ilamı ile; ( ... Davacı, davalı bankadan aldığı konut kredisiyle diğer davalıdan 2 adet konut satın aldığını, döviz olarak aldığı konut kredisinin geri üdenmesinin devam ettiğini, ancak Nisan 1994'te hükümetçe alınan ekonomik kararlar ve yaşanan ekonomik kriz nedeniyle döviz kurlarında beklenmedik biçimde artış meydana gelmesi nedeniyle işlem temelinin çöktüğünü edimler arasındaki dengenin kendi aleyhine bozulduğunu ileri sürerek sözleşme tarihindeki döviz kuru üzerinden borcun TL'ye çevrilmesine ve aylık 5.5 basit faiz uygulanmasına, sözleşmenin bu şekilde uyarlanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece davalı Toplu Konut İdaresi hakkındaki davanın husumet yönünden, diğer davalı hakkındaki davanın ise esastan reddine karar verilmiştir.
Davacı tarafından temyiz edilen karar, Dairemizin 29.6.1995 gün ve 3179-5495 sayılı ilamı ile onanmıştır.
Davacı vekili bu kez karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Davacı taraf, davalı bankadan kullandığı dövize endeksli kredinin geri ödenmesi döneminde döviz kurlarında beklenmedik oranda artış olduğunu, bu yüzden edimler arasındaki dengenin kendisi aleyhine bozulduğunu, işlem temelinin çöktüğünü iddia etmiş ve sözleşmenin yeni koşullara uyarlanarak borcun Türk Lirası kredisine çevrilmesini talep etmiştir.
Davalı banka kredinin Türk Lirası kredisine çevrilmesi yönünde bir öneride bulunmuş ise de, davacı dava dilekçesindeki tek seçenek halinde sunulan bu önerinin kabul edilemez koşullar içerdiğini iddia etmiştir.
Ekonomik ağırlıklı 5 Nisan 1994 kararlarının banka kredileri ve özellikle kredi borçluları yönünden olumsuzluk doğurup doğurmadığı uygulamada tartışma konusu olmakla beraber bankalar genel eğilim olarak iyiniyet gösterip müşterilerine kredi geri ödemelerini Türk Lirasına çevirme önerisinde bulunmuşlar ve buna ilişkin çeşitli seçenekler sunmuşlardır. Davalı bankanın da bu yönde bir önerisi varsa da, başlangıçta Türk Lirası olarak açılmış kredilere uygunluğu irdelenmeden tek seçenek halinde sunulan Türk Lirasına çevirme önerisinin davacı kredi borçlusu tarafından kabul edilmesini beklemek iyi niyetli bir davranış olmaz.
O halde, mahkemece, davalı bankadan sorularak, eğer bu krediyi Türk Lirası olarak açmış olsa da, hangi miktarda ve hangi koşullarda geri ödemeli olarak açabileceği, kredinin ilk açılışından dava tarihine kadar ne durumda olabileceği saptanmalı, getirilen bu seçeneklere göre, tarafların anlaşamaması halinde, banka kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak dava konusu kredi ile aynı miktarlı kredilerdeki geri ödemelerin Türk Lirası olan ve fıilen açılmış bulunan kredilerin bilirkişi raporunda gösterilmesi istenmeli ve ondan sonra mahkemece bu rapordaki tespitlerin değerlendirilmesi yapılarak sonucu çerçevesinde bir karara varılmesı gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru görülmemiş olup, davacı vekilinin karar düzeltme isteğinin kabulü ile hükmün bozulması gerekmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık ilkesi ( Ahde vefa-Pocta Sunt Servanda ) yanında sözleşme serbestisi ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre kişiler, özel hukuk alanında özel ve tüzel kişilerle olan ilişkilerini, var olan hukuk düzeni içinde kalmak koşuluyla diledikleri gibi düzenlemek, diledikleri konuda diledikleri ile diledikleri tipte sözleşme yapmak hak ve özgürlüğüne sahiptirler. Bu olanak, Borçlar Kanunu'nda öngörülen ( sözleşme serbestliği ) ilkesinin bir sonucudur ve bu hak ve irade özerkliği ( sözleşme hürriyeti ) kavramı, Anayasa tarafından teminat altına alınmıştır.
O halde kişiler sözleşme serbestliği ilkesine göre "kanun tarafından düzenlenmiş olan sözleşme tiplerinden ayrı karma veya nev'i şahsına münhasır sözleşmeler yapmak ve bunların koşullarını diledikleri gibi tespit etmek, hukuka ( yani buyurucu ve yasak koyan hukuk kurallarına ), ahlak ve adaba aykırı olmamak şartıyla kanun tarafından düzenlenmiş olan sözleşmelerin fızyonomisini ( tipini ) değiştirmek ve konusunu yasal sınırlar içinde serbestçe tayin etmek. hakkını haizdir. Diğer taraftan Devletin para ve kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının düzenli işlemelerini sağlayıcı tedbirler yanında, tüketicileri koruyucu tedbirleri de alacağı Anayasa tarafından düzenlenmiştir. ( Anayasaya md. 167. ve 172 )
Ahde vefa ilkesine göre; sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalı ve hükümlerine riayet olunmalıdır. Sözleşmeye bağlılık ilkesi hukuki güvenlik, doğruluk ve dürüstlük kuralının bir gereği olarak, sözleşme hukukunun temel ilkelerinden biridir. Karşılıklı edimleri içeren sözleşmelerde, edimler arasında mevcut olan denge, şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir.
Buna göre akit yapıldığı sırada mevcut bulunan şartlar önemli surette değişmişse, artık taraflar sözleşme ile bağlı olmamalıdır. Bu görüş doktrinde "Emprevizyon Teorisi" adıyla anılır. ( Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Tekinay Borçlar Hukuku, Genel Hükümler 7. Bası. Ist., 1993 sh. 1005 ) İşte edimler arasındaki dengeyi aşırı derece bozan olağanüstü haller harp, ülkeyi sarsan ekonomik krizler, enflasyon grafığindeki olağanüstü yükselmeler, şok develüasyon, para değerinin önemli ölçüde düşmesi gibi hallerde sözleşmeye bağlılık ile sözleşme adaleti ilkeleri arasında bir çelişki hasıl olur ve artık sözleşmeye sıkı sıkı bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif hüsnüniyet ( MK.'nun md. 2/2 ) kaidelerine aykırı bir dunım yaratır hale gelir. Bu adaletsiz sonuçlan bertaraf etmek için, bugün İsviçre-Türk Hukukunda çoğunlukla dayanılan esas, dürüstlük kuralı uyarınca çözüm bulunmasıdır. Karşılıklı edimleri içeren sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin, olağanüstü değişmeler yüzünden altüst olması ifasını güçleştirmesi ve belki de imkansız hale gelmesi durumunda "işlem temelinin çökmesi" gündeme gelir. Bu gibi hallerde emprevizyon veya Clausula rebus sic stantibus kuramı çerçevesinde kurulmuş olan bir sözleşmede değişikliklerin yapılması için hakimin sözleşmeye müdahalesi istenebilecektir. Hakim bu gibi hallerde ya sözleşmeyi ortadan kaldıracak, ya da sözleşme koşullarının olağanüstü olgulara uyarlanmasına ve böylece sözleşmede bozulmuş olan dengeyi yeniden sağlayacaktır. Öğreti ve uygulamada tarafların yaptığı akidde, önceden açık veya kapalı olarak koşulların olağanüstü ölçüde değişmesi işlem temelinin kısmen veya tamamen çökmesi halinde, adalet, doğruluk ve dürüstlük kurallarına dayanarak "Akdi Uyarlama" benimsenmiştir. ( Bkz. Kemal Tahir Gürsoy, Hususi Hukukta Clausula Rebus Sic Stantibus, Emprevizyon Nazariyesi 1950, sh: 50 vd., Kemalettin Birsen, Medeni Hukuk Dersleri, 1945 sh: 73 vd; Ferit Hakkı Saymen, Türk Medeni Hukuk Cilt l, Umumi Prensipler, 1948, sh: 284 vd. Borçlar