 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E. 1994/7-804
K. 1995/167
T. 15.3.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
KADASTRO TESBİTİNE İTİRAZ
BOZMA KARARI
USULİ KAZANILMIŞ HAK
KARAR ÖZETİ: Uyuşmazlık, usuli kazanılmış hakkın bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Bir mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma
kararma uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü meydana gelir. Bu durum, usuli kazanılmış hak olarak tanımlanır. Yargıtay uygulamaları ve öğretide benimsenen bu müessese, usul hukukunun vazgeçilemez temellerinden biridir. Ancak, bunun uygulanabilmesi için ilgili Yargıtay Dairesinin işin esasıyla ilgili olarak aldığı bir kararın bulunması gerekir. Yerel mahkeme kararına yönelik temyiz itirazının esasla ilgili kısmı dışında Dairece ayrıca mahkemenin kabulüne göndermede bulunularak kabule göre de, başlığı altında yapılan bozma, işin esası ile ilgili olmayıp tamamen bir eleştiri ve tavsiye niteliğindedir. O itibarla da, bu nitelikteki bozmaya uyulmuş olması halinde ilgilisi yönünden usuli kazanılmış hak doğmaz.
(3402s. Kadastro K. m. 14)
Taraflar arasındaki "tesbite itiraz" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Kumluca Kadastro Mahkemesi)'nce davanın kısmenkabul kısmen reddine dair verilen 13.12.1991 gün ve 1991/126-110 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi'nin 12.5.1 992 gün ve 2240-14489 sayılı ilamıyla;Davalı tarafın dayandığı tapu ve vergi kaydının kuzey sınırını oluşturan Deveci Kumu sınırının genişletilmeye elverişli sınır olduğu Yüksek Yargıtay 16. Hukuk Dairesi'nin bozma kararında açıklanmış, mahkemece Daire bozma kararına uyulmuştur. Bozma kararına uyulmakla lehine olan taraf yararına usul? kazanılmış hak meydana gelir. Öyle ise bozma kararı gereğince işlem yapılması gerekir. Diğer taraftan, dava konusu taşınmazlardan 11 sayılı parsel hakkında Hazinenin açtığı davaya Kumluca Belediye Başkanlığı 22.6.1987 tarihli dilekçe ile katılmış ve 11 sayılı parselin bir kesiminin kamulaştırıldığını ve kamulaştırılan kesimin Belediye adına tescili gerektiğini ileri sürmüştür. Mahkemece, katılanın isteği hakkında inceleme yapılmamıştır. Kural olarak bir taşınmaz hakkındaki uyuşmazlıkların tümünün, birlikte çözümlenmesi gerekir. Bu durumda katılanın talebi de incelenip, sonucuna göre karar verilmelidir. O halde, davalı tarafın dayandığı tapu ve vergi kaydının yapılan uygulamaya göre kapsamlarının içiçe girdiği ve vergi kaydı yüzölçümünün 24 hektar (240.000) m2. olduğu, vergi kaydı kapsamında 18 sayılı parsel numarası ile sınırlandırılan Finike-Kumluca yolu da bulunduğu dikkate alınarak doğu, batı ve güney sınırlardan başlanmak suretiyle vergi kaydına yüzölçümüne göre kapsam belirlenmeli, vergi kaydı yüzölçümü kapsamı dışında kalan kesimde davalı tarafın zilyetliğinin iktisaba yeterli süreye ulaştığı belirlendiğinden davalı taraf hakkında 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi hükmünce belgesiz zilyetlik yoluyla ne miktar taşınmaz edindiği araştırılmalı, bildirilen parsellerin tutanak örneği ve dayanağı belgeler getirtilmeli, aynı taşınmazdan bölündüğü ileri sürülen ve davalı olduğu dosyadaki tutanak örnekleriyle belirlenen 1, 2, 10, 14 ve 16 sayılı parseller hakkındaki dava dosyaları araştırılarak dava derdest ise bu dosya ile birleştirilip vergi kaydı yüzölçümü fazlası kesiminin belirlenmesi yönünden dikkate alınmalı, sonucuna göre bir karar verilmelidir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davacı Hazine vekili.
