 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas no : 1995/296
Karar no : 1995/404
Tarih : 19.04.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "itirazın kaldırılması" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Tavşanlı İcra Tetkik Mercii'nce davanın kabulüne dair verilen 16.6.1994 gün ve 16/30 sayılı kararın incelenmesi davacı alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 28.10.1994 gün ve 12892-13256 sayılı ilamı (...Her ne kadar alacaklı vekilinin itirazının kaldırılması istemine içeren 23.3.1994 tarihli dilekçesinde tazminat istemi yok ise de, adı geçen 21.4.1994 tarihli duruşma sırasında tazminat talebinde bulunulduğu görülmektedir. İİK.nun 68/son maddesinde itirazın kaldırılması isteminin kabulü halinde borçlu aleyhine tazminata hükmedileceği öngörülmüş, bu istemin süreye bağlı olduğu hususunda bir koşula yer verilmemiştir. Bu nedenle tazminat istemine muvafakat edilmediğinden bahisle bu talebin reddi isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Uyuşmazlığın dayanağı olan İİK.'nun 68/son maddesinde ve aynı Kanunun 169/a-6, 170/3. maddelerinde, icra tetkik merciinde % 40'tan aşağı olmamak üzere hükmedilmesi öngörülen tazminatlar, özellikle borçluların süre kazanmak kastıyla takibe karşı yaptıkları haksız itirazların önlenmesi ve alacaklıları da, takiplerde daha dikkatli olmaya sevketmek için konulmuştur.
Zararın başladığı tarihten yargılama süresinin sonuna kadar oluşacak taraf zararlarının, karşılanmasını amaçlamaktadır. İİK.'nun 68/son, 169/a-6 maddelerinde bu tazminatı talep için belirli bir süre koşulu öngörülmemiştir. İİK.'nun 170/3. maddesinde ise, tazminata hükmedilmesi için talep şartı dahi aranmamaktadır. Açıklanan nitelikleri gözönüne alındığında, HUMK.'nun 185. maddesindeki davanın karşı tarafın iznine bağlı olarak tevsi edilebileceği-kuralının, takip hukukuna ilişkin bu tazminatlar yönünden uygulama yeri bulunmamaktadır.
Öte yandan, doktrinde benimsenen ve mahkemece de kabul edildiği şekilde, İİK.'nun 68. maddesindeki icra ve inkar tazminatının, talep şartına bağlı olması nedeniyle bu talebin mutlaka dava dilekçesinde yer alması gerektiği aksi halde iddianın genişletilmesi savunması ile karşılaşılabileceği görüşünün icra inkar tazminatının özelliği ve niteliği ile bağdaşıp bağdaşmayacağı üzerinde de durulmalıdır. Bilindiği üzere uygulamada icra inkar tazminatı olarak nitelendirilen bu tazminat türü, İİK.nun sadece dava konusu olan 68. maddesinde değil, aynı Yasa'nın 67,68/a, 69,72, 169/a ve 170. maddelerinde de yer almış bulunmaktadır. Bu tür tazminatın amacı bir yönden, borçlunun dayanıksız bir şekilde icra takibine itiraz etmekten men etmek, diğer bir yandan ise itiraz veyahut ihtiyati tedbir alınmak suretiyle durdurulan icra takibi nedeniyle alacağına zamanında kavuşmayan alacaklının bu sebepten kaynaklanan zararın ayrı bir davaya gerek olmaksızın giderilmesini sağlamaktır. İşte bu nedenledir ki, Yasa'da icra inkar tazminatına taban olarak % 40 oranı öngörülmekle yetinilmemiş, alacaklının ileri sürüp kanıtlayabilmesi halinde tazminata bu oran üzerinde de hükmedileceği kabul edilmiş bulunulmaktadır. Yukarıda sayılan tüm maddelerde varsayılan zarar, icra takibine itiraz veyahut ihtiyati tedbir kararı alınıp, uygulanması anından itibaren başlayıp, itirazın kaldırılması, itirazın iptali, veyahut menfi tesbit davası sonuçlanıncaya kadar olan devrede oluşan zarardır.
