 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas no : 1994/244
Karar no : 1994/465
Tarih : 29.06.1994
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "verasetin iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mersin 2.Sulh Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 23.9.1992 gün ve 1992/236-1267 sayılı kararın incelenmesi bir kısım davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 26.4.1993 gün ve 1993-503-4179 sayılı ilamı: (Türk Medeni Kanunu'nun kabul ettiği sisteme göre, zümre mirasçılığı kural olarak hısımlık bağına dayanmaktadır. Bir kimsenin kanından gelen kimsenin, onun mirasçısı olabilmesi için, kan bağının varlığı yeterli olmayıp bu kan bağının hukuken tanınmış olması da gerekmektedir. Kanunun özellikle çocukla baba arasındaki hısımlığı, evlilik içi doğumla (M.K.241) ana babanın doğumdan sonra evlenmeleri ile (M.K.247) nesebin yasal şartların belirlenerek hakim tarafından düzeltilmesi ile (M.K.249 ve devamı) veya kısaca af Kanunları olarak nitelendirilen "bir evlenme aktine dayanmayan birleşmelerden doğan çocukları neseplerinin düzeltilmesine..." ilişkin Kanunlar uyarınca idari yoldan belirlemektedir. Bu yollar dışında sahih nesep bağı denen bu hısımlık kurulamamakta çocukla baba arasındaki bağ herkes tarafından bilinse ve hatta baba bunu Kanunun gösterdiği şekiller dışında ikrar etse bile, çocuk babanın sahih nesepli füruhu (hısımı) sayılamamaktadır.
Sahih nesepli füruun dışında kalan ve evlilik dışı ilişkiden doğan çocuklar babaları yönünden kural olarak nesepsizdirler. Nesepsiz çocuklar, babaları tarafından usülüne (M.K.291) uygun tanındıkları (M.K.290) veya, hakimin tüm sonuçları ile babalığa hükmetmiş (M.K.295,310) olduğu hallerde baba ile çocuk arasında nesebi sahih olmayan bağ doğar. Medeni Kanunun 295. ve müteakip maddeleri uyarınca açılan dava sonunda aynı Kanunun 310.maddesi şartlarının oluşmaması sebebiyle kurulan, yalnızca mali sonuçlu babalık bağı ile nesep ilişkisinin kurulup kurulamadığının ortaya konması davanın çözümünde önem kazanmaktadır.
Medeni Kanunun 8. babında Sahih olmayan neseb bağının hangi şartların tahakkuku halinde oluşacağı açık ve kesin bir biçimde açıklanmıştır. Bu şartlardan herhangi birinin eksik olması halinde kurulan bağı sahih olmayan neseb olarak nitelemek mümkün olmaz. Bu cümleden olarak 310. madde şartlarının tespit edilememesi sebebi ile tüm sonuçları ile babalığa hüküm kurulamaması halinde, ilamın sahih olmayan neseb bağını kurduğunu kabul etmek mümkün değildir. Medeni Kanun'un söz konusu babında yer alan kuralların hep birlikte dikkate alınması bu sonucu zorunlu kılmaktadır. 290. maddede yer alan "hüküm" sözünü de, bu babın tüm şartlarının var olduğunu tesbit eden hüküm olarak anlamalıdır.
Medeni Kanunun 297.maddesinde babalık davası tarif edilmiştir. "Dava, ana ve çocuk lehine babanın NAKTİ TEDİYATTA BULUNMASI TALEBİNE DAİR OLABİLECEĞİ gibi, Kanunun tayin ettiği hususlarda, bu taleple birlikte veya ayrıca, BABALIĞIN AHVALİ ŞAHSİYETE MÜTEALLİK BÜTÜN NETAYİCİLE, hükmen tayinine dair de olabilir. "Kanun 304, 305 ve 306 maddelerinde, Ana ve çocuk lehine nakti tediyatın neler olduğunu açıklamıştır. Nakti tediyatın dışında kalan çocuk-baba ilişkileri içinde yer aldığı kuşkusuz olan, miras hakkını, bu kapsamda mütelaa etmek mümkün olmaz. Kanunda söz konusu ayrım muhafaza edildiği sürece, yalnızca, anaya doğum masrafları, iaşe masrafları, gebelik ve doğurmanın sebep olduğu diğer masraflar (M.K.304) manevi tazminat (M.K.305) ve çocuk için nafaka (306) ödenmesine ilişkin hükmün kapsamını genişletmek kesin hüküm düşüncesi ile de bağdaşmaz. Esasen teknik anlamda bir babalık hükmü olmayan nakti ödeme emrini taşıyan söz konusu ilamı, yerleşmiş (galat) tabii babalık ismi dayanak yapılarak genişletmek hukuki görülemez.
Anayasa Mahkemesinin 11.9.1987 tarihli 1/18 sayılı kararı ile Medeni Kanun o zaman mer'i 443. maddesinin 1. fıkrasında yer alan "bunların (nesebi sahih olmayan hısımlar) baba cihetinden mirascı olabilmeleri, babalarının kendilerini tanımış veya babalıklarına hüküm sudur etmiş bulunmasına mütevakkıftır." Cümlesinin iptal edilmesi de; çocuğun, yalnızca nafaka ödemeye mahkum tabii babaya mirascı olması için yeterli değildir. "Anayasa Mahkemesi bir Kanun veya Kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, Kanun koyucu gibi hareketle, yeni uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez." (Anayasaya 153). Bu kural Anayasa Mahkemesinin herhangi bir kararının yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde yorumlanmasına da engeldir. Şu halde iptalin konusu ile sınırlı ve dar yorumu zaruridir. Bu cümleden olarak önce Medeni Kanunun 443. maddesinin kapsamını tayin etmek, sonra iptal edilen hükümlerin hangi imkanı veya yasağı ortadan kaldırdığını açığa çıkarmak gerekmektedir.
Medeni Kanunun 13. babında Kanunen mirasçı kabul edilenler tek tek sayılmıştır. Öncelikle hısımların (kan hısımları) mirascı olabileceği belirlenmiş (M.K.439/443) sıhri hısımlardan karı kocanın mirascılığı, (M.K.44) düzenlendikten sonra, sırası ile evlatlığın (M.K.447) ve Hazinenin (M.K.448) mirascılığı düzenlenmiştir.
