 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas no : 1995/10
Karar no : 1995/545
Tarih : 24.05.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 2. Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 31.3.1992 gün ve 1991/693 E., 1993/315 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 16.9.1993 gün ve 1993/691 E., 1993/5534 K. sayılı ilamı:
(...Davacı vekili, müvekkilinin 4. Levent Şubesinin mevduat hesabı müşterisi olan davalının (35.500.000) liralık telefon havalesinin zuhulen hem havale lehtarının hem de davalının hesabına alacak kaydedildiğini, davalının bu parayı 20.7.1990-20.9.1990 tarihleri arasında çekerek kulandığını, durumun farkedilmesi üzerine davalının bu miktarı muhtelif tarih ve meblağlarda olmak üzere geri ödediğini, ancak istismar faizi, B.M.V. ve K.K.D.F. tutarı olan toplam (12.184.079) lirayı ödememesi üzerine 16.6.1991 tarihinde temerrüde düşürüldüğünü 16.7.1991 dava tarihine kadar işlemiş faiziyle birlikte alacaklarının (12.765.107) lira olduğunu ileri sürerek bu miktarın reeskont faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin çeşitli işleri nedeniyle davacı bankada bulunan ticari mevduat hesabına muhtelif havaleler geldiğinden yanlışlığı bilmesinin mümkün olmadığını, kusurun davacıda olduğunu, gerçekte kullanılan miktarın (28.500.000) lira olduğunu, anaparanın tahsiline ses çıkarmayan davacının faiz isteminin yerinde olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; iddia, savunma mübrez begeler ve bilirkişi raporuna nazaran davalının hesap ekstresine göre davacı bankada bulunan hesabına pekçok havaleler geldiği ve bunu bilebilecek durumda olmadığı, dolayısıyla iyiniyetli olduğu, davacının ihtiyari kayıt ileri sürmeden anaparayı tahsil ettiği, bu durumda davalının davacıya istismar etmediği gibi davacı isteminin BK.nun 62 ve 113. maddelerine de uygun düşmediği gerekçesiyle davanın reddine hükmedilmiştir.
Davacı, mevduat hesabı müşterisi olan davalıya zuhulen mükerrer olarak ödediği (35.500.000) liranın ödeme tarihi 20.7.1990 ila asıl alacağın tahsil edildiği, 20.9.1990 tarihi arasındaki faiz, B.M.V. ve K.K.D.F.dan oluşan toplam (12.765.107) liranın tahsilini istemektedir.
Taraflar arasındaki ilişki bir kredi sözleşmesi ilişkisine dayanmayıp, mevduat hesabı ilişkisine dayanmasına göre davacı banka, davalı müşterisinden BK.nun 61 ve 62. maddeleri uyarınca sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca ve davalının tacir olduğu da gözetildiğinde reeskont faiz oranına göre faiz talep edebileceğinin kabulüyle bu oran üzerinden bilirkişi raporundaki hesaplama da nazara alınarak hüküm kurulması gerekirken yazılı gerekçeyle davanın tamamen reddi doğru olmamıştır...) gerekçesiyle bozularak dosya
yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle taraflar tacirdir, bankalar kredi müesseseleri olup, faizle çalışmaktadırlar. Bu itibarla halin icabına ve bankanın işlevine göre BK. 113/2. maddesi uyarınca faiz hakkını saklı tutmamış olması bunu talep hakkını ortadan kaldırmaz. Bankanın yaptığı mükerrer ödeme nedeniyle davalı kredi kullanmıştır. Dolayısıyla faizini ödemekle yükümlü tutulmalıdır. Nitekim bu husus Hukuk Genel Kurulu'nun 28.2.1990 gün 5/142 ve 7.10.1992 gün 414/555 sayılı kararında da aynen benimsenmiş olduğuna göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.Ü SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA), oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YASISI
Davalının iradesi ve bilgisi haricinde, davacı bankanın kendi hatasından kaynaklanan olayda illiyet bağlı bulunmadığı, davalının suiniyetle bu parayı kullandığı da ne iddia ne de ispat edilmiş olmadığı gibi davalının gerek banka gerekse başka bankalarla olan irtibatı ve sermaye birikimi de buna tevessül etmediğini göstermektedir.
Çoğunlukça varılan sonuç genelde hak ve nesafet kurallarına, özelde de BK. 62/I, 63/I; TTK.20/II. maddelerine aykırı olduğu gibi kimsenin kendi hatasına dayanamayacağı kuralına da aykırı olmakla karara muhalifim.