 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas no : 1995/122
Karar no : 1995/430
Tarih : 26.04.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Tarafların arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Bakırköy Asliye 1. Hukuk Mahkemesi)'nce davanın reddine dair verilen 29.6.1992 gün ve 1989/1085-1992/495 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 27.9.1993 gün ve 1992/6876-1993/5925 sayılı ilamı ile; (...Davacı vekili, davalılardan Erdal'a ait olup davalı Ali'nin kullandığı minübüste yolcu olan müvekkillerinin ve sekiz aylık oğulları Erkan'ın meydana gelen trafik kazasında yaralandıklarının, minübüsün davalı Yaşar'ın otomobiline arkadan çarptığını, kazadan sonra çocuğun ameliyat ettirildiğini, ancak tam iyileşme olmadığından yeniden ameliyatının gerektiğini, tedavi sırasında sigorta şirketi ve davalı Erdal tarafından 4.000.000 lira ödendiğini ancak bu miktarın masrafları karşılamadığını, 732.730 lira daha masraf yapmak zorunda kaldıklarını, ayrıca tedavi süresince müvekkili Kemal'in çalışamadığını aylık (800.000) liradan iki aylık kaybının 1.600.000 lira olduğunu, ayrıca çocuklarının yaralanması nedeniyle müvekkillerinin büyük bir elem içine düştüklerini ileri sürerek, 2.332.720 lira maddi, her bir davacı için 10.000.000 lira manevi tazminatın davalılardan faiziyle birlikte tahsilini, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı Yaşar vekili, müvekkilinin kazanın oluşunda hiç kusurunun bulunmadığını, bu durumun ceza davasındaki bilirkişi raporu ile belirlendiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Diğer davalılar duruşmaya gelmemişler ve yazılı savunma da yapmamışlardır.
Mahkemece; iddia, savunma, dosyadaki yazılı kanıtlar ve bilirkişi raporuna nazaran trafik kazasının meydana gelişinde davalı Ali'nin 4/8 oranında kusurlu olduğu, davalı Yaşar'ın aracında teknik arıza meydana geldiği ancak araç maliki olarak da sorumlu olduğu, davacıların maddi zararlarının 4.000.000 liralık kısmını tahsil ettikleri, ancak yaptıkları tedavi giderleri ve ilgili masraflarının bu tutarın altında kaldığını, fazladan karşılamayan maddi zararlarını ispatlayamadıkları, manevi tazminat yönünden ise davacıların olay nedeniyle üzüntü çektikleri ve bedensel zarara uğradıklarını her hangi bir delil ile ortaya koymadıkları, bu nedenle manevi tazminat isteminin yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davalının kusurlu hareketi sebebiyle meydana gelen trafik kazasında davacıların çocuğu yaralanmıştır. Davacılar buna dayalı olarak maddi ve manevi tazmit talep etmişlerdir. Davacıların bu haksız eylem nedeniyle uğradıkları maddi zararlar bilirkişi raporu ile belirlendiğine göre, bu rapor çerçevesinde davacıların karşılanmayan maddi zararların tazmine karar verilmesi gerekir. Diğer yandan davacıların çoğunun iki ay süre ile hastanede tedavi görmesini gerektirir şekilde yararlanması ve hala tedavisinin devam ediyor olması gözönüne alındığında, BK.nun 47. maddesi hükmü uyarınca davacıların manevi ızdırap duyduklarının kabulü gerekir. Bu nedenle mahkemece uygun bir manevi tazminatın takdiri gerekirken aksi düşünceyle bu yönden de davanın reddine karar verilmesi, doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davacılar vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : 1- Borçlar kanunu'nun 47. maddesi uyarınca, hakim hususi halleri nazara alarak cismani zarara duçar olan kimyese... manevi zarar namıyla adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir. Madde hükmünün bu açıklığı nedeniyle, manevi tazminat talep etmek hakkı, doğrudan doğruya cismani zarara duçar olan kişiye tanınmaktadır; yansıma yoluyla aynı eylem nedeniyle manevi üzüntü duyan kişiler ise (ihlal edilen hukuk normunun korumak isteği kişiler katagorisine girmediklerinden) manevi tazminat isteyemezler. Hal böyle olduğuna göre, doğrudan doğruya cismani zarara maruz kalan yalnızca madde sağlık bütünlüğü ihlal edilen kişi midir, aynı eylem neticesinde birden ziyade kişinin doğrudan doğruya zarar görmesi mümkün olamaz mı sorularına cevap vermek gerekmektedir. Bu sorunun çözümlenebilmesi için de, öncelikle cismani zarar kavramı üzerinde durulmalıdır. Gerçekten Borçlar Kanununun 46 ve 47. maddelerindeki cismani zarar kavramına ruhi bütünlüğün ihlali, sinir bozukluğu veya hastalığı gibi hallerinde girdiği, bu maddelerle sadece maddi sağlık bütünlüğünün değil, ruhi ve asabi bütünlüğün de korunduğu doktrinde ve Yargıtay kararlarında kabul edilmektedir (Prof. Dr. Haluk Tandoğan, 3. Şahsın Zararının Tazmini, AÜ. Hukuk Fakültesi Yayınları No: 182, Ankara 1963, Sh: 6 vd.; Prof. Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, cilt; II,. Gözden Geçirilmiş 4. Bası, Ankara 1991, Sh:393; Yargıtay hukuk Genel kurulu'nun 2.12.1986 gün 4/214 esas, 894 karar sayılı kararı ve Yargıtay 4. hukuk dairesi'nin 16.6.1977 gün, 5877/6987 sayılı kararı).