Mirascı olabilecek hısımlar arasında-özellikle açıklamak gerekir ki 439. maddede düzenlenen füruu'dan ayrı olarak-443. madde de SAHİH OLMAYAN NESEBDE miras düzenlenmiştir. Görülüyorki, Kanun sahih olmayan neseb bağını ayrı bir mirascılık sebebi kabul etmekte, sahih olmayan neseb bağının kurulmasını onların sahih nesebli mirascılar arasında girmesi veya onlar gibi mütelaa edilmesi için yeterli kabul etmemektedir. Medeni Kanunda 11.9.1987'den önce mer'i hüküm, nesebi olmayanlar yönünden, üç kural ortaya koymakta idi. Bunlardan 1.si nesebi sahih olmayan hısımların ANA TARAFINDAN nesebi sahih hısımlar gibi mirascı olabilecekleridir. 2. kural, tanıma veya babalık hükmü ile neseb bağının kurulmuş olması halinde, babanın nesebi sahih hısımları gibi mirasçı olabileceklerine, üçüncü kural da babanın nesebi sahih füruu ile içtimaları halinde miras paylarına ilişkindi. Anayasa Mahkemesi son iki kuralı iptal edince, kalan hüküm yalnız ve yalnızca Nesebi sahih olmayan hısımların ANA TARAFINA mirascılıklarına inhisar etmektedir. Böylece NESEBİ SAHİH OLMAYANLARIN BABA YÖNÜNDEN MİRASCILIKLARI kanunda DÜZENLEMESİZ KALMIŞTIR. Nitekim, Medeni Kanunda ortaya çıkan bu boşluk 23.11.1990 günü yürürlüğe giren, 3678 sayılı Kanunla doldurulmuş, söz konusu 443. madde de yapılan düzenleme ile, eski metinde yer alan, "ana tarafından" sözleri çıkarılarak, bu kişilerin babalarına (tanıyan veya tüm sonuçları ile hükme bağlanan) mirascılıkları kurala bağlanmıştır.
Tüm bu açıklamalar gösteriyor ki:
Baba ile tabii bağı belirleyen ilam, sahih olmayan neseb bağının kurulması için yeterli değildir. Böyle bir tabii ilişki içinde bulunan kişiler birbirlerine mirascı olamazlar. Bu yönler gözetilmeden, davacı ile 16.1.1989'da ölen davalıların murisi arasında tabii bağı tasbit eden, 4.12.1991 günlü 668705 sayılı ilam dayanak yapılarak, davacının mirascı olacağının kabulü ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru bulunmamıştır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkeme'ce önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/2. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, tabi babalığına karar verilen çocuğun, baba bakımından mirascılığına ilişkindir. Medeni Kanunu'muzun yedinci babı nesebi sahih çocukların (M.K.m.241-289), sekizinci babı ise nesebi sahih olmayan çocukların (M.K.m.290-314) durumlarını hükme bağlamıştır. Konunun aydınlanabilmesi için nesebi sahih olmayan çocuklar kimlerdir, bunun belirlenmesi gerekmektedir. Nesebi sahih olmayan çocuğun anası onu doğuran kadındır. Babası (tanıma) veya (babalığa hüküm verilmekle) gerçekleşir (M.K.m.290). O halde baba bakımından tanınan yahut babalığına karar verilen çocukların, nesebleri gayri sahihtir. Tanımanın şartları, şekli, tanımaya karşı yapılan itirazlar Medeni Kanunun 291-294 maddeleri arasında yer almış, buna karşılık babalık davaları ise Medeni Kanunun 295-314 maddeleri arasında düzenlenmiştir. 295 madde, kimin babalık davası açabileceğini, 296. madde süresini, 297. madde ise mevzuunu (konusunu) açıklamıştır. Babalık davası ana ve çocuk yararına babanın belirli bir miktar para ödemesine ilişkin olabileceği gibi (tabi babalık), Kanunun ön gördüğü hallerde bu taleple beraber veya ayrıca hükmen, bütün sonuçlarıyla babalığın tayinine (tam babalığa) ilişkin de olabilir.
Babanın anaya evlenme vaadetmesi, cinsel ilişkinin suç teşkil etmesi veya kadının üzerinde nüfuzun kötüye kullanılması söz konusu ise, tam babalığa hükmedilecektir. (M.K.310) Ancak gerek tabii, gerek tam babalığa hükmedilebilmesi için çocuğun ana ve baba arasındaki cinsel ilişkiden meydana geldiğinin ispatlanması mutlaka gerekmektedir. Bu husus ortak şarttır.
Medeni Kanunun sekizinci babında yer alan (298-kayım tayini), (299-300 yetki), (301-kaneler), (302-309 ananın durumu), (304,305,306 maddi - manevi tazminat ile nafaka) ve diğer (308-309,311,312,313) maddeleri babalık davasının ortak hükümleridir. Bu durumda gerek tam, gerekse tabii babalığına karar verilen çocuğun nasebi gayri sahihdir. Diğer bir anlatımla tabii babalığına karar verilen çocuk artık nesebsiz değildir.
Nitekim Medeni Kanunun 92/1 maddesi nesebi sahih olsun olmasın usul-furu sırasında evlenme mennudur derken bunu amaçlamış ve tabii babalığına karar verilen çocuğun da ana-babası ile evlenemiyeceği kuralını getirmiştir.
Miras ile ilgili hükümler ise Medeni Kanunun 3.kitabında, ayrı bir bölüm içersinde toplanmıştır. Sahih olmayan nesebte miras 443. maddede açıklanmıştır. Konunun çözümü için tarihi gelişim de incelenmesi zorunludur.
443. maddenin ilk hali;
Sahih olmayan nesebte miras başlığını taşımakta ve "nesebi sahih olmayan hısımlar, ana tarafından nesebi sahih hısımlar gibi mirascılık hakkına haizdir. Bunların baba cihetinden mirascı olabilmeleri babalarının kendilerine tanımış veya babalıklarına hüküm sudur etmiş bulunmasına mütevakkıftır. Baba tarafından nesebi sahih olmayan, bir çocuk yahut fürüü, babasının nesebi sahih furulariyle içtima ederse, nesebi sahih bir çocuğa veya ferilerine isabet eden hissenin yarısını alır biçimde düzenlenmiştir.
