 |
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1995/7-168
K. 1995/535
T. 17.5.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki "kadastro tesbitine itiraz" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Büyükçekmece Kadastro Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 9.7.1991 gün ve 1990/52-1991/16 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 7.Hukuk Dairesi'nin 7.5.1992 gün ve 1991/15190 - 1992/14284 sayılı ilamı:
( ...Kadastro sırasında 508 parsel sayılı 60120 m2.yüzölçümündeki taşınmaz, mülk edinme koşulları gerçekleşmediğinden söz edilerek davalı Hazine adına tesbit edilmiştir. İtirazı komisyonca red edilen Salih Tanışlar ve Recep Tanışlar, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmışlardır. Yargılama sırasında Mehmet, Memiş Tanışlar, taşınmazın bir bölümünün kendisine ait olduğunu belirterek davaya katılmıştır. Mahkemece davanın kabulüne, davalı Hazine adına yapılan tesbitin iptali ile taşınmazın krokisinde ( A ) ile işaretli 20040 m2.bölümünün davacı Recep Tanış ( B ) ile işaretli 20040 m2.lik, bölümünün müdahil davacı Mehmet Memiş ve Arif Tanışlar, ( C )ile işaretli 20040 m2.lik bölümünün de davacı Salih Tanışlar adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
"Mahkemece yapılan inceleme ve araştırma yetersizdir. Dinlenen davacı tanıklarının sözleri ile yerel bilirkişi beyanları tutanak içeriği ile çeliştiği halde bu çelişki üzerinde durulmamış ve tutanak bilirkişilerinden Kamber Özkan, Kamber Deniz, Muhtar Kadir Yolal, dinlenmemiş bilirkişi ve tanık sözleri, komşu parsellere revizyon gören kayıt ve belgelerden yararlanmak suretiyle denetlenmemiştir. Bu nedenle, öncelikle dava konusu taşınmaza komşu olan parsel tutanaklarının tümü ile dayanağı olan kayıt ve belgeler getirtilmeli, komşu parsellere revizyon gören vergi kaydı bulunduğu takdirde onların yardımı ile Kel Ahmet ya da mirasçıları adına dava konusu taşınmaz için vergi kaydı bulunup bulunmadığı Özel İdareden sorularak bulunduğu takdirde getirtilmeli, yöreyi iyi bilen yaşlı ve tarafsız üç kişilik yerel bilirkişi kurulu aracılığıyla mahallinde keşif yapılmalı, Kel Ahmet ya da mirasçıları adına vergi kaydı bulunduğu takdirde uygulanmalı, evvelce dinlenen bilirkişi ve tanıklarla kadastro tutanağında isimleri geçen bilirkişiler Kamber Özkan, Kamber Deniz ve Muhtar Kadir Yolal, hep birlikte taşınmaz başında dinlenilmeli, dava konusu taşınmazın ilk zilyedinin kim olduğu, zilyetliğinin kimden kime geçtiği ve zilyetlik süreleri, arasında çelişki ortaya çıktığı takdirde giderilmeli, tanıklarla bilirkişilerin sözleri komşu parsellere revizyon gören kayıt ve belgelerle de denetlenmeli, ondan sonra deliller hep birlikte değerlendirilmek suretiyle sonucuna uygun bir karar verilmelidir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
1- Dava konusu taşınmazın tapu ve vergide kaydı bulunmadığı çekişmeli değildir. Yerel mahkeme ile özel daire arasındaki uyuşmazlık adlarına tescil kararı verilen Salih, Recep, Mehmet Memiş ve Arif Tanışlar yararına kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinme koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği yönünde toplanmaktadır.
29.6.1970 günlü tapulama tutanağında, önceki zilyet Kel Ahmet mirasçılarının hak iddiasında bulunmadıkları, taşınmazın Çukurbosna topraklarına katılmak suretiyle komşu parsellerinin malikleri tarafından iktisap süresine ulaşmayan kısa aralıklarla zaman zaman kullanıldığı belirtilerek davalı Hazine adına tesbiti yapılmış; 26.7.1978 günlü tapulama komisyonu kararında da mahallinde yapılan soruşturma ve keşif sonucunda düzenlenen 14.7.1978 günlü tutanağa göndermede bulunarak taşınmazın 1953 yılından sonra Yakutlu ve Kavaklı Köylerinden muhtelif şahıslar tarafından kullanıldığı, bu arada zaman zaman boş kaldığı, herhangi bir kişi yararına zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının gerçekleşmediği vurgulanmış ve itirazlarının reddine karar verilmiştir.
