Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas no : 1994/39
Karar no : 1994/484
Tarih : 29.06.1994

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
DAVA : Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Yalova Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 20.12.1991 gün ve 884-1027 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 13.4.1993 gün ve 1992/1907, 1993/2407 sayılı ilamı:
(.. Davacı vekili, davalının müvekkiline, ortak olarak işletilen otel işletmesinden doğan ticari borcu karşılığı 5.1.1985 vadeli (30.000.000.-) liralık bono verdiğini, davalının açtığı menfi tesbit davasının redle sonuçlandığını ve derecettan geçerek kesinleştiğini, daha sonra kambiyo senetlerine mahsus yolla yapılan icra takibinin iptaline karar verildiğini, bonoya davalı alacaklarının tahsilinin zamanaşımı nedeniyle tehlikeye girdiğini ve davalının mal varlığında sebepsiz zenginleşme meydana geldiğini ileri sürerek (30.000.000.-) liralık bononun bugüne kadar işleyen ticari faiziyle birlikte (131.386.000.-) lira alacaklarının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında, davacının T.T.K.nun 644. maddesine göre açtığı sebepsiz zenginleşme davasını BK.nun 66. maddesine uygun olarak bir yıl içinde açması gerektiğini, müruru zamana uğramış kambiyo senedinden alacağını alamayan kişinin maddi vakaya dayanarak dava açabileceğini oysa davacının temel ilişkiye dayanmadığını davacının kollektif şirketteki payını aktifi ve pasifi ile devrettiğini ve alacaklı bulunmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkeme, toplanan delillere göre 5.1.1985 vadeli bononun müruru zamana uğradığı, TTK.nun 644. maddesine dayanılarak açılan sebepsiz zenginleşme davasının da ancak bir yıl içinde açılabileceği ve bu sürenin de BK.nun 66. maddesine göre senede dayalı müracaat hakkının kaybolduğu zamandan başlayacağı, davacının genel hükümlerine göre maddi vakalara dayalı bir davasının da bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
Dava, bonoya dayalı alacak isteminden ibarettir. Dava konusu bononun vadesi 5.1.1985 tarihini ihtiva ettiği halde davalı tarafından davacı aleyhine 7.1.1985 tarihinde açılan başka bir dava ile bu bonodan dolayı borçlu olunmadığının tesbiti istenmiş olup, dava 5.12.1990 tarihinde karara bağlanmıştır. İşbu dava ise, 15.10.1991 tarihinde açılmış bulunmaktadır.
TTK.nun 662. maddesinde zamanaşımını kesen sebepler açıkça belirtilmemiş ise de, gerek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 22.4.1984 tarih, 1981/11-716 Esas, 1984/141 Karar sayılı ilamı; gerekse Dairemizin "müstakar" içtihatlarına göre menfi tesbit davası müruruzamanı keser. Menfi tesbitle ilgili kararın kesinleşmesi ile müruruzaman süresi yeniden başlar. Bu durumda dava, üç yıllık süre içinde açıldığından süresindedir.
Mahkemece davanın esasına girilerek hasıl olacak sünuç dairesinde bir karar vermek gerekirken yazılı olduğu şekilde davanın reddi doğru değildir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
 
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlar, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 22.2.1984 gün 716-141 sayılı kararında açıkça vurgulandığı üzere; Borçlar Kanunu'nun 133. maddesine nazaran daha özel nitelikte bulunan T.T.K.nun 662. maddesi, poliçe ve bonolara uygulanan zamanaşımının hangi sebeplerle kesileceğini sınırlı bir şekilde açıklamıştır.
Bu sebeplerden biri de; dava açılmasıdır.
Hernekadar alacaklının açacağı davanın zamanaşımını keseceği konusunda bir görüş aykırılığı yoksada, borçlunun açacağı bir davanın zamanaşımını kesin kesmeyeceği noktasında görüş birliği mevcut değildir.
Anılan maddede; mücerret dava açılmasından söz edilmiş ve bu davanın, kimin tarafından açılacak bir dava olduğu konusuna açıklık getirilmemiştir. Ancak; somut olayda borçlu tarafından, alacaklı aleyhine açılan menfi tesbit davasına, alacaklı karşı çıkmış durumdadır. Bu dava çerçevesinde, taraflar arasında temel borç ilişkisi nedeniyle bir alacak bulunup bulunmadığı araştırılacak ve yanlarca getirilecek deliller toplanmak suretiyle çözüme ulaşılacak olduğu kuşkusuzdur.