Bu maddenin son iki fıkrası Anayasa Mahkemesinin 11.9.1987 gün ve 1/18 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi kararında, tabii babalığına karar verilen çocuğun nesepsiz olmayıp, gayri sahih nesepli olduğu vurgulandıktan sonra, aralarında Kanunun tanıdığı manada evlilik bağı kurulamayan kadınla erkeğin ilişkisinden dünyaya gelen çocuğun, sahih nesepli olamıyacağı, bunların gayri sahih nesepli olabilmeleri için de tanınması veya babalıklarına hüküm verilmesi gerekeceği, Ancak evlilik dışı doğan çocukların zayıf bir statüde tutulmasının, düşünülemiyeceği çocuğun kendi iradesi dışında gelişen olaylardan da sorumlu tutulamıyacağı böylece evlilik dışı çocukların, babasından hiç miras alamıyacağı ve sahih nesepliye oranla yarısını almasının savunulamıyacağı, bu çocukların toplum dışına itilerek, horlanarak; bazı temel haklardan yoksun bırakılarak aile dışında tutulmasının benimsenemiyeceğine işaretle Yasadaki düzenlemeyi (miras yönünden) Anayasanın 10. maddesindeki eşitlik, 35. maddesindeki mülkiyet ve 41. maddesindeki ailenin korunmasına ilişkin maddelerine aykırı bularak iptal etmiştir. Kararın gerekçesinde ayrıca iptal sonucu ortaya çıkan duruma göre, Medeni Kanunun 443. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, nesebi sahih olmayan hısımların, ana tarafından nesebi sahih hısımlar gibi mirascı olma durumunu devam edeceği ve ayrıca bunların Medeni Kanunun 290. maddesine göre tahakkuk eden babalarından miras alabilecekleri de açıkca dile getirmiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararındaki temel görüş, Medeni Kanunun 290. maddesine göre tam veya tabii babalığına karar verilen çocukların, (nesebi sahih olmayan çocukların) nesebi sahih çocuklar gibi, mirasta eşit pay almaları biçiminde özetlenebilir.
İptal üzerine, 443'üncü maddede, "Nesebi sahih olmayan hısımlar da, nesebi sahih hısımlar gibi, mirasta eşit pay almaları biçiminde özetlenebilir.
Yeni metnin gerekçesi aynen "bilindiği üzere 443. madde, sahih olmayan nesepte miras hükümlerini ihtiva etmektedir. Bu maddedeki baba tarafından nesebi sahih olmayan bir çocuk yahut füruu, babasının nesibi sahih füruu ile içtima ederse, nesebi sahih bir çocuğa veya ferilerine isabet eden hissenin yarısını alırlar. Bunların baba cihetinden mirascı olabilmeleri, babalarının kendilerine tanımış veya babalıklarına hüküm sudur etmiş bulunmasına mütevakkıftır, şeklindeki hükümler Anayasa Mahkemesi'nin 11.9.1987 gün ve 1987/1 esas/-1987/18 Karar sayılı kararı ile miras yönünden nesebi sahih ve gayri sahih çocuklar için ayırım yapılmasını Anayasanın Kanun önünde eşitliği düzenleyen 10. ve mülkiyet hakkını düzenleyen 35 ve ailenin korunmasını düzenleyen 41. maddelerine aykırı bularak iptal etmiştir. Bu nedenledir ki madde, nesebi sahih ve gayrisahih çocukların miras hakkında eşitlik sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmiştir" biçimindedir.
Netice olarak tabii babalığına karar verilen çocuk, Medeni Kanunun 443 maddesindeki nesebi sahih olmayan çocuk kapsamındadır ve sahih nesepli çocuklar gibi mirasta eşit paya sahiptir. Bu itibarla Mahkemenin mevcut delilleri değerlendirmek suretiyle davanın kabulüne dair verdiği karar doğrudur. O halde usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ: Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA) oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI (1)
Davacılar ile muris arasında cereyan eden babalık davası sonunda, davacıların tüm sonuçları ile murisin babalığının hükme bağlanmasını istemeleri Medeni Kanunun 310. maddesi şartlarının oluşmadığı, gerekçesi ile red edilmiş; muris Medeni Kanunun 306. maddesi uyarınca davacılara nafaka ödemeye mahkum edilmiştir. Tartışılan Konu Medeni Kanunun 443. maddesi uyarınca davacıların mirascı olup olamayacaklarıdır.
Anayasa Mahkemesinin 11.9.1987 günlü 1/18 sayılı kararıyla bazı bölümleri iptal edilen, Medeni Kanunun 443. maddesi hükmü mirasın açıldığı...tarihte, ötedenberi olduğu gibi, "Sahih olmayan nesebde miras" başlığını muhafaza ile "Nesebi Sahih olmayan hısımlar, ANA TARAFINDAN nesebi sahih hısımlar gibi mirascılık hakkını haizdir" biçiminde idi. Şu halde murise karşı açtığı babalık davası sonunda, mali sonuçlu (M.K.306)bir karar istihsal edenlerin mirascı olabilip, olamayacaklarını kanunumuzun sistematiği içinde, bu hükme göre, araştırmak zorunludur.
Her ne kadar T.B.M.M.'nin 26.12.1944 tarihli ve 1367 sayılı yorum kararı (R.G.1944/5621) ile kanunların kenar başlıklarını kanun metinlerinden Sayılmadıkları belirtilmiş ise de, Medeni Kanunumuzun madde kenar başlıkları inceleyen hükmün kapsam ve amacının, sistematiği içinde ortaya ykonması bakımından önemi büyük oluph yhükmün yorumunda başlıca dayanak noktasını oluşturur. Bu sebeple olaya uygulanacak hükümlerin kanunun sistematiği içinde yerlerini belirlemek, yorumun sağlıklı yapılması için önem taşımaktadır.
Medeni Kanunun 3. kitabı Miras hukukunu düzenlemektedir. 13. Bab Kanuni Mirascılar başlığı taşımakta, Mirascı olabilecek kimseler 4 bölümde gruplanmaktadır. Bunlardan A harfi ile gösterilenler hısımlar, B harfi ile gösterilenler sağ kalan Eş, C ile gösterilen evlatlık ve en sonda D ile gösterilen de hazinedir. Görüldüğü gibi, A ile belirlenen guruba girenler hısımlık (Nesep) denen Kan ve hukuk bağı ile murise bağlı olan füru, ana baba, büyükana ve büyükbabalar ile sahih olmayan nesep bağı ile murise bağlı olanlardır. Burdan açıkca anlaşılacağı üzere kanunumuzun sistemi içinde sahih olmayan nesep bağı ile murise bağlı olanlar fürudan ayrı ve özel bir grup olarak mütalaa edilmiş ve miras bu biçimde düzenlenmiştir. O halde miras hukuku bakımından sahih olmayan nesep bağı olanları, füru olarak mütelaa etmek doğru olmaz.