Görülmekte olan bir dava sırasında oluşacak zarar miktarı dava açılması sırasında bilinmesi mümkün olmadığına göre, alacaklının bu tür davalar sırasında oluşabilecek tüm zararını alabilmesi amacıyla icra inkar tazminatına hükmedebilmek için (talep) şartı bulunan hükümlerdeki bu şartın sadece dava dilekçesinde yer alması gerektiğinin ileri sürülmesinin, hükmedilecek bu tazminatın niteliği ve kapsamı ile bağdaşmadığı görülmektedir. Bunun dışında yerleşmiş Yargıtay uygulamasına göre, icra inkar tazminatına, görülen davada hükmedilmesi gerektiği, bu tür tazminatın ayrı bir dava ile istenemeyeceği de dikkate alındığında, talep şartının sadece dava dilekçesi ile sınırlanmasının menfaatler dengesine uygun düşmediğinden bir başka değişle, adaletli sonuç doğurma imkanı tanınmadığından bu görüş benimsenmemiştir.
Kaldı ki dava dilekçesinde icra inkar tazminatı istenilmişsede ilk oturumda davacı vekilince, sözlü olarak bu tazminat talep edilmiş ve davalılarca o anda bu isteğe açıkça karşı çıkılmamış bulunulmaktadır.
Bu itibarla Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir. O halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA), 19.04.1995 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Alacaklı vekilinin, borçluların itirazlarının kaldırılması istemine ilişkin dilekçede, (icra inkar tazminatı) talep etmediğini, ancak yargılamanın ilk oturumda ayrıca icra inkar tazminatına da karar verilmesini istediği, aynı oturumda hazır bulunan borçlular tarafından "talebin tevsiine" karşı konulduğu, İcra tetkik mercii'nce (HUMK.'nun 185. maddesi gözetilerek) icra inkar tazminatı talebinin reddedildiği ve yüksek 12. Hukuk Dairesi'nce (İİK.nun 68/son maddesi hükmünde, icra inkar tazminatı isteminin süreye bağlı olduğu hususunda bir koşula yer verilmediği gerekçesiyle...) merci kararının bozulduğu tartışmasızdır.
Görüldüğü üzere, icra tetkik merci ile 12. Hukuk Dairesi arasındaki hukuki uyuşmazlık; İİK.nun 68/son maddesinde yer verilen ve alacaklı ile borçlunun talebine bağlı tutulan "icra inkar tazminatının" talep zamanı ve zamanaşımından sonra talep edilmesi halinde olayda HUMK.nun 185 ve 202. maddelerinin uygulanıp uygulanmayacağında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere İİK.nun 18. maddesi uyarınca, tetkik merciine arzedilen hususlardan basit yargılama usulü (HUMK.nun m. 507-511) uygulanır. Şu kadar ki, talep ve cevaplar dilekçe ile olabileceği gibi tetkik merciine ifade zaptettirmek suretiyle de olur.
Öte yandan HUMK.nun 511. maddesine göre, basit yargılama usulü bölümünde hüküm bulunmayan hallerde "alelade usulü muhakeme" kaideleri uygulanır. Alelade usulü muhakemeden maksat, HUMK.nun "2. babında" (m. 178-426) düzenlemiş olan yazılı yargılama usulüdür. Hal böyle olunca, HUMK.nun ikinci babında yer alan 179, 185 ve 202. madde hükümleri basit yargılama uslünde de uygulama yeri bulmaktadır.
İİK.nun 18/2. maddesinin sağladığı imkan nedeniyle, itirazın kaldırılmasını isteyen alacaklı, icra tetkik merciine (bir tutanakla ifade zaptettirmek suretiyle) taleplerini tesbit ettirebilecektir; tutanak talep dilekçesi yerine geçer ve bunun üzerine (gerekli harç ve giderler alındıktan sonra) duruşma günü tayin edilir. Yoksa, alacaklının, tutanakta talep temediğini yargılama süresince her zaman talep edebileceği şeklinde maddi hükmü yorumlanamaz. Borçlu da, dilekçe ile cevap vermek zorunda olmayıp, yargılamanın ilk oturumunda cevap ve taleplerini sözlü olarak ileri sürebilecektir.
