Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas no : 1994/663
Karar no : 1994/841
Tarih : 14.12.1994

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
DAVA : Taraflar arasındaki "şuf'a" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (İstanbul Asliye 9. Hukuk Mahkemesi)'nce davanın kabulüne dair  verilen 31.12.1993 gün ve 1992/582-1993/782 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 22.3.1994 gün ve 1523-3125 sayılı ilamıyla; (... Davacılar vekili; suf'a payına ilişkin olduğu taşınmazda müvekillerinin paydaş olduklarını, davalının payının cebri tescil davası sonucu adına intikal ettiğini, bu kararın 9.4.1991 tarihinde kesinleştiğini ileri sürerek 26.4.1991'de açılmış olduğu iş bu dava ile şuf'alı payın iptalı ile adına tecilini istemiştir.
Davalı; payın satış vaadi ile alındığını, gerçek bedelinin tesbit edilmesini şuf'a  hakkı kabul edilecekse bu bedel üzerinden kabul edilmesini savunmuştur.
Mahkeme, payın değerini yeniden tesbit ederek bu bedel üzerinden şuf'a hakkının tanınmasına karar vermiştir.
Taşınmaz mal mülkiyetinin kanundan doğan takyitlerinden biri de şuf'a hakkıdır. Kanuni şuf'a hakkı yenilik doğuran inşai bir haktır. Paydaşa bir payın üçüncü kişiye satılması durumunda, o pay alıcıya neye mal olmuş ise (satış bedeli, tapu harç ve masraflarını) o miktar ile belirli süre içerisinde satın alma yetkisi verir. Şuf'alı payın davalı tarafından açılan cebir tescil davası sonucu adına intikal etmiştir. Şuf'a hakkının kabulü için satış akdinin varlığı zorunludur. Satış vaadi tam bir satış olmadığına göre satış vaadine konu davası ile ilgili kararın kesinleşmesiyle doğmuştur. Kararın kesinleşmesinden itibaren yasal bir aylık hak düşürücü süre içerisinde şuf'a hakkı tanınmasına karar vermek gerekirken, bundan zuhul ile fazla şuf'a bedeline hükmedilmesi usul ve kanuna aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak, dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davacılar vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
 