Kanunumuzun bir başka bölümü, ikinci kitabın ikinci kısmı, yine hısımlık başlığını taşımaktadır. O halde 439. ve müteakip maddelerde kendilerine miras hakkı tanınanları tesbit ve tayin etmek için sözünü ettiğimüz bölümde Medeni Kanunun 241. ve müteakip maddelerinde tarif edilip somutlaştırılan hükümlerden hareket etmek zarureti ortadadır.
2. kitabın ikinci kısmı hısımlar başlığı altında düzenlenmiş olup 7. Bab Nesebi Sahih olanları belirlemekte, Sahih nesep statüsünün nasıl kazanılacağını hükme bağlamaktadır.
Konumuzla ilgisi olmadığından çocuğun ana yönünden nesebi üzerinde durmaya gerek yoktur.
Kanunun 241. maddesinde evlilik içinde doğumun, sahih nesebin unsuru olduğu "evlilik mevcut iken veya zevalinden itibaren 300 gün içinde doğan çocuğun babası kocadır" sözler ile açıkca vurgulanmıştır, Evlilik dışında doğmuş olmakla, beraber ana-babanın evlenmesi veya ana-babanın evlenme vaadine rağmen birinin ölümü veya hacri sebebiyle evlenememeleri halinde hakimin hükmü ile
Nesebi sahih olacağı 247 ve 249. maddelerde düzenlenmiştir.
Nesebi Sahih olmayanlar Kanunumuzun 8. Babında belirlenmiştir. Bunlar evlilik dışı ilişkiden doğmakla birlikte 291 ve 312. madde uyarınca tanınanlar olduğu açıklandıktan sonra, 310 ve 312. maddede tüm sonuçları ile babası hükmen belirlenenlerin de nesebi sahih olmayanlar cümlesinden olduğu hükme bağlanmıştır.
Anlaşılıyor ki Kanunumuz, baba yönünden tabii bağı nesep ilişkisinin, dolayısıyla miras hakkının doğumu için yeter görmemiştir. Bu tabii bağın yanından evlenme, hakimin belirli unsurların varlığını tesbit ederek tesis edeceği hüküm gibi kurucu ve şekle bağlı bir hukuki ilişkinin varlığını da unsur olarak kabul etmiştir. (Prof. Aydın Zevkliler, Medeni Hukuk 318. sayfa; Prof. Selahattin Sulhi Tekinay, Türk Aile Hukuku 436. sayfa: Prof. Necmettin Feyzioğlu, Aile Hukuku 458. sayfa) Hukuki durumları Medeni Kanunun 241,247,249,252,291,310.maddelerine uyanlar hısım olarak kabul edilirler.
Durumları Medeni Kanunun 310.maddesine tam uymamakla beraber aynı kanunun 295,304,305,306.maddelerine uyanların, Medeni Kanunun 443. maddesinde gösterilen sahih olmayan nesepli kişilerden olarak kabul edilip edilmeyecekleri ortaya çıkarılmakla ihtilafın çözümü mümkündür.
Her şeyden önce, Medeni Kanunun 443. maddesi ile mirascı kabul edilenleri belirlemek için NESEP, SAHİH NESEP ve GAYRİ SAHİH NESEP kavramlarının kapsamını ortaya koymakta yarar vardır.
Birbirleri ile kan ve kanunun öngördüğü hukuki bağ bulunan usul ve füruu arasındaki ilişki biçiminde nesep tarif edilebilir.
Kanunumuz baba yönünden nesep ilişkisinin belirlenmesi için çocukları önce evlilik içi ve evlilik dışı doğanlar biçiminde ikiye ayırmaktadır. Evlilik içinde doğanlar nesepli, evlilik dışı doğanlar nesepsiz olarak belirlenmektedir. Medeni Kanunun 247. maddesi uyarınca ana babanın evlenmesi ile veya 249.madde uyarınca hakimin hükmü ile nesebi düzeltilenlerin de, neseplilerin, daha sağlıklı bir ifade ile sahih neseplilerin: haklarından yararlanacakları, 252.maddede hükme bağlanmaktadır. Konu ile ilgisi olmayan af kanunları ile nesepleri düzeltilenle, evlatlıklar üzerinde durmak istemiyoruz.
Demek ki evlilik içinde doğanlar ile nesebi düzeltilenler, nesebi sahih olanlar grubunu oluşturmaktadırlar.
Nesebi sahih olmayanlar Medeni Kanunumuzun 290. madde ile başlayan 8. babında gösterilmiştir.
290. maddede açıkca "Nesebi sahih olmayan çocuğun...BABASI TANIMA VEYA bir HÜKÜM ile tahakkuk eder" denmek suretiyle sahih olmayan nesepliler belirlenmiştir.
Tanınanlar bu tartışmanın dışındadı. Burada gösterilen hükmün babalık hükmü olduğunda tereddüt edilmemek gerekir.
Babalık hükmünün ne olduğu ne gibi şartların gerçekleşmesi halinde oluşturulabeleceği Medeni Kanunun 295 ile 314.maddelerinde düzenlenmiştir. 297. maddede davanın, (Babalık Hükmünün değil) mevzuu açıklanmıştır. "Dava, ana ve çocuk lehine babanın nakdi tediyatta bulunması talebine dair olabileceği gibi, kanunun tayin ettiği hususlarda, bu taleple birlikte veya ayrıca, babalığın ahvali şahsiyeye müteallik bütün netayiciyle hükmen tayinine dair de olabilir" demek suretiyle babalık davasının iki bölümden oluştuğu, kanunun bu hükümlerinin tüm şart ve unsurlarının oluşması halinde tüm sonuçları ile babalığa hükmedileceği, şartların tam olarak oluşmaması halinde tabii babanın bu sıfatı değişmeden mali ödemelere mahkum edileceği hükme bağlanmıştır.
Mali sonuçlu babalık hükmü de, acaba nesebi gayrısahih nesep bağı kuran bir hüküm müdür? Yoksa yalnızca tüm sonuçları ile babalık hükmü oluşmadan gayrısahih nesep bağı kurulmaz mı? Bu problemi kanunumuzun sistemi içinde çzözmek gerekir. Yukarıda açıklandığı üzere kanunumuz 2 çeşit babalık davası öngörmüştür. Bunlardan 1.si mali sonuçlu babalıktır. Bu tür bir hükmün neler temin ettiği 304,305,306.maddelerde gösterilmiştir. 2.si ise tüm sonuçlu babalık olup, temin ettiği sonuçlar ise 312.maddede gösterilmiştir.
