 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas no : 1995/549
Karar no : 1995/781
Tarih : 11.10.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "itirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 7. Ticaret Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 26.11.1993 gün ve 1991/1207 E. 199361263 K. sayılı kararın incelenmesi davacı banka vekili tarafından istenilmesi üzerine;
Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin 14.12.1994 gün ve 1994/2527-12515 sayılı ilamı: (... İİK'nun 67/2. maddesi hükmünce itirazın iptali davasında alacaklının tazminatla mahkum edilmesi için, takibinde haksız ve kötü niyetli olması gerekir. Somut olayda, davacı bankanın icra takibinde kötüniyetli olduğu iddia ve ispat edilemediği halde, tazminatla sorumlu tutulması doğru görülmemiştir....) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı banka vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA), oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davalı Hasan Mertcan, davacı bankanın yapmış olduğu icra takibine karşı, imza inkarında bulunmuştur. Yapılan yargılama sonunda, kredi taahhütnamesindeki imzanın borçluya ait olmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda, davacı alacaklı bankanın haksızlığı kesin olarak saptanmıştır.
Davacı bankanın yaptığı icra takibinde kötü niyetli olup olmadığı hususu, bir tacir ve aynı zamanda güven kurumu olan bankanın, bu durumu gözönünde alınarak değerlendirilmesi gerekir. Kredi taahhütnamesi davacı banka ile dava dışı borçlu olan Candan Polat ve müteselsil kefil davalı Hasan Mertcan arasında düzenlenmiştir. Öyleyse, davacı banka ile müteselsil kefil arasında tarafların huzuruyla bir hukuki ilişkinin kurulduğunun kabulü gerekir. Yani, kredi taahhütnamesi, davacı banka yetkilileri ile bizzat davalı arasında düzenlenmiştir. Ancak, sonradan imzanın davalıya ait olmadığı anlaşıldığına göre, davacı bankanın imzaların alınması sırasında gereken özeni göstermediği sonucuna varılmıştır. Çünkü, tacir olan bankanın basiretli iş adamı gibi hareket etme yükümlülüğü, hukuki işlemin sağlıklı yapılmasındaki tüm tedbirleri de kapsamaktadır. Kredi taahhütnamesindeki imza kefile ait olmadığına, göre, gereken tüm tedbirler alınmamış ve davalı kefil yerine, herhangi bir kimsenin imza attığı izlenimi doğmuştur. Bu hal ise, bir banka için yapılması düşünülemeyecek fahiş bir hatadır.
Ayrıca, davacı bankanın yaptığı icra takibine imza yönünden itiraz edildiğine göre, bankanın bu yön üzerinde önemle durması gerekir. İmzanın gerçekten müteselsil kefile ait olup olmadığını haricen araştırması ve duraksama varsa, itirazın iptali yerine ilgili mahkemede alacak davası açması gerekirdi. Davacı banka, bunun aksine bir düşünceyle imzanın kefile ait bulunduğunu ısrarla ileri sürerek, müteselsil kefilin itirazının iptali ile % 40 inkar tazminatı istemiştir. Davacının, işbu davadaki iddiası gerçek dışı olduğuna göre, artık davacının kötü niyetli olduğunun kabulü gerekir. Öte yandan, kredi taahhütnamesindeki müteselsil kefile ait olduğu ileri sürülen imza bu kişiye ait bulunmadığına göre, sahte imzalı belge kullanılmakla, banka suç işlemiş bulunmaktadır. Suç sayılan bir eylemin, kötü niyet sayılması gerektiği hususu da tartışılamayacak bir konudur.
Yukarıdan beri açıklanan nedenlerle, davacı bankanın haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşıldığından, yerel mahkeme kararının onanması görüşüyle, sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum.