 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas no : 1994/9-777
Karar no : 1995/688
Tarih : 28.06.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
KARAR ÖZETİ : -Beden tamlığına karşı işlenen haksız fiillerde zararın hesaplanma biçimi.
-İskonto tanımı.
-Faize başlangıç tarihi olay tarihidir.
Taraflar arasındaki "iş kazasından doğan maddi va manevi tazminat" devasandan dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 5.İş Mahkeraaainca davanın kısman ka buluna dair verilan 11.12.1993 gün 1991/124 E-1993/1118 K.- sayala kararan incele ı. masi taraf vekillari taraf andan istenilme si üzarina, Yargıvay 9.Hukuk Dairesini ı 7.6.1994 gün va 1993/16702 B. 1994/8692 K. sayılı ilamıyla (...2-Davaca geçirdiği iş kasası sonucu maslakta kazanma gücünü $100 orananda kaybetmiştir. Olayın oluş biçimi, olay tarihi, taraflaran karşılıklı kusur oranları, davacının yaşı ve manevi tazminata atkili diğar hususlar dikkate alandağanda, hüküm altana alınan aa nevi tazminat miktarı çok azdır. Bu nedenle, somut olayın tüm özellikleri dikkati alınarak hakkaniyete uygun miktarda manevi tazcdnata hükmedilmek üzere karar bozulmaladır.
3- İşçinin, iş kazası vaya meslek hastalığı sonucu ölüm ya da meslekte kazanma gücünü kasman vaya tamamen kaybetmesi nadaniyla açılan tazminat davalarında hakim, kural olarak, zarar va tazminat hesabına ilişkin tüm varilari bolirlemek zorundadır. Bu nadanla, olan veya cismani zarara uğrayan işçinin net geliri,yaşa ve çalışma aüresi, sakatlık derecesi, karşılık kusur oranı, davacıların, sosyal durumları, destek süresi ve payları, eşin evlenme olasılığa ve Sosyal Sigortalar Kurumunca yapılan yardımların miktarı gibi hususlar tam va eksiksiz olarak belirlendikten sonra, dosya hesap için bilirkişiye verilmelidir.
Bu tür davalarda, olay tarihi ila hüküm tarihi arasındaki şurada zararın somut olarak gerçekleşmiş olması, hüküm tarihinden, sonraki geleceğe yönelik davra zararının ise varsayımlara dayanması, tazminat hesabının bu iki donam için ayrı ayrı yapılmasını zorunlu kalmaktadır.
Şöyle, ki :
a) Olay tarihi ila hüküm (veya hükün tarihine mümkün olan en yakın bir tarihte alınacak rapor) tarihi arasındaki dönem zararı somut olarak gerçekleşmiş Bulunduğundan iskonto söz konusu olamaz. Zira, vadesi geldiği halde ödenmemiş bir alacağın iskontoya tabi tutulması, iskonto kavramı ile bağdaşmaz.
Belirtmek gerekir ki, olay tarihi ile hüküm (veya rapor) tarihi arasındaki bu devrede, Sosyal Sigorta Kurumun'ca ödenmiş olan gelirlerin miktarı da tespit edilerek tazminattan, düşüldükten sonra kalan miktar, işlemiş tazminatı oluşturacaktır. Ödenen sosyal sigorta gelirleri ile zarar tamamen karşılanmış ise söz konusu dönem için tazminat ödenmesi gerekmez. Şayet bu devrede yapılan sigorta yardımları daha fazla ise, kalan miktar, çifte ödemeyi önlemek için ikinci dönemin tazminat hesabından düşülmek gerekir.
Gerçekleşmiş bulunan (işlemiş tazminata, olay tarihi ile hüküm tarihi arasındaki ortalama tarihten itibaren yasal faiz yürütülmelidir. Zira, bu döneme ilişkin zararın tamamı olay tarihinde gerçekleşmiş değildir.
b) Hüküm (veya rapor) tarihinden sonraki döneme ilişkin zararın saptanması varsayımlara dayanmakla birlikte mümkün oldukça gerçeğe en yakın bir hesap yöntem uygulanmalıdır. Bu nedenle, hüküm tarihinden sonraki gelecek yıllar için zarar ve tazminatın hesabı, uygulamada olduğu gibi yıllık ortalama gelir esas alınarak değil, ölenin veya sarar görenin, hüküm (veya rapor) tarihindeki net geliri esas . alınıp, bu tarihten itibaren ileriye yönelik her yıl için ayrı ayrı (yıllık taksitler halinde) % 10 oranında artırılmak suretiyle yapılmalıdır. bu şekilde belirlenen yıllık zararlar, yine hüküm (veya rapor) tarihi itibariyle ayrı ayrı iskontaya tabi tutularak peşin sermaye değerleri bulunmalıdır.
Çalışılmayan pasif (yaşlılık) dönemine ilişkin zarar da, yine aynı yöntemle yallara göre hesaplanıp, hüküm tarihindeki peşin değeri bulunmalıdır.
Böylece, ikinci dönem için hesaplanan toplam tazminat tutarlarından, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan katsayı ile bağlanan sigorta gelirlerinin, bu tarihten sonra ödenecek bölümünün peşin değeri Kurum'dan sorulup tespit edildikten ve birinci dönemden artan gelir varsa eklendikten sonra, düşünülmesi gerekir.
Bu dönem için belirlenen tazminata, hüküm tarihinden başlamak üzere yasal faizyürütülmelidir.
Kuşkusuz, düzenlenen hesap raporunun açık, anlaşıl-ır ve denetime elverişli olması da zorunludur.
Mahkemece açıklanan bu ilkeler dikkate alınmadan düzenlenen bilirkişi raporuna göre hüküm tesisi isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Taraf vekilleri
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek: direnme kararının süresinde temyiz edildiği,
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü
Davada, haksız fiil sonucu %100 oranında beden gücünün kaybedilmiş olması nedeniyle
uğranılan maddi ve manevi zararın tahsili istenmiştir.
Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, öncelikle zararın hesaplanmasında rapor tanzim tarihine kadar bilinen verilere göre hesaplanan zararın olay tarihine göre sermayaleştirilip, sermayeleştirilmeyeceği, başka bir anlatımla iskontaya tabi tutulup tutulmayacağı ve belirlenecek zarar miktarına, hangi tarihten itibaren faiz uygulanması gerektiği noktalarında toplanmaktadır.
Beden tamlığına karşı işlenen haksız fiillerde zararın gerçek miktar ve şumülü zamanla daha işi anlaşılabileceğinden mümkün olduğu kadar geç bir tarihin esas alınması gereği meydandadır. Borçlar Kanununun 46/2.maddesinde cismani zararın hangi tarih esas alınarak hesaplanacağı hakkında yeterli açıklık bulunmakta, cismeni zararın hüküm tarihindeki duruma göre hesaplanması kabul edilmektedir (Tekinay, Destekten Mahrum Kalma Tazminatı S.201.202). Bu itibarla, hüküm tarihine en yakın verilerin nazara alarak rapor tanzim tarihine kadar gerçekleşen zararın somut olarak hesaplanması gerekir. Bu husus "gerçek belli iken varsayıma gidilemez" ilkesinin de gereğidir.
Rapor tanzim tarihine kadar somut olarak hesaplanan zararın, olay tarihi itibariyle iskontoya tabi tutulup tutulmayacağı sorusuna gelince;
Bilindiği gibi iskonto, vadesi gelmemiş bir borcun vadesinden önce ödenmiş olması halinde, alınan paranın vadeye kadar değerlendirme olanağı bulunduğundan borcun haksız iktisaba imkan vermeyecek oranda indirilmesidir. Rapor tanzim tarihine kadar hesaplanan beden gücü kaybı zararı, tazmin sorumluları tarafından davacıya henüz ödenmemiş bulunduğundan vadesinden önce ödenmiş bir borçtan sözedilemez. Dolayısıyla rapor tanzim tarihine kadar somut olarak saptanan beden gücü kaybı zararı iskontoya tabi tutulamaz. Aksinin kabulü, vadesi gelmiş ve henüz ödenmemiş bir borcun iskontoya tabi tutulması olur ki, iskonto kavramı ile bağdaşmaz. Nitekim, Federal Mahkeme de"haksız fiilden zarar gören kişinin ölmeyip-devamlı olarak sakat kalması halinde iratların hüküm tarihi itibariyle sermayeye çevrilmesi ve haksız fiil tarihi ile hüküm tarihi arasında geçecek süre içinde zararın somut olarak hesap edilmesi görüşündedir, îlmi içtihatlar da bu doğrultudadır (BGE 77 11308 jdt 952 I 304, Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümleri C.1.1985, 3:822). Federal Mahkeme, ölümler halinde, iradların sermayeye çevrilmesinde ölüm tarihinin esas alınması gerektiği şeklinde içtihadını değiştirmiş ise de, (BGE 84 II 300 Jdt 1959 I 444-445) bu değişiklik, haksız fiil sonucu ölen kişinin bu fiil olmaması halinde de hüküm tarihine
kadar sağ kalmaması ihtimali bulunduğu, gerek ortalama yaşama hadlerine, gerekse ekonomik faaliyet sürelerine ait istatistikler Ölüm tarihindeki yaşlara göre düzenlendiği için iratların sermayeye çevrilmesinde bu tarihin esas tutulması gerektiği görüşünden kaynaklanmakta ve doktrinde eleştirilmektedir (Tekinay Destekten Mahrum Kalma Tazminatı S.226-227).Haksız fiil sonucu ölen kişinin haksız fiil olmaması halinde rapor tanzim tarihine kadar her zaman sağ kalmaması olasılığının bulunması ve istatistiklerin ölüm tarihine göre düzenlenmiş olması, bilinen veriler nazara alınarak rapor tanzim tarihine kadar destek kaybı zararının somut olarak belirlenmesi
ne, rapor tanzim tarihinden sonraki zararın ua gelirler % 10 oranında artırılıp iskonto edilmek suretiyle varsayıma dayalı olarak hesaplanmasına eağal değildir. Örneğin, 70 yaşında ölen bir desteğin PMF tablosuna göre bakiye ömrü 9 yıl olup rapor ölüm tarihinden 3 sene sonra düzenlenmişse, 3 senelik destek zararının bilinen verilere göre somut olarak, 6 yıllık destek zararının da varsayıma dayalı olarak hesaplanması, istatistiklerin, Aktif ve Pasif dönemlerinde aynı şekilde; değerlendirilmesi mümkündür.
Ülkemizde zarar hesapları, hakimler tarafından yapılamadığımdan, bu hesapların işin niteliği gereği bilirkişi aracılığı ile yapılmasında Ülke gerçekleri bakımından zaruret bulunmaktadır. Hüküm tarihinin önceden bilinememesi nedeniyle bilirkişinin hüküm tarihi itibariyle iratları sermayeleştirilmesi de mümkin değildir.Yurtsathında uygulamada birlik Bağlamak için gerek, ölümler nedeniyle deatek kaybı zararı, gerekse beden gücli kaybı zararının hesaplanmasında rapor tanzim tarihine kadar gerçekleşen zararın bilinen veriler nazara alınarak ve iskontoya tabi tutulmadan somut olarak, rapor tanzim tarihinden sonraki zarar da bilinen son gelir nazara alınıp her yıl % 10 oranında artırılmak ve iskonto edilmek suretiyle hesaplanmalıdır. Bundan ötürü Federal Mahkemenin içtihat değiştirmesine rağmen bilimler nedeniyle destek kaybı zararının hesabında da meslekte edilme gücünü kaybetmede solduğu gibi bu ilkenin uygulanması Hukuk Genel Kurulu'nun 16.3.1988 tarih, 611/249, aynı tarih 795/269, 13,6.1990 tarih, 215/356 ve 1.5.1991 tarih; 9-114/238, 15.5.1991 tarih 102-267 sayılı kararlarında benimsenmiştir.
Yukarıda açıklanan, yönteme uygun biçimde belirlenecek tazminat miktarına da olayın haksız fiilden kaynaklandığı gözetilerek, olay tarihinden itibaren faiz uygulanması icabeder. Mahkemenin bu kabule uygun bulunan faiz başlangıcı ile ilgili direnmesi doğrudur.
Hal böyle olunca, açıklanan biçimde bir içerik taşımayan bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle karar verilmesi doğru olmadığı gibi, davacı işçinin uğradığı iş kazası sonucu %100 oranında, mesleki kazanma gücünü kaybetmiş olduğu da gözetildiğinde Özel Dairenin manevi tazminat yönündeki bozmasınada uyulması gerekirken bu yönden de direnmesi de isabetsizdir. O halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : 1-Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün tazminat hesaplama yöntemi ve uygua manevi tazminat tayini gerektiğine ilişkin kısmının özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle, tazminat hesabında, bozmada oybirliği sebebinde oyçokluğu, manevi tazminat istemi ile ilgili kısımda oybirliği ile BOZULMASINA, 21.6.1995 gününde yapılan ilk görüşmede;
2- Hükmün belirlenecek tazminat miktarına uygulanacak faizin başlangıç tarihi ile ilgili kısmına yönelik temyiz itirazının ise reddi ile faizin olay tarihinden itibaren hesaplanmasına. 21.6.1995 günü ilk görüşmede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 28.6.1995 günü yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
İşçi işverenin işyerinde uğradığı işkazası sonunda ölmüştür. Onun, desteğinden yoksun kalanlar, maddi ve manevi tazminat istemiyle iş bu davayı açmışlardır. Davanın yasal dayanağı. Borçlar Kanunu Madde 45, 332 ve iş Kanunu Madde 73'tür. Bu tür davalarda, destekten yoksun kalma zararlarının hesabı, önem kazanmaktadır. İşkazasında ölüm gibi sigorta olaylarında, Anayasa ve 506 sayılı kanunun işkazaları ve meslek hastalıkları sigortası hükümleri gereğince Sosyal Sigortalar Kurumunun mecburi gelir bağlaması ve cenaze masrafı yapması karşısında, destekten yoksun kalanlar, sigorta tahsisleriyle karşılanmayan zararlarının giderimini istemiş olmaktadırlar. bu zararlar, olayın Özelliği