Hukuk Genel kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kadastro tesbitine itirazdır.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, olayda usul? kazanılmış hakkın bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Dava konusu 11, 13 ve 19 parsel sayılı taşınmazlar hakkında, davalı Hazinenin davasının reddi ile bu yerlerin davalı adına tesciline dair kurulan yerel mahkeme kararı, Özel 16. Hukuk Dairesi'nce çekişmeli yerlerle ilgili olarak Asliye Hukuk Mahkemesi'nde dava bulunduğu vurgulanarak bunun getirilip görev durumunun düşünülmesi gereğine işaretle bozulmuştur. 16. Hukuk Dairesi göreve yönelik bu bozması dışında ayrıca kabule göre de, demek sureti ile davalı dayanağını oluşturan kaydın, "Deveci Kumu" hududu itibari ile nokta sınırı olduğunu vurgulayarak buna göre kayda kapsam tayini ve sonuca ulaşılması gerektiğini belirtmiştir. Mahkemece, bozma kararına uyulmasına karar verilmiş ancak kuzey yöndeki Deveci Kumu sınırı yine nokta sınır kabul edilmeyerek kayda muhteva tayini sureti ile çözüme gidilmiştir. Yerel Mahkemenin verdiği ikinci karar bu kez temyiz incelemesi yapan 7. Hukuk Dairesi'nce, mahkemenin bozmaya uyması sonucu usul? kazanılmış hakkın doğduğuna değinilerek bozma dışına çıkılıp kuzeydeki Deveci Kumu sınırının nokta sınır kabul edilmemesinin doğru olmadığına işaretle bozulmuştur.
Gerçekten 9.5.1960 gün ve 21-9 sayılı Yargıtay inançları Birleştirme Kararında da açıklandığı üzere, bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o karada belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü meydana gelir. Usuli kazanılmış hak olarak tanımlayacağımız bu durum mahkemeye hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararındaki esas çerçevesinde işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirir. Uzun yıllardan beri Yargıtay uygulamaları ve öğretide benimsenen usul? kazanılmış hak müessesesi, usul hukukunun dayandığı vazgeçilmez ana temellerden biridir. Ancak, bunun uygulanabilmesi için ilgili Yargıtay Dairesinin işin esası ilgili olarak aldığı bir kararın bulunması icap eder. Yerel Mahkeme kararına yönelik temyiz itirazının esasla ilgili kısmı dışında Dairece, mahkemenin kabulüne göndermede bulunarak kabule göre de başlığı altında yapılan bozma işin esası ile ilgili olmayıp tamamen bir eleştiri ve tavsiye niteliğindedir. O itibarla da bu nitelikteki bozmaya uyulmuş olması halinde, yukarıda açıklanan Yargıtay inançları Birleştirme Kararı ve o doğrultudaki müteaddit Hukuk Genel Kurulu Kararlarında da vurgulandığı üzere ilgisi yönünden usul? kazanılmış hakkın doğduğunun kabulü mümkün değildir.
Hal böyle olunca, yerel mahkemenin olayda usul? kazanılmış hakkın bulunmadığına değinen direnmesi açıklanan gerekçeler itibariyle yerindedir. Yine mahkemece, 7. Hukuk Dairesi'nin verdiği ikinci bozma kararında gösterilen diğer bir kısım bozma sebeplerine de uyularak o çerçevede inceleme yapılmış, deliller toplanmış, yeni bir hüküm kurulmuştur. Bu durumda mahkemenin olayda usul? kazanılmış hakkın gerçekleşmediğine değinen direnmesi yerinde olduğundan gerek bu konu ile ilgili işin esasına yönelik, gerekse hükmüne uyulan bozma çerçevesinde toplanan delillerle kurulan yeni hükümle ilgili temyiz itirazlarının tetkiki için dosya, Özel Dairesine gönderilmelidir.
Sonuç: Yukarıda açıklandığı üzere yerel mahkemenin, usuli kazanılmış hakkın gerçekleşmediğine değinen direnmesi sonucu itibariyle yerinde ise de, gerek bu konu ile ilgili işin esasına, gerekse bozmaya uyularak kurulan yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinin yapılması için dosyanın 7. Hukuk Dairesi'ne gönderilmesine, 15.3.1995 tarihinde oybirliği ile karar verildi.