Cismani zarar kavramına, (ruhi bütünlüğün ihlali, sinir bozukluğu veya hastalığı (ruhi ve asabi sağlık bütünlüğü) gibi hallerin de girdiği kabul edildiğine göre; eğer bir kimsenin cismani zarara maruz kalması sonucunda, onun (ana, baba, karı, koca gibi) çok yakınlarından birinin de (aynı eylem nedeniyle) hukuken korunan ruhi ve asabi sağlık bütünlüğü ağır bir şekilde haleldar olmuşsa onlar da manevi tazminat talep edebilirler. Çünkü bu durumda olanların zararları ile haksız eylem arasında uygun illiyet bağı vardır ve zararlarının niteliği itibariyle onların da ihlal edilen normun (BK.m.47) koruma amacı içinde bulunduklarının (Hukuka aykırılık bağının gerçekleştiğinin) kabulü gerekir. Başka bir anlatımla, böyle hallerde, yansıma yoluyla değil, doğrudan doğruya zarara maruz kalma sözkonusudur. İsviçre Federal Mahkemesi'nin (BGE 112 II 222 vd.; Jdt 1986 I 456) failin yol açtığı kaza sonucu karısının sakatlanmasıyla aile hayatı bozulan kocanın bu durum sebebiyle manevi tazminat talebini haklı görmesi (Prof. Dr. M.Kemal Oğuzman - Doç. Dr. M.Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1995, Sh: 645 Dipnot 26) ve yine aynı Mahkemenin, geçirdiği bir kaza sonucunda iktidarsız kalan kocanın bu durumunun genç karısının evlilik birliği ve aile bütünlüğüne ilişkin (duygusal) kişilik hakkını ihlal ettiğini, karısının manevi zarara uğradığını kabul etmesi (Prof.Dr. Fikret Eren, age., Sh:393, Dipnot 250) ve cismani zarar sonucu kocası iktidarsız kalan kadın tarafından açılan manevi tazminat davalarının kabul edilmesi gerektiğinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile 4. Hukuk Dairesi'nce de içtihat edilmiş olması da aynı hukuki esaslara dayanmaktadır.
İnceleme konusu olayda, 7.5.1989 günü birlikte seyahat ettikleri sırada henüz sekiz aylık olan davacıların oğulları Erkan, çok ağır bir şekilde yaralanmış, hastanede iki aylık tedavisi esnasında iki defa ameliyat edilmesine rağmen iyileşememiş ve 3-4 sene sonra yeniden ameliyatının gerektiğinin bildirilmiş olduğu (dosyadaki belgeler ve özellikle durumunu gösteren fotoğrafları ile) anlaşılmaktadır. Çocuklarının bu derece de ağır vücut bütünlüğünün ihlali olayının davacılar ana ve babanın gözleri önünde cerayan etmesi, küçüğün geçirdiği ameliyatlar ve henüz tedavi edilememesi gibi durumlar hep birlikte gözetildiğinde; onun çok yakını olan davacıların ruhi ve asabi sağlık bütünlüğünün (davaya konu haksız eylem sebebiyle) ağır şekilde ihlal edildiği kabul edilmelidir. Aksinin kabulü ise hayatın olağan akışı ile bağdaşmaz.
Açıklanan hukuki ve maddi esaslar nedeniyle, davacıların Borçlar Kanununun 47. maddesine dayanan manevi tazminat istekleri yönünden olayda uygun illiyet bağı ile hukuka aykırılık bağı koşullarının gerçekleştiği ve onların doğrudan doğruya manevi zarara maruz kaldıkları gözetilmeden, manevi tazminat istemlerinin reddedilmiş olması doğru değildir.
2- Davacılar vekili, sigorta ve davalılardan Erdal'ın ödediği meblağlarla küçük Erkan'ın ameliyat masraflarının karşılanmasından sonra, ilaç, kan ve hazır çocuk bezi için 732.730 lira ile mağdurun bakımı sebebiyle çalışamayan babanın kazançtan yoksun kaldığı süreler için 1.600.000 lira maddi zararın tazminini istemiştir.
Mahkemece, görüşüne başvurulan adli tabip bilirkişi, 29.11.1991 ve buna ek 21.2.1992 günlü raporlarında; yaralananın çocuk olması dolayısıyla devamlı bakıma muhtaç olduğu, iyileşmesinin bir yılın üzerine çıkabileceği ve oldukça masraflı bir tedaviyi gerektirebileceği vurgulandıktan sonra; 732.730 lira bakiye tedavi giderlerinin olay tarihi itibarile normal olduğunu, mağdurun babasının bakım nedeniyle bir ay işine gidemiyeceğini açıklamıştır. Bilirkişi, davalı ve sigorta tarafından daha önce ödenen meblağları da değerlendirerek, davacının taleplerinin "bakiye ve karşılanmayan" talepler olduğunu, yerinde ve olaya uygun istekler bulunduğunu raporunda belirtmiştir.
Haksız eylemde zararı ispat etmek, bu zararı iddia edene düşeceği konusunda kuşku yoksa da, BK.nun 42. maddesine göre, zararın gerçek miktarının ispatı mümkün olmadığı takdirde, hakim, halin olağan gelişimine ve zarara uğrayan tarafın yaptığı tedbirleri nazara alarak onu adalete uygun bir şekilde tayin etmek zorundadır. Mağdurun iki ameliyatla iyileşmemiş olması, üçüncü ameliyata gerek duyulması, bu süre içerisinde yeni ve artan masrafların yapılmasının olağan olması karşısında, davanın ispat edilmediği görüşü ile reddedilmesi de isabetsizdir. O itibarla Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 26.4.1995 gününde 2 nolu bentde oybirliği ile, bir nolu bentde bozmada oybirliği, sebebinde oyçokluğu ile karar verildi.