 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E. 1995/15-31
K. 1995/196
T. 22.3.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
ESER SÖZLEŞMESİNDE ZAMANAŞIMI
KUSURUN SONRADAN ÇIKMASI
KUSURUN BİLDİRİLME ŞEKLİ
ÖZET Eser sözleşmesinde yapılan şeydeki kusur sonradan ortaya çıkarsa, iş sahibinin bu ayıba vakıf olur olmaz keyfiyeti, herhangi bir şekle bağlı olmadan telefonla veya karşılıklı sözle bildirmesi yeterlidir. Açılacak bu dava, beş yıllık zamanaşımı hükümlerine tabidir.
Yüklenici, kasıt veya ağır kusuru ile akdi hiç veya gereği gibi yerine getirmemiş, bilhassa ayıplı malzeme kullanmış veya ayıplı bir iş meydana getirmişse, açılacak davalarda on yıllık zamanaşımı uygulanır.
(818 s. BK. m. 125, 126/4, 207, 363)
(6762 s. TTK. m. 25/4)
Taraflar arasındaki "maddi-manevi zarar karşılığı alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, (İstanbul Asliye 2. Ticaret Mahkemesi)'nce davanın reddine dair verilen 14.7.1992 gün ve 1990/756-1992/755 sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nin 4.10.1993 gün ve 1993/2582-3769 sayılı ilamı ile; (...Taraflar arasındaki uyuşmazlık eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır. BK.nun 362/son maddesi uyarınca yapılan şeydeki kusur sonradan çıkarsa iş sahibi, vakıf olur olmaz keyfiyeti müteahhide haber vermeye mecburdur. Aksi takdirde iş sahibi kabul etmiş sayılır. Olayımızda, davacı iş sahibinin dava konusu eserlerdeki gizli ayıpları meydana çıktıkları anda hemen davalıya haber verdiği tanık sözlerinden anlaşılmaktadır.
Yasada öngörülen haber verme yükümlülüğü herhangi bir şekle bağlı olmadığından, ayıbın telefonla veya karşılıklı sözle bildirilmesinde usule aykırılık yoktur. Bu itibarla, sonradan meydana çıkan ayıbın davalıya yasaya uygun şekilde bildirildiği ve davanın da BK.nun 126/4. maddesinde öngörülen sürede açıldığı anlaşılmakla, davanın esasına girilip taraf delilleri değerlendirildikten sonra hüküm kurulması gerekirken, uyuşmazlığın tavsifinde hataya düşülerek yazılı yasa maddelerine dayalı şekilde davanın zamanaşımı yönünden reddi doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden : Davacı vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı, imal ettiği subapların ısıl işlemlerini (çeliğin sertleştirilmesi işlemi) yapması için davalı şirket ile anlaştıklarını, ancak davalının bu işlemi hatalı olarak yaptığı için subapların çatladığını ileri sürerek, uğradığı 95.000.000.-TL. zararın ödetilmesini istemiştir. Davalı A.Ş., subapların sertleştirilme işlemini yaptıktan sonra en son partisini, 24.8.1989 tarihinde davacı şirkete teslim ettiklerini, subaplardaki çatlamanın ısıl işleminden değil, çeliğin niteliğinden ileri geldiğini, bu nedenle kusurun davacı imalatçı şirketle olduğunu, ayrıca davanın zamanaşımına uğradığını bildirmiştir.
Mahkemece; sözleşme konusu subapların ısıl işlemi yapıldıktan sonra en son 24.8.1989 tarihinde davacıya teslim edildiği, davanın ise 20.9.1990 tarihinde açıldığı, böylece Borçlar Kanununun 363. maddesi delaletiyle 207. maddesinde yazılı bir yıllık ve Türk Ticaret Kanununun 25/4. maddesinde yazılı altı aylık zamanaşımı süreleri geçtiğinden bahisle, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesi'nce; davanın BK.nun 126/4. maddesi uyarınca, beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu ve davanın da bu süre içinde açıldığı için zamanaşımı gerçekleşmediği gerekçesiyle bozulmuş; mahkemece aynı gerekçelerle önceki kararda direnilmiştir.
Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık; davada BK.nun 363/1. maddesi yollamasıyla aynı Kanunun 207/1. maddesindeki bir yıllık ve TTK.nun 25/4. maddesindeki altı aylık zamanaşımı süresinin mi, yoksa BK.nun 126/4. maddesindeki beş yıllık zamanaşımı süresinin mi, uygulanacağı noktasında toplanmaktadır.
