 |
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 1993/94
Karar No: 1993/450
Tarih: 16.06.1993
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Taraflar arasındaki "tahliye ve alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 1. Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 7.11.1991 gün ve 220-1309 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine;
Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 2386-2776 sayılı ilamı:
(.. Sözleşmeye konu olan yazıhane belli bir süre için, kararlaştırılan bedelle davalının istifadesine bırakıldığına göre sözleşme kira sözleşmesi niteliğindedir. Taşınmaz belediye sınırları içinde ve musakkaf bir taşınmaza ilişkin olduğundan 6570 sayılı Kanun hükümlerine tabidir. Bu itibarla aktin feshiyle tahliyenin bu kanun hükümleriyle, orada hüküm bulunmayan hallerde B.K.na göre istenmesi icabeder. Davacı sözleşmenin 35. maddesindeki, aktin süresinin bitimine bu yerin tahliye edileceği hükmüne dayanarak aktin feshini ve tahliye istediğine göre isteğin 6570 sayılı Yasanın 7/a maddesinde düzenlenen tahliye taahhüdü sebebine dayandığının kabulü icabeder. Bu sebebe dayanan tahliye davasının kiralananın tahliyesinin taahhüt edildiği tarihe nazaran bir ay içerisinde açılması gereği uygulamada yerleşmiştir. Bu husus dava koşulu olup resen nazara alınması gerekir. Kiralamanın 31.12.1990 tarihinde tahliye edileceği taahhüt edildiğine, dava ise 5.2.1991 tarihinde açıldığına göre dava süresinde değildir. Bu yüzden davanın reddine karar verilmesi gerekirken bu yön üzerinde durulmadan yazılı şekilde tahliye kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davacı iddiasını, yanlar arasındaki sözleşmenin 35. maddesine dayandırmak suretiyle akdin feshini, taşınmazdan davalının tahliyesini ve 1.1.1991 tarihinden itibaren de günlük 15.000.- liradan 540.000.- lira tazminatın hüküm altına alınmasını istemiştir. Davalı verdiği cevapta davacı ile aralarında bir kira ilişkisi olduğunu, kiralananın musakkaf bir taşınmaz bulunduğunu bu niteliği gereği de 6570 sayılı Yasa'nın kapsamında kaldığını, sözleşmenin 35. maddesindeki hükmün ancak bir tahliye taahhüdü mahiyetinde kabul edilebileceğini ileri sürerek bu kabulün doğal sonucu olarak da davanın süresinde açılmadığını savunmuştur.
Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında, sözleşmeye konu edilen taşınmazın, belediye sınırları içerisinde kaldığında ve musakkaf olduğunda bir uyuşmazlık mevcut değildir. Sorun sözleşmenin yorumlanması ve varılacak sonuç dairesinde maddi olaya 6570 sayılı Yasa'mı, yoksa B.K.nun hükümlerini uygulanacağı noktasında toplanmaktadır. Taraflar arasındaki sözleşme 1.1.1990 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli olarak tanzim edilmiş ve sözleşmede özel şart olarak 42 madde yer almıştır. Bunun 5-6 ve 7. maddelerinde aylık ödeme miktarı ve ödeme şeklinden, 8 ve 9. maddelerinde demirbaş ve teminattan, 11 ile 16. maddelerinde tahliye ve sözleşmenin feshi sebeplerinden, 19 ile 34. maddelerinde işleticinin sorumluluğu ve diğer giderleri ödeme şeklinden, 35 ile 42. maddelerinde ise yeni sözleşme yapma şekli ve son hükümlerden bahsedilmektedir.
Böyle bir sözleşmenin, bütünlüğü itibariyle değerlendirildiğinde, kira akdi niteliğinde olduğunu kabul etmek gerekir. Zira B.K.nun 248. maddesinde, kira akdi, edim karşılığında başkasının malından yararlanma hakkı olarak tanımlanmıştır. Burada da, davalı, aylık 250.000.- lira ücret karşılığında, davacının taşınmazından yararlanmaktadır. Maddi olgu tamamen bu tanımın kapsamında kalmaktadır. Yanlar arasındaki ilişkinin, ücret karşılığı taşınmaz maldan istifade hakkı tanınması yanında vekalet, kiralayanın temel işlevini tamamlayıcı hizmet sağlama gibi münasebetleri de kapsayan karma bir akit olduğu kabul edilse dahi, aralarındaki ağırlıklı uyuşmazlık taşınmazın boşaltılması isteği olduğundan yine uygulanması gereken 6570 sayılı Yasa hükümleri olması icap eder.
Sözleşmede işletme sözcüğüne yer verilmiş olması bu kabulü değiştiremez. O itibarla somut olay incelenirken, iddianın esasını teşkil eden dava dilekçesi gözden uzak tutulmamalıdır. Çünkü sözleşmede, başka fesih sebepleri olduğu halde, davacı sadece iddiasını 35. maddeye dayandırmıştır. Bu durumda sorunu değinilen bu maddeye göre çözmek gerekir. Bu maddede ise, akdin yenilenmiyeceği ve sürenin sonunda taşınmazın tahliye edilerek teslimi öngörülmüştür. Bu kabulü tahliye taahhüdü olarak değerlendirmek gerekir. Hal böyle olunca, akdin feshi ve taşınmazın tahliyeside 6570 sayılı Yasa'nın 7/A maddesine göre istenmelidir. Oysa aktin 31.12.1990 tarihinde son bulunmasına karşın, dava, bu tarih itibariyle bir aylık süre geçirildikten sonra 5.2.1991 gününde açılmıştır. O halde süre geçirildikten sonra açıldığına değinerek davanın reddedilmesi gereğine işaret eden ve H.G.K.cada benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken öncneki kararda direnilmesi doğru olmadığından usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA), 16.6.1993 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI (1)
Dava konusu olaydaki hukuki sorun, taraflar arasında düzenlenmiş bulunan "işletme sözleşmesi" başlığını taşıyan sözleşmenin nitelendirilmesinden kaynaklanmaktadır. zira, davacı bu sözleşmenin bir işletme sözleşmesi olduğunu ileri sürürken davalı taraf ise, sözleşmenin sadece bir kira sözleşmesi olduğunu ve 6570 sayılı yasa hükümlerine göre davanın çözümlenmesi gerektiğini savunmaktadır.
Direnme kararına esas olan Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin bozma kararı ise, davalı savunması kabul edilmek ve 6570 sayılı yasa hükümleri dikkate alınmak suretiyle kurulmuş bulunmaktadır.
Dava konusu sözleşmenin, yorumlanması ve nitelendirilebilmesi için öncelikle davacı TCDD işletmesinin hukuki yapısının incelenmesi gerekir. 233 sayılı K.H.K. hükümlerine göre tüzel kişiliğe haiz bir kamu iktisadi kuruluş olan davacı işletme, sermayesinin tamamı devlete ait olan tekel niteliğinde mallar ile temel mal ve hizmet üretmek ve pazarlamak üzere kurulan ve kamu hizmeti niteliği ağır basan bir kuruluştur. belirtilen yasal düzenlemeye göre bunlar kendilerine verilen görev ve kamu hizmetlerinin ekonomik ve sosyal gereklerine uygun olarak yürütmekte yükümlü olup, (md. 1/c) keza kuruluş amaçları dışında faaliyette bulunamazlar (md. 54/2).
Ayrıca, davacı TTK'nun 11, 12/10 ve 18. maddeleri hükümlerine göre, bizatihi ticari bir iş olan taşımacılıkla iştigal ettiğinden tacir sıfatını taşıyan bir tüzel kişilik niteliğini de üzerinde bulundurmaktadır.
