 |
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1994/13-42
K. 1994/561
T. 28.09.1994
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA: Taraflar arasındaki "İtirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 3. Asliye Hukuk Mahkemesi`nce davanın kabulüne dair verilen 04.03.1991 gün ve 1989/1230 E., 1991/141 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi`nin 04.11.1991 gün ve 1991/7292-10041 E. ve K. sayılı kararı; ( ... Davacı; davalının avukatı olarak takip ettiği 4.000.000.TL. değerli tapu iptali davasının davalı lehine sonuçlanıp kesinleştiğini, davadan önce yaptıkları 21.05.1987 tarihli yazılı ücret sözleşmesinde taşınmazın gerçek değerinin % 15`i tutarı 9.000.000.- lira vekalet ücretinin ödenmesini kararlaştırdıklarını, 6.250.000.- lira vekalet ücreti ile bunun 1.875.000.- liralık faizi olmak üzere toplam 2.031.250.- liralık bakiye borç için yaptığı icra takibine davalının itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptaline ve % 40 icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalı; kararlaştırdıkları vekalet ücretinin 800.000.- lira olduğunu, kocasının başka bir davası ile birlikte davacıya 5.000.000.- lira ödediklerini savunmuş davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; istek doğrultusunda itirazın iptaline ve % 40 icra inkar tazminatının ödetilmesine karar verilmiştir.
Avukatlık Kanunu`nun 164. maddesinin 2. bendinde aynen "üçüncü fıkra hükmü saklı kalmak üzere, davada gösterilen başarıya göre değişmek ve % 25`i aşmamak üzere dava olunan veya hükmolunacak şeyin değerinin belli bir yüzdesi avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabilir" hükmü yer almıştır. Buna göre dava olunan veya hükmolunacak şeyin değerinin belli bir yüzdesi davada gösterilen başarıya göre değişmek ve % 25`i aşmamak üzere avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabilir. Davada dayanılan ücret sözleşmesinde, dava olunan tutarın % 15`i oranındaki paranın avukat ücreti olarak ödeneceği açıklanmıştır. Burada % 25 sınırı aşılmamış ise de dava olunan şeyin belli bir yüzdesi başarıya göre değişmeden ücret olarak belirlenmiştir. Bu durumda ücret sözleşmesinin bu hükmü Avukatlık Yasası`nın 164. maddesinin 2. fıkrasında aranan başarıya göre değişmek koşulunu kapsamamaktadır. Gerçektede avukata dava olunan değerin % 15`inin ücret olarak verilmesinin öngörülmesi ile davanın kaybedilmesi halinde verilecek ücret miktarı belirlenmemiş olmaktadır. Bu nedenle davada dayanılan ücret sözleşmesi Yasa`nın emredici hükmüne aykırıdır ve geçersizdir. Mahkemenin bu yönü re`sen gözönünde bulundurması ve ücret sözleşmesi hüküm ifade etmediğinden Avukatlık Kanunu`nun 163. maddesinin son bendi hükmü gereğince dava edilen değere göre dava tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesini uygulayarak ücreti tesbit etmesi gerekir. Mahkemece geçersiz sözleşmeye dayanılarak hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu`nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR: 1136 sayılı Avukatlık Kanunu`nun 163 üncü maddesinin ikinci fıkrasında, avukatlık ücretinin Avukatla iş sahibi arasında serbestçe kararlaştırılabileceği hükme bağlandıktan sonra aynı Kanun`un 164. maddesinin 1. fıkrasında, ücret sözleşmesinin kural olarak belli bir miktar kapsaması gerektiği belirtilmiştir. Anılan hükümlere göre, avukatlık ücreti maktu bir ücreti göstermek üzere serbestçe kararlaştırılabilecektir.
Bu durumda, dava olunan veya hüküm altına alınan şeyin değeri ile, avukatlık ücreti arasında herhangi bir bağlantı kurulmamaktadır.
Açıklanan koşullar altında avukatlık ücreti, belli bir miktarı kapsamak üzere, serbestçe kararlaştırılabilir. Bu yönden Avukatlık Kanunu`nda özel bir sınırlandırma getirilmemiştir.
Avukatlık Kanunu`nun 164 üncü maddesinin ikinci fıkrasında ise yukarıdaki serbesti kuralına, bazı koşullar altında bir istisna getirilmiştir. Buna göre de, hasılı davaya iştirak niteliğinde olmamak, davada gösterilen başarıya göre değişmek ve yüzde yirmibeşi aşmamak üzere dava olunan veya hükmolunacak şeyin değerinin belli bir yüzdesi avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabilecektir. Burada, avukatlık ücreti ile dava olunan veya hüküm altına alınacak şeyin değeri arasında bağlantı kurulduğundan, yasa koyucu, maktu avukatlık ücretinde olduğu gibi serbesti ilkesini benimsememiş, tarafların iradesine üç yönden sınırlandırma getirmiştir. Kamu düzeni ile ilgili olan bu sınırlandırmalara uyulmadığı takdirde, avukatlık ücret sözleşmesi geçersiz olacak ve bunun yerine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uygulanacaktır.
İlke bazındaki bu açıklamanın ışığında, somut olay değerlendirilip irdelendiğinde;
Yanlar arasındaki 21.05.1987 tarihli Avukatlık Ücret Sözleşmesi`nin 2 nci maddesinde "Bu ücret dava konusu taşınmazın gerçek değerinin % 15 karşılığıdır. Yani ücret 9.000.000. TL. ( Dokuz Milyon ) liradır" denildikten sonra, 9 uncu maddesinde de; "2. maddedeki ücret peyderpey ve nihayet dava sonuna kadar ödenecektir. ( Hatta avukat ister ise, bu dava konusu yerden bir arsa" yani aynı yerden 400 mı.lik bir arsa kendisine verilecektir ) hükmüne yer verilmiştir. Böylece dava olunan tutarın % 15`i oranındaki paranın avukat ücreti olarak ödeneceği dava olunan şeyin belli bir yüzdesinin başarıya göre değişmeden ücret olarak belirlendiğinde ve hasılı davaya iştirak niteliğinin mevcudiyetinde duraksama yoktur. Diğer anlatımla ücret sözleşmesinin bu hükmünün Avukatlık Kanunu`nun 164/2. fıkrasında aranan başarıya göre değişmek koşulunu kapsamadığı gibi, davanın kaybedilmesi halinde verilecek ücret miktarını da belirlememiş olduğu açıklık kazanmaktadır. Bu nedenle davada dayanılan ücret sözleşmesine geçerlilik tanınması mümkün değildir.
Nitekim; Hukuk Genel Kurulu`nun 03.03.1993 gün 1993/13-26 Esas, 1993/95 Karar sayılı kararında, aynı ilke benimsenmiştir. Bu itibarla ücret sözleşmesi geçersiz olup, uyuşmazlığın temyize konu davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan avukatlık asgari ücret tarifesi hükümlerine göre çözümlenmesi gerekir.
Hal böyle olunca Hukuk Genel Kurulu`nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması icap ederken önceki kararda direnilmesi doğru değildir. O halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının BOZULMASINA, 28.09.1994 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.