 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas no : 1994/7-641
Karar no : 1995/117
Tarih : 1.3.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- BOZMA KARARINA UYULMASI (Kararda Gösterilen Şekilde İnceleme Yaparak yine Hüküm Verme Yükümlülüğü)
- USULİ KAZANILMIŞ HAK ( İstisnaları-Yargıtay Dairesinin Vardığı Sonuç Açık Bir Maddi Hataya Dayanıyorsa Usuli Kazanılmış Hakkın Sözkonusu Olmayacağı )
- YARGITAY DAİRESİNİN BOZMA KARARININ AÇIK BİR MADDİ HATAYA DAYANMASI ( Usuli Kazanılmış Hak Kuralının Hukuki Sonuç Doğurmaması )
1086/m.429
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Büyükçekmece Kadastro Mahkemesince davanın reddine dair verilen 26.3.1991 gün ve 1990/39 E., 1991/3 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine; Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 21.4.1992 gün ve 1992/3197-11817 sayılı kararı; ( ... 1 - Dava konusu taşınmazlardan 1544 sayılı parsel hakkında yerel mahkemece oluşturulan 23.1.1987 günlü hüküm davacı tarafça temyiz edilmemiş böylece 1544 sayılı parselin davalılar M. ve G. E. adına tesciline ilişkin hüküm kesinleşmiştir. Mahkemece kesinleşen hüküm uyarınca, yeniden karar verilmiş bulunması davacı tarafa bu parsel yönünden temyiz inceleme hakkı vermez. Bu nedenlerle, davacı M. E. mirasçılarının 1544 sayılı parsel hakkında oluşturulan hükme yönelik temyiz inceleme isteklerinin REDDİNE,
2 - Davacıların diğer parseller hakkında oluşturulan hükme yönelik temyizlerine gelince; Mahkemece yüksek 16. Hukuk Dairesinin kesin nitelikteki bozma kararı gereğince hüküm oluşturulmuştur. Ne var ki, oluşturulan hüküm dosyadaki toplanan delillere maddi olguya uygun düşmemektedir. Şöyle ki: Davacı ve davalı taraf yurda göçmen olarak gelmiş ve taşınmazların bulunduğu köye ( çalışma alanına ) iskan edilmişlerdir. Bu yerleştirme sırasında iskan kanunları uyarınca evli bulunan aileler ayrı ayrı iskan hakkı sahibi kabul edilerek davacıların miras bırakanı Mümin E. ile eşi E.E. yurda geldiklerinde evli olduklarından bir aile kabul edilmiş tarafların ortak miras bırakanı H. oğlu A. karısı F., kızı A. ve o sırada bekar olan davalıların miras bırakanı H.`de bir aile kabul edilerek kendilerine devletçe iskanen taşınmaz verilmiştir. Ancak, devletçe iskanen verilen taşınmazlar daha sonra Milli Savunma Bakanlığınca kamulaştırılmış, kamulaştırmadan elde edilen para ile davacı ve davalıların miras bırakanı A. tüm köylülerle birlikte dava konusu taşınmazların bulunduğu çiftliği kamulaştırmadan elde ettikleri para ile ayrıca mali durumu iyi olanların katkıları ile satın almışlar, 1932 yılında çiftliği aralarında tapu dışı fiilen paylaşmışlardır. Tapu kayıtlarda davacıların miras bırakanı M.E.`in imam olduğu ve köyde bulunmadığı için, onun yerine o sıralarda evli bulunduğu eşin E.E. tapuda adına işlem yaptırmış, böylece 2/225 pay davacı M.E.`in iskan hakkı karşılığı çiftlikten payına ayrılmış; tarafların miras bırakanı A. ise kamulaştırma bedeli ile bir miktar da borçlanarak daha fazla taşınmaz almış ve 1932 yılında yapılan intikalde 4/225 pay sahibi olarak adına intikal yaptırılmıştır. Ortak miras bırakan A.E. daha fazla taşınmaz almak istemiş ise de, borçlandığı payı ödeyememiş, aldığı payın yarısını tapu dışı, İ.E. ile M.E.`a satıp fiilen teslim etmiştir. Dosya içeriğine, dosyadaki toplanan delillere, olgu ve bulgulara göre M.E. payına düşen iskan hakkı taşınmazlar ile A.E.`in kamulaştırma bedeli ve borçlanma yoluyla aldığı ve daha sonra tapu dışı İ. ve M.E.`a sattığı taşınmazlar davanın konusu dışında kalmaktadır. Uyuşmazlık konusu iskan bedeli karşılığı alınan ve ortak miras bırakan A. uhdesinde kalan 2/225 paya ilişkin olan taşınmazlardır. Yüksek Dairece bu taşınmazların paylaşma ile davalılar M. ve G.E. payına isabet ettiği, 1950 yılında yapılan bu paylaşmaya davacıların miras bırakan M.E.`in muvafakat ettiği gerekçe gösterilerek değerlendirme yapılmıştır. Öncelikle, iskan hakkı sahibi olan M.E.`in kendi hakkını babası ve miras bırakanı A.`ten kalan pay karşılığı kendisine isabet ettiğini kabul etmesi, hayatın olağan akışına uygun değildir. Kaldı ki kendi iskan hakkı olarak belirlenen pay karşılığı tesbit yapılan taşınmazlar uyuşmazlık konusu değildir. 1932 yılında köylülerce yapılan tapu dışı paylaşmanın 1950 yılında yasallaştırılması diğer bir anlatımla tapuda bağımsız bölümler halinde intikal için köylülerce yapılan tasarruf işlemlerinin getirtilen onaylı belgelerinde davacıların miras bırakanı M.E.