Bilindiği üzere gerek MK hükümlerine tabi olan tüzel kişilerin gerekse tacir sıfatını taşıyan tüzel kişilerin hak ehliyetleri (MK md. 45 vd ile TTK md. 137) o tüzel kişiliğin (şirketin) anasözleşmesinde yazılı işletme mevzuunun çerçevesi içerisinde kalan hakları kazanır ve borçları yükümlenebilirler. Davacı işletmenin 28.10.1984 gün ve 18559 sayılı R.G.'de yayınlanan Ana Statüsü'nde kuruluşun amaç ve faaliyetini düzenleyen 4. maddesinde genel olarak; TCDD İşletmesi'nin kendisine verlien Demiryollarını, liman, rıhtım ve iskeleleri genişletmek ve yenilemek, bunları tamamlayıcı faaliyetlerde bulunmak amacıyla hizmet vereceği açıklandıktan sonra aynı maddenin 4. bendinde bu kuruluşun (tamamlayıcı işler) olarak gerektiğinde, demiryolu taşımacılığını tamamlayıcı nitelikteki feribot ve tesisbleri dahil, her türlü deniz ve kara taşımacılığı işlerini yapmak olduğu belirtilmiştir. Yine, aynı bentte "... yolcu ihtiyaçları için emanet odaları, otel, lokanta, gazino, büfe, büvet ve benzeri yerler işletmek ve işleticiliğini vermek..." görevleri de davacı işletmeye verilmiş bulunmaktadır. Davacı işletmenin hak ehliyeti ile bu düzenlemelerde açıkça görüldüğü gibi davacı, sadece demiryolu ile yolcu ve yük taşımakla kalmayacak bu hizmetin ifasını kolaylaştırmak amacı ile kara ve deniz taşımacılık işleri de yapabilecektir. İşte davacı kuruluş, Sirkeci İstasnoyu gelen ve giden yükleri yokcularına yan bir görev olarak yükümlendiği karayolu taşımacılığı hizmetini yerine getirmek için kuruluş amacına uygun olan bu işletme görevini dava konusu sözleşmeyle davalıya yaptırmaktadır.
Bu genel açıklamalardan sonra dava konusu sözleşmenin incelenmesine gelince; sözleşme (işletme sözleşmesi) başlığını taşıdığı gibi, sözleşmenin konusunu düzenleyen (3)'üncü maddesi ile taşıma işleri ile ilgili yazıhanenin işletme hakkı, işletilme amacı ile işleticiye devredilmiş ve yine bu hizmetin ifasını kolaylaştırmak amacı ile yazıhane istifada hakkını işleticiye tahsis etmiştir. Keza, sözleşme süresi, (işletme dönemi) olarak kabul edilmiş, ücret dahi (aylık işletme miktarı) olarak belirtilmiştir.
Bunların dışında, sözleşmenin 12, 13, 14, 15, 16, 19, 20, 21, 25, 27, 31 ve dava ile ilgili 35. maddesi, asıl işletme hakkı sahibi, TCDD işletmesi görevlilerine, işleticiyi kontrol, denetleme, emir ve talimat verme yetkileri verilmiş ve bu hükümlere işletici taraffından aykırı davranılması halinde sözleşmeyi fesih ve tahliye ettirme hakkı tanınmış bulunmaktadır.
O halde, gerek davacının hak ehliyetini düzenleyen ana statüsünde kendisine taşınmaz kiralama hakkı verilmeyerek sadece işletme hakkı tanınmış olmasına, gerekse sözleşme hükümlerinin tamamının incelenmesinde bu sözleşmede ne adi, ne de hasılat kirasında bulunmayan ve işletme hizmetinin ifasını kolaylaştırmak amacı ile yazıhanenin istifade hakkı davalı işleticiye tanıyan hükümlerin bulunması karşısın dava konusu sözleşmenin bir kira veya hasılat kirası sözleşmesi olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. O halde bu sözleşme doktrinde belirtildiği üzere yasada sayılmayan kendine özgü (Sui Generis) sözleşme türlerindendir. (Bkz. Prf. Dr. H. Tandoğan, Borçlar Hukuku-Özel Borç İlişkileri, Cilt I/1 Ank. 1985 Sh. 13 vd.).
Bu saptama karşısında ve sözleşmede yer alan tüm tahliye hükümleri de işletme amacı ile sıkı sıkıya bağlı bulunması nedeniyle dava konusu işletme sözleşmesinden kaynaklanan davaların çözüm yeri H.U.M.K.'nun 8/ıı-1 ile 6570 sayılı yasanın 10. maddesine tabi bulunmadığından genel görev kuralları gereğince sulh mahkemesinin görevi dışında kalan bu dava yönünden görevsizlik kararı vermesi gerekirken işin esasını inceleyerek hüküm kurmanın doğru olmadığı kanısında olduğumuzdan sayın çoğunluğun aksine beliren görüşüne katılmıyoruz.
KARŞI OY YAZISI (2)
Dava, işletme sözleşmesinin feshi ile tahliye isteğine ilişkindir.
Taraflar arasında yapılan sözleşme ile davacı Devlet Demiryolları'na ait Sirkeci istasyonu içinde bulunan binanın depo ve yazıhane olarak kullanılması davalıya bırakılmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 6. Hukuk Dairesi2nin bozma kararındaki görüşü benimseyerek taraflar arasında kira sözleşmesi bulunduğu ve olaya 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkındaki Kanun'un uygulanması gerektiğini kabul etmiştir.
Davaya konu olan uyuşmazlıkda sağlıklı bir sonuca varabilmek için öncelikle taraflar arasında 1.1.1990 günlü işletme sözleşmesinin incelenmesi gerekir.
Sözleşmede:
TCDD ait Sirkeci İstasyonu'nda bulunan depo ve yazıhanenin işletme hakkı 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin TCDD Genel Müdürlüğü ana statüsüne göre davalıya devredildiği (md. 3).
İşleticiye verilen yerin işletilmesini ıslah ve idame ettirmeye ve lüzum gördüğü takdirde işleticinin idaresine el okyarak masraf zarar işleticiye ait olmak üzere akdin bitimine kadar yerin işletilmesini TCDD temine yetkili olduğu (m. 15).
Bir ihtiyaç hasıl olduğu takdirde mukavele süresinin herhangi bir zamanında TCDD keyfiyeti 30 gün içinde işleticiye yazı ile bildirmek suretiyle akdin feshini ve yerin tahliyesini istemeye yetkili olduğu (m. 16).
İşletici işleteceği yerde iyi ahlak sahibi personel istihdamına ve istasyon şefinin her zaman murakabe ve denetlemeye ve yapılacak ikaz ve tavsiyeleri işletici aynen yerine getirmeye mecbur olduğu kabul edilmiştir.
Sözleşmenin yukarıda açıklanan nitelikleri değerlendirildiğinde; dava konusu yer hakkında 6570 sayılı Kanun'da öngörülen taşınmazların kiralanmasına ilişkin kuralların uygulanmasının" tarafların serbest iradeleriyle kurulmuş sözleşmenin amacını gerçekleştirmeyeceği ve davacı Devlet Demir Yolları'nın işletmesini, Kamu hizmeti ve ekonomik çıkar açısından zor durumda bırakacağı" kabul edilmelidir.
Çünkü davalıya kiraya verilen daha doğrusu işletilmesi bırakılan yer, davacı Devlet Demir Yolları'nın işletmesinin bir tamamlayıcı parçası durumundadır; işletmenin Kamu hizmetini daha iyi yapabilmesi ve ekonomik çakırlarını sağlayabilmesi için taraflar arasındaki sözleşmenin esas alınarak Gayrimenkul Kiraları Hakkındaki Kanunun öngördüğü kuralların dışına çıkılması gerekir.