Hukuku Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop 7. Bas, İst. 1993 sh: 1005, M. Kemalettin Oğuzman, Borçlar Hukuku Dersleri cilt l, 4. Bası İst. 1987 sh: 123, İbrahim Kaplan, Hakimin sözleşmenin müdahalesi, Sözleşmenin yorumu, sözleşmenin tamamlanması, sözleşmenin değişen hal ve şartlara uyarlanması Ank. 1987 sh: 113 ve 114, Hatemi/Serozan/Arpacı, Borçlar Hukuku Özel Bölüm İst. 1992 sh: 186 vd., Hukukta Beklenmeyen Hal ve Uyarlama, Prof. Dr. H. Burcuoğlu İst. 1995 sh: 4 vd., Y.H.G.K.'nun 3.2.1988 gün E. 1987/11-411 K. 1988/66, Y.H.G.K.'nun 1.7.1992 gün E. 1992/13-360 K. 1992/425, Y.13.H.D.'nin 6.4.1995 gün E. 1995/145 K. 1995/3339 sayılı içtihatları ) sırası gelmişken hemen belirtelim ki: bu davalarda hakimin gözönünde tutacağı temel esaslar genel hatları ile şunlar olabilir. Sözleşmeye bağlılık ve saygı esastır, uyarlama daima yardımcı çözüm olarak düşünülmelidir. Karar verilirken sözleşmeye yönel'ık ve bağlantılı değerlendirmeler yapılmalı, özellikle tarafların farazi iradeleri yani taraflar sözleşmede açık kalmış hukuki meseleyi sözleşmenin in'ikadı sırasında düzenlemiş olsalar da doğru ve makul düşünen taraflar olarak neyi kararlaştırabileceklerinin tespitine önem verilmelidir.
Somut olaya gelince; davacı, davalı banka ile 17.06.1993 gün ve 80170 sayılı Dövize Endeksli ( 83.000 ) ABD dolarlık konut kredisi, keza 28.07.1993 gün ve 80279 numaralı sözleşme ile yine dövize endeksli ( 207.500 ) DM.'lık Konut Kredi Sözleşmesi yapmış ve krediler Ataköy'de Konut Pazarlayan Toplu Konut İdaresi'nin hesabına aktarılmış ve bu kredi ile davacı adı geçen idareden üç odalı ve bir odalı konut satın almış ve konutlar davalı banka lehine 1 dereceden ipotek edilmiştir. Dolar üzerinden alınan krediye aylık % 1 üzerinde faiz ödenecek ve kredi sözleşmesinin ayrılmaz parçası olan geri ödeme planına göre 17.06.1993'de başlamak ve ilk taksidi 830 ABD doları olmak üzere azalan oranlarda 120 ay içinde ödeneceği belirtilmiştir. Davacının 9 ay boyunca dolar üzerinden ödeme yaptığı ve davanın açılma tarihi itibariyle 82.446 Dolar borçlu olduğu belirtilmiştir.
Davacının DM üzerinden aldığı krediye aylık % 1.20 faiz yürütüleceği ve geri ödeme planına göre ilk taksit ödemesinin 28.07.1993 tarihinde başlayacağı ilk taksiti 2490 DM olmak üzere azalan oranlarda ve 120 ay içinde ödeneceği kararlaştırılmış, davacının bu borcu için 9 ay boyunca DM üzerinden ödeme yaptığı ve dava tarihi itibariyle 187.869 DM borcu kaldığı görülmüştür.
Davacı, Dövize endeksli Konut Kredisinin, 5 Nisan 1994 tarihli ekonomik kararlar sonucu ödenemez hale geldiğini, beklenilmeyen halin oluştuğunu o nedenle sözleşme tarihindeki kur üzerinden aylık 5.5 Basit faiz hesabı ile ödemeler çıktıktan sonra borcunun TL olarak tespitini istemiştir.
Ekonomik ağırlıklı 5 Nisan 1994 kararlarının banka kredileri ve özellikle dövize endeksli kredi borçluları yönünden olumsuzluk doğurup doğurmadığı uygulamada tartışma yaratmıştır. Bankalar, genel eğilim olarak iyiniyet gösterip müşterilerine kredi geri ödemelerini Türk Lirasına çevirme önerisinde bulunmuşlar ve buna ilişkin çeşitli seçenekler sunmuşlardır. Somut olayda davalı bankanın da Türk Lirası bazında seçenek sunduğu anlaşılmaktadır.