`in önce kök miras bırakan A.E. adına oluşturulan tapu kaydındaki işlemin daha sonra A.E.`in torunları davalılar M. ve G.E. adına oluşturulmasına ilişkin muvafakatı ya da onayı bulunmamaktadır. Hal böyle olunca 1950 yılında ortak miras bırakan A.E.`e ait tapulu taşınmazların davalılara yapılan intikalin yasal dayanağı olmadığı açık ve seçik olarak ortaya çıkmaktadır. Bir an için A.E.`in terekesinin tapu dışı mirasçılar arasında paylaşıldığı, bu paylaşmada dava konusu taşınmazların davalılar M. ve G.E. payına isabet ettiği savunması incelense ve kabul edilse bile A.E.`in mirasçıları oğlu M.E., H.`den olma torunları davalılar M. ve G.E. ve Türkiye`de doğan kızı A. mirasçı olup dosyadaki toplanan delillere göre A.`nin katıldığı bir paylaşmayı hiç kimse söylememiştir. Şu hale göre A.E. terekesinin tüm mirasçılarının katılmasıyla paylaşıldığı da söz konusu değildir. Çünkü mirasçılardan A.E. paylaşmaya katılmamıştır. Bu durumda miras bırakan A.E.`in 1944 yılında sağlığında davacıların miras bırakanı M.E. ile torunları M. ve G.E.`e yaptığı kayden satış geçerli olup dava konusu taşınmazların yarı payının davacı M.E. mirasçılarına, yarı payının da davalılar adına tesbit ve tescili gerekir. Yüksek Dairenin dosyadaki olgu ve bulgulara maddi olaylara dayalı olmayan kesin nitelikteki bozma kararına yerel mahkemece uyulmuş olması davalı taraf yararına kazanılmış hak teşkil etmez. O halde, dava konusu taşınmazların yarı payının davacı M.E. mirasçıları adına, geriye kalan yarı payın ise davalılar M. ve G.E. adına tapuya tesciline karar verilmelidir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu`nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
9.5.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da açıklandığı üzere, bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü meydana gelir. Usuli kazanılmış hak olarak tanımlayacağımız bu durum mahkemeye hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararındaki esas çerçevesinde işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirir.
Uzun yıllardan beri Yargıtay uygulamaları ve öğretide benimsenen usuli kazanılmış hak müessesesi, usul hukukunun dayandığı vazgeçilemez ana temellerden biridir. Bu kuralın uygulamasında iki istisna öngörülmüştür. Bunlar mahkemece Yargıtay Dairesi bozma kararına uyulduktan sonra görülmekte olan davaya uygulama imkanı bulunan yeni bir İçtihadı Birleştirme kararı çıkması, diğeri de 4.2.1959 tarih 13/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında vurgulandığı üzere hükmüne uyulan bozma kararından sonra göreve ilişkin yeni bir yasal düzenlemenin getirilmiş olmasıdır. Bunlar dışında maddi yanılgıya dayaLı bozma kararına uyulmuş olması itibariyle kazanılmış hakkın bulunmadığından söz edilebilmesi için ancak Yargıtay Dairesinin vardığı sonuç her türlü değer yargısının dışında hiç bir suretle başka biçimde yorumlanamayacak, tartışmasız ve açık bir maddi hataya dayanıyorsa ve onunla sıkı sıkıya bağlı ise o takdirde yine usuli kazanılmış hak kuralının hukuki sonuç doğurmayacağı kuşkusuzdur.
Usul hukukunun temel taşlarından bulunan usulü kazanılmış hak ile ilgili olarak yapılan bu genel açıklama çerçevesinde, somut olaya yaklaşıldığında, direnmeye konu yapılan 21.4.1992 gün 3197/11817 sayılı 7. Hukuk Dairesinin bozma kararında belirtildiği üzere, gerçekten kesin nitelikte bulunan 16. Hukuk Dairesince verilen ve davanın reddini öngören, bozma ilamının içeriği itibariyle dosyada mevcut ve tartışmasız olan kayıt ve belgelere uygun olmadığı gibi maddi olaylara da duraksanmayacak biçimde aykırı bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bu itibarla usulü kazanılmış hakka uyma zorunluluğunun istisnalarından bulunan ve direnmeye konu 7. Hukuk Dairesi kararında detayları gösterildiği üzere açık maddi yanılgıya dayalı olduğu belirlenen 16. Hukuk Dairesi bozma ilamına mahkemece uyulmasının ilgilisine usulü kazanılmış hak sağlamayacağına değinen ve bu gerekçe ile davanın kabul edilmesi gereğine işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu`nca da benimsenen bozma ilamına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru değildir.
O halde usul ve Yasa`ya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA 22.2.1995 günü yapılan ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığı için yapılan ikinci görüşmede oybirliği ile karar verildi.