Açıklanan yasal düzenleme karşısında;
1- İtirazın tetkik merciinde kaldırılmasını isteyen alacaklı; itirazın kaldırılması dilekçesinde (veya tutanağında), diğer zorunlu açıklamalar dışında...., borçlunun icra takibine itirazının kaldırılması ile birlikte % 40'dan aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahküm edilmesini (İİK. m. 68 Son fıkra) talep etmelidir (HUMK. m. 179). İtirazın kaldırılması dilekçesi (veya tutanağında) icra inkar tazminatı talebi olmayıp da, tetkik merciindeki yargılama sırasında alacaklının talep ettiği icra inkar tazminatına karar verilebilmesi için (borçlunun karşı koymaması halinde) mümkündür. Çünkü, basit yargılama usulünde de HUMK.nun 185. maddesi uygulanır ve neticei talebin tevsii yasaktır.
2- Borçlu da, m. 68 Son fıkra gereğince yapacağı tazminat tabebini en geç (tetkik merciindeki) ilk oturumunda bildirebilir; ilk oturumdan sonra borçlunun tazminat talebinde bulunması, savunmanın genişletilmesi yasağına tabidir (HUMK. m. 202).
Doktrinde de aynı görüş benimsenmiştir. (Prof. Dr. Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku, Cilt 1, 1988, Sh. 374, 381 ve Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt 5, 1991, Sh. 3834 vd..., Prof. Dr. Saim Üstündağ, İcra Hukukunun Esasları, İstanbul-1990, Sh. 135).
İcra inkar tazminatının ayrı bir davaya konu edilmeyeceği ve niteliği gibi görüşler de, neticei talebin tevsii veya savunmanın genişletilmesi yasağının uygulanmasının yasal nedeni olamaz.
Arzettiğim nedenlerle örnek nitelikte bulunan ceza tetkik mercii kararının onanması görüşündeyim.
M. Cahit Keskin
4. Hukuk Dairesi Başkanı
KARŞI OY YAZISI
Yerel Mahkeme ile Yargıtay'ın Yüksek Özel Dairesi arasındaki uyuşmazlık, icra tetkik merciinde açılan itirazın kaldırılması davasında alacaklının dava dilekçesinde talep etmediği icra inkar tazminatını duruşma sırasında hüküm altına alınmasını istemesi halinde ve borçlunun da karşı çıkması (muvafakat etmemesi) durumunda icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekip gerekmeyeceğine ilişkindir.
İcra iflas Yasası'nın mahkemeye başvurmak suretiyle itirazın ipatini düzenleyen 67. maddesinin 2. fıkrasında "Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın % 40'dan aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir" hükmü yer almaktadır.
İtirazın kesin olarak kaldırılması başlığını taşıyan 68. maddenin 7. fıkrasında da "itirazın kaldırılması tabebinin kabulü halinde borçlu, bu talebin reddi halinde ise alacaklı, diğer tarafın talebi üzerine, % 40'dan aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilir" denilmektedir. Keza itirazın muvakkaten kaldırılmasına ilişkin İcra İflas Kanunu'nun 68. maddesinin 8. fıkrasında da haklı çıkan tarafın talebi üzerine diğer tarafın % 40'dan aşağı olmamak üzere İcra İflas Kanunu'nun 72. maddesinin 4. fıkrasında da borçlunun menfi tesbit veya istirdat davasında hakıl çıkması ve talebi halinde karşı tarafın takip konusu alacağın % 40'dan aşağı olmamak üzere tazminata hükmedileceği yazılıdır. Yukarıda belirttiğimiz İcra İflas Kanunu'nun ilgili hükümlerinde İcra Tetkik Merciinde görülen dava takip hukuku yönünden geçerli davalalr olup, verilen hükümlerde takip hukuku sahasında kesin hükmün neticelerini doğurur. Takip hukuku yönünden kesinleşmiş bir karar aleyhine genel mahkemelerce aksine verilmiş bir karar olmadıkça, geçerliliğini devam ettirir. Hukuk Mahkemelerince görülen davalar nasıl bir özel hukuk sahasındaki dava ise takip hukukuna ilişkin davalarda bir özel hukuk davasıdır. İcra İflas Kanunu'nun yargılama usulleri başlığını taşıyan 18. maddesinde "Tetkik Merciine arzedilen hususlarda basit yargılama usulü (H.U.M.K. m. 508-511) uygulanır. Şu kadar ki talep ve cevaplar dilekçe lie olabileceği gibi Tetkik Merciine ifade zaptedilmek sureti ile olur......" denilmektedir.
Yetkiye ilişkin İcra İflas Kanunu'nun 50. maddesinde para ve tazminat borcu için takip hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile tatbik olunur....."hükmü konulmuştur. İcra İflas Kanunu'nun 364. maddesinde ise takip hükmüne müteallik temyiz, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nundaki şartlar dairesinde yapılır denilmektedir.
Hukuk Usulü Muhakemeler Kanunu'nun 4. fasılda ise basit usulü muhakeme 507-511. maddelerde düzenlenmiş ve 511. maddede "basit usulü muhakemeye tabi olan hallerde bu kanunun mevaddi sabıka ahkamına muhalif olmayan alelade usulü muhakeme kaideleri (178 v.b.) ve tatbik olunur denilmektedir. Yukarıda açıklanan usule ilişkin hükümlerinden de İcra İflas Yasası'ndan usule ilişkin sarahat olmayan hallerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun basit usulü muhakemeye ilişkin hükümlerinin uygulanması yanında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun diğer hükümlerinin de gerektiğinde uygulanacağı açıktır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 185. maddesinde ise "Kanunu Medenide tayin olunan haller mahfuz kalmak şartı ile dava ikameti (m. 178) ile aşağıda gösterilen neticeler hasıl olur.
1- Müddeiabihin nizası olmaksızın müddei davasını takipten sarfı nazar edemez.
2- Müddei, müddei aleyhin nizası olmaksızın davasını tevzi veya mahiyetini tedbil edemez. Aşağıdaki madde (m. 186) hükmüyle davadan feragat veya islah bu hükümden müstesnadır" denilmektedir. Bu madde hükmünün icra tetkik merciilerindeki itirazın kaldırılması davalarında uygulanmasına ise yasal bir engel yoktur. Yukarıda da belirttiğimiz gibi icra tetkik merciilerindeki bu nevi davalar takip hukuku yönünden hukuk davalarıdır.
Olayımızda davacı Tetkik Merciinde borçlunun itirazının kaldırılmasını dava dilekçesinde gerekçeli açıklanmış ve nihayi isteklerini belirtmiş ancak icra inkar tazminatı isteğinde bulunmamıştır. Davacı serbest iradesi ile dava dilekçesinde isteklerini sıralamıştır. Duruşma safhasında icra inkar isteğinin reddine karar verilmesini istemiştir.
Genel Mahkemelere dava açılırken davacının dava dilekçesinde talep edip etmediği bir alacağı veya hakkı duruşmada istemesi halinde, karşı taraf muvafakat etmediğinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 185 uyarınca nasıl tevsi edemez deniliyorsa burada da aynı kuralın uygulanması gerekir.
İcra İnkar Tazminatı, tazmini nitelikte olup alacaklının veya borçlunun zararını karşılamak için yasada öngörülmüştür. Davacı talep edilmeyen isteğin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 185. maddesinin açık hükümlerine aykırı olarak hüküm altına alınacağına dairde İcra İflas Yasası'nda bir hüküm yoktur. İcra İnkar Tazminatı Ceza Hukuku yönünden de bir ceza değildir. Re'sen heran gözönünde tutulamaz. Yukarıdaki açıklamalar nazara alınarak bu olayda da Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 185. maddesinde borçlunun rızası olmaksızın iddianın genişletilemeyeceği kuralına uygulanması gerektiğinden muhkeme kararının onanması kanaatinde olduğumdan çoğunluk kararına karşıyım.
Şemsettin Abik
10. Hukuk Dairesi Üyesi