 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E. 1995/16-576
K. 1995/899
T. 1.11.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
KARAR DÜZELTMEDE DEĞER
DEĞERİN BELİRLENECEĞİ TARİH
TAŞINMAZLARDA DEĞER TARİHİ
ÖZET : .Taşınmazlarla ilgili davalarda değer, emlak vergisi esas alınarak belirlenebilirse de, gerçek değerin beyan edilmesi olanak dışı olmadığından, karar düzeltilmesi isteklerinde, karar tarihindeki veya karar düzeltilmesi inceleme tarihindeki değil, dava tarihindeki değer esas alınır.
(1086 s. HUMK, m. 438, 440/111-1, 442/1)
(YHGK., 15.2.1985 gün ve Esas no : 1984/8-32, Karar no : 1985/94 s.)
Taraflar arasındaki davadan dolayı bozma üzerine direnme yoluyla, (Ceyhan 2. Kadastro Mahkemesi)'nden verilen 10.6.1993 gün ve 1990/88-1993/19 sayılı kararın onanmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'ndan çıkan 15.2.1995 gün ve 1994/16-879 esas, 1995/78 karar sayılı ilamın karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi davacı vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla; Hukuk Genel Kurulu'nca dilekçe, düzeltilmesi istenilen ilam ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kadastro tesbitine itirazdır.
Dava dosyasının Hukuk Genel Kurulu'nda yapılan müzakeresi sırasında bazı Sayın Üyelerin ileri sürüşleri üzerine öncelikle, çekişmeli taşınmazın dava tarihinde değerinin 2 milyon liradan az olması ve bu nedenle karar düzeltmeye tabi bulunmaması karşısında gayrimenkul ihtilaflarında da karar düzeltme incelemesi için karar tarihindeki değerin esas alınıp alınamayacağı hususu ön sorun olarak ele alınmıştır. Belirtmek gerekir ki, başka hiçbir Batılı hukuk sisteminde mevcut olmayan ve bir kararın aynı kurul tarafından aynı usullerle tekrar incelenmesinden ibaret olan tashih usulü, Türk Hukukuna 1295 (1879) tarihli Usulü Muhakematı Hukuki Kanunu ile girmiş olup, (Necip Bilge - Ergun Onen, Medeni Yargılama Hukuku, 1975, Sh. 677 vd.) yürürlükteki Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda da 440 ile 442. maddelerde düzenlenmiştir.
HUMK.nun karar düzeltme nedenlerini gösteren 440. maddesi, 8.5.1973 tarih ve 14529 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan 1711 sayılı Kanunla değiştirilmeden önce "Esbabı tashih şunlardır: 1- Zati hükme müessir itirazatın meskütünanlı bırakılması, 2- Bir ilamda yekdiğerine mübayin kararlar bulunması, 3- Hükmün usul ve Kanuna muhalif bulunması, 4- Mahkeme-i Temyiz'de ibraz olunup Zati hükme müessir evrakta bir senin ve sahtelik vukuu bulmuş olması, "Mahkeme-i Temyiz müstedil tashihin dermeyan ettiği esbab haricinde sair esbabıkanuniye taharri ve tetkik edemez" şeklinde olup, kendi içinde karar düzeltmeyi sınırlayan bir hüküm taşımamaktaydı. Ancak, aynı Yasanın 438/son maddesi Sulh Mahkemesi kararlarına karşı karar düzeltme yoluna gidilemeyeceğini, 5521 sayılı Yasanın 8. maddesinin son fıkrası ise İş Mahkemelerinden verilen hükümlere karşı tashihi karar istenemeyeceğini emrettiklerinden, bu kararlar hakkında, bu yol kapalı bulunuyordu. Bunların yanı sıra merci tayini kararları ile tavzih kararlarının temyizi üzerine verilen Yargıtay kararına karşı da karar düzeltme istenemeyeceği öngörülmüştü. Bu hallere birde aynı 1am aleyhine bir defadan fazla tashihi karar istenemeyeceği kuralı ile, tashihi karar talebinin red veya kabulüne dair kararlara karşı da karar düzeltmeye gidilemeyeceğini eklemek gerekir (442/1).
İşte, 1711 sayılı Yasa ile değiştirilinceye kadar bu istisnalar dışında kalan tüm Asliye Hukuk Mahkemesi kararları hakkındaki Yargıtay kararlarına karşı karar düzeltme yolu açık iken Yasakoyucu, ". . .Yargıtay'ın yükünü hafifletmek suretiyle diğer işlerin daha çabuk sonuçlanmasına imkan verebilmek" için 440. maddeyi yeniden düzenlerken, 111. fıkra ile karar düzeltme yoluna gidilemeyecek halleri üç bent halinde açıkça göstermiştir. Bunlar:
1-8. maddede sayılan davalarla (II numaralı fıkrasının 7 numaralı bendindeki davalar hariç) miktar veya değeri onbin liradan az olan davalara ait hükümlerin onanması veya bozulmasına ilişkin kararlar,
2-Görev ve yetki ile hakimin reddi, dava veya karşılık davanın açılmamış sayılması hakkındaki kararlara ilişkin olanlarla merci belirtilmesi kararları,
3-Hakemlerin verdiği hükümlerin ve bu kanunun tahkim hükümlerine göre mahkemece verilecek kararların onanmasına veya bozulmasına ilişkin kararlar"dır.
Usulün 440. maddesinin hangi kararların karar düzeltmeye tabi olacağını düzenleyen II. bendi, 2494 sayılı Kanunla tekrar değişikliğe uğrayarak onbin liralık sınır ellibin liraya çıkarılmış ve görev-yetki sözcükleri görevsizlik ve yetkisizlik kararları olarak açıklığa kavuşturulmuştur.
Yine ifade edilmelidir ki, gereksinimlerin doğal sonucu olarak yasa koyucu; "440. maddede yapılan değişiklikle ülkenin içinde bulunduğu koşullar yönünden konut ve işyeri ihtiyacının doğurduğu uyuşmazlıkların büyük önemi yanında, bu uyuşmazlıklara konu olan yüksek meblağlara ulaşan davalar HUMK.nun 8/11-1. maddesi gereğince Sulh Mahkemelerinde görüldükleri için verilen kararlar, karar düzeltmesine tabi değildir. Bu durum, Asliye Mahkemelerince verilen daha az miktara ait davaların karar düzeltmesine tabi olabilmeleri karşısında bir çelişki yaratmakta, bundan ayrı olarak bir kira alacağına veya tazminatına ilişkin dava müstakilen açıldığı takdirde Asliye Mahkemesince bakıldığında belli sınırı aştığı için karar düzeltmesine tabi olabilecek, aynı davalar tahliye ile birlikte açıldığında davaya Sulh Mahkemesince bakılacağından, dava sonunda verilecek karara karşı karar düzeltme istenemeyecektir. Diğer taraftan, Kat Mülkiyeti Kanununun uygulanmasından doğan davalar da büyük meblağlara ulaştığı halde sırf Sulh Mahkemesince görüldüklerinden karar düzeltme yoluna gitmek mümkün olamamaktadır.
Fıkrada yapılan değişiklikler, yukarıda belirtilen sakıncaları gidermek ve uygulamada mümkün olduğunca yeknesaklık sağlamak amacına yöneliktir. Yasa koyucu tarafından ayrıca para değerindeki düşüş göz önünde bulundurularak 3156 sayılı Yasa ile karar düzeltme sınırı ellibin liradan beşyüzbin liraya çıkarılmıştır. Ek madde 2 ile de bu parasal sınırın 1 Ocak 1990 tarihinden itibaren 4 katı olarak uygulanacağı da hükme bağlanmıştır. Bu nedenledir ki şu anda karar düzeltme istemlerinde iki milyon liralık sınır dikkate alınmaktadır. Bu süreç ve açıklamalar ışığında olaya HUMK.nun 440. maddesinde yapılan değişiklikler ve madde metninin duraksama yaratmayacak açıklığı karşısında artık taşınmaz mal çekişmelerine ilişkin Yargıtay kararlarına karşı karar düzeltme istemlerinde dava tarihindeki değerin dikkate alınarak bu konuda sonuca ulaşılması gerektiği aşikar olmak icap eder.
Diğer yönden, karar düzeltmenin yargılamanın bir aşaması olması ve her davada bir değer bulunması kuralı göz önünde tutulduğunda, karar veya inceleme tarihindeki değerin belirlenmesi yolundaki görüşlere de itibar edilemeyeceği kuşkusuzdur.