8. Babının C ile ayrılan bölümünde babalık davası düzenlenmiştir. Bu bölümün alt başlıkları romen rakamları ile tasnif edilmiş, romen rakamları ile 5. numaralalı alt başlık hükmün neye taalluk edeceğini, davanın hangi hakları sağlıyacağını belirtmiştir. Bunlar ana lehine maddi ve manevi tazminat ile çocuk lehine nafakadan ibarettir. Bundan sonra gelen romen rakamı ile 6. numaralı alt başlık çok önemli ve dikkat çekicidir. 310. maddeye ait bu başlık "Babalık Hükmü" biçiminde düzenlenmiştir. İşte bu sebeple babalık hükmü dendiği zaman 310.madde unsurlarının oluştuğunu tesbit eden bir hükmün akla gelmesi zorunludur.
312. maddede babalık hükmü ile çocuğa tanınan haklar belirlenmiştir. Yalnızca ve yalnızca 310.madde uyarınca oluşan babalık hükmünün gayrisahih nesebe tereddüp eden haklar sağlıyacağı bu kuralla hükme bağlanmıştır. Bu haklar arasında mirasında bulunduğu tabiidir.
Medeni Kanunun 304, 305 ve 306. maddeleri uyarınca oluşan ve yalnızca ödenti emrini taşıyan bir hükmü babalık hükmü olarak tavsif etmek, hem HUMK. 388.maddesinde yer alan açıklık kuralına aykırı olarak hükmü tevsi; hem de aynı kanunun 237. maddesinde tarif edilen kesin hükmün konusunu değiştirmek olur. Hiç bir mahkemenin buna yetkisi yoktur.
Kısaca ifade etmek gerekirse, tabii babalığın ispat edilmiş ve hatta hükme bağlanmış olması, başlı başına bir nesep (hısımlık) bağının kurulması için ve dolayısıyla mirascılık için yeterli değildir. Mirasçılık ilişkisinin doğabilmesi için babalık davası çeşitlerinden ykişisel sonuçlu (tüm sonuçları ile) babalık davasının açılmış ve talep kabul edilerek bu yönde hüküm kurulmuş olması gerekir. Tabii bağı hükmen belirlenenler nesepsbizlik statüsünün muhafaza ederler. Bunlar sahih olmayan nesepli grubuna dahil değillerdir. (Prof.Tekinay, Aile Hukuku, 553 sayfa; Prof. Zevkliler,Medeni Hukuk 904, sayfa;Prof.N.F.Feyzioğlu,Aile Hukuku 543,sayfa)
Yerel mahkeme ve çoğunluk görüşlerini Anayasa Mahkemesinin 11.9.1987 tarihli 1/18 sayılı kararın gerekçesinde yer alan açıklamalara dayandırmaktadır. Bu konuya da kısaca değinmekte yarar vardır.
Bilindiği gibi 11.9.1987 tarihli Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilen Medeni Kanunun 443.maddesi "Nesebi Sahih olmayan yhısımlar ana tarafından nesebi sahih hısımlar gibi merasçılık hakkına haizdir. Bunların baba cihetlerinde mirasçı olabilmeleri babalarının kendilerini tanımış veya babalıklarına hüküm şudur etmiş bulunmasına mütevakkıftır.
Baba tarafından nesebi sahih olmayan ybir çocuk yahut füruu babanın nesebi sahih füruları ile içtima ederse, nesebi sahih bir çocuğa veya ferilerine isabet eden hissenin yarısını alır." biçiminde idi. (İtal edilen bölümler altı çizili bölümlerdir.)
Yüksek Mahkemeye bu iptal itirazını getiren Sorgun Sulh Hukuk Mahkemesinin itiraz gerekçesinden o davada konu olan çocukların statüsü açık bir şekilde ortaya çıkmamaktadır. Ancak çocukların nüfus sicilinde anne hanesinde baba adları Ahmet olarak yazılı oldukları anlışılmaktadır. Mahkeme, çocukların birinin nesebinin af kanunu ile düzeletilmesine rağmen tanındığını ifade etmiş, diğerlerinin baba yönünden de "nesebi gayrisahih" olduklarını açıklayarak kavram kargaşası yarıtmıştır. Çocukların ynesepleri gayrisahih olsa baba hanesinde kayıtlı olmaları gerekirdi. Yüksek mahkeme "Evlilik dışı çocuğu babası belli ise, yalnızca mali sonuçlar doğuran babalığa hükmolunması halinde çocukla babası arasında tabii babalık bağı doğmuş olur. Böyle bir durumda çocukla babası arasında hukuksal yönden bir hısımlık ilişkisi meydana gelmez." biçiminde, Medeni Kanunun kuralını tesbit ettikten sonra, söz konusu 443. maddenin 1. fıkrasında yer alan, "Bunların (nesebi sahih olmayan hısımların) baba cihetinden mirasçı olabilmeleri, babalarının kendilerini tanımış veya babalıklarına hüküm sudur etmiş bulunmasına füruu, babanın nesebi sahih füruları ile içtima ederse, nesebi sahih bir çocuğa veya ferilerine isabet eden hissenin yarısını alır." biçimindeki 2.fıkrayı iptal etmiştir. Burada tartışma konusu olan tabii Anayasa Mahkemesinin kararı veya gerekçeleri değildir. Ancak Anayasa'nın 153/2.maddesi "Anayasa Mahkemesi bir Yasa kuralını iptal ederken kanun koyucu gibi hareketle yeni bir uygulamaya yol açacak biçiminde hüküm tesis edemez." kuralı yer almaktadır. Yüksek Danıştay 8.Dairesinin 1986/402-1988/192 sayılı kararında (Danıştay Dergisi 72-73 sayı sayfa 516) ifade ettiği gibi, bu kural yalnızca Anayasa Mahkemesine hitap etmemektedir. Yine Anayasa'nın aynı maddesi uyarınca tüm mahkemeleri bağlayıcı nitelikteki Anayasa Mahkemesi kararlarına kapsam tayin ederken söz konusu 153/2.madde hükümlerini dikkate almak zorunluluğu ortadadır. Yargıtay bu konuda da bağımsız yorum hak ve yetkisine sahiptir. Anayasa mahkemesinin "nesepsiz çocukların da baba yönünden miras hakkına sahip olmaları gerektiği" doğrultusundaki gerekçeleri, sürekli uygulanması zorunlu bir kural olarak kabul edilemez. Aksi düşünce Anayasa'nın açıklanan 153/2. maddesinin ihlaline yol açar. Problemi, Anayasa Mahkemesi'nin iptal gerekçeleri ile değil iptal kararından sonra ayakta kalan ve olay tarihinde meri olan Medeni Kanun hükümleri ile çözmek gerekir. İptalden sonra sözü geçen 443. madde "Sahih olmayan nesebde miras" başlığı ile "Nesebi sahih olmayan hısımlar, ana tarafından nesebi sahih hısımlar gibi mirasçılık hakkını haizdir." biçimini kazanmıştır. Yukarıda açıklandığı üzere miras hukuku bakımından füru olmadıklarından nesepsizler ve nesebi gayri sahihlerin tabii babaya veya babalığı hükme bağlananlara mirasçı olacakları yönünde kanunda (Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonucu) bir hüküm kalmamaktadır.