Bankalar hükümetin izniyle faaliyette bulunan, özkaynaklarından ziyade faiz karşılığında topladıkları mevduatı, Türk ekonomisinin gelişme hedefleri doğrultusunda kredi olarak ekonominin kullanımına sunan ticari kuruluşlardır. Yine başlıca kaynakları yurt dışından sağlanan prefınansman ve sendikasyon kredileri, bankalar arası para piyasası, İnterbank, T.C. Merkez Bankası, Varlığa Dayalı Menkul kıymet ihracı, menkul kıymet alım-satımı, repo işlemleridir. Bu kaynaklardan sağlanan olanaklara karşı, bunlara faiz ödemesinde bulunurken kur değişmeleri nedeniyle kambiyo zararına maruz kalabilecekleri, kambiyo zararlarını asgariye indirmek ve taahhütlerini karşılayabilmeleri hususunda kur riski ve döviz likiditesi düzenlemelerine, para otoritelerinin ( Hazine ve Merkez Bankası ) uyguladıkları Disponibilete ve mevduat munzam karşılığı yükümlülüklerine uymak zorunda bulundukları çok açıktır. Öte yandan bu faktörler direkt maliyeti oluşturduğu gibi, personel, kira, reklam, kırtasiye, büro makinaları, sabit kıymet amortismanları ve benzeri unsurların da maliyete ekleneceği belirgindir.
Öncelikle belirtelim ki; davalı bankanın bu özel durumlarının sözleşmenin uyarlanması yapılırken gözden uzak tutulmamasına özen gösterilmesi gerekir. Az yukarıda açıklanan uyarlama durumunun kendine özgü hukuki esaslarının ışığı altında mahkemece, daha çok dövize endeksli krediler konusunda, uzman ve üniversitenin ekonomi, bankacılık, ticaret hukuk kürsülerinde görevli öğretim üyelerinden bilirkişi kurulu oluşturulmalı, sözleşmede intibak boşluğunun davalı banka tarafından doldurulmak istendiği olgusu dışlanmamalı, davalı banka ile diğer bankalardan dava konusunu kapsayan kredinin Türk Lirası olarak açılmış olması durumunda, hangi miktar ve koşullar altında geri ödemesi yönünden açabilme olanakları araştırılmalı, ekonominin olağanüstü etkinlikleri altında kalan kredinin, akdin kurulduğu tarihten dava tarihine kadarki zaman dilimi içerisinde aldığı olumlu ve olumsuz tüm olgular ve seçenekler her türlü alternatifler belirlenmeli, tespit edilen bu seçeneklere göre, davalı banka kayıtları da incelenerek dava konusu kredi ile aynı miktarlı ve geri ödemesi Türk Lirası olan ve fıilen açılmış bulunan krediler tespit edilmeli, her iki kredi yönünden gerekçeleri ve dayanakları gösterilmiş, Yargıtay denetimine uygun karşılaştırmalar yapılmalı, yine bizzat bankalarca önerilen belli tarihler itibariyle, dondurulmuş olan döviz kurlar çıkış noktası oluşturularak ve bunlar Türk Lirasına çevrilmek suretiyle aylık taksitler belirlenmeli, daha sonra yabancı para cinsinden ediınlerin değişen ekonomik koşullara intibakı işleminde, saptanacak miktarın, öncelikle yabancı para olarak tespiti yapılmalı, ayrıca bankalarca, yabancı paranın dondurulmasına ilişkin belli öneri tarihleri itibariyle, Türk Lirası karşılığı bulunup; bundan böyle ödemelerin; uyarlanmış Türk Lirası miktarı ile bunun faizi saptanmalı, tüm deliller, belirlenen seçenekler, tarafların amacına uygun objektif iyiniyet, hakkaniyet ve nesafet ( HK.md. 4;2 ) kurallarının elverdiği ölçüde ve düzeyde değerlendirilip tartışılmalı, hasıl olacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir. Az yukarıda açıklanan nedenler altında; Özel Dairenin bozma kararına uyulması gerekirken eski kararda direnilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 19.2.1997 gününde oybirliği ile karar verildi.