Bu itibarla; borçlu tarafından, alacaklı aleyhine açılan davaya alacaklının da karşı çıkması ve alacağının bulunduğuna ilişkin iddiasını def'i yoluyla ileri sürmesi karşısında bu davanın zamanaşımını kestiğinin kabulü gerekir.
Kaldı ki; Borçlu'nun açtığı menfi tesbit davası, alacaklının da karşı çıkması nedeni ile devam etmekte ve aradaki temel ilişki itibariyle alacağın bulunup bulunmadığı hususunda davada karar verileceği aşikar iken, ayrıca borçlu tarafından alacaklı aleyhine alınan tedbir kararı da nazara alındığında, alacaklıdan, bu aşamada takibe geçmesinin beklenemeyeceği çok açıktır. O itibarla uzun süren davayı takiben alacaklı tarafından girişilen icra takibine karşı borçlunun zamanaşımı savunmasında bulunmasıda kötüniyetli hareketin bir türü olan çelişkili davranış yasağına gireceği duraksanmıyacak kadar belirgindir. Bu davranışı da Yasa'nın koruyamayacağı muhakkaktır.
Bu durumda; Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir.
O halde; usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
 
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden ötürü (BOZULMASINA), 29.6.1994 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
 
KARŞI OY YAZISI
Dava, bonoya dayalı alacak davasıdır. Davacı, dava dilekçesinin hemen her yerinde ve özellikle neticeği talep kısmında, alacağının tahsilini bonoya dayanarak istemiştir. Temel ilişkiye inilmemiş ve dayanılmamıştır. Dava dilekçesinin ilk cümlelerinde "otel işletmesinden doğan ticari borcu karşılığında" gibi bir söz sarfedilmiş olması, başka izahatta bulunulmadıkça temel ilişkiye dayanıldığı anlamına gelmez. Bu durumda bonolara uygulanacak üç yıllık zamanaşımını (TTK 661) olaya uygulamak gerekir.
Davacının dayandığı bono; 20.7.1984 tanzim, 5.1.1985 vade tarihli, 30 milyon TL bedelli, keşidecisi davalı Rahmi Soyaslan, lehdarı davacı Yaşar Coşkun olan "malen" kaydını taşıyan bonodur. Dava tarihi 16.10.1991'dir. Davalı (Keşideci-borçlu) zamanaşımı def'inde bulunmuştur. Tartışılan konu, davalının davacı aleyhine 7.1.1985 tarihinde açtığı, bozma üzerine redlesonuçlanan aynı bonoya müstenit menfi tesbit davacının, şimdi eldeki alacak davasında zamanaşımını kesip kesmeyeceğidir.
  Kanunumuz (TTK), poliçelerle ilgili zamanaşımını 661, zamanaşımını kesen sebepleri 662 maddelerinde özel hükümlerle düzenlemiştir. Buna göre zamanaşımı; dava açılması, takip talebinde bulunulması, davanın ihbar edilmesi veya alacağın iflas masasına bildirilmesi sebepleriyle kesilir (TTK 662). "Dava açılması" denildiğine göre, bono lehdarının açacağı dava mı, yoksa bono borçlusunun açtığı dava mı zamanaşımını kesecektir? Dosyamıza göre her ne kadar alacaklı 5.1.1985 vade tarihli bono için ancak 28.1.1991'de takip talebinde bulunmuş-ki takibin iptaline zamanaşımı sebebiyle karar verilmiş ve onanmış ve bu davayı da 16.10.1991'de açmış ise de; alacaklı 7.1.1985'de borçlunun açtığı -redle sonuçlanan- menfi tesbit davasının açılmasından, zamanaşımının kesilmesi yönünden istifade edecek midir? Başka bir ifade ile zamanaşımını geçiren alacaklı lehine, borçlunun daha önce açtığı dava, davayı açan borçlunun kendisi aleyhine zamanaşımını kesecek midir? TTK 662. maddesindeki diğer fiiller hep alacaklının yapması gereken fiiller iken "dava açılması" fiili çoğunluk kararında "borçlunun açacağı dava da, borçlunun kendi aleyhine zamanaşımını keser" şeklinde kabul görmüştür.