Yasaların yorumunda ana kural, kuralları somut olaya uydurularak sonuç almaktır. ancak bu her zaman hakkaniyete ve çıkarlar dengesine uygun bir çözüm tarzı getirmez. Bu nedenle Özel Koşul ve durumların varlığının söz konusu olduğunda yorumlar somut olay Yasa kuralına uydurulmalıdır. Bu nedenle 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkındaki Kanun somut olaya uygulandığı takdirde olayın içinde gelişen amaçların gerçekleşme olanağı olmaz. O halde taraflar arasındaki ilişki, 6570 sayılı Yasa'da öngörülen kira ilişkisi olarak değil olaya özgü bir işletme sözleşmesi olarak kabul edilmeli ve bu sözleşmede yazılı kurallara göre sonuca gidilmelidir.
Açıkladığımız bu nedenlerle Mahkemenin vardığı sonucu kabul etmeyen çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
KARŞI OY YAZISI (3)
Ülkemizde konut ve işyeri darlığı nedeniyle 6570 sayılı Yasa çıkarılarak kira paralarına ve tahliye esaslarına devletin müdahale esası getirilmiştir. 6570 sayılı yasanın 2. ve 3. maddeleri temel kuralları koymuş ancak bu düzenlemeler hakkın özünü zedeler boyutlara vardığı için Anayaas Mahkemesince iptal edilmiştir. Ne var ki kira parasının tesbiti konusunda sınırlayıcı İçtihadı Birleştirme Kararları yürürlükte olmasına rağmen Y.H.G.K.'nun 17.6.1987 gün E. 1986/13-734 K. 517 sayılı içtihadında 6570 sayııl yasaya tabi olan gayrimenkul kiralarında kira parasının altın esasına göre benimsenmesini BK 19. maddesi açısından akit serbestisinin bir tatbiki olarak görmüş ve BK'nun 20. maddesi açısından butlanı gerektirir bir durum olmadığını saptamıştır. Böylece mülkiyet hakkına bir sınırlama getiren ve belli dönem geçerli olması gereken bir yasanın sert hükümleri yumuşatılmaya çalışılmıştır.
Öyleyse kuşkuya yer vermeyecek biçimde açık, kesin ve özel nitelikle hüküm bulunmayan hallerde, çekişmeli konuların ve görüş aykırılıklarının çözümünde yasanın özel ve istisna ve geçici bir yasa olduğu esprisi içinde çözüm yolları üretmek ve böylece yasanın dar bir yoruma tabi tutulması gerekir.
Bu davada çözülmesi gereken hukuki sorun taraflar arasındaki düzenlenmiş bulunan "işletme sözleşmesi" başlığını taşıyan sözleşmenin nitelendirilmesinden kaynaklanmaktadır. Davacı bu sözleşmenin bir işletme sözleşmesi olduğunu ileri sürerken, davalı taraf ise bunun bir kira sözleşmesi olduğunu ve 6570 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması gerektiğini belirtmektedir.
Yüksek Özel Daire, taşınmaz belediye sınırları içinde ve musakkaf bir taşınmaza ilişkin olduğundan 6570 sayılı Yasa hükümleri uygulanması gerektiğinden söz ederken Hukuk Genel Kurulundaki Sayın Çoğunluk İşletme Sözleşmesinde kira, hizmet, vekalet ilişkileri olsa bile karma akitlerde ağırlık hangi sözleşme türü yönünde ise o kuralların uygulanması ile uyuşmazlığın çözümlenmesi gerektiğini ve somut olayda da taşınmazın bir bedel karşılığında kullanıdırılması söz konusu olduğundan BK'nun kira ve 6570 sayılı kanun hükümlerinin uygulanması gerektiğini kabul etmiştir.
Dava konusu "işletme sözleşmesi"nin yorumlanmasından önce ona hayat veren TCDD işletmesinin hukuki yapısının incelenmesi gerekir. 233 sayılı kanun hükmünde kararname uyarınca kurulan ve Resmi Gazetenin 28.10.1984 gün ve 18559 sayılı nüshasında yayınlanan ana Statüsünün 3. maddesinde "bu ana statü ile teşkil olunan TCDD, tüzel kişiliğe sahip, faaliyetlerinde özerk ve sorumluluğu sermayesi ile sınırlı ve sermayesinin tamamı devlete ait bir Kamu iktidasi kuruluşudur." diye tarif edilmiştir. Kuruluş, KHK bu ana statü hükümleri saklı kalmük üzere özel hukuk hükümlerine tabi kılınmıştır.
Kamu İktisadi Kuruluşları, devletin bir müteşebbüs gibi faal bir rol oynadığını iktisadi ve mali sahalarda, hususi hukuk hükmü şahısları gibi müstakil bir sermaye ile Medeni Hukuk ve Ticaret Hukuku hükümleri, usulleri dairesinde faaliyette bulunmak üzere kurduğu teşkilatlar ve ihdas ettiği h ükmü, şahıslardır. devletin bunları ihdastan maksadı bir hususi teşebbüs gibi kazanç temin ederek bütçesini denekleştirmek ve zenginleştirmek değildir. Bu teşkilatları ihdas etmekle Devlet ya ferdi ihtiyaçlar veya memleketin gelişmesi bakımından ehemmiyetli gördüğü bir faaliyet veya sanatın bizzat ifasını yahut memleketin mali hayatının tanzimi için kurulmuştur. Pozitif hukukumuzda bunlar, alalade bir ticari müessesi gibi kazanç temini için değil, belki milli ekonomiye ve memleketin iktisadi ve içtimai bakımından yükselmesine ve aynı zamanda milli savunmanın icap ettirdiği iktisadi bir içtimai bakımından yükselmesine ve aynı zamanda milli savunmanın icap ettirdiği iktisadı vasıtaların teminine, içtimai yardımlara hizmet maksadıyla kurulmuş, devletin vazife ve faaliyetleriyle ve gayesiyle doğrudan doğruya veya dolayısıyla alakalı birer faaliyet yani Amme hizmeti ifa eden müesselerdir. (İdare Hukuku'nun Umumi Esasları Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar, 1952 sh: 665 vd.)
Bu genel açıklamalardan ve yukarıda nitelemesi yapılan TCDD işletmesi, 233 sayılı K.H.K. uyarınca ve ana statüsü gereğince kurulmuş ve tekel niteliğinde mallar ile temel mal ve hizmet üreten, pazarlayan bir kamu kuruluşudur. 233 K.H.K.'nin 1/c maddesine göre bu kuruluşlar, kamu hizmetlerinin ekonomik ve sosyal gereklere uygun loarak, verimlilik ilkesi doğrultusunda yürütülmelerini sağlamak amacı ile kurulmuştur.
TCDD İşletmesi Ana Statüsünün 4/c maddesinde "TCDD işletmesi görevlerinin gerektirdiği ambar, antrepo, depo, sundurma, silo, akaryakıt depoları, benzeri tesisler ve umumi mağazalar kurup işletmek, yolcu, ihtiyaçları için emanet odaları, otel, lokanta, gazino, büfe, büvet ve benzeri yerleri kurup işletmek veya işleticiliğini devretmek olarak belirtilmiştir.
Yine TCDD Genel Müdürlüğü gibi bir Kamu İktisadi Kuruluşu olan iç ve dış sularda, Deniz Taşımacılığı, Acentalık, Sigortacılık, Temsilcilik, gemi kiralama, alım, satım, brokerlik, gemicilik, liman işletmeciliği, gemi kurtarma işleri, kıyı emniyet işletmeciliği, nehir, göl ve körfez hattı işletmeciliği ve tüm benzeri konularda faaliyet gösteren Türkiye Denizcilik İşletmeleri Genel Müdürlüğü ana statüsünün 4/g maddesinde bu genel müdürlüğünün görevlerinden biri olarak da gazino, lokanta, büfe, emanet odası gemi yolcu ihtiyaçlarını karşılayacak tesisler ve servisler kurup işletmek" olarak belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi birbirine benzer Tekel Mahiyetindeki kamu hizmetine göre bu iki Kamu iktisadi Kurluş ve benzeri olan Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü ana statülerinde bu gibi yerlerin yolcuların ihtiyaçlarını karşılamak ve buraları devamlı denetim, ekonomik, verimlilik esasları dahilinde işletmek amacı ile bizzat idarenin işleteceğindenv eya işletme hakkının devir edileceğinden söz edilmiştir. Yasa koyucu aksini düşünseydi ana statülerde bu yerlerin işletileceğinden değil, kiraya vrileceğinden söz ederdi. Diğer taraftan bu statülerin tazminine neden olan 233 K.H.K.'nin 61. maddesinde "teşebbüs, müessese ve bağlı ortaklıklar kuruluş amacı ve faaliyet konularının gerçekleşmesini temin için,
1- Gayrimenkulleri tasarruf eden kiralar, kiraya verir denildiği halde özellikle yukarıda isimleri yazılı her üç kuruluş ana statüsünde kiradan hiç söz edilmemiş sadece bu gibi yerlerin idare tarafından işletilip, işletme hakkının devir edileceğinden söz edilmiştir. O halde kanun koyucunun bu benimsemesinin bir gerekçenin olması gerekir.
Davacı TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü mülkiyeti davacı genel müdürlüğe ait Sirkeci Tren istasyonundaki 8 nolu yerin işletme hakkını ana statü uyarınca davalıya vermiştir. Davalı burada yolcuların bagaj ve yüklerinin taşımacılığını yapacaktır. Buradaki taşıma işi tekel olarak TCDD'ye verilmiştir. ikinci Dünya Harbinin buhranlı günlerini düşünün. Davalı kira sözleşmesine dayanarak kira bedilini ödemek şartıyla dükkanın kepenklerini kapatmak yetki ve hakkını haizdir. Milli savunmaya ait yurdum savunması ile ilgili yüklerini taşımayacak ve idare bu durumda 6570 sayılı Yasa ve BK'nun tahliyeye ilişkin hükümleri bulunmadığı için eli kolu bağlı kalacaktır. Yasa koyucunun amacına aykırı bir yorumun benimsenmemesi gerekir. Burada sözleşmeye hayat veren 233 K.H.K. ve Ana Statülerindeki sözlere ve amaçlara öncelik verilmek suretiyle ve kural koyan düzenleyici bu normların sözlerinin, kurulan sözleşmede taraflarca gözönünde bulundurulduğu varsayılmalıdır. Taraflar arasındaki işletme sözleşmesinin 3. maddesinde bu sözleşmenin 233 K.H.K. ve ana statü uyarınca tesis edildiği yazılıdır. BK 1/1'e göre akit, tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarıyla kurulur. Davalı taraf akdi davacıdan farklı yorumladığına göre hüküm BK'nun 18/1 tarafların akdi oluşturan iradelerini yorumlamalıdır. Tarafların kullanmış oldukları kelime ve deyimlere akdin kurulduğu anda gündelik dilde geçerli olan genel anlamı verdikleri kabul edilir. Akdin kurulduğu andaki tarafların mensup olduğu iş çevresi ve ilişkilerindeki görüşmeler de tamamlayıcı yorum kuralları uyarınca onların iradelerinin açıklamalarında ve akdi ne şekilde algıladıklarında dikkate alınır. Davacı işletme Ana stütüsünün yayınlandığı 1984 yılından beri maliki olduğu dükkan, büfe, büvet ve benzeri işletmelerini vatandaşlara işletme sözleşmesi ile devretmekte ve Yargıtay Yüksek Onbir ve 13. Hukuk Daireleri de kararlı şekilde bu uygulamayı benimseyip gelen uyuşmazlıkları BK Umumi hükümlerine göre çözüme ulaştırmaktadır. Şimdi davalının 10 yıla yakın bu uygulamadan haberi olmadığı anasözleşmeyi bilmediği ve özgün iradesinin kira akdi yapmak olduğu şeklinde yorumlamak dürüstlüğe dayalı yorum kuralını bir tarafa bırakmak olur. Ayrıca akit bir bütündür. Madem davalı davacıya kullanma karşılığında bir bedel ödemiştir. O halde aralarında kira sözleşmesi vardır denilemez. Akdin bireysel hüküm ve kısımları bütünden ayrı olarak tek başına yorumlanamaz. İşletme sözleşmesi başlığını taşıyan sözleşmenin 3, 12, 13, 14, 15, 16, 19, 20, 21, 25, 27, 31 ve 35. maddelerinde işletme sahibi TCDD'nin işleticiyi kontrol, denetleme, emir ve talimat verme yetkileri verilmiş ve bunlara aykırı davranılması halinde TCDD'nin sözleşmeyi fesih ve davalıyı tahliye ettirme hakkı tanınmıştır.