BK.nun 363. maddesinin 1. fıkrasında; yapılan şeyin kusurlu olmasından dolayı iş sahibinin haiz olduğu hakların, alıcının haklarının tabi olduğu zamanaşımına bağlı olduğu açıklanmış; aynı maddenin 2. fıkrasında ise, gayrimenkul inşaata ait kusurlardan dolayı iş sahibinin yükleniciye ve inşaata iştirak eden mimar ve mühendise karşı açacağı davanın; teslim tarihinden itibaren beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu hükme bağlanmıştır. Bu madde, eser sözleşmelerinde, yapılan şeyin kusurlu, diğer bir ifade ile ayıplı olmasından dolayı iş sahibinin yükleniciye karşı açacağı davaların zamanaşımı süresini göstermektedir. Maddenin 2. fıkrası taşınmaz inşaatla ilgili olduğundan, 1. fıkrasının taşınır mallarla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. 1. fıkranın gönderme yaptığı BK.nun 207/1. maddesinde taşınır malların satımında ayıba karşı tekeffülden dolayı açılacak her türlü davanın, teslim tarihinden itibaren bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağı hükmü yer almıştır. Aynı maddenin son fıkrasında, satıcı alıcıyı iğfal etmiş ise bir yıllık zamanaşımından yararlanamayacağı açıklanmıştır. TTK.nun 25/4. maddesinde de, BK.nun 207. maddesindeki zamanaşımı süresinin tacirler arasındaki ticari satışlarda altı ay olduğu hükmüne yer verilmiştir.
BK.nun 126. maddesine 4. fıkra eklenmeden önce, eser sözleşmelerinde, yapılan şeyin kusurlu olmasından dolayı iş sahibinin yükleniciye karşı açacağı davaların zamanaşımı hakkında BK.nun yukarıda açıklanan 363. maddesi ve dolayısıyla BK.nun 207. maddesi ile TTK.nun 25/4. maddesi hükümleri; eser sözleşmelerinden dolayı açılacak diğer davaların zamanaşımı süresi hakkında da, BK.nun 125. maddesi hükmü uygulanmakta idi.
1.1.1957 tarihinde yürürlüğe giren 29.6.1956 günlü ve 6763 sayılı "Türk Ticaret Kanununun Mer'iyet ve Tatbik Şekli Hakkında Kanunun 41. maddesi ile BK.nun 126. maddesine eklenen 4. fıkrada ise; "...müteahhidin kasıt veya ağır kusuru ile akdi hiç veya gereği gibi yerine getirmemiş ve bilhassa ayıplı malzeme kullanmış veya ayıplı bir iş meydana getirmiş olması sebebiyle açılacak davalar hariç olmak üzere,'istisna aktinden doğan bütün davalar" beş yıllık zamanaşımı süresine bağlanmıştır. Bu fıkrada (istisna akdinden doğan bütün davalar) denildiği için, artık BK.nun 363. maddesinin uygulanma olanağı kalmamıştır. Müteahhidin kasıt veya ağır kusuru ile akdi hiç veya gereği gibi yerine getirmemiş ve bilhassa ayıplı malzeme kullanmış yahut ayıplı bir iş meydana getirmiş olması sebebiyle açılacak davalar bu fıkra hükmünden hariç tutulmakla, bu gibi, davaların BK.nun 125. maddesindeki on yıllık zamanaşımına tabi tutulması istenmiştir. Böylece eser sözleşmelerinden dolayı açılacak davalar, yüklenicinin kasıt veya ağır kusuru bulunması halinde on yıl, diğer hallerde beş yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. BK.nun 126/4. maddesi, ayıplı işlerden dolayı açılacak davaları da kapsamına aldığından, 1.1.1957 tarihinden itibaren BK.nun 363 ve dolayısıyla BK.nun 207 ve TTK.nun 25/4. maddelerinin uygulanması mümkün değildir. Kanun metninin, yorumu gerektirmeyecek bir şekilde açık olması halinde, yasama çalışmalarında geçen sözlere bakılarak, kanun metnine aykırı düşecek bir yoruma başvurulamaz. BK.nun 126. maddesine 4. fıkra eklenmesi TBMM. Adliye Encümeni'nde kabul edilmiştir. Adliye Encümeni raporunda; şirket, vekalet, komisyon, acentalık, tellallık ve eser sözleşmelerinden doğan davaların on yıllık uzun bir zamanaşımına tabi olmasının doğru olmadığı belirtilerek, bu gibi davaların beş yıllık zamanaşımına tabi tutulmasının doğru olacağı benimsenmiştir. TBMM. Genel Kurulu'nda da, bu madde, üzerinde müzakere açılmadan kabul edilmiştir. Adliye Encümeni raporundaki sözlere bakılarak, eser sözleşmelerindeki on yıllık zamanaşımı süresinin beş yıla indirildiği, BK.nun 363. maddesindeki bir ve beş yıllık zamanaşımı sürelerinin uygulanmasına devam edilmesi gerektiği yolundaki bir görüş, BK.nun 126/4. maddesindeki "istisna aktinden doğan bütün davalar" şeklindeki açık kanun hükmüne aykırı olduğu gibi, bu fıkradan hariç tutulan kasıt veya ağır kusurla ayıplı eser meydana getirilmesi halinde on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmasını öngören hüküm ile de bağdaşmaz.
Somut olayda, yüklenicinin, kasıt veya ağır kusuru ileri sürülemediğinden BKnun 126/4. maddesindeki beş yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Bu itibarla dava, teslim tarihinden itibaren beş yıllık zamanaşımı süresi geçmeden açıldığı için esasının incelenmesi gereğine işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu'nca da aynen benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir. O halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 22.3.1995 gününde oyçokluğuyla karar verildi.