( Hemen belirtmek gerekirki, davacılar kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinme koşullarının tesbit gününde lehlerine gerçekleştiğini davalı Hazine'ye karşı kanıtlamak durumundadırlar. ) Tesbit tutanağı içeriği ve komisyon kararının gerekçesi karşısında bu konuda toplanması gereken deliller ile toplanan delillerin değerlendirilmesinin ayrı bir önem taşıdığı duraksamaya yer bırakmayacak kadar açıktır. Diğer taraftan, bir davada toplanması gereken tüm deliller toplanmadan delillerin değerlendirilmesi ve eksik tahkikatla işin esası hakkında hüküm oluşturulması da usule aykırıdır. Öyle ise, somut olayda Mahkemece toplanması gereken delil bulunup bulunmadığı yönü üzerinde durulmak gerekir. Her ne kadar, davacı tanıkları davacıların 1940 yılından beri devam eden zilyetliklerinden söz etmişler ise de, kadastro tesbitinde bilirkişilik yapan Mehmet Çetinkaya taşınmazı kimin kullandığını bilmediğini ifade etmiştir. ( Tesbit tutanağı içeriği ile kadastro komisyonu kararındaki bilgilerin Mahkemece dinlenen davacı tanıklarının sözleri ile açık çelişki oluşturduğu ortadadır. ) ( Hal böyle olunca, kadastroyla doğru tapu sicilleri oluşturulmanın amaçlandığı ve az önce sözü edilen çelişkinin de hakkın özü ile ilgili olduğu gözönünde tutularak tahkikatın derinleştirilmesi, tapulama tutanağında ve komisyon tahkikat evrakında adı geçen muhtar, bilirkişi ve tanıkların dinlenmesi zorunludur. Sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek de böyle bir araştırmayı gerekli kılmaktadır. ) Her nekadar, tesbit bilirkişilerinden Kamber Deniz ve Kamber Özkan'ın tesbitten sonra öldükleri, muhtar Kadir Yolal'ın ise taşınmazın tesbitine itirazda bulunduğu dosya içeriğinden anlaşıldığından dinlenmeleri söz konusu olamaz ise de, dava dosyasında bulunmayan ve kadastro komisyonunca mahallinde yapılan tahkikat ve keşfe dayanılarak düzenlendiği anlaşılan 14.7.1978 günlü tutanak araştırılıp getirilmeli, tutanakta Mahkemece dinlenmemiş olan tanık ya da bilirkişi adları bulunduğu takdirde bu kişiler ile Mahkemece dinlenmiş olan tanık ve yerel bilirkişiler taşınmaz başında dinlenmeli, taşınmazın önceki zilyetleri ile sonrak zilyetleri ve her birinin zilyetlik sebebi ile süresi ve özellikle davacıların zilyetliğinin başlangıcı ve devamı yönünden kendilerinen olaylara dayalı ayrıntılı bilgi alınmalı, beyanları komşu parsellere ait tutanakların içeriği ve dayanağı belgelerle karşılaştırılıp denetlenmeli, sözleri arasında çelişki ortaya çıktığı takdirde yöntemine uygun olarak giderilmeye çalışılmalı, tesbit tutanağı ve komisyon kararı ile dayandığı olan tutanak okunarak diyecekleri sorulmalı, ondan sonra deliller değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Böylesine bir araştırmaya dayanmayan kararda direnilmesi Usul ve Yasa'ya aykırı olduğundan direnme kararı bozulmalıdır.
2- Bozma kararından sonra davaya katılma dilekçesi veren Mustafa Tanışlar mirasçılarının direnmenin kapsamı dışındaki nedenlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için de dosya özel idaresine gönderilmelidir.
SONUÇ : 1-Davalı Hazine'nin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının ( 1 ) numaralı bentte gösterilen sebeplerden dolayı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429.maddesi gereğince ( BOZULMASINA ) istek olursa temyiz peşin harcının katılanlara iadesine, ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığından ikinci görüşmede oyçokluğu ile,
2- Mustafa Tanışlar mirasçılarının temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel 7.Hukuk Dairesi'ne gönderilmesine, oybirliğiyle karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Bozma kararının Usul ve Yasa'ya aykırı olup maddi olaya uygun olmayan şablon bir karardır. Hatalıdır. Arz edilen bu durum karar düzeltme sırasında ortaya konmuş ve hatadan dönmenin fazilet olduğu vurgulanmıştır. Önceki karşı oy içeriğinde açıkladığımız gibi tesbit tutanağı edinme sebebi sütununda görüleceği üzere nizalı taşınmaz üzerinde tesbit gününden geriye doğru 30 yıldır zilyet olduğu vurgulanmış, taşınmazın başka köy halkından olması sebebiyle köy muhtarının müdahalesi ile Hazine adına tesbit edilmştir. Davacıların 1940 yılından beri zilyet olduklarını ileri sürerek dava açmışlardır. Çoğunluk kararında benimsendiği gibi nizalı taşınmaz devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kamu malı niteliğinde yerlerden olmadığı Kel Ahmet Yeri olduğu ve Kel Ahmet'in tesbit gününden geriye doğru 70-80 yıl evvel öldüğü konusunda yanlar arasında herhangi bir çekişme bulunmamaktadır. Yanlar arasındaki çekişme Medeni Kanunu'nun 639 ve 3402 sayılı Yasa'nın 14.maddesi hükmünde öngörülen taşınmaz edinme koşullarının davacı taraf yararına gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır. Tesbit bilirkişileri nizalı taşınmazın 30 yıldır tarla olarak kullanıldığını vurgulamışlardır. Bu sözler üzerinde yoruma gidilerek başka sonuçlara ulaşılması mümkün değildir. Nitekim, tesbit gününden geriye doğru gidildiğinde 1940 yılına tesadüf edilmekte olup davacı tarafın 1940 yılında başladıklarını iddia ettikleri zilyetlik başlangıcı bu şekilde doğrulanmıştır. Duruşmada dinlenen 1321 doğumlu ve 1340 doğumlu yerel bilirkişi ve tanıklar özellikle olaylara dayalı olarak zilyetliğin başlangıcını ve sürdürülüş biçimini açıklamışlar ve böylece edinme sebebini doğrulamışlar ve davacılar yararına kazandırıcı zamanaşımı zilyetlik yoluyla mülkü edinme koşullarının gerçekleştiğini açıklamışlardır. Tutanak bilirkişilerinden iki tanesinin ölü olduğu Mahkemece saptanmış olup diğeri ise dinlenmiştir. Hal böyle olduğu ve beyanlar arasında çelişki bulunmadığı halde, ısrarla bozma kararı sevk edilmesi Usul ve Yasa'ya uygun olmadığı düşüncesindeyim. Örnek olarak Kel Ahmet'e ait vergi kaydının araştırılması istenmesi karşısında yoğun işler nedeniyle yerel mahkemeyi fuzuli araştırmaya sevk etmek dava ekonomisine uygun olmadığı gibi hakimin iş hacminin artırılmasına neden olmaktadır. Dava 25 yıl sürmüştür. Davalı taraf bu 25 yıl süre içerisinde başkaca bir delil sürmediği gibi araştırmanın derinleştirilmesini de istememiştir. Olayda kadastro işlerinde ve davalarında uzman olmuş bulunan tecrübeli iki ayrı hakim zilyetlik koşullarının davacı taraf yararına gerçekleştiğini kabul ederek tescil kararı vermişlerdir. Araştırmayı yürüten iki ayrı hakim altı duygularıyla hareket ederek delilleri takdir etmişlerdir. Yukarıda arz edildiği gibi delillerin takdirinde de herhangi bir hata bulunmamaktadır. Hal böyle olunca hakimin takdirine karışmak Yasa ve adalet ilkelerine uygun değildir. Genel Kurul dahi Daire bozmasının maddi olaya uymadığını kabulü ile genişletilmiş bir bozma sevk etmiş bulunmakta ve anılan bozmada bir oy farkı ile verilmiş bulunmaktadır. Genel Kurul bozma kararında öngörülen 14.7.1978 günlü tutanak dosyasında bulunmamaktadır. Kadastro komisyonunun incelenmesi sırasında nizalı taşınmaz ile bir çok taşınmaz birlikte incelenmiştir. Anılan tutanağın bulunması aradan geçen süre de gözönüne alındığında imkansızdır. Diğer yönden eğer 14.7.1978 günlü tutanakta bir takım bilirkişi ve tanıklar dinlenmiş ise, Türkiye'deki yaş ortalaması gözönüne alındığında bu kişilerin dahi ölmüş olacağı gayet açıktır. Bu nedenle ihtimale binaen Genel Kurul Kararınca sevk edilen bozma kararına katılmıyorum.
Diğer yönden 766 S.K.K.'nun yürürlükten kaldırılmış ve yerine 3402 S.K.K.'nun yürürlüğe konmuştur. 3402 S.K.K.'nun 766 S.Y.'nın gerekçe ve esprisinden tamamen farklı bir durum ortaya koymuştur. Her şeyden önce resen araştırma yöntemini tamamen daraltmış 54. madde ortadan kaldırmış ve bu maddeye eş olarak 30. madde hükmü ile üç hale inhisar etmiştir.
Hal böyle olunca, sonuç alınmayacak bir araştırmaya sevk edilmesini uygun bulmuyorum. 25 yıldır süren davada taraflar araştırmanın genişletilmesi talebinde bulunmamıştır. Başkaca bir delil ileri sürmemişlerdir. İki ayrı kadastro hakimi de araştırmayı yeterli bulmuştur. Hal böyle olduğu halde 766.S.Y. uygulamasındaki alışılmış bir usulle yeniden araştırmaya sevk edilmesi toplanan deliller karşısında davanın uzamasına neden olmakta ve böylece kişilerin adalete olan inançlarını yitirmesine neden olmakta ve toplumda düşünülmesi öngörülmeyen olaylar meydana gelmektedir. Diğer yönden büyük bir emek ve zaman kaybına neden olmakta, böylece sorunlar uzamakta ve sonuçlanmamaktadır. Yine Genel Kurul bozma kararında sözü edilen tüm komşu parsel tutanakları ve dayanağı tüm tapu kayıtları getirilmiş, yerinde uygulanmış böylece yerel bilirkişi ve tanık beyanları denetlenmiş ve sözler karşılaştırılmıştır.Bu nedenle Genel Kurul Bozma Kararı'nın Usul ve Yasa'ya uygun olmadığı kanaati ile çoğunluk görüşüne karşı olup Usul ve Yasa'ya uygun olan hükmün onanması düşüncesindeyim.
Gönay Kaynak
7.H.D. Üyesi