KARAR : Dava, önalım (şuf'a) hakkının tanınnması istemine ilişkindir.
Taşınmaz mal mülkiyetinin yasadan doğan daraltımlarından bir olan önalım (şuf'a) hakkı, yenilik doğuran (inşa;ı) bir haktır. 20.6.1951 13/5 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararı'nda da bu hak, taşınmazda pay sahibi bulunan kişiye neye mal olmuş ise o miktar ile belli bir süre içerisinde satın alma yetkisini veren ayni bir hak olarak tanımlanmıştır. Dava hakkının kullanılması için ögörülen belirli süre ise, satışın öğrenildiği tarihten itibaren başlayan ve niteliği gereği hakkın özünü etkileyen bir aylık hak düşürücü süredir. Yine belirtmek gerekir ki, yukarıda ifade idilen 1951 tarih, 12/5 sayılı Yargıtay İnanaçları Birleştirme Kararı'nın sonuç bölümünde satış bedelinden söz edilmesini de müşteriye malolan satış bedeli olarak anlamak gerekir. Bu nedenle önalım (şuf'a) hakkının ortak payın satışından çok sonra kullanılması halinde, aradan geçen zaman içinde taşınmazın değerinde meydana gelen objektif artışlarla enflasyon olgusunun önalım bedelinin belirlenmesine etkisi de kabul edilmelidir. Bu hakkın şu veya bu nedenle geç kullanılmasından dolayı davacıya, amaç dışında zenginleştirecek ve alıcı davalıyı da fakirleştirecek yorum ve sonuçlardan kaçınılmalıdır. Çağdaş hukuk, haksız yani tam karşılığ verilmeden elde edilen kazançları korumamaktır. (BK. m. 21, 63).
Satış tarihinden itibaren geçen uzunca bir süre sonra taşınmazın değerinde meydana gelen objektif ve eflasyon artışlarını önalım (şuf'a)  bedeline dahil edilmesi yorumu, yasaya ve hukukun genel prensiplerine de ters düşmeyeceği aşkikardır. Aksine bir uygulamanın hukukun amacı olan adaletin somutlaştırılmasını önleyeceği ve çıkarlar dengesini bozacağı tartışılmayacak kadar açık bir olgudur. Zira önalım  hakkı  sahibi, sebepsiz zenginleşirken alıcı olan davalı fakirleşmektedir. Bu itibarla önalım (şuf'a) hakkının kullanılması nedeni ile önalım hakkı sahibi alıcının, bedele ilşkin yükümlülüğü, hakka konu olan payın kullanıldığı tarihteki (önceden kullanılmamışsa dava tarihi) değeri olmalıdır. Nitekim bu görüş Hukuk Genel Kurulu'nun 5.5.1993 ğü ve 761-192; 18.5.1994 gün, 215-356; 19.10.1994 ğün, 343-625 sayılı kararlarında da aynen benimsenmiştir.
Somut olayda ise müşterek mülkiyet üzere olan taşınmazda, 12/96 pay sahibi olan davalı, bu payı  16.12.1982 günlü noterde düzenlenen gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile 5.000.000 TL.na satın almış ve satış takip eden 17.12.1982 günü de sözleşme tapuya şerh verilmiştir. Tapu siciline verilen bu şerhle satış vaadi borçlusu davalının bayii Hayriye'nin 17.5.1983'de ölümünden sonra, 30.11.1983 tarihinde Hayriye'nin 30.11.1983 tarihinde Hayriye'nin mirasçısı aleyhine cebri tescil davası açılmıştır. Davalının açtığı cebri tescil davası ise kabulle sonuçlanmış ve karar 9.4.1991 tarihinde kesinleşmiştir. Eldeki önalım (şuf'a) davası da cebri tescil kararının kesinleşmesini takiben yasal süresi içerisinde 26.4.1991'de ikame edilmiştir. Kayden iktisap eden aleyhine açılan şuf'a davası ile ilgili olarak yukarıda genel çerçevesi belirtilen uygulama Hukuk Genel Kurul'nca kararlı biçimde sürdülmektedir. Bu uygulamadan koşullarının gerçekleşmesi halinde şuf'a konusu payı garimenkul satış vaadi sözleşmesi ile satın alanları yararlandırmamanın en azından hakkaniyete aykırı düşeceği duraksanmayacak kadar açıktır. Olayda davalı, 1982 yılında çekişmeli payı 5.000.000 TL. bedelle vaad borçlusundan satın almıştır. Cebril tescil davası sonuçlanıp temyize konu şuf'a davasının açıldığı tarihte ise bu payın karşılığının, 6.481.120.000 TL. olduğu üç kez yapılan bilirkişi tetkikatı sonucu saptanmış durumdadır. Kaldı ki davalı sözleşmeyi tapuya şerh verdirerek ayni etkinlik kazandırdığı gibi kesinleşen cebri tescil davası sonunda da, sözleşmenin geçerliliği ve bağlayıcılığı kesinleşmiştir. Hal böyle olunca mahkemece mevcut delillerin değerlendirilmesi süreti ile davanın derecaatan geçen aşamaları da gözetilerek şuf'a konusu payın, dava tarihine göre belirlenen değerinin davacılardan alınıp davalıya verilmesi koşulu ile davanını kabul edilmesi doğrudur. O halde, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararı onanmalıdır.
 
SONUÇ : Davacılar vekilin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA) ve (175.140.640) lira bakiye temyiz harcının temyiz edenden alınmasına, 14.12.1994 gününde oybirliği ile karar verildi.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Clicking Here TLO lookup 
  • 02.05.2025 08:42
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini