 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 1993/942
Karar No: 1994/118
Tarih: 02.03.1994
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; BAKIRKÖY İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 12.4.1993 gün ve 577-269 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine;
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 1.7.1993 gün ve 9963-11457 sayılı ilamı:
(.. Davacı, davalıya ait işyerinde 11.11.1957 tarihinde çalışmaya başlamış, 17.6.1960 tarihinde evlenmiş ve 1.7.1960 tarihinde şahsi mazereti sebebiyle istifa ettiğini bildirerek işten ayrılmış, daha sonra 6.4.1977 tarihinde aynı işyerinde çalışmaya başlamış ve yaşlılık aylığı almak suretiyle ayrıldığı 12.7.1991 tarihine kadar çalışmıştır. Açtığı bu davada 11.11.1957-1.7.1960 tarihleri arasındaki süreye ilişkin kıdem tazminatının hüküm altına alınmasını istemiştir.
Mahkeme istek doğrultusunda karar vermiştir.
Her ne kadar davacı, 17.6.1960 tarihinde evlenmiş ve 1.7.1960 tarihinde istifa suretiyle işten ayrılmış ise de, anılan tarihte yürürlükte bulunan Yasa hükümlerine göre evlenme nedeniyle 1 yıl içinde iş aktini fesheden kadın işçinin kıdem tazminatı isteyebileceğine ilişkin bir hüküm mevcut değildir. Evlenen kadın işçiye evlendiği tarihten itibaren 1 yıl içinde kendi arzusu ile iş akdinin sona erdirmesi halinde kıdem tazminatı ödeneceğine ilişkin Yasa hükmü 29.7.1983 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu hükmün geriye yürütülmesi suretiyle uygulanması hukuken mümkün değildir. O halde, davanın reddine karar vermek gerekirken yazılı şekilde kabulü isabetsizdir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca da incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilesinin 11.11.1957 tarihinde davalıya ait işyerinde çalışmaya başladığını, 1.7.1960 tarihinde zaruri olarak işten ayrıldığını, bu sırada kendisine tazminat ödenmediğini, daha sonra 6.4.1977 tarihinde davalıya ait işyerinde yeniden göreve başladığını ve 12.7.1991 tarihinde emeklilik nedeniyle işyerinden ayrıldığını ancak kıdem süresinin ve tazminatının hesabında 11.11.1957-1.7.1960 tarihleri arasında geçen hizmetlerinin nazara alınmadığını ileri sürerek, anılan süreye ilişkin noksan ödenen kıdem tazminatının hüküm altına alınmasını istemiştir. Davalı, işveren vekili ise davacının 1.7.1960 tarihinde istifa ederek iş yerinden ayrıldığını, o itibarla bu dönemin kıdem tazminatı hesabında nazara alınamıyacağını savunmuştur.
Gerçekten davacı tarafından davalı işverene verilen 24.6.1960 tarihli dilekçede, aynen "1.7.1960 sabahından itibaren şahsi mazeretime binaen istifamın kabulünü rica ederim" denilmek suretiyle hizmet akti istifa suretiyle sona erdirilmiştir. Davacının gerek bu başvurusunda gerekse dava dilekçesinde evlenme nedeniyle hizmet aktini sona erdirdiği, belirtilmiş değildir. İstifa suretiyle işten ayrılma halinde ise işveren kıdem tazminatı ödemekle yükümlü bulunmadığından, davacının fark kıdem tazminatı isteği yerinde görülemez. Kaldı ki davacının cevaba cevab layihasındaki açıklamaları nazara alınarak, 17.6.1960 tarihinde evlenen davacının, 1.7.1960 tarihinde evlenme nedeniyle akti sona erdirdiği kabul edilse bile, anılan tarihte yürürlükte bulunan Yasa hükümlerine göre evlilik nedeniyle işten ayrılan işçilerin, kıdem tazminatı talep hakları bulunmamaktadır. Kadının evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde kendi arzusu ile hizmet akdini feshetmesi durumunda kıdem tazminatına hak kazanmasına olanak sağlayan hüküm, 29.7.1983 tarihinde 1475 sayılı Yasa'nın 14/1 maddesine ilave edilmiştir. Bu hükmün geriye yürütülmesi suretiyle uygulanmasının mümkün bulunmadığı aşikardır. Bu nedenle Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir. O halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan Özel Daire bozma ilamındaki nedenlerden dolayı (BOZULMASINA) bozmada oybirliği ve nedeninde 2.3.1994 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
DEĞİŞİK BOZMA GEREKÇESİ
Davacı, davalıya ait işyerinde çalışıp emeklilik nedeniyle hizmet aktini sona erdirdiğini, kıdem tazminatı hesabının yapılışı sırasında davalı işyerindeki ilk çalışma döneminin nazara alınmadığını bildirerek bu dönem için 6.000.000 lira kıdem tazminatının tahsilini istemiştir.
Davalı, dava konusu edilen dönemin istifa ile sonuçlandığını, bu nedenle kıdem tazminatına hak kazanılmadığını savunmuştur.
Mahkemece, bu dönemin evlenme nedeniyle sona erdiğini kabul ve sonuçta isteğe hükmedilmiş, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından karar bozulmuştur. Yüce Daire'nin bozma kararının gerekçesi "hernekadar davacı, 17.6.1960 tarihinde evlenmiş ve 1.7.1960 tarihinde istifa suretiyle işten ayrılmış ise de anılan tarihte yürürlükte bulunan yasa hükümlerine göre evlenme nedeniyle 1 yıl için iş aktini fesheden kadın işçinin kıdem tazminatı isteyebileceğine ilişkin bir hüküm mevcut değildir. Evlenen kadın işçiye evlendiği tarihten itibaren 1 yıl içinde kendi arzusu ile iş aktini sona erdirmesi halinde kıdem tazminatı ödeneceğine ilişkin yasa hükmü 29.7.1983 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu hükmün geriye yürütülmesi suretiyle uygulanması hukuken mümkün değildir. O halde davanın reddine karar vermek gerekirken yazılı şekilde kabulü isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir" şeklindedir.
Dosyadaki bilgilere göre: Davacı davalıya ait işyerinde 6.11.1957 tarihinde çalışmaya başlamış, 24.6.1960 tarihinde verdiği dilekçe ile "01.07.1960 tarihinden itibaren şahsi mazeretime binaen istifamın kabulünü rica ederim" demiş, 11.4.1977 tarihinde yeniden işe başlamış, 12.7.1991 tarihinde de emeklilik nedeniyle hizmet akti sona erip dava edilen dönem hariç kendisine kıdem tazminatı ödenmiştir. Dosyadaki nüfus kayıt örneğinden de davacının 17.6.1960 tarihinde evlendiği anlaşılmaktadır.
Yerel mahkemenin isteği kabul gerekçesinden, dava konusu edilen dönemi evlenme nedeniyle hizmet aktinin sona erdiği dönem olarak kabul ettiği anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki gelişmelere göre Yerel Mahkeme ile Daire'nin anlaşmazlık konusu, dava edilen dönem için kıdem tazminatına hükmedilmesinin yasaca mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Yüce Daire yasa değişikliğinin sonradan yapıldığı için kıdem tazminatına hak kazanılamayacağı görüşündedir. Yerel Mahkeme ise kıdem tazminatı ödenmesine yasal engel bulunmadığını kabul edip önceki dönemin evlenme ile sona erdiği gerekçesi ile kıdem tazminatının ödenmesi gerektiği sonucuna varmaktadır. Halbuki davalı dava konusu edilen dönemin istifa ile sonuçlanması nedeniyle kıdem tazminatını gerektirmediğini savunmaktadır. Doğaldır ki Yüce Daire davanın reddi gerektiği gerekçesinde yazdığı görüş nedeniyle hizmet aktinin sona eriş biçimi üzerinde özellikle durmamıştır.
Tartışılması gereken iki husus vardır. Somut olay nedeniyle kıdem tazminatı ödemesine yasanın değişikliğinin sonradan yapılmış olmasının etkisinin bulunup bulunmadığı ve ayrılış biçimindeki istifanın gerçek istifa mı? yoksa evlenme nedeniyle hizmet aktini sona erdirme mi? olduğunun değerlendirilmesidir.
Tartışılması gereken iki husus vardır. Somut olay nedeniyle kıdem tazminatı ödemesine yasanın değişikliğinin sonradan yapılmış olmasının etkisinin bulunup bulunmadığı ve ayrılış biçimindeki istifanın gerçek istifa mı? yoksa evlenme nedeniyle hizmet aktini sona erdirme mi? olduğunun değerlendirilmesidir.
İş Yasası'nın 14. maddesine göre işçilerin kıdemleri hizmet aktinin devam etmiş ve fasılarla yeniden aktedilmiş olmasına bakılmaksızın aynı işverenin bir veya değişik işyerlerinde çalıştıkları süreler gözönüne alınarak hesaplanır, Yeter ki bu çalışmaların herseferinde sona erişi kıdem tazminatı alınmasını engelleyen şekilde olmasın. Tüm bu değerlendirmeler kıdem tazminatının ödenmesi gereken zamanda ki yasal düzenlemeye göre yapılır. Aksi halde çalışma dönemlerinin yasa değişikliğinden önce veya sonra geçmesine göre ayrım yapılacak olur ise uygulama farklılıkları ve giderek eşitsizlik sonuçlarına varılır. Bir örnek verilecek olur ise, her ikisi de iki dönem aynı işverenin işyerinde çalışmış olan iki işçiden A.'nın birinci çalışma dönemi yasanın yürürlük tarihi olan 29.7.1983 tarihinden önce olsun, B'nin her iki çalışma dönemi de bu tarihten sonra olsun, her ikisi de bu yasa değişikliğinden çok sonra emeklilik isteğinde, emeklilik değerlendirilmesi o tarihteki yasa hükmüne göre yapılacağı için aralarında farklılık yaratmanın gerekçesi yoktur. İş Kanunu tatbikatında asıl olan kıdemin değerlendirilmesidir. Yüce Daire'nin ulaştığı sonuca ancak tüm çalışmaları ve kıdem tazminatı ödemesi yasa değişikliğinden önce olupta değişiklikten sonra yasadan yararlanmak isteği ile ek talepte bulunanlar için varılabilir. Çünkü; kıdem tazminatını ödeme günündeki yasal düzenlemeye göre almış ve hizmet akti tümü ile sona ermiştir. Öyle ise somut olayda Yüce Daire'nin red gerekçesine katılmak mümkün değildir.
Davalı savunmasında, dava konusu edilen hizmet döneminin istifa ile sonuçlandığını bu nedenle kıdem tazminatı ödenmemesi gerektiğini bildirmiştir. Gerçekten o dönemin davacının istifa dilekçesi üzerine sonuçlandığı bellidir. Davayı kabul eden yerel mahkeme nüfus kaydındaki evlenme tarihini değerlendirerek şeklen istifa olan bu ayrılışın evlenme nedenine dayandığını, dolayısıyla kıdem tazminatı alınabileceğini kabul etmiş bulunmaktadır. Gerçekten evlenme ve istifa tarihlerinin yakınlığı nedeniyle mahkemenin ulaştığı sonuç uygun gibi gözükmekte ise de, davalıya istifanın evlenme nedenine dayanmadığını ispat etme davacıya da evlenme nedenine dayandığını kabul ettirme hakkı verilmeli idi.
Sonuç itibariyle, yasa değişikliğin çalışma döneminin geçtiği tarihten sonra olması bu dönem için kıdem tazminatı ödememeyi gerektirmez. Çünkü, kıdem tazminatı ödeme tarihinde yasa yürürlüktedir. Bu gerekçe ile Yüce Daire'nin bozma gerekçesine katılamıyorum.
Taraflar arasındaki davaya konu edilen dönemin kıdem tazminatı ödenmesi gerekli şekilde sona erip ermediğini kanıtlama hakkı taraflara verilmeli idi. Karar bu nedenle bozulmalıdır.
Yukarıda belirttiğim şekilde, değişik gerekçe ile bozma yapılmak üzere Yüce Daire'nin bozma gerekçesine katılmıyorum.