O halde bu sözleşme ne adi kira ne de hasılat kirası değildir ya nedir?
Genel olarak kişiler, özel hukuk alanında diğer kişilerle olan ilişkilerini hukuk düzeni içinde kalmak şartıyla diledikleri gibi düzenler, diledikleri konuda diledikleri ile sözleşme yapabilirler. Bu olanak, Borçlar Kanunda öngörülen (sözleşme serbestliği) ilkesinin bir sonucudur ve bu hak ve irade özerkliği, (sözleşme hürriyeti) kavramı ile Anayasa tarafından teminat altına alınmıştır. (Anayasa m. 40). O halde sözleşme serbestliği prensibine göre kişiler "kanun tarafından düzenlenmiş olan sözleşme tiplerinden ayrı karma veya nev'i şahsına münhasır sözleşmeler yapmak ve bunların koşullarını diledikleri gibi tesbit etmek hukuka (yani buyurucu ve yasak koyan hukuk kulallarına) ve ahlak ve adaba aykırı olmamak şartıyla kanun tarafından düzenlenmiş olan sözleşmelerin fizyonomisini (tipini) değiştirmek ve konusun yasal sınırlar içinde serbestçe tayin etmek" hakkını haizdir. Bu serbestinin nedeni, devamlı olarak değişen ve gelişen toplumun gerek sosyal ve gerekse ekonomik ihtiyaçların zorlamasında ve buna karşılık Yasa koyucunun bu nitelikteki hayati ihtiyaçları önceden derpis edip, uzun bir geleceğin sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarını düzenleyememesinde aramak gerekir. Nitekim "Tek satıcılık sözleşmesi" (inhisarı satış sözleşmesi) Belçika yasası hariç, Türk-İsviçre Borçlar Yasası ve diğer ülkelerin yasalarında düzenlenmemiş ancak Sui generiş bir sözleşme olarak gerek ilim çevrelerinde ve gerekse yüksek Yargıtay 11. Hukuk Dairesince benimsenip uygulanmaktadır. O halde taraflar işletme sözleşmesi adı altında nevi şahsına münhasır ne kira, ne hizmet ve ne de vekalet ilişkisi olmayan, bunları içermeyen hiç bir şekilde karma akit olarak benimsenmiyecek ve fakat tamamen bunlardan ayrı ve farklı kamu hizmetinin rantabıl yürütülmesini teminen işletme sözleşmesi adı altında sui generis bir sözleşme yaptıklarının kabulü gerekir. Bu sözleşmenin kira akdi olarak vasıflandırılması yanların sözleşme yapma serbestisini kısıtlamak olacaktır.
Bu açıklamalar karşısında sözleşmede yer alan tahliye ve diğer hükümlerin işletme amacı ile sıkı sıkıya bağlı bulunması nedeniyle işletme sözleşmesinden doğan davaların H.U.M.K.'nun 8/II-I maddeleri ile 6570 sayılı yasanın 10. maddesine tabi bulunmadığından genel görev kuralları uyarınca Sulh Mahkemesinin görevi dışında kalıp bu dava yönünden görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasının incelenerek yanlar arasındaki sözleşmeyi kira sözleşmesi olarak vasıflandırılması ve 6570 sayılı yasanın kapsamına girdiği şeklindeki çoğunluğun görüşüne katılamıyorum. 18.6.1993