icabı olay tarihinde hemen meydana gelen zarar türünden değildir. Zira destek işçi yaşasaydı, yaşama yaşı sonuna kadar ve bu devrede de çalışma yaşı süresince aktif db'nemde ve emekliliğinde pasif dönemde her ay suret veya yaşlılık aylığı olarak kazanç sağlayacak ve haksahiplerine ay be ay destek olacaktı. Sosyal Sigortalar Kurumu da esasen her ay ödenen bir gelir bağlamaktadır. Hiçbir zaman işkazası tarihinde toptan gerçekleşen bir gelir ve haksahiplerinin bundan mahrumiyeti gibi bir durum, asla mevcut değildir. Öte yandan, işçinin, işkazasına uğramayıpta yaşasaydı. ölünceye kadar kazancının ne olacağı konusu, önemli ölçüde belirsizlik gösterdiğinden farazi hesap yöntemleriyle saptanabilmektedir. Diyelim ki, işçinin yoksun kaldığı irad taksitleri de kesin kes belli değildir. Dolayısıyla destekten yoksun kalanların zararları da varsayımla tahmin edilebilecektir.
Hesaplamada uygulanacak yöntem konusunda, aslında, olayın adam ölmesine ilişkin bulunması
bakımından, olay tarihine göre tüm zararın hesabı uygun olur. bu hesaplamada, rapor tarihine
kadar bilinen hesap doneleri, özellikle işçinin ücreti, hesap tarihine kadar toplu sözleşme ve
ya asgari Ücrette gerçekleşen değişikliklerden yararlanılır. Gerçek bilgilerden uzaklaşma zorunluğu doğduğu andan itibaren de kazançlar varsayımla belirlenir ve bunlar olay tarihine göre iskonto edilerek olay tarihindeki peşin sermaye değeri bulunur. Böylece, olay tarihinde peşin sermaye değeri tutarında bir zararın gerçekleştiği belirlenmiş farzolunur. Bu yöntemle saptanacak tazminata da, olay tarihinden ötesinde hiç bir ödeme yapılmadığından borçlunun temerrüdü gerçekleşmiş sayılarak, olay tarihinden itibaren faiz yürütülür. Bu isviçre uygulamasına ve yasalarımıza da uygun düşer.
Ne varki; Yüksek Hukuk Genel Kurulu, hesap yöntemi bakımından, bu sistemi benimsememiştir. Zira kararın birinci bölümünde, rapor tarihine kadar olan dönemin bilinen dönem olduğu ve bu dönem iğin varsayıma dayanan hesaba gerek olmadığı, belli donelere göre, her yıl için hesap yapılıp, bu zarar henüz ödenmediği ve vadesi de geldiğinden iskontoya tabi tutulmadan aynen alınması gerektiği, rapor tarihinden sonraki dönemde ise bilinen son gelir, her yıl için %10 arttırılıp, rapor tarihine göre %10 iskontoya tabi tutulmak suretiyle hesaplanması icab ettiğini kabul etmiştir.
Böyle olunca, olay tarihi ile rapor tarihi arasındaki dönemde gerçekleşecek irad taksitleri aynen alınacak ve iskontoya tabi tutulmayacaktır. Rapor tarihinden yaşamayaşı sonuna kadar ki döneme ilişkin irat taksitleri ise, son bilinen irat, %10 arttırıra ve %10 iskontoya tabi tutularak rapor tarihindeki peşin sermaye değeri hesaplanmak suretiyle, rapor tarihinde doğmuş farzolunacaktır.
Yüksek Hukuk Genel Kurulu, bu hesap yöntemini kabul etmesine rağmen, hesaplanacak tazminatın faizinin, olay tarihinden başlayarak yürütüleceğini de kabul etmiştir.
Hesap yöntemi olarak yukarıda sözü edilen metod ve ilkeler, bir kere kabul edildikten sonra, hesap yöntemine kaçınılmaz bir şekilde bağlı olan faiz başlangıcı konusunda, temerrüdün gerçekleşmediği, alacağın henüz doğmadığı bir tarih olan, olay tarihinin esas alınması, hem kararının birinci bölümüyle çelişkili ve hem de yasaya aykırıdır.