Bu dava dolayısıyla tartışmaya kadar Yargıtay'ın yerleşmiş görüşü mali sonuçlu(tabii) babalık hükmünün baba ile mirascılık bağı kurulması için yeterli olmadığı yönündedir. Anayasa Mahkemesinin görevi Anayasaya aykırı normu iptal etmekten ibarettir. İptal edilen nom yasaklayıcı ise yasak kalkacağından temel özgürlükler en geniş anlamda kullanılacaktır. (Anayasa 13) iptal edilen hüküm kanunlarla tanınan bir hakkın ayrıcalığı ise işte o zaman yukarıda açıklanan Anayasa'nın 153/2.maddesi devreye girer. Yasama organı yeni bir düzenleme getirilinceye kadar kanunun iptal edilmeyen bölümlerinin tanıdığı imkan ölçüsünde o hak kullanılabilir. Miras hakkı da, tabi bir hak olmayıp kanunlarla tanınan haklardandır. Miras hakkını düzenleyen ykanun hükümlerinin bir bölümünün iptali halinde, düzenlemesiz kalan kişi ve guruplara yaymaya ve böylece yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde tabii bbalık bağı hükmen belirlenenleri mirascı kabul etmeye Anayasa'nın sözü edilen hükmü engeldir.
Normun koruma amacına gelince;
Bilindiği gibi bütün din,ahlak ve modern hukuk sistemleri insan neslinin beden ve ruh sağlığı bakımından önemi sebebiyle yakın kan bağı olanlar arasında cinsel birleşmeyi ve evliliği yasaklamıştır. İşte nesep ilişkisi bu koruma amacının bir unsuru olup, miras hakkının da nesep ilişkisine bağlanması normun koruma amacını gerçekleştiren bir hüküm olarak kabul edilmelidir.
Bu cümleden olarak kanunumuz 112.madde ile birden çok kişi ile evlenmeyi yasakladığı gibi, 92.madde de yakın kan bağı olanların evlenmelerini yasaklamıştır. 292.madde birbiri ile evlenmeleri yasak olanlardan veya evli kadınların zinasından doğan çocukların tanınamayacağını hükme bağlamıştır.
Kanunumuzun, sistemi içinde Medeni Kanunun 310. ve 443.maddeleri koruma amacının aile ve neslin sağlığı ve insanımızın saadeti olduğu açıktır.
Bu dava ile doğrudan ilişkisi olmamakla beraber 4.11.1990 günlü 3678 sayılı kanunla yapılan değişikliğe ve 8.5.1991 günlü 3716 sayılı "Bir Evlenme Akdine Dayanmayan Birleşmelerin Evlilik ve Evlilik dışında Doğan Çocukların Düzgün Nesepli Olarak Tesciline İlişkin Kanun"'a da kısaca temas etmek Yasama organının son iradesini ortaya koymak gerekir.
Medeni Kanunun 443.maddesinde 3678 sayılı kanunla yapılan değişikliğin gerekçesi "Madde nesebi sahih ve gayrisahih çocukların miras hakkında eşitlik sağlayacak şeklinde yeniden düzenlenmiştir. İfadesinden ibarettir. Burada nesepsiz çocuklardan hiç söz edilmemiştir. "Kanun nesepsiz çocukların mirascı olacaklarını düzenlememiş ama, mirascı olamayacaklarını da söylememiştir." gibi bir sonuca varmak da mümkün değil. Zira, Kanunumuzun miras sisteminde hukuki bağla oluşan hısımlık baş şart. Anayasa Mahkemesi kararıyla tanıma ve tüm sonuçları ile babalık hükmü ile sahih olmayan ynesep bağı ile bağlı olanlırın, birbirlerine mirascı olamayacakları yönünde oluşan stütü; Ana ile mirascılığa münhasır kalan "Nesebi sahih olmayan hısımlar, ANA TARAFINDAN nesebi sahih hısımlar gibi mirascılık hakkını haizdir." biçimindeki hükmünden "ANA TARAFINDAN" sözleri çıkarılmak suretiyle düzenlenmiş ve 3678 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği 23.11.1990 tarihinden başlıyarak sahih olmayan nesepliler yeniden baba tarafına da mirascı durumuna girmişlerdir.
Yasa koyucu Medeni Kanunun sistemini bozmadan 443.madde de 4.11.1990'da yaptığı değişiklikten hemen sonra 8.5.1991 tarihinde kısaca af kanunu olarak adlandırılan kanunlardan birini daha çıkarmış, 3716 sayılı ykanunla, evlilik dışı doğan çocukların neseplerinin düzeltilmesine bir kez daha imkan hazırlamıştır. Bu davranış biçimi dahi kanun koyucunun nesepsizlerin (Mali sonuçlu babalık kararı olanların) Medeni Kanunun sistemi içinde durumlarının değişmediğini açıkca göstermektedir.
Mirasın açıldığı tarihinde mer'i hukukta boşluk bulunduğu ve bunun Anayasa Mahkemesi kararında yer alan iptal gerekçesi ışığı altında doldurulmasının gerektiği ifade edilmiştir.
Bir konuda boşluk olduğunun kabul edilebilmesi için kanunda düzenleme bulunmaması ve o konunun toplumun düzeni bakımından hükme bağlanmasının zorunlu olması gerekir.