Yargıtay İç Yönetmeliği'nde asıl kararın yazılması için bir ay süre tanındığı halde (m.28), karşı oy yazılmasına bir hafta süre tanındığından (m.30) bu satıları gerekçeli karaürı henüz görmeden, kaleme almış bulunuyoruz. Ancak, müzakereler esnasında, "... TTK 662 maddesinde 'dava açılması' derken 'alacaklı tarafından' gibi bir kayıtlama getirilmediği o halde borçlunun açacağı davanın da zamanaşımını keseceği; TTK 662 maddesinde bir kesinlik/açıklık olmadığı için bunun BK 133/2 ile tamamlanması gerektiği, alacaklı da borçlunun açtığı menfi tesbit davasında davayı kabul etmeyerek def'ide bulunduğuna göre böylece müruruzamanı kat'ettiği; menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir kararı alan borçlunun iyi niyetli (MK 2) olmadığı, kötü niyetli kanunun himaye etmeyeceği..." gibi görüşler ileri sürülmüş ve özellikle Hukuk Genel Kurulu'nun 22.2.1984 - E:1981/11-716, Karar no : 1984/141 tarih ve sayılı bir içtihadına dayanılmıştır.
Oysa, TTK. 662 maddesinde hep alacaklının yapacakları sayılmıştır. Müruruzamanı kesecek dava da, bittabi, alacaklının açacağı ve alacağının peşine düşeceği davadır ve bu husus tasrihe hacet olmayacak kadar açıktır. Borçlar Kanunu genel, Türk Ticaret Kanunu -kaideten- özel hükümler ihtiva eder. Özel hüküm açıkkan genel hükümlere gidilmez. Kaldı ki, BK 133/2'de alacaklının dava veya def'i zımnında mahkeme veya hakeme (müracaatı) veya icrai takibat veya iflas masasına (müdahale) ile hakkını (talep) etmesi öngörülmüştür. Olayımızda borçlunun açtığı menfi tesbit davası sebebiyle alacaklının pasif tutumu ne müracaat, ne talep mahiyetinde olmadığından kanunun aradığı boyutta "def'i" de değildir. Mücerret ve sadece davanın reddini beyan ile yetinmek usulüne uygun def'i sayılamaz.
Zamanaşımı müessesesi, hakkını süresi içinde aramayana karşı, ihtilafların ilanihaye sürdürülüp götürülmemesi için borçlu (davalı) yararına sonuç doğurucu, kamu yararı ağırlıklı bir tedbirdir. Bu müessesenin, dava açmak gibi meşru bir sebebe dayanan davacı (olayımızda menfi tesbit davasını vaktiyle açan dosyamızın davalısı) aleyhine ters çevrilip hakkını aramayan, yıllarca onu ihmal eden (olayımızda dosyamızın davacısı) lehine yorumlanıp uygulanması da hedeflenen amaca terstir. Bu, hak arama anayasal özgürlüğe dayanarak hakkını arayanın bilahare bir dolaylı sebepler bir nevi tecziye edilmesidir. Ve temelde insan haklarına da aykırı bir yorum biçimidir.
Menfi tesbit davalarında da hangi usule göre ihtiyati tedbir kararı verilip verilemeyeceği de İİK 72/II, III madde ve fıkralarında düzenlenmiştir, HUMK 101 maddesinde değil.
Objektif iyiniyet v.s. kurallarının boyutlarını bazı yorumlarla buralara kadar getirmek de olayla bağlantısı kurulamayacak ifadelerdir.
Dosyamız yönünden dayanılan HGK 22.2.1984; 716/141 tarih ve sayılı içtihatta ise davacının iddiası (çok açık bir şekilde) davalı ile aralarındaki temel ilişkiye, asıl borç ilişkisine dayandırıldığı, asla kambiyo hukukundan yararlanılmak istemediği, aksine davalı ile aralarında mevcut olan temel ilişkiye dayanarak alacak dava ve talep edildiği hususları vurgulandıktan sonra ileri sürüşe göre artık TTK 661 maddesindeki zamanaşımı değil aralarındaki ilişki gözetilerek belirlenecek zamanaşımının uygulanması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Dosyamızda ise davacı asla temel ilişkiye dayanmamış, tam tersi ve (çok açık bir şekilde) dava dilekçesinin değişik satırlarında ısrarla bonoya dayanmıştır. O halde bu içtihat olayımızda emsal olamaz.
(Aynı konudaki görüş ve tartışmalar için bkz. Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Bildiriler Tartışmalar III, s. 1-142, 14-15 Şubat 1986)  Özetleyebildiğim sebeplerle çoğunlukça varılan sonuca muhalifim.
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Clicking Here TLO lookup 
  • 02.05.2025 08:42
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini