 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas no : 1995/171
Karar no : 1995/413
Tarih : 26.04.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "istirdat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Aydın Sulh Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.1.1994 gün ve 1992/1075-1994/97 K. sayılı kararın incelenmesinin davacı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17.10.1994 gün ve 1994/3013-7543 sayılı ilamiyle; (...Davacı, Aydın 1. İcra Dairesi 1989/1510 sayılı dosyasında davalı tarafından yapılan icra takibinde asıl borca % 30 faiz yerine % 76 oranında faiz uygulandığından 926.000 lira fazla ödeme yaptığını, bunun masraf, harç ve ücreti vekaleti ile birlikte 1.200.000 lira davalıdan alacaklı olduğunu ileri sürerek, bu meblağın faizi ile % 40 icra inkar tazminatı ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili cevabında iddianın doğru olmadığını, icra takibindeki tahsilatın Kunun ve usule uygun olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, dosyadaki yazılı kanıtlar ve bilirkişi raporuna nazaran yapılan incelemede, davacının davalıya fazla para ödediğinin ispatlanamadığı, kaldı ki söz konusu icra takibi ile ilgili olarak henüz borcun tamamının ödenmediği ve davacının borçlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
Davacı, fazla ödenen faizin istirdat suretiyle geri alınmasını istemiştir. Davalı bonoya dayanarak icra takibinde bulunmuş ve talepnamede % 76 oranında temerrüt faizi istemiştir. Bono düzenlenmesi ve bono alacağı ticari bir işten doğmuş olmakla beraber TTK.nun 637. maddesi ve Dairemizin kökleşen içtihatlarına göre faiz oranının % 30 olması gerekmektedir. Mahkemece bu % 30 oranı gözönüne alınarak fazla alınan faizin istirdadına karar vermek gerekir.
Ancak faiz tutarı davacıdan tahsil edilmemiş ise, davanın menfi tesbit davası olarak görülmesi gerekir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının iddiasının incelenmesi, faizin tamamı ödenmişse istirdada karar vermek ve eğer faiz ödemesi yok ise iddianın menfi tesbit olarak incelenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar tesisi doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davacı
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği düşünüldü:
KARAR : Davada uyuşmazlık, bonolarda vade tarihinden sonra uygulanması gereken temmerrüt faizi oranından kaynaklanmaktadır. TTK.da temerrüt faizi konusu genel olarak 9. maddede düzenlemeye tabi tutulmuş, ayın Kanunun 1461. maddesinde ise, bu maddedeki koşulların oluşması halinde ticari işlerde banka iskontosu üzerinden de temerrüt faizi isteyebileceği anılan Kanunun 627. ve 722. maddelerinde de, kambiyo senedinin niteliğine göre vade veya ibraz tarihinden itibaren istenebilecek faiz oranı yine Kanunun 9. maddesindeki aynı orana tabi tutulmuş bulunmaktadır. Daha sonra 19.12.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Tamerrüt Faizine İlişkin Kanun ile, Ticaret Kanunu ve Borçlar Kanunu'nda gösterilen faiz oranları değiştirilmiş ve bu Kanunun 2. maddesi ile temerrüt faiz oranı, adi iş, ticari iş ayırımı yapılmadan % 30 olarak belirlenmiştir. Aynı maddenin III. fıkrası ise, "ödeme yerinde ve ödeme zamanındaki banka iskontosu, yukarıda açıklanan miktardan fazla ise, arada sözleşme olmasa bile ticari işlerde temerrüt faizi, T.C. Merkez Bankası'nın kısa vadeli krediler için öngördüğü reeskont oranına göre istenebilir" hükmüne yer vermiş bulunmaktadır.
Ticari işlerde uygulanması gereken kanuni düzenlemenin bu şekilde tesbiti yapıldıktan sonra, dava konusu olaya dönülecek olursa, mahkemece direnme kararında bononun mutlak ticari işlerden olduğu gerekçesine dayanılarak kambiyo senetlerinden 3095 sayılı Yasanın 2/3. maddesinde öngörülen reeskont oranında ticari temerrüt faizi istenebileceği kabul edilirken, Özel Dairece, kambiyo senetlerine ilişkin faiz düzenlemesinin TTK.da yer alan genel hükümlerinden ayrı olarak özel bir düzenlemeye tabi tutulduğu gerekçesiyle reeskont oranındaki temerrüt faizinin kambiyo senetlerinde uygulanamayacağı kabul edilmektedir.
Belirtmek gerekir ki, 3095 sayılı Kanunun 1. maddesinin II. fıkrasında, Bankalar Kurulu'na bu Kanunun yayınlanmasından sonra ekonomik koşullar dikkate alınarak faiz oranını arttırılabilme yetkisi verilmiş bulunduğu halde ve aradan eflasyonun artarak süregeldiği on yıla yakın bir zaman dilimi geçmesine karşın, hükümetçe oran arttırılmamış ve bu nedenle faiz yetersiz kalmış bulunmaktadır. Bu durum karşısında alacaklıların, alacaklılarına adil bir şekilde kavuşabilmelerinin, 3095 sayılı Kanunun en geniş bir biçimde yorumlanması ile mümkün olabileceği açıktır. Bunun sağlanmasının da bugün için yargıya düşen önemli bir görev olduğu aşikardır. Nitekim, doktrindeki tartışmalarda da, bu husus aynı şekilde kabul edilip, açıklanmaktadır (Bkz. Prof. Dr. H. Sami Türk, Kambiyo Senetlerinde Temerrüt Faizi, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, XI, Ankara, 1994 s. 207-255).
Açıklanan biçimde olaya yaklaşıldığında soruna çözüm bulunabilmesi için, yukarıda değinilen ve yürürlükteki Kanun hükümlerinden hangisinin öncelikle uygulanması gerektiği belirlenmelidir. Bilindiği üzere, Türk Ticaret Kanunu,
Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu genel nitelikli Kanunlar olup, bu kanunlar da yer alan hükümlerin de bu nitelikte olduğunun kabulü gerekir. Bu kanunlar yürürlükte iken bunlara ilişkin özel düzenlemeler getiren Kanunlar ise, Özel Kanun niteliğinde kabul edilmektedir (Bkz. Dr. Seyfullah Enis, Medeni Hukuka Giriş ve Başlanğıç Hükümleri Ankara 1979 s. 166 vd.) Hal böyle olunca, TTK. ve BK.da, sadece faiz yönünden değişik düzenleme getiren 3095 sayılı Kanunda yer alan kanuni ve temerrüt faizine ilişkin hükümlerin, birer Özel Kanun hükümleri olarak kabulü ve genel hükümlerden önce uygulanmasının gerektiği sonucuna varılmaktadır. Varılan bu sonuç karşısında, esasen ticari bir iş olduğu çekişmesiz olan bono düzenlemesi nedeniyle uygulanması gereken temerrüt faiz oranının, ticari temerrüt faizi olduğu ve istek halinde de 3095 sayılı Kanunun 2/3. maddesinde öngörülen reeskont oranı temerrüt faizine hükmedilebileceğinin kabulü icabetmektedir.
Bu itibarla yerel mahkemenin, mevcut delilleri değerlendirmek suretiyle ve isteğinde bulunduğunu gözetere reeskont oranında ticari temerrüt faiz istenebileceğine ilişkin kabulü doğrudur. O halde usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ : Davacının temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 26.04.1995 gününde oybirliği ile karar verildi.