Miras hakkı Anayasa'nın 35.maddesinde bir hak olarak belirlenmekle beraber, hakkın kapsam ve sınırı gösterilmemiştir. Şu halde kanunların belirlediği kimseler ancak birbirine mirascı olabilirler. Bunlar kanunlarda sayılırken bir gurup kişinin orada gösterilmemiş olması kanunda boşluk olduğunu göstermez. Aksine Yasama tercihinin o gurup kişinin mirascı olmalarını istemediğini ortaya koyar. Bu sebeplerle kanunda boşluk bulunduğu yönündeki açıklamalarda davanın istek doğrultusunda çözümü için gerekçe olamaz.
Ülkemizin değerli hukukçuları eserlerinde (Prof. B.Köprülü, 287, sayfa; Prof. N.F. Feyzioğlu, 543 sayfa; Prof.S.S. Tekinay, 566 sayfa; Prof. N. Kocayusufpaşaoğlu, 78. sayfa; Prof. H.V.Velidedeoğlu 649. sayfa ve Prof. A.Zevkliler 906. sayfa) ve Doc. C. Koçhisarlıoğlunun A.Ü.Hukuk Fakültesi Dergisinin 1991-1992/1-4 sayısında yayımlanan özel çalışmasında ifade ettikleri üzere MALİ SONUÇLU BABALIK HÜKMÜ-TABİİ BABA İLE ÇOCUK ARASINDA HISIMLIK (NESEP) İLİŞKİSİ KURMAZ, BUNLAR BİRİBİRLERİNE MİRASCI DA OLAMAZLAR. Aksi yönde oluşan çoğunluk düşüncesine katılmak açıklanan sebeplerle mümkün olamamıştır.
KARŞI OY YAZISI (2)
Yargıtay denetimi yapılan kararda ortaya çıkan hukuksal sorun, evlilik dışı çocuk ile baba arasında nesebin (soybağının) tanıma veya yargıç kararı ile (M.Y. m. 249-290-291) t.belirlenmemiş (düzgün olmayan soybağlı-nesebi gayri sahih) ancak Medeni Yasa'nın 295/197 maddeleri gereğince babanın hükmen belirlendiği (tabi babalık-Doğal Soybağlı) durumlarda evlilik dışı bu nesepsiz çocuğun babanın yasal mirascısı olup olmayacağında toplanmıştır.
Sorunun sağlıklı sonuçlara ulaşması için öncelikle Medeni Yasa'nın nesep (soybağı) ile ilgili kural ve düzenlemeleri belirlenmelidir;
Medeni Yasa; evlilik içi ve dışı olmak üzere genel bir ayarım yerine nesep (soybağı) kavramı çeşitli olasılıklara göre ayrı ayrı düzenlemiştir.
1- Nesebi Sahih - Çocuklar (düzgün soybağlılar), evlilik içinde doğan (soybağı baştan beri düzgün) (M. 9. m. 241) veya evlilik dışı doğumda anası ve babası sonradan evlenen (soybağı sonradan düzeltilenler) (M.Y. m. 247) çocuklardır.
2- Nesebi gayri sahih çocuklar düzgün olmayan soybağılar), evlilik dışı doğumda ana babanın sonradan evlenmemiş ancak soybağı (nesebi), yargıç kararı ile düzeltilmiş (tashih-edilmiş) çocuklar ile Medeni Yasa'nın 291-292 maddesi kurallarına göre soybağı (nesebi) baba tarafından tanınmış çocuklardır.
a- Soybağının (nesebin) yargıç kararıyla belirlenmesi;
Bu konuda ana veya çocuk tarafınd8an babalık davası açılması için: "Babanın anaya evlenme vaadinde bulunması" veya "ana baba arasındaki cinsel ilişkinin suç teşkil etmesi" veya "erkeğin evli olmadığı kadın üzerindeki denetim ve egemenliğini kötüye kullanması" gerekir (M.Y. m. 310).
Bu üç koşuldan biri olamadıkça baba ile çocuk arasında soybağı (nesep) gayri sahih de (düzgün olmayan) olsa kesinlikle ve hiç bir zaman kurulamaz.
b- Soybağının tanıma ile belirlenmesi:
Baba evlilik dışında doğan çocuğu tanıyabilir (M.Y. m. 291). Ancak Medeni Yasa'nın 292. maddesinde belirtildiği gibi bir bireyle evlenmeleri yasal olan veya evli erkek veya kadının zinasından doğan çocuk tanınamaz.
İşte gerçek Yargıç kararı ile gerekse tanıma ile baba ile arasında soy bağı (nesebi) belirlenmiş çocuklara Medeni Yasa (m. 443) nesebi sahih olmayan (düzgün olmayan soybağı) çocuk (hısım) olarak kabul etmiştir.
Düzgün olmayan soybağlı çocuklar, velayet ile ilgili kurallar saklı kalmak kaydıyla nesebi sahih (düzgün soybağlı) çocuklar gibi babanın kişisel durumlarına sahip olacağı gibi Anayasa Maühkemesi'nin Medeni Yasa'nın 443. maddesindeki nesebi gayri sahih (düzgün olmayan soybağı) çocukların mirastan 1/2 oranında pay alacakları yolundaki kuralı iptal etmesi veya yeni Yasal düzenleme sonucu mirastan da tam pay almaları olanağı da doğmuştur.
3- Babalık davası ile doğal babası belirlenen nesepsiz çocuklar (doğal soybağlı):
Yukarıda ikinci bölümde açıkladığım gibi; kişisel sonuçlarıyla babalık davası açmak olanağı olmayan durumlarda, Medeni Yasa'nın 295. maddesiyle getirilen kurallar evlilik dışı çocuklar için de başka bir olanak tanınmıştır. Dava ile çocuğun doğal (tabii) babası belirlenebilen durumlarda ancak MK 297/1 göre mali babalık açılabilir.
4- Nesepsiz (soybağsız) çocuklar ise yukarıda çç bölümde incelenmiş çocuklar dışında akaln çocuklardır.
Medeni Yasanın getirdiği sistemin bu şekil ile çok yönlü olduğu hukuk öğretisinde tartışmasızdır; özellikle nesebi gayri sahih (düzgün soybağı) çocuklar ile babalık davası ile doğal babalığı belirlenen çocukların ayrı ayrı kurallara bağlı olduğu ve doğal babalığı belirlenen çocukların gayri sahih nesepli değil nesepsiz çocuklar oldukları duraksamasız ve tartışmasız oybirliği ile kabul edilmektedir.
II- Sorunun güncelleşmesi:
Medeni Yasa'nın 295 ve 297/1. maddeleri gereğince doğal (tabi) babalığın Yargıç kararı ile kabul edilmiş bir olayda; çocuğun, babanın mirascısı olduğu ileri sürülerek açılan davada sorun Anayasa Mahkemesi önüne gelmiş ve Yüksek Mahkeme "gerekçe bölümünde" doğal babası belirlenen çocukların da mirasçı olmaları gerektiği sonucuna vararak nesebi gayri sahih çocukların mirasçılığını düzenleyen Medeni Yasa'nın 443. maddenin 1. bölümünün ikinci cümlesini ve ikinci bölümü iptal etmiştir.
Yasa koyucu da, daha sonra, 443. maddeyi "nesebi sahih olmayan hısımlar (çocuklar) nesebi sahih hısımlar gibi mirascılık hakkına haizdir" şeklinde düzenlenmiştir.
Yukarıda açıkladığımız yasal ayrım değişmedikçe bu düzen Anayasa Mahkemesi kararına rağmen yürürlüktedir. Doğal babası belirlenmiş çocukları nesebi sahih olmayan (düzgün olmayan soybağlılar) çocuklar olarak kabul olanağı yoktur; Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararına rağmen bu çocuklar düzgün olmayan soybağlı hukuk açısından nesepsizdirler.
a) Çelişki olgusu:
Anayasa Mahkemesi, çocuğun doğal babasının yargı kararıyla belirlenmiş bir olayda; çocuğun babanın mirascısı olabileceği gerekçesiyle" yalnız Medeni Yasa'nın 443/1-2 ve 2. maddesi iptal etmesidir. Bu davada da olay aynıdır: Anayasa Mahkemesinin gerekçesine rağmen "doğal babalık ilişkisi Yargıç kararıyla belirlenmiş kişinin bananın mirascısı olmayacağı sonucuna varmak" iki Yüksek Mahkeme kararı arasında çelişkiyi de beraberinde getirir.
Ne varki, çelişki var diye, Anayasa Mahkemesi'nin gerekçesinden hareketle Yargıç kararıyla doğal babalığı kabul edilen çocuğa da mirascılık hakkı tanımak Medeni Yasa'ya 290. maddesine aykırı olan; çünkü Medeni Yasa'nın 290. maddesi başlığından da anlaşılacağı üzere 443. madde de sözü geçen nesebi sahih olmayan (düzgün olmayan soybağlıları) belirlemiştir. Bu madde diğerleri Yasa Koyucu tarafından değiştirilmedikçe veya Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmedikçe "yargıç tarafından doğal babaları belirlenmiş çocuklar nesebi gayri sahih çocuklar gibi babanın mirascısı olamaz.
b- Sorunun nedeni:
Bize göre; sorunun kaynağı, Medeni Yasa'nın neseple (soybağı) ile ilgili düzenlemelerine Anayasa Mahkemesi'nin ve Hukuk Genel Kurulu çoğunluğunun verdiği yanlış anlamdır. Doğal babalığın yargıç kararıyla belirlenmesi durumunda doğal soybağlı nesepsiz çocuk da babasının mirascısı olsaydı evlilik dışı çocuklar için zaman zaman af Yasaları çıkarılmazdı.
Burada, hukuki kavramların anlamının bilinmemesinin veya yanlış algılanmasının doğurduğu olumsuz sonuçlarla karşı karşıya kalınmıştır; nesebi gayri sahih olmayan-düzgün olmayan soybağ çocuk kavramı ile doğal babalığın belirlenmiş hukuk açıdan nesepsiz olan çocuk kavramları karıştırılmıştır. Bu sonuç, Türk Hukuku açısından düşündürücüdür.
O halde ne Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı ve nede Medeni Yasa'nın 443. maddesinin değişik şekli doğal babalığı belirlenmiş hukuken nesepsiz çocukların önceden var olan hukuki durumunu değiştirmiştir; değişen nesebi sahih olmayan çocukların durumudur. Nitekim bu sorunu tüm incelikleriyle kapsamlı olarak ele alan Anayasa Mahkemesinin kavramlardaki yanılgısını ortaya koyan Doç. Dr. Cengiz Koçhisarlıoğlu (AÜHFD Cilt 42 1991-1992 sayı 1-4 sayfa 141179) sonuçta Medeni Yasa'nın 443/1-2 ve 2. maddelerini iptal etmekle doğal babalığı belirlemiş hukuken nesepsiz çocuklaırın durumunun Yasa karşısında değişmediğini ortaya koymuştur (aynı görüş için bkz. Köprülü Kaneti Aile Hukuku 2 bası 1989 sayfa 287).
Bu konuda aksi görüşte olan öğretim üyeleri de vardır (Kılıçoğlu, Miras Hukuku sh. 56). Ancak, konuyu derinlemesine tartışmadan gerekçelendirmedenv e Anayasa Mahkemesinin kavramlar üzerindeki yanlışlarını değerlendirmeden Yüksek Mahkemenin gerekçesinden hareketle daha doğrusu etkisinde kalarak sonuca gitmişlerdir. Gerekçesiz görüş ve yorumların kuşkuyla karşılanması bilimsel çalışmalarının gereğidir; Bu nedenle Hukuk Genel Kurulu'nda bu görüşlere dayanılmış olduğunun açıklanması doğru bir yöntem olmamıştır.
Hukuk Genel Kurulu'nun çoğunluğu, Medeni Yasa'nın yürürlükte olan düzgün olmayan soybağlı (nesebi gayri sahih) ve doğal babalığı yargıç kararıyla belirlenmiş nesepsiz çocuklarla ilgili ikili soybağı (nesep) kavramlarını Yasa kurallarını ve hukuk öğretisindeki görüşleri sağlıklı bir incelemeye almadan sonuca gitmiş ve Anayasa Mahkemesinin gerçekleştirdiği hatalı durumu benimsemiştir.
Anayasa Mahkemesi kararı somuto lay içinde tartışılırken şu gerekçe de gözardı edilmemelidir. Anayasa Mahkemesi, yalnızca Anayasa uygunluk ya da aykırılık denetimi yapar. Asla yerindelik (amaca uygunluk) denetimi yapamaz. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin bağlayıcılığı Medeni Yasanın 443. maddesinde gerçekleştirdiği iptal kararıyla sınırlıdır; gerekçesi bağlamaz. Yasal düzenlemeler var oldukça bu gerekçe yorumda da kullanılamaz. Aksi halde Yasa koyucu görevine el atmış olur.
Tüm bu nedenlerle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.