 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas no : 1994/2-671
Karar no : 1995/162
Tarih : 8.3.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
743/m.295
DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki "babalık" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 10. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 3.7.1992 gün ve 1992/189-284 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 22.6.1993 gün ve 5004-6399 sayılı ilamı:
( ... Doğumdan önceki üçyüzüncü gün ile yüzsekseninci gün arasında baba adayı ile annenin cinsel ilişkide bulunduğunun gerçekleşmesi gerekir. Tarafların ortaya koyduğu deliller döllenmeye tekabül eden günlerde davalının çocuğun annesi davacıyla ilişkisinin varlığını kabulü yeterli bulunmamaktadır. Davalının davacıya yazdığı mektuplarda da gebeliğe başlangıcında cinsel ilişkide bulunduklarını belirlemeye yeterli bir söz ve dolaylı bir anlatımda bulunmaktadır. Cinsel ilişki kanıtlanmadığına göre davanın reddi yerine kabulüyle yazılı olduğu gibi hüküm kurulması doğru bulunmamıştır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, babalığın tesbiti istemine ilişkindir. Davacı kayden Alman uyruklu bir kişi ile evli iken davalı ile bir süre birlikte olmaları neticesi 26.3.1986 doğumlu küçük Çenkin Dünyaya geldiğini ileri sürerek davalının babalığına karar verilmesini istemiştir.
Gerçekten babalık davası, irs ve nesep ilişkisinin kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açığa çıkarılması halinde kabul edilebilir. Yapılan rutin kan tahlili babalık hususunda ancak olumsuz bir delil sağlayarak çocuğun davalı babadan olmadığını belirleyebilir. Yoksa çocuğun babasının davalı olduğunu kesin olarak saptayamaz. Ne varki, babanın kim olduğunu tayin ve tesbitte tıbda büyük bilimsel gelişmeler gerçekleşmiştir. Bilimin sağladığı olanaklardan yararlanılması gerektiği kuşkusuzdur. Bu çerçevede davalının kurtuluş beyyinesi olan her türlü benzemezlik testlerinin yapılmasının icap ettiği de aşikardır. Olayda, davacı, çocuk ve baba olduğu iddia olunan davalının kan grupları belirlenerek Adli Tıp Kurumunca bir inceleme yapılmamışsa da bu yeterli değildir. O itibarla davada sağlıklı ve hukuksal bir çözüme ulaşabilmesi için öncelikle davacı, çocuk ve davalının Alyuvar ( Eritrosit ) ANTİJENLERİ ( ABO, Rh ( CDE, c de ) UNSS, Dff ( Fya Fyb ) Kidd ( jka, jkb ) Keli ( Kk ); LOKOSİT ANTİJENLERİ ( HA-A ), ( HLA-B ), ( HLA-C ), ( HLA-DR ), ( HLA-DQ ); ALYUVAR ( ERİTROSİT ) ENZİMLERİ ( Adenozin Dezaminaz, Esteraz D. Fosforoğlu Komutaz, gliyok salaz ( I ), Adanilat Kinaz, Glukoz 6 fsfat dehidrogenaz, Alanin Transaminaz, Eritrosit asit Fosfataz ( LAP ); SERİM PROTEİNLERİ ( Heptoglobin, Hemaglobin ve Tarnsiferin ) testleri mutlaka yapılmalı, baba olduğu iddia olunan kişinin % 99,73 oranından daha az ihtimalle baba olabileceği belirlenmiş ise, karbonik Anhidraz ( Ca II ) Peptidoz A, Gm. levis araştırması ve karşılaştırılması ile sonuca gidilmelidir. Yine de aynı oranda bir sonuç elde edilemiyor ise bu kez ( DNA ) tiplemesi yapılması imkanı araştırılmalı, davalının baba olamayacağı ihtimali tamamen kaldırılıp deliller hep birlikte değerlendirilerek takdir edilmelidir.
Bu yön düşünülmeksizin eksik inceleme ile yetinilen önceki kararda direnilmesi doğru değildir. O halde Usul ve Yasa'ya uygun bulunmayan direnme kararı BOZULMALIDIR.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA) ikinci görüşmesinde oyçokluğu ile karar verildi.