Beyan edilmemesinin olanak dışı olmaması itibarı ile emlak vergisi değerinin esas alınması kriterinin de sonuca götürücü kabulünün mümkün bulunmadığı açıktır.
Ayrıca da, yasa koyucu temyiz yönünden kesinlik sınırını hükme bağlayan 427. maddede açıkça taşınır mal ve alacak davaları demesine karşın, karar düzeltmeyi sınırlayan 440. maddesinin ili. fıkrasında miktar veya değeri liradan az olan davalara ait hükümlerin onanması veya bozulmasına ilişkin kararlardan söz etmiş bulunması, böylece taşınır-taşınmaz mal davaları ayırımını öngörmemesi de bu görüşü doğrulamaktadır. Nitekim Hukuk Genel Kurulu, 15.2.1985 tarih ve 1984/8-32 esas, 1985/94 sayılı kararında da, "Karar düzeltmeye ilişkin bu hükmün sadece para alacakları için değil, taşınır ve taşınmaz mallara ait tüm davalar için de uygulanacağını" açıkça benimsemiştir.
Bütün bu nedenlerle ön sorunda çoğunluk görüşü, HUMK.nun 440. maddesinin III. fıkrası 1. bendinin öngördüğü beşyüzbin liralık (ek. m. 2'ye göre 1.1.1990 tarihinde ikimilyon lira) sınırlamanın taşınmaz mallara ilişkin davalar için de geçerli olduğu ve bunun dava tarihindeki değere göre değerlendirilmesi gerektiği yolunda oluşmuştur.
Ön sorunun karara bağlanmasını takiben işin esasının incelenmesine geçilmiştir. İncelemeye konu davada, dava değeri 40.625.- TL.'dir. Direnme kararının verildiği 10.6.1993 tarihi itibari ile de bu değer yasada öngörülen sınırın altında kalmaktadır.
Hal böyle olunca değer yönünden davacı vekili karar düzeltme dilekçesinin reddine karar verilmek gerekir.
Sonuç Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme dilekçesinin değer yönünden (REDDİNE), 1.11.1995 gününde ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 3156 sayılı Kanunla değişik 440. maddesi hükmünce taşınmazların değerinin karar düzeltme incelemesinde esas alınacağı hükme bağlanmış ve değeri 2.000.000 liranın altında kalan taşınmazlar hakkındaki davalarda karar düzeltme incelemesinin mümkün olmadığı hükme bağlanmış ise de, Ülkemizde taşınmazların gerçek değerinin vergi, harç ve resmi alım satımlarındaki değerinin çok üstünde olduğu, diğer anlatımla açılan davalardaki ve alım satımlardaki belirlenen değerlerin gerçek değerin altında gösterildiği Yüce Kurulca'da bilinen bir gerçektir. İncelenmekte olan davada, davanın açıldığı tarihte kadastro davaları harca tabi olmadığından davanın taraflarının değer bildirme zorunluluğu bulunmamaktadır. Mahkemenin belirlediği değer ise gerçek değeri göstermemektedir. Diğer taraftan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 426. maddesi hükmünde taşınmazlarla ilgili davalarda temyiz incelemesi değere tabi tutulmamıştır. Kanun koyucunun karar düzeltme isteklerinde de aynı yolu takip etmesi gerekli iken, yasal düzenlemede ayrılmış olmasının gerekçesi Ülke gerçeklerine uygun düşmemektedir. Ülkenin kadastrosunun Devletçe yapılmasının nedeni Medeni Kanuna dayalı olarak taşınmaz sicil oluşturmaktır. Bu itibarla davanın taraflarının taşınmazın gerçek değerini bildirmeleri konusunda yasal bir zorunluluk bulunmamaktadır. Herne kadar, taşınmazların değerinin belirlenmesinde emlak değerinin esas alınarak kadastro komisyonlarınca değerlerinin belirlenmesi hükme bağlanmış ise de Ülkenin bulunduğu enflasyon ortamında bugün belirlenen gerçek değerin dahi yarın gerçeği yansıtmadığı kamuoyunun ve Yüce Kurul'un malumudur. Bu nedenle karar düzeltme incelemesinin kadastro davaları ile ilgili ve sınırlı olmak koşulu ile değere bakılmaksızın işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre değerlendirme yapılması düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.
Hüseyin ÖRMECİ
7. Hukuk Dairesi Başkanı